Kamera kaygan zemin üstünde hareketlendi. Objektif saydam görüntüsüne açıldı. Karanlık bir dehlizden içeri girdi. Karşısına engin bir deniz, uzay okyanusu çıktı, kumsal uzandı. Orada, tüm eski uygarlıklar yeniden dirilmiş olarak mahşeri yaşıyorlardı: Tarih K.S.ydi. Kıyamet Sonrası. Yeni bir yaratı. Orada geçmişten geçmişe giden bütün yazı biçimleri vardı: SUMHİTYUNMİSROM”, denirdi bu yeni yazıya. B.S. yazıydı. Bilgiçağı sonrası yazı. Oysa biz, B.Ö. deydik henüz. Bilgiçağı Öncesi. Bu yeni çağda sanat da değişmek emrini almıştı. On Emir’den gelme gibiydi bu emir;
Tarih: B.S.
Müzik: Vangelis, Antartika-Açık Kent.
Dil: Sümerce-Hititçe karışımı
Anlatı: İmgelem.
Dansçılar: Eski – Yeni Uygarlıklar.
Mekan: 2,5 milyar Km/gün-Yeryüzü
Uzay: Güneş Sistemi
Sanat: Ş.K. Foto-res
Bilgisayar: İnsan zihni
Algılama formülü-geciken zaman: (3m)/(3*108m/saniye)=1/(108/saniye)=10-8
Yer: OKKAV – Ankara. 5 Cuma 9119
Perdeleri kapatın, asık ve güleryüzlü tiyatro maskelerini takın, birini yüzünüze, diğerini başınızın arka tarafına. Müzik Laternasına Vangelis Açık Kent-Open City’i koyun. Antartika’dan Ekvator’a bir çizgi çizin. Üzerinde havalanın. Ve...SUMHİTYUNMISROM ile karşı karşıyasınız. Kafa bilgisayarında şunlar var: Çocuklar, Melekler, Tanrılar, Atlar, Çıplak Göğüsler, Memeler, Sakallı –kıvırcık saçlı adamlar, İğneler, Kırmızı dudak, Mavi beyaz-kirli beyaz, Çirkin, Güzel, Kahve tonları, Kadın Eli, Parmak, Dolunay gibi çizgi, Çıplak vücutlar, Papağan, Duvar yazıları, Lahitler.
Paragraf başı: Fotores defilesi. 3001 yılında uzay gibi. Masada monolit bir zeytin yeşili mermer. İşte Gerçek’ten gelen Gerçeküstü.
Ben, Şahin Kaygun’un aynadaki canlı-donuk görüntülerine baktım. Ellerimi gözlerinden çektim, karşımda güleryüzlü güzel bir kadın bana bakıyordu. Gülümseyerek.
Kaygun, üç büyük kentin Vakko’larında fotograflarla resim sanatını birleştiren bir sergiler dizisi gerçekleştirdi. Bize, Eski Uygarlıklar’ı tüm simgesel anlatımlarıyla yeniden, bir dışavurumcu anlatım ve hareketle iletti. Bunu Kaygun üzerine hazırlanan “Eski Zaman Denizlerinde/ In The Ancient Seas” adlı görsel romanda da yakalıyorsunuz. Bakınız, sizlere yepyeni isimler sanat tiyatrosundan; “Kralların Sefere Çıktığı Mevsim.../Şimdi bile O Taht Nerde Bilinmez.../Açıl Ey Uzun Gece.../Onlar Ağaç ve Taşdılar.../Yitik Zamanın Sınırında.../ Oyma Putlar Diyarıdır.../Mavi Güneşler Altında.../.../...
Bu, “Bir müze gezintisi. Yontular. Kırık dökük, irili ufaklı...Taş, tunç, kil. Yunan, Roma, Mısır, Babil. Eskimiş denizlerde yolunu yitirip yabancı kıyılara vurmuş hortlak biçimler. Ölü diller konuşuyor hepsi de, anlaşılmaz, tuhaf, uzak...dışarda cırlak ve çığırtkan bir yaşam sürüp giderken, içerde yabanıl ve tutsak bir imgelem. Taş kesilmiş bir oyun sahnesi sanki. Kulis, ışıklar, kıpırtısız oyuncular...yönetmen. Elinde küçük bir fotograf makinası, yontular arasında sessizce dolaşıyor.” Bu alıntı, Şahin Kaygun’un otoportresidir.
Dışarı çıktım, sokaktayım. Galeri Vakko arkamda gittikçe küçülüyor. Kafamda “SUMHİTYUNMISROM” müziği var, yürüyorum. Ah, bir fincan kahve olsa şimdi. “Pardon abi...boyayalım mı?” Çarpışma ve kaza.
Elektron rüzgarı,
Gaipten bir ses,
Beş Milyar Yıl Sonra,
Zodiak.
Zodi-Zod-Zo.
Z
Meraklısına; “SUMHİTYUNMISROM”, Sümer-Hitit-Yunan-Mısır-Roma.
Z; Eski Yunanca’da “Ölümsüz “ sözcüğünün baş harfi.
(*) “İmgelerin Sisi” , Prof. Şahin Yenişehirlioğlu, Alkım Yay. 1993.