"Hayatın gerçekten hissedilerek yaşanmış her anı fotoğraftan daha değerlidir.
Bir başyapıtın doğmadan ölme ihtimali olsa bile."
Özcan Yurdalan | | |
*Fotoğraf: Tuçe Deniz Çakır |
Soyutun güvenli sularında bütün sözcükler benim. Ne sınırsız bir özgürlük!... Şimdi ne fotoğrafçı karışabilir bir fotoğrafın bana söylediklerine, ne bir başkası. Ne yargılayabilirler, ne de yüz çevirebilirler sözcüklerime. Soyut… Bir başkaldırı. Gizli anarşizm. Can acıtmaz kimse istemedikçe. Dokunmaz da. İstemek gerek… İnsan bazen bağıra bağıra ağlamak ister. Bazen… Ama bazen elimizde değildir, bir çakımlık anlarda, kimi zaman bir fotoğraf, can acıtır… Karşı koyamazsın! İyi ve kötü, güzel ve çirkin, aşk ve nefret… Hepsi insanoğlunun elinde şekillenip anlamına ulaşırken, aynı insan evladının kendi yarattığı olumlu ve olumsuz anlamların dünyasında kendine sevinç ve acılar üretmesi nasıl bir çelişkidir? Her şeyi var eden karşıtı, zıttı değil mi? Kötü olmasa iyinin, çirkin olmasa güzelin kıymeti var mı, nefret olmasa aşk nasıl yakar bir yüreği? Hem üstelik, kötüyü, çirkini, nefreti yaratan kim? Sen değil misin ey insanoğlu? Tanımlarımızın sınırlarına sıkışıp kaldık. Sıkıştıkça daha çok tanımladık, tanımladıkça daha çok daraldık. Tanımlarımızla her birimiz diğerini yargıladı: ama şimdi herkes suçlu! Ve yabancılaştık… Fotoğrafların siyahı ve beyazı, siyahla beyaz arasında uzanan tonları vardır. Fotoğrafların kimisi çiçekleri gösterir, kimisi gözyaşını. Bazı fotoğraflar savaşı, bazıları aşkı anlatır. Fotoğrafların bazısı dokunmadan geçer yanımızdan, bazısına bir kere bakmak yeter, ömür boyu unutturmaz kendini, yaşamın bir cümlelik özeti gibi kalır hafızada. Bazı fotoğraflar ne söyleyecekse doğrudan söyler, bir anlık bakış yeter. Bazıları kolay ele vermez kendini. İtirafları sevmez. Hem konuşmak ister hem susmak. İster ki sussun, ama bakanlar anlasın. Sözcüklere gerek kalmasın, birileri her şeyi anlasın. Soyut; hiç bilmediğimiz bir dilin sözcükleriyle bir suskunun dile gelişi... Koca bir susku! Bakarız. Bir suskunun anlatabildiklerini o zamana kadar en iyi bildiğimiz sözcükler bile anlatamamıştır… Şimdi anlarız… Yabancılaştık… Çünkü unuttuk… Fotoğraflar birbiri ile rekabet etmezler, fotoğraf rakipsizdir çünkü. Fotoğraflar yarışmaz, insanlar yarışır. Fotoğraflar kalp kırmaz. İnsan insanın kalbini kırar. Fotoğraf incitmez, bağırmaz, saldırmaz, ötekileştirmez. İkiyüzlü değildir fotoğraf. Sırtından vurmaz kimseyi. Zayıflara el kaldırmaz, güçlülere yaranmaya çabalamaz. Fotoğraf ağlatmaz, acıtmaz, nefret etmez. Hepsinin sebebi insan… Fotoğraf insanı insana anlatır. Varsa bir kabahati, hepsi bu. Yabancılaştık… Çünkü kabahatlerimizi fotoğraflarda akladık… Kim ne derse desin artık; iki halka yan yana gelmeyecek, bir olmayacak. Biri hep daha net biri hep daha flu olacak. Biri hep daha büyük, biri hep daha küçük. Biz yine hep parıltılar saçanın ışığına kanacağız, parıltısı olmayanı yok sayacağız. Hikayeyi hep ışık yazar sanacağız, siyahların anlamını unutacağız, ışığa adını vereni hep unutacağız. Çünkü yabancılaştık… Pandora, kutunun içinde kalan son umutla, kutuyu terk eden kötülüklerin dünyasına bakıyor ne zamandır. Fotoğrafya’nın her sayısında gördüklerini paylaşacak. Umutla… ŞULE TÜZÜL
Mart 2011
|