Herkesin mutlu olduğu tek yer: Düğünler!
Aslında her düğünde amaç aynıdır, “Evet” diyerek evlenmek ve sevdiğiniz kişiyle, mümkünse sonsuza kadar bir arada olacağınıza söz vermek. Ancak her kültür, sonsuz bağlılığa farklı şekilde “Evet” diyor. Kimi düğünlerde damadın üstünde çatapat patlatılıyor, kimi zamansa muz yeniyor...
Yazı ve fotoğraflar: Efe Babacan
http://www.efesphotography.com
Bir ülkenin kültürü, otomatik olarak düğünlerine de yansıyor. Dünyayı gezen bir düğün fotoğrafçısı olarak, farklı ülkelerden insanların düğünlerine katıldığımda kendimi hep bir kültür turunda hissetmişimdir. Hiçbiri diğerine benzemiyor. Filistin düğünleri binbirgece masalları gibidir adeta. Meksika düğünleriyse sanki Zapata’nın arkadaşlarıyla bir kutlama, Vietnam düğünleri de sanki mistik ve egzotik bir seyahatin başlangıcı... Herkesin mutlu olduğu, doyasıya eğlendiği, dans ettiği tek yer düğünlerdir herhalde. Düğünlerin beni bu kadar etkilemesi de bundan olsa gerek. Uzun yıllar, dünyayı dolaşarak düğün fotoğrafçılığı yapma şansım olduğu için, yüzlerce farklı kültürün düğününe şahitlik ettim. Eğer siz de merak ediyorsanız, hep birlikte kültürler arası bir düğün yolculuğuna çıkalım isterseniz...
Filistin düğünleri: Damat ve gelin bir araya gelmiyor!
Belki de haremlik selamlık bir Filistin düğününden başlamalı düğünler mozaiğini anlatmaya. Filistin düğününde gözüme çarpan ilk şey, müthiş bir kalabalıktı. Sadece erkeklerin olduğu bir kalabalık. Damat Abdullah, imamlar ve arkadaşlarıyla el sıkışıp, kendimi tanıttıktan sonra hepsini bir arada görüntülemek istedim. Öyle bir kalabalık için, ne geniş açılı bir lens, ne onları üç sıra halinde dizmem yeterli olmamıştı. Bana merdiven getirmelerini istedim ki bu grup resmini evin çatısından çekip, herkesi fotoğraf karesine sığdırabileyim. Meydana gelebilecek herhangi bir kazaya karşı, bu fikre sıcak bakmadıklarını söylediler. Ne de olsa onlar Amerika’da yaşayan Filistinlilerdi. Hukuk sisteminin çok gelişmiş olduğu bir ülkenin sisteminin parçası olmuşlardı. Hemen her düğünde çatılara çıktığımı, alışık olduğumu söyleyerek ve sorumluluğun bana ait olduğunun sözünü vererek, evin çatısından tüm erkekleri tek bir kareye sığacak şekilde görüntüledim. Daha sonra eve girdiğimde salonda sadece kadınların ve çocukların oturduğunu gördüm. Bazıları son derece utangaç olsa da bazıları da tebessüm ederek bana bakıyorlardı. Zor dakikalar başlamıştı benim için. Bana ikram edilen baklavalardan yedim ve iki ülke arasındaki benzerliklerden konuşmaya başladım. Zaman geçtikçe biraz daha rahatlamış gözüktüler. Daha da rahatlamalarını sağlamak için, kendime son derece yumuşak bir hava vermeye çalışarak, ses tonumu inceltiyor, şekilden şekile giriyordum. Daha sonra evin bahçesine çıktığımda, bu sefer bambaşka bir karaktere bürünmüştüm. İmamla sürekli göz kontağı halindeydim. Bahçedeki erkekler namaz kılarken, o anları görüntülemek için onay bekliyordum. İmam kafasını eğerek onayı verdi ve birkaç kare fotoğraf çektim. Daha sonra yemeğe oturuldu. Damat, gelin olmadan masaları tek başına dolaştı ve akrabalarından, arkadaşlarından gelen zarfları toplayarak, tebrikleri kabul etti. Kadın ve erkeklerin bir araya gelmemesine özen gösterildi. Bahçede erkeklerin oturduğu bölüme yine erkekler servis yaptı. Alkol tüketimi olmamasına rağmen, müthiş bir enerjiye ve hareketli dans figürlerine şahit oldum. Araplar ellerini ağzına götürerek, eli ileri geri oynatıp titreterek aynı Kızılderililerde olduğu gibi çığlıklar attılar. Bu çığlık şarkının en kıvrak, eğlencenin en üst noktada olduğu zamanlarda meydana gelen bir tür duygu yoğunlaşmasının, coşkunun, hayata meydan okumanın dışavurumuydu.
Yunan düğünleri: Bir çın çın, bir öpücük
Ilık bir kış günü bembeyaz bir Yunan kilisesindeyiz. Törenin çok uzun sürmesinden Katolik olduklarını anlıyorum. Kilise o kadar güzel ki, törenden önce, onlarca kare fotoğraf çekiyorum. Kilisenin fotoğraflarını çekerken aklıma “My Big Fat Greek Wedding” filmi geliyor. O filmde olduğu gibi bu düğünün de çok kalabalık, çok eğlenceli ve bol uzolu olacağını biliyorum. Gerçekten de beyaz kiliseden çıkıp Hilton Tapatio’ya vardığımızda, kalabalığın sayısı artıyor. Tam bir İstanbul hayranı olan gelin Kallista ve damat Nicholos o kadar mutlu ki, ilk defa bir düğünde gülümseyin kelimesini kullanmıyorum. Kilisede yapılan dini törenden sonra, ikinci bir evlilik töreni yapıldı ve tam klasik evlilik şarkısı çalacakken ses sisteminde bir bozukluk oldu ve hoparlörden hafif cızırtılı bir ses çıkmaya başladı. Sorunlara alışık olan ve sorunlara kolayca çözüm getiren bir Akdeniz ülkesinin mensupları olarak, 250 kişi hep bir ağızdan evlilik şarkısını mırıldandı. Şarkı daha da anlam kazanmış ve 250 kişilik gönüllü bir koro, o cızırdayan hoparlörü bastırmıştı. Daha sonra restorana geçildi ve uzolar sular seller gibi aktı. Nerdeyse her 15 dakikada bir, damat Nicholos veya arkadaşları “Hoppa” diye bağırarak uzo kadehlerini kaldırdılar. Eğer herhangi bir davetli çok kuvvetli bir şekilde hoppa diye bağırarak uzo kadehini kaldırıyorsa, sizin de kadehinizi kaldırmanız ve ardından uzonuzu bir dikişte bitirmeniz gerekir. Bir diğer neşeli olay da, herhangi bir davetli bıçağını kadehine vurmaya başlarsa eğer, bu etraftaki konuklar arasında bir dalga gibi yayılır ve diğer tüm davetliler de çatal veya bıçaklarını kadehlerine vurarak çın çın sesleri çıkarmaya başlar. Bunun anlamı da şudur, çın çın seslerini duyan damat, hemen gelinine ateşli bir öpücük vermelidir. O gece kaç kadeh uzo içildi, kaç defa öpüşüldü, ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Bunun dışında gece boyunca sirtaki dansları yapıldı ve dolarlar havada uçuştu. Hiç unutmadığım bir diğer manzara ise gecenin sonunda üç garsonun elinde süpürgeyle paraları bir torbanın içine koymasıydı. Havaya dolarlar saçmak Yunanlılarda da varmış demek. Hint düğünleri: Başlık parası damada!
En uzun süren, belki de en ilginç düğünler bence Hint düğünleridir. Bazı Hint düğünlerinde törenler üç veya dört gün sürebilir. Eğer düğün tek bir güne sıkıştırılmışsa, sabah çok erken kalkmak zorundasınızdır. İlk durak tapınaktır. Etrafı çiçeklerle süslenmiş büyük bir tapınak bu. İçeri ancak başınızı bağlayarak girebiliyorsunuz. Kadın veya erkek fark etmez, tapınaktaki herkesin başı örtülü olmalıdır. Başımı örtüp tapınağa girdiğimde, kadınlar ve erkekler karışık bir şekilde oturmuştu. Tapınağın en sonunda göbek taşına benzeyen yuvarlak, fazla yüksek olmayan bir duvar vardı. Bu duvarın üstü çiçek doluydu. Duvarın hemen önünde üç tane yanyana oturmuş müzisyen vardı. Kanuna benzeyen bir müzik enstrümanı kullanıyorlardı. Etrafta dimdik oturan ve hiç kımıldamayan birçok insan, müthiş huzur veren bir müzik ve sakallı damadımız Set. Daha sonra Mariott JW oteline gittiğimizde, damat, akşam yemeğine katılmadan önce, yerel Hint kıyafetlerini çıkarıp, sakal traşı olmuş ve takım elbisesini giymişti. Geleneksel Hint kıyafetleri içinde bir Prense benzeyen Set, eşiyle birlikte az önce bahsettiğim mermer duvarın etrafında dakikalarca döndü. Duvağını gelinin annesi tutuyordu ve arkalarında da küçük çocuklar vardı. Egzantrik, rahatlatıcı bir müzik eşliğinde tapınaktaki duvarı tavaf ettiler. Daha sonra minderlere oturdular ve raca görünümlü bıyıklı ve heybetli bir adam Hintçe konuşmalar yaptı. Gelinin üzerindeki takılardan Kapalıçarşı’da çok rahat bir kuyumcu dükkânı açılabilirdi. Diğer bayan davetliler ise rengârenk, satene benzeyen bir kumaştan elbiseler giymiş ve hemen hemen hepsinde yine rengârenk şallar vardı. Tören sonuna doğru, davetliler yuvarlak duvarın üstündeki çiçeklerin üstüne para bırakarak, dua ettiler. Çok kısa bir duaydı, parayı bıraktıktan sonra secdeye yatar gibi, alınlarını yere değdirerek gelin ve damadın mutlu olması için tanrıya dua ettiler. Hangisine mi? Bilmiyorum. Üç milyon adet tanrıları var Hintlilerin. Dini anlayışlarını anlamak ve yorumlar yapmak için uzun araştırmalar yapmak gerekiyor. Ama astrolojiye olan düşkünlükleri gözden kaçacak gibi değil. Hint düğünlerinde davetlilerin önünde bir sahne vardır, o sahnenin arka ve yan tarafları tüllerle kaplanır. Gelin, damat ve astrolojiyle ilgili bir konuşmacı sahnede yer alır. Önlerindeki küçük sehpada yanan tütsüler vardır. Konuşmacı, saatlerce gelin ve damadın burçlarının uyumu, geçmişi ve geleceği hakkında yorumlar yapar. Belli bir dönem, İngiliz egemenliği altında yaşamış olduklarından çok iyi İngilizce konuşurlar. Bu astroloji konuşmalarının bir kısmı İngilizce, bir kısmı da Hintçe yapıldı. Gelinin elinde, kollarında kahverengi, biraz kınaya benzeyen, tasarımı dantel motiflerine benzeyen boyalar vardı. Hintliler arasında birçok mezhep vardır. Bir düğün diğerine göre farklılık gösterebilir. Mesala bana evli ve eşine çok sadık olduğunu söyleyen Hintli arkadaşım Ravi’ye, “madem çok sadıksın, neden hiç yüzük takmıyorsun?” diye sorduğumda, bana bileğindeki gümüş bileziği gösterdi. O mezheptekiler meğerse yüzük yerine halka şeklinde değil de uzun bilekliği andıran bir bilezik takıyorlardı.
Vietnam düğünü: Çapkınlığa karşı çatapat uyarısı!
Vietnam düğününü büyük bir restoranda çektik. En çok dikkatimizi çeken şey, tüm davetlilerin renkli kıyafetleriydi. Aynı şekilde damat ve gelin rengârenk entariler giydiler. Damat ve gelinin yaptığı ilk dansın ardından yemek yendi. Daha sonra masaları dolaşan çift, her masada kadeh kaldırarak içkilerini yudumladı. Bu kadeh kaldırışlar o kadar içten ve coşkuluydu ki, bir karede bebeğin damatla biberonunu tokuşturduğunu gördüm. Etrafta bebeğe kimse yardım etmemiş, tamamen o anın coşkusuyla biberonuyla da olsa, bende buradayım, mutluluğunuzu paylaşıyorum demişti, küçük Vietnamlı bebek. Bir ilginç, hatta sıra dışı gelenek de damadın pantolonuna bağlanan çatapatlardı. Beline asılı olan çatapatları teker teker yakan gelinin arkadaşları, damadı ilerde çapkınlık yapmaması için kibarca uyarıyorlardı.
Amerikan Düğünleri (Broadway şovu mu Düğün mü?)
Amerikan düğünleri sanki 5 yıldızlı bir otelin animasyon takımının yarattığı atraksiyonlar, sanki Hisseli Harikalar Kumpanyası gibiyken, bizim düğünler biraz daha sadedir. Amerikan düğünlerinde ortasında gelin ve damadın oturduğu uzunca bir masa vardır. Bu masanın diğer üyeleri gelin ve damadın en yakın arkadaşları olup, hepsi aynı tarz, aynı renk kıyafet giyer ve bu masa diğer tüm davetlileri görecek bir şekilde onlara dönüktür. Akşam yemeği başlamadan önce damat ve gelinin arkadaşları şampanya kadehi kaldırıp, çocukluk veya akademik hayatlarıyla ilgili anılar anlatıp, evlenen çiftlere mutluluklar dileyerek, konuşma yaparlar. Yemek bittikten sonra gelin ve damat ilk dans, daha sonra gelin ve babası, damat ve annesi dansları yapılır. Bu danslar bitince tüm davetliler dans eder ve gecenin dj’i veya sunucusu 10 seneden fazla evli olanların dansa devam edeceğini diğerlerinin dans pisti dışına çıkmasını rica eder. Bu 15, 20, 30 ve 40 seneden fazla evli olanların elenmesine kadar devam eder. Salonda en uzun süreli evli çift seçilir ve onlar dans eder. Okullarda örnek öğrenci seçilmesi gibi bir şey herhalde. Bakın yani, 48 sene evli kalmışsınız ve bunun ödülü olarak salondaki herkes size imrenerek bakıyor. Daha sonra para dansı başlar, damadın önünde bayanlar, gelinin önünde baylar sıra olur ve aşağı yukarı yârım dakika dans edip, damada bayanlar, geline de baylar para verir. Bu para genelde 1 dolar gibi sembolik bir şeyken, bazen 5, 10 veya 20 dolar verenler de olur. Tüm davetliler gelin ve damatla dans etme şerefine erdikten sonra en heyecanlı kısma gelinir. Davetteki tüm bekâr bayanlar çağırılır ve gelin arkasını dönerek onlara çiçeğini atar, kimi düğünlerde kıyasıya saç saça, başbaşa mücadele olurken, kimi düğünlerde bu eğlence sakin geçer. Bu tip atraksiyonlar artık bizim düğünlerde de yapılmaya başlandı. Bence, artık gelinin damadın ayağının üstüne basması dışında da renk getirecek şeyler yapılmalı. Yine bir Amerikan düğününde aşırı alkol alan damat ve arkadaşları piramit yapmaya çalışmış ve herkese çok eğlenceli dakikalar yaşatmışlardı. Düşünsenize en altta dört kişi, onun üstünde üç ve onun üstünde iki şeklinde gidiyor. Sanki 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı gösterileri...
Kamboçya düğünü: Muz geleneği
Aslında daha anlatacak çok düğün var. Her düğün benim için unutulmaz anılarla dolu. Mesela damadın Amerikalı ve gelinin Kamboçyalı olduğu bir düğün daha geldi aklıma. Az da olsa Kamboçya geleneklerini düğünlerine taşımışlardı. Aklımda kalan en ilginç gelenek muz geleneğiydi. Bu geleneğe göre gelin, damada yatak odasında muz veriyor. Ne yazık ki damat biraz utangaç olduğundan fotoğraf çekmemi istemediler. Ve bunun gibi daha binlerce mutlu, eğlenceli, etkileyici ve ilginç anı biriktirdim, biriktirmeye de devam edeceğim. Düğünler kanıma girdi bir kere...
UZAK DOĞU DÜĞÜNÜ
ALASKA’DA DÜĞÜN
| |
AMERİKA'DA DÜĞÜN
AVRUPA’DA DÜĞÜN
KİNA GECESİ
|