BİR METROPOL PALEONTOLOGU Fotoğraf sanatçısı Barbara Harsch (1957) bazen sergiler açar: Brüksel’de (1997 ve 1999), İzmir’de (2000 ve 2002), Eskişehir’de (2002) ..... Seyirciler, O’nun eserlerini ilgi ve hayretle izlerler; enigmatik yapıları üzerine düşünür, birbirlerine ve Sanatçı’ya sorar, çözümlemek isterler; görüntünün neye benzediğini söylemek, aslında ise neye ait olduğunu keşfetmeyi arzularlar; bazıları da hayıflanır: Hay Allah! Neden ben bunları göremedim?
|
|
Harsch,metropolde akla gelebilecek her yüzeyin fotoğrafını çeker. Ama metropol, asla konvansiyonel bir model değildir. Almanca öğretmekten, fırsat bulduğunda, o sıralar yaşadığı kentin sokaklarını gezer. Yerel coğrafyalar, kültürel zamanlar değişir ama onun tavrı değişmez. Duvarlara bakar, metal yüzeyleri seyreder, izleri takibe alır. Sonra seçtiği kesiti, yakın plan saptar, yoluna devam eder. Fotoğrafik rastlantı fenomenini bizzat kendisi yaratmaktadır. Çünkü, o metropol yüzeylerinde mevcut, kimbilir kimin, kimbilir neyin neden olduğu, ancak tahmin edilebileceği üzere bazen primitiflik ve vandalizm, bazen ihmalkarlık ve terkedilmişlik, bazen de kendiliğinden, yalnızca zamanın çürütücü etkisi yüzünden ortaya çıkmış efektleri değerlendirir ve bunlardan kromatik bir abstraksiyon yaratır. Gerçeklik boyutundan, fotoğraf boyutuna geçilmiş ve ilk taraftaki çizgiler, lekeler, artakalmış harfler, ikinci tarafta soyut birer ifade unsuruna, ideografa ya da arkaik sembole dönüşmüştür. Harsch’ın metodu budur. Eserinin en kapsamlı bölümü bu bağlamda bulunmaktadır ve yarattığı abstrakt expresyonist vizyon, sürprizlerle dolu estetik yaşantılara neden olmaktadır. Çünkü malum, soyut sanat, bir ifade kristalizasyonu, entelektüel bir meydan okuma, individualist bir isyan, metafizik bir bağımsızlık durumu ve platonik bir davettir ve sanatçı ile seyircinin ruhları, süblim bir buluşma yaşarlar. Dolayısıyla, sözü edilen izler, gren dokusundan süzülüp lirik titreşimler yaratır, saflaşır, bir hai-kunun mısralarına dönüşür, kaligrafik ritmler oluşturur, bir yanda gotik çağrışımlar yaşanırken, öbür yanda alacakaranlık çöker, akmış boyalar ironi duygusu uyandıran fluxuslar oluşturur. Sonra evren yine aydınlanır ama bu kez de totemik fantazyalar belirir. Bu böyle sürer gider..... Harsch’ın ilgisini çeken, bir yüzey çeşidi daha vardır: overdose yapıştırmaların olduğu yerler! O, bu kaynaktan da sürrealist nitelikli bir başka vizyon inşa eder. Yapıştırıla, yırtıla, eklene, çıkarıla, katman katman oluşmuş kocaman bir kamu eseri kolajın röprodüksiyonunu yaparak, zaman zaman provokatif, zaman zaman komik nitelikli fragmanlar elde eder ve bir iletişim parodisi sahneye koyar. Nitekim sözkonusu eserler boyunca özellikle göz, görsel bir leit motif haline gelir. Abstrakt expresyonizm ya da dilimizdeki karşılığıyla soyut dışavurumculuğun resim sanatı sözkonusu olduğunda ihtişamlı bir yapılanması vardır. Malevic, Rothko, Newmann, Stella gibi isimlerin anılması dahi bunu belirler. Ancak fotoğraf sanatı sözkonusu olduğunda, bu vizyon seçimi için, sanatçılar böylesine kapsamlı hareketler oluşturmamışlar, sorun, bireysel üslup sorunu ya da zaman zaman yaratılan münferit örnekler olarak yaşanagelmiştir. Fotoğraf tarihinden renk virtüözü Ernest Haas, günümüzden, aynı zamanda lirik abstrakt bir ressam olan Manfred Vogel, aynı zamanda reklam fotoğrafçısı olan Wolfgang Tillmans böyle sanatçılardır. Ama Barbara Harsch’ın eserinin arketipik kaynağını (!) Aaron Siskind (1903-1992) teşkil etmektedir. Bir metropol yurttaşı olarak, Chicago’dan Roma’ya kent duvarlarını, gemi gövdelerini, sokaklardan izleri; Saf Fotoğraf’ın şu pürist / püriten doktrinine dayanıp, yalnızca yalın fotografik transformasyon mantığına başvurarak gerçekliği, abstrakt bir vizyon haline getirmiştir. İlgili olarak onun sözlerine kulak verirsek: “ Bana ilginç gelen, dünyayı, fotoğraf çerçevesi içinde konsantre hale getirmektir. Bana hizmet etmiş olan materyaller, ‘banal şeylerdir’, ‘önemsiz’ ve ‘anlamsızdırlar’, - duvarlar, yol döşemeleri, New York’un bariyerleri, bir zaman kullanılmış ama şimdi insanlar tarafından terkedilmiş sonsuz sayıda objeler, Chicago’nun çimento duvarları, üzerinde suyun ve iklimin iz bıraktığı New York’un derin metroları – ve bir anlam vermek için tasnif ettiğim dünyamızın artıklarıdır.” [1] S. Atay İzmir, Ocak 2003
[1] B.Newhall, Storia della Fotografia, İtal.Çev: L.L. Fua, Einaudi, Torino,1984, s: 390
|