Birçoğumuz, toplumsal güçlerin gözetimi altında bulunmaktan kaynaklanan bir alışkanlıkla ve aynı zamanda bizi göz hapsinde tuttuklarını unutarak fotoğrafı, başkalarını gözetlemenin bir aracı olarak kullanmaktan kaçınmayız. Günümüzde bir fotoğraf makinesine sahip olmak, fotoğraf tekellerinin de bir fotoğrafçıya sahip olması demektir. Kameraya bağımlılık bize fotoğrafın, aslında tekeller tarafından yönetilen ve yönlendirilen evrensel bir oyun haline getirilmiş olduğunu göstermektedir. Dünyanın her yanında yüz milyonlarca turist, gezgin ve hobi sahibi fotoğrafçı, karmaşık küresel bu görüntü arenasında her biri, bu oyunu sürekli biçimde canlı tutan aktörlere benzerler. Fotoğrafın, bir oyun haline getirilmiş olması, peşinden buna aynı oranda karşı bir tepkinin ortaya çıkmansın kaçınılmaz kılmıştır.
Çokuluslu üreticiler, fotoğrafı bir katılım ve karşı koyma yolu olmaktan uzaklaştırarak, global ölçekteki bir hobi haline getirmekten hiçbir zaman vazgeçmemişlerdir. Görünen amaçları da, hiçbir tehdit ileri sürmeksizin herkesin görüntülerle belli düzeylerde flört etmesini sağlayan bir kulvar açmak ve bu kulvarda koşanların çabalarım kontrol alında tutmaktır. Elbette fotoğraf tüketimi, günümüzde uluslararası tekeller tarafından sanki bir özgürlükmüş gibi sunulmaktadır. Fotoğraf makinelerinin tüm tanıtımlarında fotoğraf görüntüleri, şaşalı bir şölenin aydınlık yüzü gibi gösterilmekte, reklamlar içinde kameralar, fotoğraf sanatının büyüleyici yüzü ile birlikte sergilenmektedir. Bu özgürlüğe sahip olmak için de bir başvuru adresi göstermekten kaçınmamaktadır: Kamera. Kameraların yaratıcı yeteneklere sahip makinalar gibi gösterilmesi, fotoğrafın değiştiren, dönüştüren ve yargılayan niteliklerini zayıf göstermeyi amaçlayan kasıtlı bir hedef saptırmadan başka birşey değildir. Bu sav, fotoğrafın hayatımız üzerindeki güçlü etkisini tartışılır hale getirmek ve onu hiçbir zaman hak etmediği bir zaaf içindeymiş gibi göstermeyi amaçlamaktadır.
Fotoğraf, bir zaman arayışıdır ve zamanın tüm devinimlerini kayıt altına almaktan kendisini yükümlü tutar. Zamanın içinde saklı bulunan gerçeklerin ortaya çıkarılması ile kendisini sorumlu gören bir uğraş sayar. Fotoğrafçı, görünümlerdeki zamanı, zamanın kendi ölçüleriyle yorumlayarak, onları görünür yapar. Görüntü, hem zamanın bir kesitidir, hem de bu zaman diliminin 'bir dönemler' var olduğunu kanıtlar. Fotoğraf, zamanın yorumudur ve onu görüntü içinde birtakım simgelerle kanıtlar. Zamanı durdurur, dondurur ve yeniden nesnelleştirir.
Fotoğraf, teknik olarak ne kadar gelişim gösterirse göstersin, yakamla ve gerçekle kurduğu ilişki, hiçbir zaman değişim göstermez. Fotoğrafçının gerçeğe ve doğaya öykünmesi de hep sürer gider. Gerek rastlantılar sonucu, gerek tasarlanmış olsun, doğaya ve nesnelere gösterilen yüksek düzeydeki ilgi, tümüyle fotoğrafın kendi doğasının ve koşullarının bir gerçeğidir. Çatışmalar içinde kurulan herhangi bir ilişki ile karşıtlıklardan yaratılan bir beraberlik, fotoğrafın kendi diyalektiğinin baş çelişkisi olarak görünür. Nesnelerin birbirleriyle oluşturdukları uyum yada uyumsuzluklar, aynı zamanda fotoğrafta bir iç dinamizmin yaratılmasına da yol açmaktadır.
Fotoğraf, gerçeği hem kaydeder, hem de bu gerçeği temsil eder. Aynı zamanda gerçekle hiçbir ilişkisinin bulunmadığını göstermekten de geri durmaz. Fotoğraf, gerçeği temel alarak tüm varlığını onun üzerine kurmuştur. Gerçeğe ihanet etmek, kanımca en fazla da fotoğrafa yakışır. Çünkü tüm fotoğrafların ortak amacı, gerçeği dondurmayı bir görev olarak benimsemiş olmalarıdır. Fotoğraf, görme alanımız içine giren gerçekleri, bu gerçeklerin her türlü görsel izlenimlerini süratle ve bir an'da kaydeder. Aynı şekilde, kamera arkasında bulunan gözü de buna paralel olarak bir eğitimden geçirir. Fotoğraf, içinde gerçeğin hem barındığı, hem de hiç barınmadığı bir sanattır. Başarılı fotoğrafların, yalın gerçeğe gereksinme duymadan gerçeği, bir şeyler anlatmayı hedeflemeden, onlar yansıtması gerekir. (Görüntüler Evreni önsözünden)
Fotoğraf hem yeni bir sanattır, hem de tüm çağdaş iletişim kanallarına açık bir alışveriş biçimi... Bu özelliği onu, günümüzde öteki sanatların da başvurmak durumunda kaldığı ve yararlanmak zorunda olduğu bir alan haline getirmiştir. Ne yazık ki tüm sanatlar, fotoğrafın sanat boyutunu dikkate almadan ondan oburca yararlanmayı kazanılmış hak gibi görmektedirler. Onun sanatsal cephesini reddeden fakat iletişim ve anlatım yanını yücelten bir hak... Aslında fotoğraf, bu sanatların her türlü kullanımları içinde yer almayı hiçbir şekilde benimsememiş, en çok da kendi bağımsızlığının sesi olmayı arzu etmiş olmasına karşın, performans sanatlarına veya öteki plastik sanatlara dayandırılması, fotoğrafı, bu sanatlara yama yapmaktan başka bir şeye yaramamıştır. Öteki sanatlarla kurulan ve arzu edilmeyen bu birliktelik, fotoğrafın bağımsız bir sanat gibi tanınmasına yol açmamış, daha çok gösteri nesnesi olarak başvurulan bir yöntem gibi gösterilmiştir. Elbette fotoğraf, çoğu zaman gösteri materyali olarak da iş görmüştür. Fakat, sanatsal varlığının salt gösterilere indirgenmesi, onu bir bakıma kendi tekniğinin ve yeterliliğinin kurbanı haline getirmekten başka bir şey değildir.
Fotoğrafın temel amacını, onun değişimi dile getirmesiyle açıklayabiliriz. Yani değişim içinde bulunan yaşamın an'lık yansımalarını ele geçirmesiyle... Aslında her gün değişimin önlenemez sürekliliğinin doğrudan içinde, yani bu sürekliliği simgeleyen sonsuz sayıdaki görüntüler içinde yer alırız. Görüntüler simgeledikleri şeyleri anlatırlar da. Olguları hem değiştirdikleri, hem de bu değişimi kalıcı materyallere dönüştürerek sakladıkları için, fotoğraflar gerçekliği güvenilmez yapmıştır. Bizi konu edindiği her şeyle bir araya getirmesine karşın, onlara sahip olmamıza olanak tanımadığı için, fotoğrafta her şey hayal gibi dondurulmuş halde tutulur ve onların nesnelliğinden söz etmek olası değildir.
Fotoğrafın, şartlar nasıl olursa olsun, mutlaka kendi bağımsız kimliğini koruması gerekir. Bu, aynı zamanda öteki sanatların kendi özgünlüklerini korumaları için de zorunluluk gibi görünmektedir. Bu bakımdan fotoğrafların öteki sanatlarla olan ilintisini ele alırken, tamamlayıcı ve destekleyici şu ortak yanlarını da görmek gerektiğine inanıyorum. Fotoğraflar; ritm açısından şiirle, içerik açısından öyküyle, görüntü açısından resimle, gerçeklik açısından sinemayla, katılım açısından tiyatroyla, paylaşım açısından da herkesle yakınlık içinde bulunmaktadır. ( Görüntü Büyücüsü önsözünden)
Fotoğraf, düşünme biçimini ve onunla buluşan estetik tasarımı, bir çerçeve içinde görünür yapma sanatıdır. Fotoğrafın en can alıcı özelliği, işte bu eylemliliğidir. Zamandan soyutlanan her 'an: görmenin kalıcı kılınması için kararlaştırılan bir tercihtir. Tercih edilen her an; bir fikrin, tasarımın ve devinimin üzerine kurulmuştur. Bunu da, çekilmiş görüntülerle kanıtlayan bir eylemin sözcüsü olmakla yerine getirir.
Fotoğrafı, geleneksel görme biçimleriyle yada geçmiş çağlardan estetik ölçüleriyle yorumlamak, onu birtakım dogmalara ve nesnel olmayan yorumlara peşinen muhatap kılmaktır. Yani estetiği, bir bakıma gerçeküstü görüşlerle, mistik ve metafizik anlayışlarla ilişkilendirmek demektir. Oysa fotoğraf, tümüyle ve her zaman gerçek üzerine bina edilmiş bir sanattır. Estetik gerçeklik denilen kavram da, işte tam bu temel üzerine kurulmuştur. Ve daha çok, kendirine fotoğraf gerçekliğini rehber almaktadır. O halde fotoğraf, nesnel gerçeğin tipik sanatı olarak, gerçeği estetize etmede bize eşsiz bakış açıları sunmuş ve gerçeğin mistik bir açıklığa kapısının ne kadar kapalı olduğunu öğretmiştir.
Fotoğraf felsefesinin görevi: nesneleri fotoğrafçıyla, insanı fotoğraflara, toplumu da tüm görüntülerin yarattığı karmaşaya ve yanıltıcı gerçeklere karşı korumak olmalıdır. Görüntülerin yaygın kullanımı ve bireyler üzerinde kurduğu görünmez baskı, günümüzde sanki gelişmişlik veya bir uygarlık göstergesi gibi sunulmaktadır. Oysa bu yaygınlık, sanıldığı gibi gelişme değil, bireylerin görüntü kirliliği karşısında, ne denli şaşkına döndürüldüklerinin bir göstergesidir, Fotoğraf felsefesinin asıl işlevi: açıklayıcı niteliklere sahip görüntüler alanında, fotoğrafçıyı bertaraf eden, bağımsız bir yargılama biçimini egemen kılmaktır. Amaç, görüntülenenleri temel alarak, yeni bir görüş ortaya koymak, bununla birlikte, görselleşmiş gerçekleri de düşünsel bir platforma taşımaktır. Fotoğraf felsefesi, elbette görüntülerin özgür doğasını yeni açılımlarla beslemeyi ve fotoğrafçı dışında, fotoğrafı temel alan bir düşünce ortamı yaratmayı üstlenmelidir. Aynı zamanda, kameraların karmaşıklaşarak çeşitlenmesi sonucunda, görüntü dünyasında sayısal olarak artan niteliksiz görüntüler arasından nitelikli olanları gün ışığına çıkarmalıdır.
Fotoğraf, gerçeklerden ayrıştırılarak oluşturulan görsel bir gerçekliktir, Fotoğrafta yansıtılan her imge, bu fotoğrafta şaşırtıcı bir iç derinliğin karşılığına uygun düşmesi için seçilir, çünkü tüm yorumlar, genellikle açıklanamayan veya var olmayan imgelerin kavranmasına yönelik yapıldığı için, görüntülerin gerçek içeriğini çoğu zaman belirgin yansıtılan nesnelerin arka planında aramak gerekir. Her görüntü içinde, gizemli bir boyut her zaman mevcut olmuştur. Çünkü gizemli her sunum, yapıt üzerine bir sis bulutunun çökmesine yol açmaktadır. Aslında hiçbir fotoğrafçı, görünümlerin gizemini fotoğrafta çarpıcı biçimde kullanmaktan kaçınmaz. Çünkü gizemli etki, yapıtın bizi kendine çeken en görkemli büyüsüdür. Fotoğrafı, gizemli bir uğraş, fotoğrafçıyı da yaşamla doğrudan ilişkili kılan, onun objesiyle göz göze gelmemesidir. Hiçbir fotoğraf, fotoğrafçı ile konusu arasına bir kamera konulmadan çekilemez. Fotoğrafçı ile objesi arasında kameranın girmesi onu, gerçekleri şeffaf bir sınırın arkasından görmek zorunda bırakan bir konuma yerleştirir. Fotoğrafçı, aslında gerçeklerle hiçbir zaman yüz yüze gelen biri değildir. Çünkü kamera, onunla gerçek arasında, bu gerçeği resmetmekle sorumlu bir araç olarak girmekte ve onu gerçekten kopararak, karar veren biri yerine, yalnızca tanık yapmaktadır. ( Fotoğrafın Derin Anlamı önsözünden) Görme Kültürü
|