Ölüm büyüktür
Ve biz Onunuz
Gülümsemelerle dudaklarımızda
Yaşamın tam ortasında sanırken kendimizi
Ölüm hıçkırır birden içimizde
Ta içimizde… Rainer Maria Rilke BOĞULMUŞ BİR ADAM OLARAK ÖZ PORTRE
Babamı kaybedeli 8 yıl oluyor. Ölümünden sonra fotoğraflarına daha sık bakar oldum. Fotoğraflardan biri beni çok etkiliyor. Fotoğrafta babam bir ağaç kütüğünün içerisinde içten bir gülümseme ile bana poz veriyor. Fotoğrafı çektiğim günü dün gibi hatırlıyorum. Bu duygular bana, 1865 yılında Alexander Gardner’ın çektiği hücresinde asılmayı bekleyen Lewis Payne’ın fotoğrafı karşısında Ronald Barthes’in söylediklerini anımsatıyor: “O ölecek” ben ucunda ölüm olan geçmiş bir geleceği aynı anda okuyorum.1 Babamın fotoğrafına bakarken onun yokluğuyla, ben varlığımı duyumsuyorum. Varlığımı, babamın yokoluşundan anlıyorum. Oysa Babam varoluşunu, fotoğrafını çeken fotoğrafçıdan, benden alıyor. Bir fotoğrafa bakarken günlük yapıp etmelerimden kurtulup varolmanın ne olduğunu sorguluyorum. Kendimi bilmek istiyorum. Oluş olarak oluşumu, Heideggeryan bir sözle söylersek “Dasein” olarak kendi varlığım içinde öyle ya da böyle kendimi, kendi içimde açıklamak istiyorum. Heidegger’e göre öz varoluştadır, varoluşun kendisidir ve burada dünyada olmak, (being-in-the–world) yani Dasein’dır. Dasein’ın ontik ayrıcalığı onun ontolojik olmasında, bir başka deyişle varlık sorununu mesele etmesinde yatar. Dolayısıyla da ölümle yakından ilişkilidir. Bu bilgiler ışığında aklıma başka bir fotoğraf geliyor. Bu fotoğraf diğer ölüm fotoğraflarından farklı bir noktadadır. Fotoğraf varoluşu sorgular.
Hippolyte Bayard’ın kendini çektiği Le Noyé (Boğulmuş bir adam olarak öz portre) fotoğrafı farklı yönlerden çözümlemek mümkündür. Fotoğrafta bir adam beline kadar çıplak bir beze sarılmış olarak uykuda gibi poz vermektedir. Elleri ve yüzü çürümüşlüğü anlatacak şekilde daha koyu görülmektedir. Fotoğrafın altında Le Noyé (Boğulmuş bir adam olarak öz portre- Hippolyte Bayard ) yazmaktadır. Öz portre sözü dikkatimizi çeker. Bu hemen bir soruyu da beraberinde getirir. Niçin bir fotoğraf mucidi kendisini ölü bir adam olarak fotoğraflar? Bayard fotoğrafın arkasına eklediği bir açıklamayla merakımızı giderir. Fotoğrafın arkasında şunlar yazmaktadır: . “Diğer yüzde görülen vücudun sahibi Bay Bayard’dır, harika sonuçlarını yeni gördüğünüz ya da görmek üzere olduğunuz yöntemin (process) mucidi. Bildiğim kadarıyla bu hünerli ve yorulmak bilmez araştırmacı yaklaşık üç yıldır icadını geliştirmekle meşgul.”
“Akademi, kral, kendisinin kusurlu bulduğu bu çizimlerini gören herkes, sizin şu an yaptığınız gibi bunlara hayran kaldılar. Bu onu çok onurlandırdı ve ona bir peni bile kazandırmadı. Bay Daguerre’e çok fazla şey veren hükümet, Bay Bayard için bir şey yapılamayacağını söyledi ve zavallı adam kendini boğdu.”
“Ah, insani şeylerin fani doğası! Sanatçılar, bilim adamları, gazeteciler uzun süre onunla ilgilendiler ve simdi birkaç gündür morgda sergilenmekte ancak henüz ne bir kimse kendisini tanıdı ne onu soran biri çıktı. Bayanlar Baylar, koku duyunuzun etkileneceğinden korkun çünkü gördüğünüz gibi beyefendinin başı ve elleri çürümeye başlamaktadır, bu yüzden başka konulara geçelim.” 2 Bu sahne, boğulmuş bir adamın, fotoğrafik bir yöntemin mucidi olan Bayard’in morgda bulunan cesedi olarak yorumlanmalıdır – bu ceset, toplum (hükümet, bilim adamları, gazeteciler) tarafından tanınmamaktadır. 1839’da doğrudan pozitif yöntemini (direct positive process) icat eden adamı, bir yıl sonra insanlar, Daguerre’i kendisine tercih ettiğinden ve kendisine tek kalan kurtuluşun intihar etmek olduğundan yakınmaktadır. Siyasetin ve endüstrinin belirsizliklerine karşı sert bir eleştiri olarak bu fotoğraf bir kınama ve hayal kırıklığı çalışmasıdır. Frizot’a göre yalnız bir sanatçının, melankolisinin tasviridir. Bayard’ın kendini ölü bir adam olarak fotoğrafla anlatmış olmasının altında bir düş kırıklığı yatmakta ve kurgulanmış yokluğuyla farklı göstergeler iletmektedir. Sanatçının olumsuzluklar karşısında yaşadığı duygulardan birisi insanın içine düştüğü anksiyete durumu olarak tanımlanabilir. Bu terim Heidegger felsefesinde Angst “iç daralması” –kaygı- olarak açıklanır. Dünyanın olağan alışılmış kavranışlarından sıyrılarak yokluk/hiçlik karşısında bir iç daralması yaşayarak insanın varoluşunu ele almasını anlatır. Bayard bir bilim adamı olarak hayatındaki başarısızlığını, sanatsal bir çalışma ile açığa çıkarmıştır. Bayard’ın hayattaki başarısızlığı bir kurgu fotoğrafında bir sanata dönüşür. Bu eser tıpkı Van Gogh’un postalları gibi gerçekte ne olduğunu ortaya koyar, varlığın gizlenmişliğini (Alethia) olarak sırrını bize açar. Biz seyirciler, Bayard’ın boğulmuş bir adam olarak öz portresinde varlığı bir bütünlük içinde kavramaya çalışırız. Ölen insan yalın cesetten daha fazla bir şeyi ifade eder. O, en azından arkada kalanların kaygılarının ve üzüntülerinin objesi olarak kalmaya devam edecektir.
Heidegger’e göre ölüm insan varlığının sonluluğunu şart koşar, ölüm sayesinde varlığımızı bir bütünlük ve tamamlamışlık içinde kavrarız. Ölüm sayesinde bütün eylem ve faaliyetlerimiz anlam kazanır. İnsan kendi ölümüne doğru koşar, doğduğumuz an biletimiz kesilmiştir. Ancak bu ölüme koşmanın sayesinde insan varlığını bir bütün olarak kavrayacaktır.
Bayard’ın başarısızlığı, bir sanat eserinde açımlanmış ve bize, yaşamdaki olanaklılık koşullarının tekrar gözden geçirilebilme ihtimalini sunmuştur. Tıpkı Heidegger’in perdesini açarak kendini gösteren ve görüldüğünde, kendini verdiği anda geri çeken, bilmeye çalışırken unuttuğumuz oluşla ilişkilerimizi bize hatırlatan “Sen nesin? İnsan olmak nedir?” Soruları gibi. Handan Saygon Dayı
1. Barthes Ronald, Camera Lucida, Altıkırkbeş Yayınları,1996, İstanbul,sf.88
2.Frizot,Michel, A New History Of Photography,Könemann,1994, S.274
3.Yılmaz Mehmet, Sanatın Felsefesi Felsefenin sanatı, Çev:Nazım Özüaydın, Ütopya yayınevi, 2008, Ankara,s.133
4.Guıgnon Charles, Heidegger and the Problem of Knowledge, Hackett Company,1983
5.Heidegger Martin, Varlık ve zaman, Çev:Aziz Yardımlı, İdea Yayınevi,
6.Frizot,Michel, A New History Of Photography,Könemann,1994
Le Noyé (Boğulmuş bir adam olarak öz portre)- Hippolyte Bayard
|