|
|
Sanat ve Felsefe |
Mahmut Özturan |
|
SANATÇININ İÇSEL DEĞERLERİNDE YÜCELİK ZORUNLULUĞU
Sanatçı ve içsel değerleri...
Sanatçı sıradan bir insan değildir, olmamalıdır da. Bunun en temel nedeni, sanatçının varoluş nedeni ile paralel düşünsel dünyasının güçlülüğüdür. Sanatçı, sıradan bir insan olmadığı için, düşünsel dünyası da, içsel değerleri de sıradan değildir. Öncelikle sanatçının genel “değerler” dünyasını bir düşünelim ve anlamaya çalışalım. Sanatçının “değerler” dünyasında neler vardır ve bunların en temel olanı nedir? Her insanın dünyasında birtakım değerler vardır. Bu değerlerin niteliği ve diğer insanlarla olan iletişimindeki olumlu gücü ve insancıl değerliliği çok önemlidir. Sanatçı, diğer insanlardan çok farklı savlar ve düşüncelerle ortaya çıktığı için, hedefi kendisi değildir. Her bireyin kendi mutluluğu için düşünmesi ve savaşım vermesi yer-gök kadar doğaldır. Ama sanatçı, tümel yaşamın gerçeklerini ve zorluklarını bilir ve düşüncelerini yaratıcılığına odaklayarak diğer tüm insanlara, tüm insanlığa, kısacası tümel yaşama artılar kazandırma çabası içinde olur. Kimi sanatçıların adı, yaşadığı kentin sınırlarını aşamamış olsa da, kendi iç dünyasında hep “öteki”ne yararlar sağlayacak eylemler içinde olacak ve diğer insanların söyleyemedikleri, dışarı yansıtamadıkları konuları çalışmalarıyla gündeme taşımaya çalışacaktır. Yaşamına mal olacak sıkıntılara neden olsa da, öteki’nin sorunlarına çözüm arayışı içinde olacaktır. Bu şekilde bir davranış göstermek, içsel değerlerin zenginliğinden değil, yüceliğindendir. Tümel yaşamı düşündüğümüzde, tikel yaşamın sorunlarını ve zorluklarını diğer insanlara yapıtlarıyla anlatmak ve bir çözümün arayışı içinde olmak, sanatçılar için bir yaşam biçimi olmuştur.
Her insanın iç dünyasında “değer” olarak algıladığı birtakım ögeler vardır. Ama bu ögelerin değer olup olmadıkları bile diğer insanlar tarafından tartışılabilmektedir. Çünkü, örneğin, bir insan için sahip olduğu bazı eşyalar (kimi zaman soyut anlamlarıyla) o insan için bir değer olabilirken, bir başkası için değer olmayabiliyor. Değer olan ögenin, o bireyin yaşamındaki yeri ve önemini incelemek gerekir. Örneğin, bir sosyal yaşamı olmayan ve zamanının büyük bir bölümünü televizyon karşısında geçiren bir insan için televizyon bir değerdir, çünkü dünyası o’dur, onun dışında bir dünyası yoktur. Yaşamına artı değer katan tek öge televizyonudur. Bu durumdaki birey, yaşamına, kendi dünyasına – yaşam biçimine göre - değerler üretecek, değerler oluşturacaktır. Yukarıdaki düşüncenin tam tersini irdeleyelim bir de. Sosyal yaşamı dopdolu olan bir insan için ise, televizyon önemli bir öge olabilir ama bir değer değildir! O insan için ise, sosyal yaşamına konu olan ögelerin her biri bir “değer” olurlar. Bu örnekler, insanların yaşamlarında “değer” kabul ettikleri ögelerdir. İnsanların yaşamlarındaki değerler ile, içsel değerleri çok farklı şeylerdir.
İçsel değerler, bireyin gerek kendisiyle, gerek ötekilerle olan ilişki ve iletişimindeki nitelikli düşüncelerinin içsel yaşamına yansıyan olumlama boyutlarıdır.
Her bireyin kendine özgü içsel değerleri vardır; erdem, yardımseverlik, ötekilere iyilik yapmak, düşkünlerin gereksinimlerini karşılamak, çevresine zarar vermemek... gibi. Genel anlamda bu tür içsel değerlerin, sanki evrensel değer niteliğinden dolayı, her insanın iç dünyasında var olduğu düşünülür, sanılır. Oysa gerçek yaşamda öyle olmayabiliyor! Çünkü genelde, maalesef, insanların eylemleriyle düşünceleri; içsel değerleriyle davranış biçimleri örtüşmeyebilmektedir. Bu nedenle, insanların sözlerine göre değil, yaşayış ve davranış biçimlerine göre içsel değerlerinin niteliğini düşünebilir, anlayabiliriz. Aslında bunu anlamak pek de zor değildir, iyi bir gözlemci olmak yetecektir.
Kimi zaman, kimi bireylerin içsel değerleri yaşamlarına ve davranışlarına yansımaz, yansımayabilir, kendisini göstermeyebilir. Bu durumlar da olasıdır. Böylesi durumlarda, içsel değerlerini yaşamına ve davranışlarına yansıtamayan bireylerin var olan içsel değerleri, kişiliklerinin bir parçası olamamıştır henüz; sadece düşünüyor ve inanıyordur içsel değerlerinin varlığına!
Sanatçı, sıradan bir insan değildir, çünkü sıradan bir insan sanatçı olamaz! Bazı söylemler vardır hani; “sanatçı olunmaz, sanatçı doğulur” gibi! İddialı bir düşünce gibi gelebilir insanalara, ama gerçek payı da yok değildir. İçsel değerlerinin öncelikle zenginliği ve doğal olarak sonuçta yüceliği olan insanlar temelde sanatçı ruhlu olurlar, yaşadıkları çevrenin elverişsiz koşullarından dolayı yaratıcılıkları ve ortaya bir yapıt çıkarmaları kimi zaman zor olsa da! Bireyin içsel değerlerindeki yücelik, o insanı sanatçılığa götürebilecek önemli bir ögedir.
İçsel değerlerin yüceliği...
Değer kavramının öncelikle doğru konulması gerekir. Bireyin iç dünyasını, kişilik ve karakterini oluşturan, benlik yapılanmalarına temel olan ögeler, o bireyin içsel değerleridir. Bunlar, bireylerin iç dünyalarının anlamı ve doğal gerçekliği olan değerlerdir. İnsan haklarına koşulsuz saygı, dürüstlük, objektiflik, etiğe saygı, koşulsuz insan sevgisi, akılcılık, doğa sevgisi, sözünde durmak, yalan söylememek, doğruluktan ödün vermemek, çalışmayı sevmek, emeğe ve emekçiye saygı ve bunlara eklenebilecek tüm içsel “yüce” değerlerin her sanatçıda bulunması gerekir! Çünkü sanatçının içsel değerleri “evrensel temel değerler” doğrultusu ve içeriği ile “yüce” olmak zorundadır.
Sanatçı olmak zordur, çabayla sanatçı olunmaz. Bireyin benliğinde var olan “güzel” ögeler ile, içsel değerlerindeki “yücelik”, O’nu, bir şekilde sanat’a ve sonrasında da “sanatçı” olmaya yönlendirecektir. Kimi zaman bir sanatçıyı, henüz çocuk yaştayken, üreticiliği ve yaratıcılığı ile “altın çocuk” olarak görürsünüz; kimi zaman da, akranları ölümü beklerken, o sanatçı ruhlu insan, bir de bakarsınız ileri yaşlarına rağmen sanatçı kişiliği ile eşsiz ve mükemmel yapıtlar ortaya koyar!
Sanatçının içsel değerlerindeki yücelik, doğuştan gelen bir değerler bütünüdür. Ancak kimi zaman, ürettiği ciddi yapıtlarından sonra, çevresindeki yanlışların olumsuz etkileriyle içsel değerlerinde negatif sapmalar olabilmektedir. Sanatçının “sanat ivmesi” ile “üretim ve başarı grafiği” kimi zaman düşmeler yaşayabilir! Sanat yaşamının ilk zamanlarında çok verimli, çok yaratıcı olan ve mükemmel yapıtlar ortaya koyan bir sanatçının, daha sonraları yaratıcılığının tükendiğini görmek de olasıdır! Bu, sanatçının içsel değerlerindeki yüceliğin, zamanla, bir nedenle, negatif değişimindendir. Bunun tam karşıtı da olasıdır; bireysel ya da çevresel pozitif etkileşimler sonucunda, içsel değerlerinin yüceleşmesiyle, kendi yaşamı ve kişiliği de yücelen sanatçının, yaratıcılığı da o oranda gelişecek ve başarılı sanat yapıtları üretebilecektir.
Sanatçının içsel değerlerinde yücelik, bir zorunluluktur.
Her bireyin dürüst ve objektif olması beklenir, her insan “iyi bir insan” olabilir! Ama sanatçı olmanın temel koşulu, yüce içsel değerlere sahip olmasıdır. Bu, sanatçıyı gerçek anlamda bir sanatçı olmaya götüren en net gerçektir.
Mahmut Özturan
Temmuz, 2008
|
|
|
Ziyaretçi Sayısı:1000742
|
|