Aslında, iş suçlamaya gelince,”fotoğraf sanatı” ile “fotoğraf medyası” arasında hiç bir fark görmeyen, daha doğrusu, bunların ikisini aynı potada eritiveren Sontag, yılların fotoğraf yazarı John Szarkowski, The Photograher's Eye (1966) adlı kitabında bunları “uzlaştırmaya”, yani ikisine de eşit değer vermeye kalkınca, denemelerinden birinin yarısını bu olayı çürütmeye ayırıyordu. Aynı Sontag, fotoğrafı “saldırgan bir hareket” olarak nitelendiriyor, fotografçılar için ise “yağmacı” ve “sömürgen” gibi sıfatlar kullanıyordu. Ne tür bir denemeci idi bu Sontag? Üstüne üstlük BÜFOK, 1985 yılında düzenledikleri bir fotoğraf yarışmasına, Sontag'ıjüri üyesi olarak davet ediyordu. Burada önemli olan, Sontag gibi bir “fotoğraf muhalifini” yanlışlıkla fotoğraf kuramcısı sanmak degil (çünkü o yanlışı bu işten anlayanlar bile yaptı), hayatlarında çektiği hiçbir fotografı görmeden –çünkü öyle birşey yok- birisini sırf “güzel yazılar” yazıyor diye taa Amerika'lardan jüriliğe davet etmekti. Yahya Kemal, “cehalet mükteseptir, yani tahsil ile olur”(l) diyordu. BÜFOK'lular da elbet tahsilliydiler. Ama bence olay “müktesep cehalet” sınırlarının da ötesindeydi. Sözlüğe bakarsanız “müktesep” için “kazanılmış, edinilmiş” karşılığını bulursunuz. Yani bir “sonradanlık” anlamı taşır bu kelime. Oysa, (özellikle amatör kitle açısından) cahillik, “artistik” fotografın yaygın olarak Türkiye'ye girme Yılları olan 1970'lerden itibaren hep vardır. Hep olan birşey de sonradan kazanılamaz. Cengiz Özakıncı, fotograf camiamızdaki cehalete “müktesep” diyerek iyi niyetini göstermişti. Bence olayın adı “kara cehalet” veya “cahiliye devri” olarak konulmalıydı.
|