Editör

Bülent Irkkan

Yayın Kurulu

Özlem Akdağ
Meryem Akköse
Mustafa Alibaşoğlu
Dilek Bal
Erdal Bektaş
Can Gazialem
Elif İnan
Nejat Kutup
Doğanay Sevindik
Ceyda Taşdelen
Gülçin Telioğlu
Aylin Yılmazbayhan
Leyla Yücel






Fotografya Yayın Kurulu
adına İmtiyaz Sahibi
Ş. Uğur Okçu


E-Mail Fotografya
fotografya@ada.net.tr

Yayınlanmasını İstediğiniz
Fotoğraf Haberleri İçin

fotografya@fotografya.gen.tr

ADANET Fotoğraf Editörü

Ş. Uğur OKÇU
 
ara


Çerkes Karadağ’la “Yaşayan Gaziantep” üzerine
Çerkes Karadağ ile “YaşayanGaziantep” sergisi üzerine bir söyleşi

Röportajı yapan : Meryem AKKÖSE


-Neden Gaziantep, bu fikir nasıl ortaya çıktı?

Gaziantep Önasya ve Anadolu arasında kendi tarihi boyunca bir köprü kenttir. Bu köprü kent Hıristiyanlıkla  İslam’ın, kültürlerin ve belki de üretim araçlarının geçiş noktasıdır. Kentin M.Ö. 4000’li yıllara uzanan tarihi de bunu göstermektedir. Yüzyılımızın başında mimaride Gayri Müslim etkilerin çokluğu da kenti sadece bir köprü yapmıyor, aynı zamanda O’na çok kültürlü bir kimlik kazandırıyor. Bu çeşitliliğin bugün sanayileşmeyle birlikte yaşadığını görmek, benim bu sergi projesini ortaya koymamı sağladı. Diğer yandan bir bakıma kent fotoğrafçısı sayılabilecek bir çalışma tarzım daha var. Örneğin “Büyülü Prag” kitabım Prag’ı, henüz yayınlanmayan Budapeşte çalışmam ve Bir Kasabanın Anatomisi: Mut ile “Yaşayan Gaziantep” kent çalışmalarıma bir örnek sayılabilir.

-Serginin adı neden “Yaşayan Gaziantep”?

Gaziantep Türkiye’de en hızlı sanayileşen kentlerden bir tanesi. Kontrolsüz sanayileşmenin kültürel dokuyu da tahrip ettiği bir gerçek. Gaziantep çok daha farklı bir örnek gibi geliyor bana. Bunun en iyi göstergesi de şöyle söylenebilir: Kentli hem geleneksel yaşam biçimini sürdürüyor, hem sanayileşme hamlesini yürütüyor, hem de günümüze direnen el sanatları ve mimarisini koruyor. Elbette geleneksel değerler ile tarihsel dokunun tarafında yer almam gerekiyordu. Bunlar yaşamaya devam ettiğine göre, kanımca “Yaşayan Gaziantep” çok aykırı bir söz olmasa gerek. Çünkü tarih ve kültür bir toplumun ruhundan gelen bir nidayı andırıyor. Teknolojinin mekanikliği karşısında tarihi yapıtların ve geçmiş kültürün sıcaklığından yana tavır almak gerekiyor. Yaşayan Gaziantep, Gaziantep’in soluğunu hissetmemize bir neden olursa bundan sevinç duyacağım.

-Sergi öncesi nasıl bir hazırlık yaptınız? Gaziantep’in tarihine ilişkin bir ön araştırma süreciniz oldu mu?

Yukarıda söz ettiğim kentler hakkında peşinen hiçbir ön çalışma yapmadım. Bu kentlere ilişkin heyecanı bir kenarda saklı tutmak amacıyla ve hiçbir ön şartlanmaya girmeden Onları fotoğraflamak istedim. Gaziantep’e ilişkin bilgilerim basmakalıp bilgilerden öte bir şey değildi. Asıl amacım bu kentle yüz yüze gelerek, O’nu keşfetmek, kentin gizlerini adım adım soluklayarak ortaya koymaktı. Bu benim için neredeyse vazgeçilmez bir çalışma şekli. Kentler dinamik ve devinen varlıklardır. Bize çok boyutlu seçenekler sunarlar. Ben bu seçenekleri hem rastlantısallığın büyüsüyle, hem de kendi deneyimlerimin kararlılığıyla ortaya koymak isterim. İlk karşılaşmalar ve ilk heyecanlara olan inancımı da belirtmek istiyorum. Tıpkı bir aşk gibi. Bu ön yargısız bakmamızı sağlar. Biri, birisini veya bir yeri tanımaya başladıktan sonra ilk büyünün o kadar da güçlü olmadığını görürsünüz. Kentler benim partnerim. Onların hakkından gelebilecek kadar seçenekleri görebileceğime inanıyorum. Gaziantep’te de bunu yaşadım.

-Basın duyurusunda yer alan “Yaşayan Gaziantep” adlı açıklamanızda hem gözlemci hem de bir miktar muhalif olduğunuzdan bahsetmişsiniz. Bunu biraz açabilir misiniz?

Ben dâhil bütün dikkatli fotoğrafçılar aynı zamanda iyi birer gözlemcidir. Elbette gözlemci olmak, pasif bir gözlemci ve edilgin bir ruh halini benimsemek değildir. Gözlem yapan kişi, dikkatli bir yorumcu ve ayrıştırıcı bir göze de sahiptir. Bu çalışmamda, kentsel yoğunluklar içinde ayrıntıların peşinde dolaştım. Tüm gözlemleme dikkatimi kentin özgünlüğüne, farklılığına ve değişimin yarattığı karşıtlıklara yönlendirdim. Amacım bir modern kenti çalışmak değil, bu kenti var eden tarihsel ve kültürel değerlere odaklanmaktı. Bu bakımdan taraflı bir tanığım ve elbette de muhalif bir görüşü benimsiyorum.

-Gaziantep’ten baktığınızda Türkiye’deki kentleşme sürecini nasıl yorumluyorsunuz? Söylediklerinizden yola çıkarak modernizm ve geleneksel değerlerin birbirine koşut olmadığı söylenebilir mi?

Sorunuza sondan başlayalım. Elbette modernizmin geleneksel değerlerle uyuşmadığı varsayılır. Çünkü modernizm, sınırsız ilerlemeye işaret ederken geleneksel olan ise sanki geriyi temsil ediyor. Bu varsayımın doğru olduğunu bir an için kabul edersek; Fransa’da Fransızların, İngiltere’de İngilizlerin, Japonya’da Japonların olmaması gerekiyor. Gelişmiş tüm ülkeler bu gelişmişliklerini toplumun değer sistemleri üzerine inşa ederler. Endüstrileşme bunları yok eden bir alternatif değil, bu değerleri üreten ve çoğaltan bir araç görevi görür. Gelişmiş hiçbir ülkenin kültür köklerinden koptuğunu göremiyoruz. Hâlbuki bizim gibi ülkeler, yani endüstrileşme süreçlerini henüz yeni yaşayanlar, teknoloji ve gelenek ikileminde teknolojiye büyük prim veriyorlar. Geçmişin köhne, eski ve işe yaramaz olduğu varsayılıyor. Bilim ve teknolojinin aslında bir kültürü iliklerine kadar hissetmiş bir toplumda olması gerekiyor. Biz ise yeni mega kentleri ve sanayileşmiş Anadolu kentleri yaratırken, ülkemizde büyük bir coğrafyayı tüm kültürel değerleri ve uygarlığıyla boş, gereksiz ve işe yaramaz gibi görüyoruz. Ne güzel ki Anadolu yalnızca bir tanedir. O’nu Anadolu yapan 10.000 yıllık köklü kalıcı kültürdür. Ne güzel ki biz bu kültürün bir parçasıyız farklı renklerimizle.

Türkiye’deki kentlerin kontrol edilmez bir akına ve yağmaya uğradığı açıktır. Ancak bunun yanı sıra bir kent bilincinin oluştuğundan da söz edebiliriz. Bu bilincin neferlerini çoğaltabilirsek, kentler yalnızca devlet tarafından korunan yerler değil, bilinçli yurttaşın da söz sahibi olduğu yeni yaşanır mekânlar olacaktır. Kentler hepimizin ortak evidir ve bu eve ortak bir sahiplenme bilinciyle tüm toplumu inandırabilirsek, inanıyorum ki dünyanın orta yeri olan Anadolu eşsiz bir ülke olacaktır.

-Bundan sonra da başka bir kent çalışması yapmayı düşünüyor musunuz?

Yıllardır sürdürdüğüm “Su Kıyısı Uygarlık Kentleri” dizisinin iki kentini fotoğrafladım. Buradaki temel amacım, Dünya ortak kültürünü yaratan büyük uygarlıkların su kıyısında kurulduğuna tanık oluyoruz ve ortak bir Dünyalılık bilincine ulaşmanın yolu, birbirleriyle özdeş olan bu kentleri gözaltında tutmakla mümkündür. Bu evrensel kültürün beşiği olan bu kentlerden Prag ve Budapeşte’yi çalıştım. Hedefim San Petersburg, İstanbul, Bağdat, Kahire ve yeni Delhi’yi çalışmaktır.

-“Yaşayan Gaziantep” sergisi Çerkes Karadağ’ın Balerinler ve Portreler gibi alışık olduğumuz tarzının dışında bir tema. Bundan sonrada Çerkes Karadağ’ı farklı temalar ve yeni açılımlarla mı göreceğiz.

Bir fotoğrafçı olarak, kariyerim sayılabilecek belli başlı bazı temalardan söz edebiliriz. Örneğin Nüler, Balerinler ve Portreler. Bu konuların tümü bütünlüklü konular ve benim uzun yılarımı almışlardır. Bir konu saplantım yoktur elbette. Kent fotoğrafları beni farklı biçimde heyecanlandırıyor. Son 10 yıldır da bilinen konularımın dışında, bu konularda fotoğraflar ortaya koyuyorum. Fotoğrafın varlık nedeninin gerçeklik ve O’nun bir anı olduğunu unutmamak gerekir ve çıkış noktası da zamanın kayıtlığında anı kayıt altına almaktır. Fotoğrafın vazgeçilmez bu ilkesinden hiçbir zaman uzak düşmediğimi düşünüyorum. Elbette fotoğraf benim için tartışmasız bir sanat alanıdır. Kaldı ki fotoğraf da sanatsal yaratıcılığı yaşamla buluşturduğu için bu denli çok önemseniyor. Farklı bu temaları bir sürpriz olsun amacıyla çalışmıyorum. En azından sanatsal çalışmalarım kadar heyecan veren arayışların ve tanıklıkların beni daha çok ilgilendirdiğini söyleyebilirim.

-Son olarak söylemek istedikleriniz?

Bana zaman ayırdığınız için size teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca gülüşünüz de çok güzel…

-Biz teşekkür ederiz.




Ziyaretçi Sayısı:1000809
 
   
 
   
 

Barındırma: AdaNET

 

Copyright and "Fair Use" Information

Dergimiz ticari bir kuruluş olmayıp amatör bir yayındır. Fotoğrafçıları ve dünyada yapılan fotoğraf çalışmalarını tanıtmak amacıyla bilgi ve haber yayınları yapmaktadır.
Bir kolektif anlayışıyla çalıştığı için makalelerde yer alan fotoğraflar ve alıntıların sorumluluğu makalenin yazarına, fotoğrafçısına aittir.
Dergide yer alan içeriklerden ve ihlallerden derginin herhangi bir sorumluluğu yoktur.

Fotoğrafya'da yayınlanan yazıların, fotoğrafların ve kısa filmlerin sorumluluğu
yazarlarına/fotoğrafçılarına/sanatçılarına/film yönetmenlerine aittir.

Dergimiz fotoğrafla ilgili gelişmeleri duyurmak amacıyla çalışmaktadır. Ek olarak, ülkemizde yeterince tanınmayan yabancı fotoğrafçılar ve fotoğraflarıyla ilgili bilgi de aktarmaktadır. Makalelerde yer alan fotoğraflar HABER amaçlı kullanılmaktadır.

AdaNET Ana Sayfa X-Hall Instagram