|
|
|
Solan Renkler
ZAMAN VE UZAM İÇİNDE HAYDARPAŞA GARI:
GÖRSEL VE SÖZLÜ TANIKLIK Mutlu Binark-İshak Kocabıyık-Gani Çulha
“Burası benim ilk para kazandığım yer, özgürlüğümü ilan ettiğim yer. O anlamda değeri var. Artı bayan makinist olmamın anlamı, değeri var. Ben hem Haydarpaşa’yı, hem de İstanbul’u seviyorum. Haydarpaşa İstanbul’a ait bir simge. Yani herhangi bir yerden gelen insan tren geldiğinde iniyor Haydarpaşa’ya. Onun İstanbul’u burası. Onun merkezi, sıfır noktası. Ben İstanbul’u çok sevdiğim için, İstanbul’u seven bir insan da Haydarpaşa’yı sever. Buraya yapılacak her şeyden birincil derecede etkilenecek insanlardan biriyim… Haydarpaşa Projesi, Marmaray, Kanak projesi var, limanların özelleştirilmesi var. Bütün bunların hepsi birbiriyle bağlantılı. Neticede ne olacak? Burası kapanacak. Bizler bir yerlere gönderileceğiz….” (Seher-TCDD 1. Bölge Çalışanı-İstanbul doğumlu-30 yaşında-sözlü tanıklık-29.07.2005)
| |
NEDEN HAYDARPAŞA GARI? Her toplumda belli tarihsel dönemlerde bazı mekânlar tarihsel, toplumsal veya siyasal bir olayın başlangıç, gerçekleştirilme ve/veya sonlanmasından kaynaklanan nedenlerden dolayı toplumsal hafızada ayrı bir yere, simgesel değere sahiptirler. Bu mekânların sahip olduğu simgesel değer kolektif belleklerde ve popüler kültür metinlerinde canlı tutulur, sözlü kültür kanalları ve kitle iletişim araçları tarafından bu mekânlara atfedilen değer dolaşıma sokulur. Türkiye’de simgesel değere sahip mekânlardan biri de Haydarpaşa Gar ve liman alanıdır.
| |
2005 yılı Temmuz ayında, Ankara’da üç kişi bir araya gelerek Haydarpaşa Garı’na doğru görsel ve sözlü tanıklık çalışmamızı gerçekleştirmek için yola çıkmıştık. O tarihlerde Haydarpaşa Garı’nın “kentsel dönüşüm” adı altında neo-liberal ekonomik politikaların ve ulusaşırı sermayenin yerli ortaklar/taşıyıcılar bularak yeni rant alanları yaratması uygulamalarına “iştah açıcı” bir hedef olarak seçildiği ve bir takım siparişler yapıldığı haberleri basında yer almaya başlamıştı. Demiryolları kültürü ve istasyon binalarına, özellikle de Anadolu demiryollarının sıfır noktası olan Haydarpaşa Garı’na yönelik kişisel ilgimiz nedeniyle, bu tarihi binayı ve işlevini dönüştürülmeden önce görsel ve sözlü tanıklık çalışması ile kayıtlamak istedik. Gani Çulha, Gar’ı ve liman alanını, içindeki yaşamları ve içinden geçenleri yirmi dört saati ile siyah-beyaz olarak fotoğraflarken, biz de farklı hizmet birimlerindeki demiryolu çalışanlarıyla, ana hat ile banliyö trenlerini kullanan yolcularıyla ve gar alanında çalışan diğer işgücüyle; berberinden garsonuna, büfecisinden taksi sürücülerine değin görüşmeler yapmaya çalıştık. “Zaman ve Uzam İçinde Haydarpaşa Garı” adını verdiğimiz bu çalışmada sözlü tanıklık ile otuz kişinin belleklerindeki Haydarpaşa Garı imgesi ile kendi yaşamlarına dahil olan demiryolu kültürü ortaya çıkartıldı. Türkiye’de farklı kentlerde kültür merkezlerini dolaşan serginin görsel ve sözlü tanıklıkları nihayet Mülkiyeliler Birliği tarafından yayınlandı: Zaman ve Uzam İçinde Haydarpaşa Garı:Görsel ve Sözlü Tanıklık (2007)
| |
4 Mayıs 2006’da İstanbul 5 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, Haydarpaşa Gar binasını ve çevresini, Türkiye’deki ilk büyük demiryolu tesisleri alanı olduğu için “tarihi sit” alanı olarak kabul etmiştir. Bu kararda, söz konusu alanda “kentsel ve tarihi sit alanı” karakteri gözetilmesi ve demiryolu kültürünün yaşatılması önerilmiştir. Ancak, kurulun bu kararının dağıtımı ilgili kuruluşlara yapılmamaktadır. Üstelik Haydarpaşa Gar alanıyla ilişkisi olmayan banliyö trenlerinin Avrupa-Anadolu yakaları arasında geçişini düzenleyen Marmaray projesi büyük bir hızla devam etmekte, hızlı tren çalışmalarında da İstanbul’a son varış noktası Gebze (İzmit) olarak tasarlanmaktadır. Böylece Haydarpaşa Gar ve liman alanının “kentsel dönüşüm” adı altında yeniden yapılaşmaya ve tüketim kültürü merkezli mekanlara dönüştürülmesinin ardyöresi hazırlanmaktadır. Bu çalışmada Haydarpaşa Garı ve liman alanının “işlevsizleştirilmesi”nin simgesel olarak iki anlamının olduğunu düşünüyoruz; neo-liberal politikalardan beslenen bireyci-etik anlayışının meşrulaştırılması ve toplumun kolektif belleğinin değersizleştirilmesi… Oysa bu çalışmada gerçekleştirdiğimiz görsel ve sözlü tanıklık Garın kolektif belleklerdeki “silinmez” yerini ve simgesel önemini gözler önüne sermekte, kamusal özneyi mekânlarına ve belleğine sahip çıkmaya çağırmaktadır. Görsel ve sözlü kültür kayıtları yaparak ve bu kayıtlamayı “akademia”nın “tanımlanmış” sınırları dışına çıkarmakla, bir araştırmanın nihai amacının sadece akademik bir bilgi birikimine katkıda bulunmaktan öte, toplumsal değişimde rol oynamak olduğunu düşünüyoruz. Umarız, bu çalışmamız konuya ilişkin kamusal duyarlılığı arttırır ve “zeminden” beslenen toplumsal politikaları besler.
| |
SÖZLÜ VE GÖRSEL TANIKLIK YAPMAK Haydarpaşa Garı ne yolun sonu ne de başlangıç noktasıdır. Farklı tren hatlarını kullanan yolcuların hedeflerine ulaşmasında Gar, bir buluşma noktasıdır. Haydarpaşa Garı, sadece demiryolu taşımacılığına olanak sağlayan iç avlu ile bu avlu zemininde ve liman alanında gerçekleşen olaylar, geçenler, gidenler ile değil, avluyu çevreleyen tarihi binası, bu yapı içerisinde hizmet veren TCDD personeli ile farklı öykülere sahiptir. Bir yapının öyküsü, yapıya dokusunu veren yaşam öyküleri ile birlikte işlenmelidir. Bu nedenle, bu çalışmada, içindeki ve içinden geçen yaşam öykülerinin yirmidört saat ile sınırlandırılmasıyla, Haydarpaşa Gar Binasının ve demiryollarının toplumsal hafızadaki yeralışı ortaya çıkartılmaya çalışıldı ve böylece yanıbaşımızdaki “yapı ile onun öykülerine” kulak vermek amaçlandı. Bir konuda çok sayıda ve farklı sözlü tanıklıkların derlenmesi, Stephen Caunce’nin belirttiği üzere, “…bütün bu tanıklıklar ya da en azından bu tanıklıkların büyük bir bölümü arasındaki ortak çizgiyi yakalama ve tamamen kişisel tavırları ve inançları bulup, gerekiyorsa ayıklama olanağı sunar” (2001: 25). Bu çalışmada da otuz kişinin sözlü tanıklığına başvuruldu. Görüşmeye katılan herkese çalışmanın amacı ve malzemelerin kullanım şekli hakkında bilgi verildi. Görüşmeler sırasında kimliğinin yazılı malzemede açıklanmamasını veya ses kayıdının kullanılmamasını isteyenlerin de bu talepleri yerine getirildi. Görüşmeye katılanlardan çalışma konusu olan mekan ile ilgili görsel malzemeleri paylaşmaları da istendi. BTS 1 No’lu Şube’den mekanda gerçekleşen sendikal eylemler ve diğer toplumsal eylemlerle ilgili görsel malzeme desteği temin edildi. Sözlü tanıklıklarda gündeme gelen olaylar yazılı malzemelerin taraması, özellikle gazete arşivi taraması ile eşleştirildi ve desteklendi.
| |
David E. Kyvig ve Myron A. Marty’nin de vurguladığı gibi, yanıbaşımızda duran bir tarih üzerine çalışmak, güncel durumların kavranmasına yardımcı olabilen düşünce biçiminin gelişmesine olanak sağlamaktadır (2000:7). Bu çalışmada Garın yirmidört saatiyle birlikte farklı ve çoklu öykülerini aktarmasına olanak sağlanmasıyla, yıllar içinde toplumda meydana gelen ekonomik, politik ve kültürel değişimlerin kavranmasına da bir zemin hazırlanmaktadır. Kyvig ve Marty’e göre, “Binaların özel bir önemi vardır: hem kültürel bir çevrenin en önemli nesneleri hem de insan faaliyetlerinin merkezidir. İnsanlar onların etrafında yürür, onların içine girer çıkar, içlerinde aşağı iner yukarı çıkar, binaların içinden dışarı bakar, dışarıdan binaya bakar: binaların içinde çalışır, eğlenir, yemek yer, uyur, dinlenir, oyun oynar, sevişir, endişelenir ya da olay çıkarırlar. Binalar, onları kullanan insanların ekonomik, toplumsal, estetik ve fiziksel hayatlarıyla ilişkilidir. İnsanlar ve binalar organik bir ilişki içinde var olurlar” (2000:104). Tıpkı Ali İhsan’ın Haydarpaşa Garı için söylediği gibi:
“Bir de tarihi hiçbir bina Haydarpaşa binası gibi insanlarla iletişim içinde olmamıştır. Hasan Dayı, köyünden tahta bavulu ile kalkıp geliyor buraya… Haydarpaşa’yı bir yaşıyor. Görüyor, dokunabiliyor, oturabiliyor, çayını içiyor, sohbet ediyor, bekleme salonunda bekliyor. O diyalog içinde farklı insanlarla tanışabiliyor. Dolayısıyla böyle bir özelliği de var…” (Ali İhsan-TCDD 1. Bölge Çalışanı- sözlü tanıklık-28.07.2005)
| |
Bir binanın görsel ve sözlü tarihi yaşam öyküleriyle birlikte anlatıldığı zaman, işlevinin, yapısal özelliklerinin ve simgesel değerinin sistematik bir şekilde ortaya çıkartılması gerekir. Bu nedenle, “Zaman ve Uzam İçinde Haydarpaşa Garı” adlı bu çalışmada, Gar Binasının işlevleri, yapısal özellikleri ve simgesel değerinin izleri konu yönelimli (epizodik) görüşmeler üzerinden saptanmaya çalışıldı. Stephen Caunce’nin de altını çizdiği üzere, “Bir yaşam öyküsünde hem gündemi hem de havayı belirleyen, konuşmayı yapan kişidir ve ancak, insanların önemli bulduğu şeyin ne olduğunu bildiğimizde, gerçekten onların yaşamını daha büyük bir yapının içine yerleştirebiliriz” (2001:32). Kyvig ve Marty binaları çalışırken, işlevine, yapısına ve sembolizmine dikkat edilmesi gerektiğini belirtirler (2000:105). Binanın işlevinden kastedilen, mimarın ve binayı inşa edenlerin binanın temel işlevlerini ne şekilde tanımladıklarının, bu işlevleri gerçekleştirebilmek için kullandıkları organizasyon fikrinin, mekâna ilişkin temel düzenlemelerin ve binada hareket için bırakılan boşlukların saptanmasıdır. Binanın tasarım özgünlüğü, ne tür malzemelerin kullanıldığı, oran anlayışı, yani binanın parçalarının birbiriyle ve bütünle ilişkisi, ölçeği, dengesi, belli bir düzeni oluşturan unsurların varlığı, diğer bir deyişle ritmi, bütünlüğü ve karakteri de “yapı” (strüktür) olarak ele alınır (2000:105). Araştırmacıların sembolizmden kastettikleriyse, binanın toplumsal, kültürel, siyasal ve ekonomik olarak taşıdığı anlamın tarihsel bir izlek içinde ortaya konmasıdır.
| |
Gar Binasının ve alanının işlevi demiryolu ulaşımına bağlı olarak; binanın yapısal özellikleri ise inşaat tarihi, mimari üslubu, binada zaman içinde yapılan değişiklik ve genişletmelere farklı anlatılar aracılığıyla, Haydarpaşa Garı ve çevreleyen alanlar öncelikle yirmidört saatlik sınırlı bir zaman dilimi içinde, gündelik rutin içinde görüntülenerek, daha sonra da Garın içindeki ve içinden geçen insan unsurunun çizdiği anlatı haritalarına koşut olarak yapının diğer görsel ögeleri çalışma kapsamında yer almıştır. “…İnsanlara tarihlerini kendi sözleriyle geri veren” ve “onlara geçmişi verirken, kendi kuracakları gelecek içinde yol gösteren” (Thompson, 1999:233) sözlü tarih yöntemi ile, başta TCDD I.Bölge Müdürlüğü’nde farklı işlerde çalışan TCDD görevlileri, BTS 1 No’lu Şube üyeleri, eski demiryolcular ve halihazırdaki Gar Müdürü, Gar alanında çalışan esnaf vb. ile, Garı yolculuk etmek, beklemek, geceyi geçirmek ve hatta yaşamak için kullananlar ile 27-31 Temmuz 2005 ile 3 Ekim 2005 tarihlerinde görüşmeler yapılmıştır. Görüşme yapılan herkes çalışmada belli ve verili koşullar altında tarihsel özne olarak kabul edilmiş, sözlü tanıklıkları da tarihin yeniden yazımı için değerli görülmüştür. Yapılan bu görüşmelerde, binanın simgesel anlamı, alanın ev sahipliği yaptığı toplumsal etkinlik ve eylemler, zaman içinde değişen yolcu profili, yolcuların kullandıkları alanlara ilişkin deneyimlerin belleklerden ortaya çıkartılması ve böylece kamunun tekrar Garı ve onu çevreleyen toplumsal, kültürel, siyasal ve ekonomik olayları anımsaması amaçlanmıştır. Paul Thompson, “Geçmişin Sesi” adlı çalışmasında bireylerin anımsadıkları şeyler kadar, unuttukları olayların da önemli olduğuna dikkat çeker ve şu saptamada bulunur: “Görüşülen kişinin inandığı şeyler (kişinin o olguya inandığı gerçeği), ‘gerçekten’ olanlar gibi birer olgudur” (1999:122). Bu çalışmada görüşme yapılan kişilerin belleklerinde Garın nasıl ve hangi imgelerle yer aldığı ile bu imgelerin ortaklığını görmek, Garın toplumsal bellekteki konumlandırılışını kavramak açısından anlamlıdır. Garın tarihine ilişkin bazı olaylara bu anlatılarda gönderme yapılmamış olması da, kollektif bellekte nelerin “unutulduğunu”, dışarıda bırakıldığını görmek açısından da önemlidir. Ruth Finnegan kişisel anlatıların, bireysel deneyimi kişinin kendi sözleri ile ortaya çıkarttığını belirtir (1997:67). Bu anlatılar üzerinden ele alınan konunun hem bireyin belleğindeki yeri hem de bireyin kendini nasıl formüle ettiği ve öyküleştirdiğini de görebiliriz. Dolayısı ile, sözlü tanıklıklar, farklı bireylerin kendilerine ilişkin ben tahayyüllerini (hayallerinde canlandırmalarını ?) ve bu inşa edilmiş ben’i nasıl yaşadıklarını da gösterir. Çalışmada yapılan görüşmelerin bantları birebir, şiveye özgü söyleniş farkları ve konuşmacının dilbilgisi kullanım özellikleri korunarak çözümlendi. Çalışma sürecine ilişkin burada not düşülmesi gereken bir diğer husus ise, bireysel belleğin anlatılmasının aslında kolektif bellek inşasının bir parçası olduğudur. Çalışmada da Gar’a ilişkin bireysel bellek kayıtlarının derlenmesinde, görüşülen kişilerin grup aidiyetleri içinde belli epizodik anlatıları aktardıkları görülmüştür. Örneğin:
“Haydarpaşa bir yaşam biçimi, uzaklaştığınızda anlıyorsunuz, şöyle bir şey düşünüyorum aslında çok da. Mesela, şöyle bir şey yapmak istiyorum. Haydarpaşa’nın bir sürü camı var, her camdan bir fotoğraf çekmek istiyorum, kendim yetiştirebilirsem, Haydarpaşa’dan İstanbul nasıl görünüyor? her camından ayrı bir manzara gözüküyor. Bunu fotoğraflamak gerektiğini düşünüyorum. Haydarpaşa’ya bağlantılı olarak Haydarpaşa’yı tek başına düşünmek gerekmiyor. Gebze hattı, Pendik hattı, demiryollarının, insanın taşındığını, yani Haydarpaşa’ya geldiği veya gittiği bir güzergahtır.” (Tugay-TCDD 1. Bölge Çalışanı-sözlü tanıklık-3.10.2005)
| |
Çalışma sırasında Jon Prosser ve Dona Schwartz’ın yaptığı ayrımla Haydarpaşa Garı ve içinden geçen yaşamlar görsel kültür kayıtları (records about culture) olarak belgelenmiştir (2006:107-108). Fotoğrafların çekim sürecine ilişkin olarak aktarılması gereken hususlar ise şunlardır: fotoğraflar Gani Çulha tarafından siyah/beyaz çekilmiştir. Canon EOS 500 N SLR makine ile 28-200 mm. zoom objektif (f 4-5.6) kullanılarak çekilen bu görsel kültür belgeleri 400 ve 800 ASA ILFORD filme kayıtlanmış, daha sonra dijital ortama aktarılmıştır. Yaklaşık 150 fotoğraflık bir arşivden sergilenmek üzere 62 kare seçilmiş, sözlü tanıklık ile birleştirilen garın tarihini, yazınsal ve görsel sanatlarda yerini anlatan metinler A3 ebadında büyütülerek fotobloklara aktarılmıştır. 27 adet metin blok ile 62 adet 30x40 boyutlarındaki fotoğraflar ilk olarak Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde sergilenmiştir. Daha sonra sergi sırasıyla Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde, Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde, Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde, Alsancak-İzmir TCDD Müzesi’nde, Malatya Belediyesi Kültür Merkezi’nde, Karşı Sanat Çalışmaları-İstanbul’da açılmıştır. Ayrıca 1-3 Nisan 2006 tarihleri arasında Ankara Gar’ında düzenlenen “Kanatlı Tekerlek Belgesel Film Festivali” kapsamında çalışmanın fotoğraflardan ve sözlü tanıklık metinlerinden oluşan bir dia gösterisi de yer almıştır.
| |
TÜRKİYE’DE DEMİRYOLLARINA “SİYAH KURDELE TAKMAK”
“2006 yılında 150. yıl etkinlikleri mi? Yetkili biri olsam, çıkar limanlar satılmayacak derdim. 150. yıl hediyesi limanlar satılmayacak, kapanan istasyonlar geri açılacak, hatta 3. sınıf vagonlar koyacağız halka tekrar trenle gitsin. Hızlı tren de koyacağız derdim. Ayriyetten ona da yol yapacağız herkes rahat etsin diye. Tüpü 4 hat yapacağım, içinde iki hat demiryolu transit geçecek. İnsanlara 150. yılda bu vaatleri derdim ve yapardım. Sivas Divriği-İskenderun arasındaki hattı demiryolu hattını bir şirket ihaleyle satın aldı. Onu iptal ederdim. Tazminatı ödeyeceğim, derdim. Demiryolu tarihi, geri dönüp ders almak lazım. Yani işte, hala utanmadan bir yerlere çıkıp demirağlarla ördük yurdu dört bir baştan yirmibin kişiye söyletmek değil. Örülen ağları kapatmak ayıp. Onları yüzüne vururdum, insanların” (Bekir-TCDD 1. Bölge Çalışanı-Cer Bölümü-1970 Sivas doğumlu-sözlü tanıklık-28.07.2005)
| |
Demiryolları kamusal ve evrensel hizmet ilkesi çerçevesinde toplumsal bir hizmeti gerçekleştirmektedir. Ancak, 2008 yılından itibaren Türkiye’de demiryollarının sıfır noktası olan Haydarpaşa Gar ve liman alanı demiryolu trafiğinden “dışlanarak”, işlevsiz bir hale getirilecektir. Oysa, Metin’in deyişi ile;
“….demiryolları halkın malıdır. Fakirin de zenginin de malıdır. Bugün buradan adam Kars’a 40 milyona gidebiliyorsa o güzel bir olaydır, halka hizmettir. Bugün bunu nasıl geliştirebiliriz? Yolları nasıl kısaltabiliriz? Bugün 40 saatte Kars’a gidiliyor. Bunu nasıl kısaltabiliriz, gibi çalışmaları da düşünmek lazım.” (Metin-TCDD 1. Bölge Çalışanı-kondüktör-Muş Varto doğumlu- 41 yaşında- sözlü tanıklık-29.07.2005)
| |
Haydarpaşa Gar ve liman alanında geçen yaşamların tanıklıklarını toplarken, Haydarpaşa İskelesi yanındaki taksi durağında çalışan taksicilerle de konuşmak istemiştik. Ancak kayıtlı bir görüşme yapmayı taksi sürücüleri reddetmişlerdi. Haydarpaşa Gar’ının geleceğine ilişkin olarak yöneltilen bir soruya da, kentsel dönüşüm planlarının kendilerine daha iyi iş olanağı sağlayacağı şeklinde yanıt vermişlerdi. Kendi deyişleri ile “Biz işimize bakarız”. İskelenin yanında çalışan simitçi de benzer bir şekilde kayıtlı görüşmeyi red etmiş, ama taksi sürücülerinin Gar’ın geleceğine ilişkin değerlendirmeleri üzerine gülerek şu yorumu yapmıştı: “Herkes kendi cephesinden bakıyor, niye böyle? Onları burada bırakacaklarını mı sanıyorlar?” Ardından da “Senin, benim ekmeğim değil. Burası hepimiz için önemli” demişti. Haydarpaşa Garı ve liman alanının geleceği, ne İstanbulluların ne demiryolu çalışanlarının ne de yolcuların sorunu değil. Gar’ın geleceği, hepimizi ilgilendiren, farklı ve çeşitli kamuların birlikte karar almalarını gerektiren, kamu’nun çıkarının ve haklarının korunmasını ve gerçekleştirilmesini gerektiren bir sorun. Bu çalışmanın da ortaya koyduğu üzere, Haydarpaşa Gar’ı toplumsal belleğimizde “Anadolu’nun İstanbul’da simgeleşen Batı’sına göç, siyasal ve toplumsal eylemlerin kamusal alanı, demiryolculuk mesleği bağlamında somutlaşan üretim ile zamana ve uzama yayılmış yaşam” anlamına gelmektedir. Gar Binasının çeşitli birimlerinde, farklı üretim alanlarında çalışan demiryolcular, banliyö ve ana hat yolcuları, büfede, berberde, gar lokantasında çalışan esnaf, herkes Haydarpaşa Gar’ındaki yaşam olgusunu birlikte oluşturur ve yapıya “can” katar.
|
|
|
Ziyaretçi Sayısı:1001047
|
|