Fotoğraf Ustaları Ankara'daydı... Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesin’de ve Türkiye’de iletişim eğitiminin 40’ncı yılı çeşitli etkinliklerle kutlandı. 1965 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksekokulu adıyla eğitime başlayan İletişim Fakültesi’nin kuruluş yıl dönümü kutlamaları, 2005 yılı Aralık ayı sonuna kadar devam etti. Bu etkinlikler kapsamında ekim ayında iki önemli fotoğraf paneli düzenlendi. Uluslararası fotoğrafçıların katılımının sağlandığı bu önemli etkinlikler, Ankara Üniversitesi'nin ve İletişim Fakültesi'nin olanakları, Foto Muhabirleri Derneği ve Epson firmasının destekleri ile gerçekleşti. Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras’ın fotoğrafa olan ilgisinden dolayı desteklediği, Radyo Televizyon Sinema Bölümü Fotoğrafçılık ve Grafik Ana Bilim Dalı Başkanı Atila Cangır’ın da büyük çabaları sonucunda yapılan paneller Ankaralılar tarafından büyük bir ilgiyle izlendi. Ankara`da son zamanlarda yapılan en önemli fotoğraf etkinlikleri diyebileceğimiz panellere izleyicilerin katılımı ve basının ilgisi oldukça fazlaydı. Özellikle genç fotoğrafçılar ve öğrenciler etkinliğin yapıldığı konferans salonunu tamamen doldurdu. Salona sığmayan pek çok kişi konuşmaları dışardan izlemek zorunda kalırken, izleyiciler konuşmalar bitene kadar salonu terk etmedi. Her iki panel süresince ve sonunda, izleyicilerin soruları ve görüşleri sayesinde heyecanlı tartışmalar yapıldı. Tartışmalar ve sohbetler panellerden sonra dışarıda da uzun süre devam etti. Fotoğraf ustaları ve diğer katılımcılar gördükleri bu yoğun ilgiden oldukça memnun görünüyorlardı. “Oryantalizm ve Fotoğraf: Batı Doğu’nun Fotoğrafını Çekiyor” konulu birinci panel 17 Aralık tarihinde gerçekleşti. Magnum Ajans'ın fotoğrafçılarından Nikos Economopoulos ve Alex Webb, National Geographic dergisi için fotoğraf çeken Reza Deghati ve Ara Güler’in katıldığı paneli ODTÜ öğretim üyesi Jale Necdet Erzen yönetti. Panelin çağrı metninde; “19.yy’ın seyyah fotoğrafçıları için Doğunun zenginlikleri bulunmaz bir çalışma alanıydı. Batılı seyyahların doğuya yaptıkları yolculuklarda fotoğraf makinesi de onlara eşlik etmekteydi. Seyahat dönüşünde fotoğraflar, tarihi kalıntıların arasındaki hareketsiz ve boş mekanlarda modern batıya bir bekaretin ve gizemin varlığını duyurmaktaydı. O zamandan bugüne kadar yüz elli yılı aşkın bir süre geçti, bu sürede çok şey değişti. En önemlisi Doğu da kendine fotoğrafın gözü ile bakmayı öğrendi. Yeni yüzyılın ve fotoğrafta yeni yönelimlerin bu eski coğrafyaya bakışı tartışılmayı bekliyor.” diyordu. Bu konuyu tartışmak üzere panele, günümüzün en önemli fotoğraf ajanslarından biri olan Magnum Ajans’ın bünyesinde faaliyet gösteren üç batılı fotoğrafçı, bir doğulu fotoğrafçı ve Ara Güler davet edilmişti. Ancak Ankaralı fotoğraf meraklıları, paneldeki konuşmalardan ve tartışmalardan oryantalizm konusunda pek tatmin olmadılar. Çünkü daha panelin başında Nikos Economopoulos ve Alex Webb oryantalizm hakkında konuşmayacaklarını, işlerinin konuşmak değil sadece fotoğraf çekmek olduğunu söylediler. Panel süresince bu fotoğrafçılar, izleyenlerin oryantalizme yönelik ısrarlı sorularına rağmen bu tavırlarını değiştirmediler ve ağırlıklı olarak fotoğraf üzerine ve Türkiye’de yaptıkları fotoğraf çekimlerinden konuştular. Reza Deghati ise farklı bir üslup ve tavır sergiledi. Oryantalizme biraz değinerek, daha çok batılı devletleri ve batılı fotoğrafçıları eleştiren sözleri ve Afganistan’da yürüttüğü projesi ile izleyenleri coşturdu. Ara Güler ise fotoğrafın, onu çeken kişinin bakış açısına göre biçimlendiğini ifade etti. Yabancı fotoğrafçıların Türkiye'ye kafalarındaki şeyi aramaya ve aslında kendi görmek istediklerini bulmaya geldiklerini söyledi. Güler ayrıca, fotoğrafın nesnel olmadığını ve fotoğrafın sanat olduğuna inanmadığını belirtti. Ben sanatçı değilim diyerek, “pek çok ünlü sanatçının fotoğrafını çektim, eğer sanatçı olsaydım kendi fotoğrafımı da çekerdim” diye konuştu. Yunanlı fotoğrafçı Economopoulos, fotoğrafın genellikle doğruyu söylemediğini yalan söylediğini ifade etti. Fotoğrafın belli bir andaki gerçeğin sadece küçük bir kesitinin görüntüsü olduğuna söyleyen Economopoulos, genellikle siyah beyaz fotoğraf çektiğini ve bunun sebebinin siyah beyaz fotoğrafın daha çok yalan, daha az doğru söylediğine inandığını anlattı. Amerikalı fotoğrafçı Alex Webb, fotoğrafçıların fotoğrafını çektikleri bölgenin kültürünün önemli olduğunu ancak kendisinin herhangi bir yerde çalışmaya başladığında, tarihi geçmişi dışında orayla ilgili çok fazla şey öğrenmek istemediğini belirtti. Çünkü gittiği yerde kendisini görsel olarak çeken şeyleri aradığını söyledi. Azeri fotoğrafçı Deghati ise, Irak Savaşı sırasında olup biten gerçekleri 4 farklı televizyon kanalından 4 farklı şekilde izlediğinden söz etti. Fotoğraf ve görüntü gibi büyük kitlelere yönelik iletişim ürünlerinin, bunları üretenler tarafından farklılaştırıldığını belirten Deghati, fotoğrafın kendisinin değil, fotoğrafı çeken kişinin yalan söylediğini ya da fotoğrafı yalana dönüştürdüğünü ifade etti. Panel sonuna doğru tartışmaya katılan Arif Aşçı’nın Reza Deghati’nin fotoğraflarına yönelik yorumları ortamı epeyce kızıştırdı. Reza Deghati ile Nikos Economopoulos ve Alex Webb arasında küçük çapta bir atışma oldu. Ara Güler'in tartışmalarda Deghati’nin yanında yer alması ile izleyenler de iki gruba ayrıldı. Böylece tartışmanın boyutları biraz değişti. Günümüzde fotoğrafçılar, fotoğraf editörleri, fotoğrafların kalitesi, biçimi, içeriği, derinliği ile insanlar üzerinde yarattığı etki gündeme geldi. İzleyicilerin de katılımı ve soruları ile panelin heyecanı ve verimliliği daha da arttı. Oryantalizm konusundaki sorulara konuşmacılardan cevap alınamasa da bu hararetli tartışmalar ile verimli ve keyifli bir panel yaşandı... “Ara Ne Arıyor?” “Ara Ne Arıyor?” konulu ikinci panel 18 Aralık tarihinde gerçekleştirildi. Panelde Ara Güler fotoğraflarının tarih ve kolektif bellek bağlamında toplumsal işlevi tartışıldı. Ragıp Uluç’un yönettiği panele; Enis Batur, Samih Rıfat ve Ara Güler katıldı. Panelin temel amacı; çağdaş Türk fotoğrafının en önemli isimlerinden Ara Güler’in elli beş yıllık meslek hayatı süresince gerçekleştirdiği çalışmalarında yansıttığı toplumsal süreçlerin tartışılmasıydı. Ara Güler’in meslek hayatı boyunca fotoğraf makinesini yönelttiği çevrenin yapısal değişiminin belgelenmesinin, bunun entelektüel birikime katkılarının kendisi, edebiyatçılar ve sanat eleştirmenleri tarafından yeniden okunmasıydı. Fotoğraf çekmeye fotomuhabiri olarak 50’li yıllarda başlayan Ara Güler'i, daha çok İstanbul ve Anadolu’da çektiği fotoğraflar ile tanıyoruz. Onun fotoğraflarını çektiği dönem, aynı zamanda Türkiye’de yoğun göçün ve kentleşmenin görüldüğü, kentlerin dokusunun daha önce hiç olmadığı kadar değişmeye başladığı bir dönemdir. Güler, fotoğraflarıyla bu değişim sürecini başından itibaren göstermeyi başaran önemli bir belgecidir. Onun fotoğrafları ulusal özellikler taşıyan yapıtlardır ve Türkiye’de kolektif belleğin oluşumunda önemli katkıları bulunmaktadır. Ömrünü fotoğrafa adamış bir ustayı ve fotoğraflarını, onun yanında ve onunla birlikte konuşmak oldukça keyifliydi. Konuşmacılar Güler'in, kişiliği, yetenekleri, yaşantısı, anıları, fotoğraf hakkındaki düşünceleri, fotoğrafları ve fotoğraflarının toplumsal etkileri üzerine oldukça doyurucu sözler söylediler. Fotoğraflarında ve yaşantısında “Ara Ne Arıyor?” sorusunun cevabı aranmaya çalışıldı. Güler'in fotoğrafları ile Türk fotoğrafına, toplumsal belleğin oluşmasına ve görsel kültüre katkıları, fotoğrafların sosyolojik etkileri ve işlevi üzerine konuşuldu. Ara Güler, fotoğraf sanatçısı mı, tanık mı, belgeci mi, fotomuhabiri mi soruları tartışıldı. Güler’in fotoğraf konusunda bakışı açısı, yaklaşımı, arayışları, yaşam biçimi, dostları ve arkadaşları, geçmişi ve bugünü sorgulandı. Hepimizin hafızalarına kazınmış olan İstanbul fotoğrafları ve artık neden İstanbul fotoğrafı çekmek istemediği üzerine konuşuldu. Tabi ki söz Ara Güler'e geldiğinde, sohbet daha da renklendi. Güler; nükteli, kısa ve öz cevapları, başından geçen ilginç anıları ve anekdotları ile özellikle genç izleyicileri oldukça etkiledi. “Aslında ne arıyorum ben de bilmiyorum” diyordu Ara Güler. “Gördüğün şey aslında banal bir şeydir. Ona bir mana katabildin mi o bir şey olur.” dedi. “Ben insanları arıyorum” diyerek, insanların yaşantılarının, örf ve adetlerinin fotoğrafını çekmek istediğini belirtti. Aradığı ve özlediği İstanbul’u anlattı. İstanbul’u, her çekmecesini açtığında içinden başka bir mücevher çıkan yaşlı bir prensesin makyaj masasına benzeterek tarif etti. “Şu çekmecesini açınca içinden Bizans çıkıyor, bu çekmecesinden Osmanlı çıkıyor, duvarına bakıyorsun hat sanatı var. Ben orda yaşıyorum. Bunun için de onun fotoğrafını çekiyorum ve çekmeye de devam edeceğim” diyerek panele noktayı koydu. İzleyenlerin soruları ve katkılarıyla da hafızalardan kolayca silinmeyecek tatda, nitelik ve nicelik olarak dolu dolu bir panel yaşandı. Fotoğraf Ustalarının Kapodokya Gezisi... Ankara'da yapılan panellerin hemen ardından konuk fotoğraf ustaları, Nikos Economopoulos, Alex Webb, Reza Deghati, Arif Aşçı, Ara Güler ve fotoğrafçılara ev sahipliği yapan Atila Cangır yollara düştüler. İstikamet Kapadokya'ydı. Dünyaca ünlü fotoğraf ustalarıyla birarada seyahat etme ve fotoğraf çekme olanağı sağlayan bu gezi, Foto Muhabirleri Derneği aracılığıyla ve Ürgüp Belediyesi’nin desteği sayesinde gerçekleştirildi. Ürgüp'te konuk fotoğrafçılara rehberlik eden Ara Güler, onları yıllar önce fotoğraflarını çektiği yerlere götürüp buraların eski halini anlattı. Dört gün süren gezideki izlenimleri anlatırken Sayın Atila Cangır şunları söyledi. “Bu seyahatin benim için en önemli yanı, yaşamını fotoğrafa adamış, dünyaca ünlü usta fotoğrafçılar ile birlikte fotoğraf çekme olanağı bulmuş olmamdı. Bu fotoğrafçılar neleri çekiyor, nasıl çalışıyor ve nasıl fotoğraf çekiyorlar, bunları gözlemleme fırsatı bulmuş olmak benim açımdan çok önemli ve ilginç bir deneyimdi. Bunun dışında onların fotoğraflarını çekme fırsatı bulmak ve üstelik bir arada ve Türkiye’de onların fotoğraflarını çekmek çok heyecan vericiydi ve bundan dolayı çok memnunum.” “Bir gün orada tesadüfen Derviş Zaim’in film setine rastladık. Sette nerdeyse yarım günden fazla bir süre kalarak çalıştık. Hepimiz çok heyecanlandık ve oradakilerle keyifli sohbetler ettik. Kapadokya dokusu içinde kurulmuş bu farklı mekanda çok sayıda fotoğraf çektik.” “Ayrıca, bol bol fotoğraf üzerine söyleştik. Fotoğrafçılar birbirlerine üzerinde çalıştıkları projelerini anlattı. Türkiye ve İstanbul’da fotoğraf çekmenin nasıl bir şey olduğunu, onları nelerin etkilediğini, fotoğraf çekerken yaşadıklarını ve çektikleri fotoğraflar hakkında düşüncelerini ifade ettiler. AB sürecinde Türkiye'nin merak edilen bir ülke olması ve Magnum hakkında konuştuk. ” “Nikos Economopoulos, Alex Webb ve Reza Deghati, Ankara’da panelde söylemedikleri pek çok düşünce ve görüşlerini bu gezide daha rahat ifade etme fırsatı buldular. Gezi süresince bize eşlik eden basından kişilerin sorularını samimiyetle cevaplayarak fikirlerini paylaştılar.” “Gezinin en önemli özelliği ise, her fırsatta tüm fotoğrafçıların sürekli birbirinin fotoğrafını çekmesiydi. Özellikle hepimiz Ara Güler’in fotoğraflarını çekiyorduk. Sık sık toplu fotoğraflar çektirmenin yanı sıra ustaları fotoğraf çekerken fotoğraflamaya çalışıyorduk. Bu durum ortaya farklı ve ilginç fotoğraflar çıkmasına neden oldu.” Bu seyahatten çok sayıda fotoğrafla döndüğünü coşkuyla anlatan Atila Cangır’ı dinlerken biraz kıskanmamak mümkün değil. Önce Ankara’dan ve sonra da Kapadokya’dan geçen usta fotoğrafçıların esintisinin yarattığı gündem, hepimizde kolayca unutulmayacak tartışmalar, anılar ve izler bıraktı.
|