Fotoğraf sanatçısı Ahmet Gökhan Demirer’in HAYATIN DIŞINDAN adlı çalışması, 21 Şubat – 28 Şubat 2006 tarihleri arasında Ankara Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde sergilenmiştir.
Tamamına yakını Tire’nin eski mahallelerinde on yıllık bir zaman dilimi içersinde çekilen fotoğraflar; evlerin içlerine, yani “hayat”larına (avlu) girmeden, onlardaki şiire “dışarıdan” yaklaşarak bir duygudaşlık kurmayı amaçlamakta.
Sergideki fotoğraflar, “zamanın ve değişimin rengi”ni evlerin yüzlerinde, boya ve sıva katmanlarında, duvar yaralarında ararken izleyiciye, duvarların evlerdeki hayatlara dair pek çok ipucu saklayan bir pentimento olarak tam da “hayatın içinde” olduğunu göstermek istemektedir.
Bu sergide 84 adet renkli inkjet baskı yer almaktadır.
“Hayat”
Bu serginin, baharın gelişini müjdeleyen birinci Cemre’den iki gün sonra açılmış olmasını mutlu bir bir tesadüf olarak görüyorum. Çocuklukları Anadolu’da geçenler ya da bir biçimde yolları oraya düşenler, çocukların her bahar gelişinde yüzlerini gökyüzünde süzülen leyleklere dönüp şu tekerlemeyi söylediklerini hatırlayacaklardır.
“Leylek leylek havada,
Yumurtası yuvada,
Gel sen bizim hayata
Bizim hayat yıkıldı
Telli pullu yapıldı.”
Anadolu evlerinde hayat, kendilerini pek ele vermezmiş gibi duran dış duvarların ardındaki yaşam alanının da adıdır. Bu sergideki fotoğrafların tamamına yakının mekanı olan Tire’nin sokaklarında iseniz, çok eski bir zanaatın uygulayıcısı urgancının bir sokak boyu yayılan faafliyetine tanık olabilir, biraz sonra da karşı köşeyi dönüveren yaşlı kafadarlarla karşılaşırsınız. Bir kış günü Güme Dağı’ndan topladığı çalı çırpıyı katırına yükleyip yukarı mahallelere satmaya getiren, kendi halindeki kadın karşınıza çıkar. Bütün bu sesler ve görüntüler hafızanızda yankılanır. Bu evler ve sokaklar, yaşantıları yıllar içersinde yıkılan ve “telli pullu” yeniden “yapılan” hayatların sahibidirler. Onca yıldır bu sokaklarda varolan evlerin hayat sırları ise onların dış cephelerinde, duvarlarında, yani dış yüzlerindeki hayat çizgilerinde kendileri ele verir. Bir sokak arşınlayıcısı olarak benim çabam da, yıllarca önünden geçtiğim evlerin artık eski hayatların sahipleri olan eski evler olmadığını izleyiciye göstermekti. İki sene önce geçtiğiniz sokaktaki, çocukları çoktan ovada gelişen şehre göçmüş olan evin sahibesi ölmüş ve orayı geçen yaz uzak şehirlerden pamuk toplamaya gelen bir aile almıştır artık. Az önce, yeni sahiplerinin yeşile boyadığı kapıdan çıkan bir dede, torununa o sokakların yabancısı bir dilden şevkat sözcükleri fısıldamaktadır.
Bu sokaklarda her bahar, evlerin kendi gücüne göre giriştiği boyama faaliyetiyle karşılaşılır. Kimi, duvarını komşunun bitişik odasına kadar bambaşka renge boyamıştır, kimisinin ise o yılki durumu ancak pencerenin etrafına ödünç fırça ile zarif beyaz bir çerçeve yapmaya yetmiştir. Ama hepsi de gelen bahar için mutlaka bir şeyler yapmışlardır. Acemi bir telaşla kısmen sokağa akıtılan boyalar ise yolunuz düştüğünde, gelecek yağmurlarla henüz silinmemiştir.
Behçet Necatigil, o çok sevdiğim “Evler” şiirinde
Evlerin içi oda oda üzüntü,
Evlerin dışı pencere duvar
diyor.
Evet, “hayat”lar duvarların ardında olsa da duvarlar, umutları ve üzüntüleriyle ardındaki hayatları çokca saklayamıyorlar.
Duvarlar, sıradanlık
Bu duvarlar, mimari açıdan birer harika değiller. Dolayısıyla, bir gezi fotoğrafçısı veya bir “güzel şeyler fotoğrafçısı” için sıradan bulunabilirler. Ancak bu fotoğrafları çeken, kimilerince fotoğrafın hafife alınan “avcılık, toplayıcılık" yanını da çok önemsiyor. Temelde fotoğraf; bir nesneyi ya da bir kompozisyonu -oradaki şiiri-, karmaşıklığın içersinden çekip çıkarmaktır. Dilenirse, bu yoldan sıradanı soyuta dönüştürmek de mümkündür. Varsın “gelişmişler” toplayıcılıktan, “düşünce fotoğrafçılığına” evrilmiş olsunlar.
Gülten Akın İlk Yaz şiirinin o kült dizelelerinde ne güzel söylüyor;
Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya.
Teşekkür
Bu serginin oluşumundaki yardımları için fotoğrafçılığımın yol arkadaşları sevgili Selim Aytaç, serginin isim babası Tarık Yurtgezer, değerli yorumları ve teşvikleri için Cengiz Engin, Gökhan Bulut, serginin duyurulmasındaki katkıları ve varlığı ile ortak fotoğraf sevgisini paylaşmamızı sağlayan derneğim AFSAD, TRIPOD, Fırat Color, Bulvar Çerçeve ve artık evin bir odasının tarafımdan fotoğraf için işgalini yıllardır kabullenerek, tutkuma her zaman sevgileriyle ortak olan sevgili eşim Şennur ve oğlum Enis’e çok teşekkürler. Onlar olmasaydı bu sergi olmazdı.
Meraklısına Teknik Bilgi
Dijital olarak çekilen bir tanesi hariç fotoğrafların tamamı, Fujichrome Velvia ve Kodak 100 VS saydam filmlere, Nikon F3 ile genellikle 20 mm, 60 mm ve 105 mm Nikkor objekifler ile çekilmiştir. Fotoğraflar, Epson Perfection 4870 Photo scanner ile taranıp dijital ortama aktarıldıktan sonra bilgisayarda konvansiyonel ölçüler dahilinde (kontrastlık, aydınlık değerlerinin değiştirilmesi ve renk düzeltmeleri gibi) “aydınlık oda” çalışması yapılarak, Epson Stylus Photo R800 Inkjet Printer ile Epson Premium Glossy A4 veya roll kağıda panoramik olarak evde basılmıştır.
|