Claude Monet’nin Rouen Katedrali Serisi Üzerine Bir Deneme MEKANLARIN FOTOĞRAFI ÇEKİLEBİLİR; FAKAT MEKANLAR
FOTOĞRAFA DÖNÜŞTÜRÜLEBİLİR Mİ? Fransız İzlenimci ressamların önünde gelen Claude Monet’nin Rouen Katedrali serisi, sanatçının yaşamındaki önemli yapıtlarından birisidir. 21. yüzyıla geldiğimizde, bugün Monet’nin bu çalışması, izleyicilere farklı bir okuma ile yeniden yönlendiriliyor. Fransa’da Rouen Katedrali üzerine yansıtılan bu görüntüler, Monet’ nin katedral üzerindeki cepheden yapılmış resimlerini elde etmek için kullanılmış, izleyicilere mükemmel bir görsel izlence oluşturmuş... Katedral yüzeyine yansıtılan bir takım imajlarla, katedral yüzeyini Monet’nin bir resmine dönüştürmek, bizler için oldukça düşündürtücü... Monet ve diğer izlenimciler için, olmazsa olmaz tek şart kuşkusuz katedral veya herhangi bir doğa parçası değil, şüphesiz fotoğraftaki gibi ışıktır. Işık olmadan bir izlenimci için asla resim olamayacağı gibi, bir fotoğrafçı için de fotoğraf çekilemez. 19. yüzyılın en önemli buluşlarından olan fotoğraf ve dönemin sanatsal ortamını bir arada değerlendirdiğimizde de, izlenimci ressamlarla fotoğrafçıların arasında sıkı bir bağ olduğu da dikkati çeker. İlk sergilerini fotoğrafçı Nadar’ın atölyesinde açmaları da buna iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Bir izlenimci ressam için önemli olan, ışığın herhangi bir nesne üzerinde yaptığı değişimi, zamana karşı yarışarak, onda uyandırdığı izlenimleri, tuval üzerine herhangi bir ön kurgu/taslak çalışması yapmadan “anında” kaydetmektir. Dolayısıyla nesne artık bir amaç olmaktan çıkar, bir araç haline gelir. Amaç ışığın değişimini/yansısını kaydetmektir. Bu düşünce doğrultusunda, Monet’nin Rouen Katedrali de zamanı bizlere imleyen bir araç haline dönüşür. 2006 yılında yapılan bu görsel şov da da, Monet’nin Katedral serisini oluşturan her bir eserin, renksel değerleri yüzeye yansıtılarak büyük Monet resimleri oluşturuluyor. Dolayısıyla mekan üzerine yansıtılan bir takım görsel değerlerle birlikte, bizlere yeni bir okuma seçeneği aralanıyor... Öncelikle, katedral üzerine tekrar yansıtılan bu imajlar, mekanı yeniden bir resim gibi okutabildiği gibi, mekanın fotoğraflaştırılması gibi bizleri başka bir okumaya da götürüyor;çünkü fotoğraf makinesi olmaksızın, mekanın farklı bir fotoğrafa dönüştüğü izleniyor. Yansıtılan her farklı imaj, aslında Monet’nin Rouen Katedrali serisindeki bir resmi temsil ettiği gibi, günün/mevsimin her hangi bir farklı anının fotoğrafı da mekan üzerinde inşa ediliyor. Dolayısıyla aynı anda, mekan bir resme dönüştürüldüğü gibi, aynı anda mekan fotoğraflaştırılabiliyor da... Bu dev boyutlu fotoğraflar mekanın kurgusal tasarımı ile birleştiğinde, tüketilmesi zor büyük bir işe dönüşüyor. Işık olmadan bir izlenimci resim veya fotoğrafın var olamaması durumu da, bu şovun diğer bir parçası gibi... Mekanların/insanların/doğanın resmi yapılabilir, fotoğrafı –ışığın olduğu her koşulda- çekilebilir; fakat bir mekanın resme dönüştürülmesi, hatta mekanın fotoğraflaştırılması, biraz yaratıcılık gerektiriyor aslında!...
Kadraj içine fotoğrafçı istediği her şeyi alabilir, o onun kendi yarattığı özgür hakimiyet alanıdır; fakat fotoğrafı dışında kalan her şey nesnel gerçekliğin doğal bir sonucu/parçasıdır. Kurgusal mekanın, fotoğraf kullanmadan, dev boyutlu fotoğraflara dönüştürülmesi işi gerçekten sorgulatıcı bir durum gibi geliyor. Bu da, fotoğraf geleneğinde bir yapı bozuma da bizleri götürebilir. Mekanın fotoğrafı çekilebilir, ama bir mekan fotoğrafa dönüştürülebilir mi? Nesne- fotoğraf arasındaki organik bağ nedir? Bu katedral projesi, üzerinde daha çok tartışma açacağa benziyor... Yazı: Elif Vargı
Fotoğraflar: Ş. Uğur OKÇU
|