FOTOĞRAFLAR : ATEŞ HENÜZ 3 YAŞINDA, ERKEK
PARLA HENÜZ ÜÇ YAŞINDA, KIZ
Ateş evin en küçüğü, henüz üç yaşında, Pazar günleri bazen erkek erkeğe, baba-oğul gezintiye çıkarlar, bu da o günlerden biri. Babanın ağzından dinleyelim :
Sabah saatlerinde Eymir gölü sessiz ve sakin olur. Bu, rahat rahat, bağıra çağıra konuşabileceğimiz anlamına da gelir. Yorucu gezintinin ardından bulduğumuz iki küçük sandalyeciğe oturmuş yemek yiyoruz. Bu sandalyeciklerde dar kotla oturma kocaman adamlar için tarif edilemez sıkıntıdır. Oturma durumu pek bir iç açıcı olmasa da yemek gayet güzel gidiyor. Bu arada arka masayı dinliyorum. Aslında, bilirsiniz, adab-ı muaşeret kanunlarına göre başkalarının konuşmalarını dinlemek ayıptır ama kendimi tutamıyorum, çünkü, konu fotoğraf. Sohbet konusu ilginç. Genç olanı Amerikadan bir X bilmem kaç getirtmiş (reklama girer isim vermeyelim). Bu X bilmem kaç, son modelmiş,daha yeni çıkmış ve bunun önüne bilmem kaça kaç objektif almış. Bu objektifle kavak ağacının en tepesindeki karganın göz detayını alabiliyormuş. Amerika için bile hatırı sayılı bir para ödemiş. Ancak bir sorun var ortada, çektiği fotoğrafların iyi olmadığından bahisle birşeyler yapma gayreti içinde. Diğer adam ise, biraz haset olmuş bir sesle yanıt veriyor. Anlaşılan o fotoğraf işinde uzman. Onun da Y bilmem ne modeli var, geçen yıl almış. Çektiği fotoğrafları xyz.com sitesinde yayımlıyormuş. Orada fotoğraflar oylanıyormuş, çok oy aldığı fotoğraflar varmış. Eğer isterse “İyi fotoğraf çekimi nasıl olur?“ konusunda yardımcı olabilirim dedikten sonra, bazı çekim ipuçları vermeye başlamıştı ki “Baba yemeğimi bitirdim” le kendi masama döndüm ve “ Baba çişim geldi”, “Oğlum sırası mı şimdi? Sık biraz“. Çocuk bulunduğu pozisyonda bir eli pipisinde, poposunun üstünde dansetmeye başladığına göre durum kritikleşti demektir. Masayı terkettik. Aklım biraz arka masadaki çekim tekniklerinde kalmadı değil ama çocuğun altına işemesi de hoş değil. Hemen sakin bir yol kenarı bulduk, sağı solu kolaçan ettikten sonra “Hadi oğlum, yolllaaaa...”. Geri döndüğümüzde bıraktığımız meyve suyunun yerinde yeller esiyordu ve bir çocuğu “Ooğlum zaten dibinde iki yudum kalmıştı, yenisini almaya gerek yok” gibi cümlelerle ikna etmenin beyhudeliğini bir kez daha test ettikten sonra elimizde yeni bir meyve suyu kutusu ve uzun sopalarla yürüyüşe başladık. Daha on adım atmamıştık ki iki delikanlıya rastladık. Ellerinde koca koca fotoğraf makinaları; birinin ki Z bilmem kaç, ötekisi WX. Upuzuuuunnn objektifleri ve objektiflerinin ucundaki parasoleyler ile pek bir ihtişamlı duruyorlar. Amman, hemen etrafta çadır aramaya başladım. Yoksa Dask bu sene Eymir gölünde yapılıyor da benim mi haberim yok?. Ortada çadır filan yok. Bu doğanın tadı, ağır makinelerle çıkar sendromu. Pekala anlaşıldı, bu rekabete çağrı, hemen gereken yapılmalı. “Ateeeeşşş, ooğğluuummmm, geeelll”. Derhal makineler çıktı. Benimki X bilmem kaç ama numarası biraz ilkel kalmış, yeni görünsün diye dergi reklamından kestiğim numara etiketi yapıştırsam uzaktan anlaşılır mı acaba? Hani şöyle son seri görüksün diye. Veled-i şanslının küçük fotoğraf makinesi ise benimkinden daha iyi durumda. He he artık biz de en kralından fotoğraf çekmeye başlayabiliriz. Asıl konumuza gelirsek, birazdan size 3 yaş hatta 3 yaş altındaki çocukların fotoğraf ve fotoğraf makinesi ile olan ilişkilerini fotoğraf örnekleriyle anlatacağım, . Böylece konuyu işleme bahanesiyle çocukların fotoğraflarına da yer vermiş olacağım. Bir küçük çocuğa fotoğraf makinesini teslim etmenin en ızdıraplı tarafı, eline aldığı makineyi her an düşürebilecek olma ihtimalidir. Gözlerinizin önünde biricik yavrunuz fotoğraf makinesiyle eğlenirken, siz pek eğlenemezsiniz. “Hay senin, oğlum duuurrr, düşürmeee, yapmmaaaa, aggghhhhhh eline tak eline. Oğlum eline taksana ipinden, ipinden oğlum ipinden. Bak bu ip, bunu buradan geçireceksin, hiç çıkartmayacaksın, eğer çıkartırsan makine uf olur. Hıh, afferin...oğlum o düğmeye basmaaa, parmağını oraya sokmaaaaa” bu esnada çevreden sesler gelir “O makine çocuğa verilir mi? Dünyanın parası. Yaa kırarsa? Madem korkuyorsun niye veriyorsun eline? Kır lan kır, makineyi at bakiyim at o makineyi amcana. Küt! Hah afferin." Bir de şu x bilmem kaç makineler var: objektifiyle en az 1.5 kiloya vuran makineler. Makine yanınızda ve küçük yavrunuzun fotoğrafını çekeceksiniz değil mi? Makineyi çıkartır çıkarmaz elinizde görür ve yapışır. “Ver, ver, ver...”, “Oğlum git şurada dur poz ver”. Yok illa ki makineyi eline alacak. Eline alır ama bileğe takılacak bir ip yok. Boynuna asacak ipi var ama ipin boyu çocuktan uzun. Makine zaten ağır, gözüne yerleştirebilse bile onu kaldırabilmesi için gövdesini arkaya atması gerekiyor. O zamanda objektif tavana bakmaya başlıyor filan derken ortaya kafasından daha büyük bir fotoğraf makinesı ile ayakta sallanan küçük bir çocuk görüntüsü çıkıyor ki bu olay makinenin sahibi tarafından ancak “ishal olmuş bir adamın sıkışmış bir anda gülebileceği şiddette “ bir gülümseme ile karşılanabiliyor. Bu “bir kez paçayı kaptırdıktan sonra çocuğun büyümesini beklemekten başka çare kalmadı” durumu. Bu durumdan kurtulmanın bir yolu var. : Ekonomik durmunuza uygun bir fotoğraf makinesini çocuğunuza alıp kendinize ait makinayı kurtarmak. Çok masum bir eylem değil mi ? Çocuğa bir makine al ve kurtul. Kimileri bu ekonomik koşullarda “alması kolaysa gel de sen al” diyebilir. Evet ekonomik olarak herkes için olanaklı olmayabilir ama bir de parasıyla rezil olanlar var. Dijital makineler çıktığından beri fotoğraf makinesi seçmek bir ızdırap haline dönüştü. Para tek başına yeterli olmuyor. Danışmanlık hizmeti ve hatta psikolojik destek lazım. Yüzlerce marka, binlerce model. Gel de seç bakalım.Deneyim sahibi bir baba olarak bu konuda tabi ki bazı önerilerim olacak. Makinenin kaç megapiksel olduğunun çok önemi yok. 7-8 MP yeter de artar. Suya, toza, çarpmaya, kırılmaya karşı dayanıklı modeller de var. Özellikle “outdoor” için üretilen modeller tercih edilebilir. Bunlar su altında da kullanılabiliyor. Bir küçük çocuğun, küçük-kompakt fotoğraf makinelerine yönelik en büyük tehditi parmağı. Kompakt makinelerin önemli bir kısmının objektifleri sol üst köşede, kalanı tam ortada. Neredeyse tamamına yakınının objektif kapakları ise ince yaprak-metal şeklinde. Sol üst köşe istem dışı ya da meraktan, ortadaki objektif ise meraktan parmaklanır. Parmaklansın diyeceksiniz değil mi? Ne var bunda ? Hepsinin ortak özelliği objektif kapağı açıksa sistem çalışır, kapak arızalanırsa sistem çalışmaz. Yani sistemin çalışabilmesi için kapak her zaman sistemin bir parçası olacak, komutla açılacak, kapanacak. Çözüm: olabiliyorsa “kayar kapaklı” bir makine olsun. Yoksa makine bedelinden daha çok tamir parası verebilirsiniz, o da tamir olabilirse... Makineyi aldık peki sırada ne var? Makineyi eline verin. Nasıl çalışacağını, makineye hasar vermeden kullanmayı, şöyle çek, böyle çek gibi basit bir kaç öğütle işe başlayın. Unutmayın, çocukların fotoğraf çekme/görüntüleme süreci eğlencelidir. Onlar için bu süreç, bir oyundur.
Deneme yanılma yoluyla öğrenir.
| |
2 Yaşındaki denemeler esnasında elindeki makine fotoğraf çekmiyor ama çekiyormuş gibi davranıyor. (Fotoğraftaki : Ateş)
|
2.5 YAŞINDAN 3 YAŞINA KADAR ÇEKİLENLER:
Algıda bir farklılık görüyor musunuz ?
| | | |
Ateş Irkkan
| |
Ateş Irkkan
| | | | |
Ateş Irkkan
| |
Ateş Irkkan
| | | | |
Ateş Irkkan
| |
Ateş Irkkan
|
İşini ciddiye alır.
Ölü doğa ve komposizyon çalışmalarında kendi teletabilerini model olarak kullanır.
| |
Ateş, fotoroman çalışması için iş başında
|
Fotoğrafı çekilen kişi, objektife sığabilmek için ekstra bir çaba sarfeder. Küçük çocuğun fotoğraf çekmesi, büyüklerde sempati yaratır ve fotoğrafı çekilirken sevimli görünmek ister, şekilden şekile girer. İnsanların yüzünde böyle ilginç ve naif! ifadeler olan portre çalışmalarını ancak küçük fotoğrafçılar çekebilir!!
| | |
Ateş Irkkan
| |
Ateş Irkkan
| | | | |
Ateş Irkkan
| |
Ateş Irkkan
| |
Kendilerini görüntülemek için çok isteklidirler.
| | | | | |
Ateş Irkkan
| |
Ateş Irkkan
| |
Ateş Irkkan
|
| | |
Parla Tellioğlu
| |
Parla Tellioğlu
| | | | |
Parla Tellioğlu
| |
Parla Tellioğlu
| |
Yerden doksan santim yüksekliğinden çevrenin nasıl göründüğünü öğrenirsiniz
| | |
Parla Tellioğlu
| |
Parla Tellioğlu
| | | | |
Parla Tellioğlu
| |
Parla Tellioğlu
| |
Yaşadığı ortamı belgelendirir.
| | | | | |
Ateş Irkkan
| |
Ateş Irkkan
| |
Ateş Irkkan
| | | | | | |
Ateş Irkkan
| |
Ateş Irkkan
| |
Ateş Irkkan
|
| | | | |
Parla Tellioğlu
| |
Parla Tellioğlu
| |
Parla Tellioğlu
| | | | | | |
Parla Tellioğlu
| |
Parla Tellioğlu
| |
Parla Tellioğlu
| |
| | |
Parla Tellioğlu
| |
Parla Tellioğlu
| | | | |
Parla Tellioğlu
| |
Parla Tellioğlu
| |
Son olarak,
Çekilen fotoğraflardan birlikte seçim yapın, bunları bastırın ve kendi albümlerini oluşturmasına yardım edin.
İyi eğlenceler....
Yazı : Bülent Irkkan
Fotoğraflar : Ateş Irkkan, Parla Tellioğlu
|