Nicedir siyaset denen
şeyin hayatın içinden koparılarak sadece işinin ehli insanlarca
yapılabilen bir uzmanlık alanı olduğuna inandırılmaya çalışıyorduk ki,
birdenbire kanımıza "Gezi" protestosu ile başlayan isyan ruhu girdi.
İstiklal Caddesi'ndeki bir duvarı da süsleyen İsmet Özel'in şiir dizesi
diyor ya hani: "Elbet bir hinlik vardır seni sevişimde ey kanıma
çakıllar karıştıran isyan", işte öyle bir hinlikle sevdik bu isyanı
siyaseti sandıktan çıkarıp tekrar sokağa getirdiği için.
Neoliberalizmin, "tarihin sonu" ve insanın kendi iradesiyle kendi
tarihini değiştiremeyeceği tezi, lügatından ve hayalinden "devrim"
kelimesi çıkarılmak istenen hepimizi bir süredir o kadar rahatsız
ediyordu ki 27 Mayıs'ta başlayıp 31 Mayıs-1 Haziran tarihlerinde sadece
İstanbul değil, ülkenin diğer birçok şehrine de sıçrayan "Gezi" isyanı,
benzeri Arap ülkeleri, Amerika Wall Street, Yunanistan, İspanya,
Brezilya ve yakın dönem dünyadaki birçok ayaklanmada da görüldüğü üzere
bizi, tahayyüllerimizin de ötesinde bir coşku ve inatla yeniden
sokaklarda buluşturdu. Hayatımızı ilgilendiren her türlü konuda söz,
yetki ve karar sahibi olmayı siyasetin "uzmanı" teknokratlara bırakmamak
için özlediğimiz o "devrim" sözcüğünü de sıkça anarak bizi ayıran yapay
bütün ayrımları devirerek sokağa çıkmıştık.
Hepimizi ayrı ayrı şaşırtan o müthiş irade ile Taksim Meydanı ve Gezi
Parkı, 1 Haziran günü polisin de çekilmek zorunda kalmasıyla bize
kalmıştı ya, artık ne istediğimizi ve neyi özlediğimizi sokakta birlikte
yaşayarak gösterecektik. Amatör bir sokak fotoğrafçısı olarak ben de
kulağımda hep Goethe'nin o, "İnsan kendini yalnızca insanda tanır"
cümlesi ile isyanın çeşitli zamanlarında benimle benzer duygularla
sokağa çıkan insanı tanımak adına makinamla sokakta oldum. Ne mi gördüm
sokakta? Onu da fotoğraflarıma bırakıyorum, birlikte tanıyalım...