|
|
|
İNSAN, ŞİDDET ve DOĞABu yazının konusu insanoğlunun bireysel ya da örgütlü olarak egosantrik yaklaşımla çevreye karşı tavırlarının ve uygulamalarının ne anlama geldiği konusunda bir değerlendirme yapmak; özellikle son yıllarda Türkiye'de çevrenin bileşenlerine ilişkin uygulamaların niteliği konusunda tartışma açmaktır. İnsanlığın doğuşundan günümüze insanların birbirleri ile olan ilişkilerinde yaşanan anlaşmazlıklar, saldırganlık ve şiddet içeren durumlar, toplumların sosyoekonomik gelişmelerine bağlı olarak toplumsal değerlendirmelerin (ahlak, din, etik, hukuk v.b.) konusu olmaktadır. İnsanların çevreyle özellikle de doğal çevre ile olan ilişkilerinde yakın zamana kadar; kişiler, özellikle de örgütlü yapılar (en küçük tüzel kişilikten devlet örgütlenmelerine kadar) özgür bir alan olarak değerlendirilmekte, doğal çevreye karşı saldırgan hatta şiddet içeren davranışlar, normal olarak değerlendirilmekteydi. Yapılan uygulamaların insanların yaşam kaynakları (hava, su ve toprak) üzerinde yol açtığı yıkıcı durumlar, insanlığın en azından bir kısmı için sorun olarak görülmeye başlaması ile toplumlarda sorgulamalara neden olurken, konunun hukuk alanına girmesine yol açmaya başlamıştır. İstanbul 3. köprü yolları Dünyamızda yaşanan gelişmeler çıplak gözle de, bilimsel çalışmalarla izlense de, görülmektedir ki doğal çevre kendini yenileme özelliğine rağmen sürekli olarak zarar görmektedir. Zarar gören olduğuna göre zarar veren de vardır. Bu durum şiddet ve saldırganlık içermektedir. Şiddet; uygulayıcısı tarafından bilinçli olarak karşıdaki kişiye ya da kişilere, kurum ya da kuruluşlara hatta canlı diğer varlıkların (toprak, su, hava, flora, fauna vb.) yaşam, özgürlük, irade, istek, hak ve sağlıklarına zarar verici hal ve hareketlerin tümü olarak tanımlanabilir. Saldırganlık ise karşı taraftan herhangi bir kışkırtma görmeksizin ilk saldırı hamlesini gerçekleştirme olarak tanımlanabilir.
Şiddetin olduğu bir ortam, mutsuzluğun, ezilmişliğin, bozulmanın, eşitsizliğin yaşandığı bir alandır. Böyle bir ortamda insanlar sağlıklı düşünemez, algılayamaz, sorgulayamaz, sanat etkinliğinde bulunamaz, gönüllerindeki dünyayı gerçekleştiremezler.Herhangi bir yer ve zamanda bireylerin etrafındaki doğa örtüsüne zarar verici hâl ve hareketlerde bulunması, evcil hayvanlara yapılan eziyetler, yaban hayvanlarının avlanması ya da habitatlarına zarar verilmesi, doğal çevreye karşı yapılan bireysel şiddet örnekleri olarak değerlendirilebilir. Bu şiddet nedeniyle yaşanan bozulmaların doğal çevrede tolere edilmesi-yenilenme görece olarak olanaklı olabilir.
Örgütlü yapıların (…şirketler, belediyeler, ordular, hükümetler, devletler, uluslararası yapılar) doğal çevreye ilişkin şiddet ve saldırganlık içeren kararları ve uygulamaları çevresel kıtlık yaratacağından sonuçları yıkıcı (kitlesel göçler, iç savaşlar, savaşlar) olabilmektedir. Büyük baraj projeleri, orman alanların kullanımına ilişkin kararlar, büyük madencilik işletmeleri, turizm gibi ekonomi alanlarında, hatta otoyollarla habitatların parçalanması gibi doğayla uyumlu olmayan işletme biçimleri söz konusu yıkıcı sonuçlara yol açabilmektedir. Maden Ocağı Ülkemizde de son yıllarda her alanda yaşananlar yukarıda bir nebze olsun tanımlanan şiddet ortamını işaret etmektedir. Sosyoekonomik alanda yaşanan gelişmelere paralel olarak; insanoğlu ile doğal çevre arasındaki şiddet her geçen gün artmakta, özellikle örgütlü yapılar, kentlere olduğu gibi doğal çevreye karşı da saldırgan bir tutum sergilemektedirler. Sadece son on yılda kentlerde yaşanan yapılaşmalar, kentlerdeki yeşil alanların ve kamu arazilerinin kullanım biçimleri, su havzalarının bozulmasına yol açan uygulamalar, orman alanlarının kullanımı ile ilgili yapılan çok sayıda yasal değişiklik, nehirlerde, derelerde yapılan Hidro Elektrik Santraller (HES), Milli Parklara ilişkin alınan kararları, uygulamaları ve sonuçlarını düşündüğümüzde; çevreye özellikle de doğal çevreye karşı nasıl bir şiddetle saldırıldığını görmek mümkündür. Bu durumun gelişmenin doğası olarak sunulması, buna karşı duranların, farklı argümanlar ortaya koyanlara karşı uyguladığı şiddettin sonuçları başlı başına bir çalışmanın konusu olabilecek niteliktedir.
Yaşamla ölüm benzeşiyor!!! Doğanın kendine karşı uygulanan şiddete karşı bir dili vardır aslında, karşımıza geçip; sel, erozyon, toprak kayması, kuraklık, deprem, yangın, salgın hastalıklar, çevresel göçler, yoksulluk, gıda yetersizliği, hatta iç savaşlar, savaşlar olarak bize seslenir. Bu sesi duymak istemeyenler bu duruma farklı kılıflar giydirmekte, kader olarak geçiştirmekte ve toplumun da buna inanmasını istemektedirler.Dünyada ve ülkemizde doğayla ilgili alınan karar ve yapılan uygulamaların herhangi bir çevresel kıtlığa yol açmayacağı, birbirimize ve doğaya saygı duyulacağı günlerin gelmesi dileğiyle…Dr. Selim KAPLAN Sosyal Çevre Bilimleri
|
|
|
Ziyaretçi Sayısı:1000598
|
|
|
Copyright and "Fair Use" Information
Dergimiz ticari bir kuruluş olmayıp amatör bir yayındır. Fotoğrafçıları ve dünyada yapılan fotoğraf çalışmalarını tanıtmak amacıyla bilgi ve haber yayınları yapmaktadır.
Bir kolektif anlayışıyla çalıştığı için makalelerde yer alan fotoğraflar ve alıntıların sorumluluğu makalenin yazarına, fotoğrafçısına aittir.
Dergide yer alan içeriklerden ve ihlallerden derginin herhangi bir sorumluluğu yoktur.
Fotoğrafya'da yayınlanan yazıların, fotoğrafların ve kısa filmlerin sorumluluğu
yazarlarına/fotoğrafçılarına/sanatçılarına/film yönetmenlerine aittir. Dergimiz fotoğrafla ilgili gelişmeleri duyurmak amacıyla çalışmaktadır. Ek olarak, ülkemizde yeterince tanınmayan yabancı fotoğrafçılar ve fotoğraflarıyla ilgili bilgi de aktarmaktadır. Makalelerde yer alan fotoğraflar HABER amaçlı kullanılmaktadır. |