OKULLARDA ŞİDDET
Problemin olmadığı bir yaşamın mümkün olamayacağı, problemsiz insanın ölü insan olduğu gibi söylemlerle problemlerin aslında hayatımızın bir parçasını oluşturduğunu da söylemiş oluyoruz. İnsanın ve hayatın tanımından da yola çıkarak problemlere baktığımız zaman aslında onların insan hayatına renk veren, hayatın anlamını yeniden keşfetmemizi sağlayan özellikleri olduğunu da gözden kaçırmamak gerekir. Bütün büyük başarılara imza atmış insanların hayat hikâyeleri başarısızlıklar ve problemlerle doludur. Belki de onun için büyük adam oldular. Bir problemimiz olmazsa başarının tadını nasıl alabiliriz, bir problemimiz olmazsa ve onu çözmezsek hayata yeni bir umutla başlamak için motivasyonu nereden bulabiliriz. Karşılaştığımız problemler bizi hayata bağlayan deneyimlerdir aslında. Uygun bir şekilde problem durumlarıyla yüzleşilirse ne kadar büyük bir fırsat olacağını da görürüz problemin. O zaman bizim temel sıkıntımız nedir? Problemlerden niçin korkuyoruz? Bize korku veren, bizi telaşa düşüren, kızdıran, sevindiren, üzen, duygulandıran şeylerin salt olaylar ve olguların kendisi olmadığı, aslında bizim olaylara bakış açımızın ve onları yorumlamalarımızın bize bu duyguları hissettirdiğini kavramak, işin başında problemin büyük bir bölümünü çözdüğümüz anlamına gelecektir.
Toplumu yetiştiren çok önemli bir kurum olan okulda şiddet, üzerinde ciddi olarak durulması gereken bir konudur. Bir devletin uzun müddet yaşayabilmesi için gerekli olan insan gücü ve bu gücün niteliği eğitimle sağlanacaktır. Bu sebeple eğitim bütün toplumların en önemli meselesidir. Şiddetin ve buna bağlı olarak toplumdaki diğer olumsuz gelişmelerin insanları eğiten okulların önemli bir problemi olması durumun vahametini gözler önüne sermektedir.
Okullardaki şiddet olgusunu incelemeye, her şeyden önce kendi anlayışımızı sorgulamakla başlayabiliriz. Toplum kişilerden oluştuğuna göre, bu kişilerin farkındalığının arttığı durumda, bunun etkileri aynamız olan toplumsal kurumlara yansıyacaktır. Okullarımızda şiddetin var olması ile okulun varoluş amacını karşılaştırdığımız zaman işin karmaşıklığı hepimizi düşündürmeye sevk etmektedir.
Okullarda şiddet olgusunu işlemek, belli düzeylerde, insanlarda duyarlık kazandırma anlamında önemlidir. Burada çok önemli bir noktayı vurgulamak gerekmektedir: Şiddetin hayatın bir parçası olduğu yanılgısıyla yaşayan kurbanlar ve zorbaların büyük çoğunlukta olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Bizim insanı insanlıktan çıkaran, insan onuruna zarar veren (burada insanlık onuru zedelenen şiddete maruz kalan değil, onu uygulayandır) bir eylem olarak gördüğümüz şiddetin, bazı insanların birlikte yaşamanın, toplumsal değerlerin, ilişkilerin, rollerin bir gereği gibi algılanması yanılgısıdır. “Kocam değil mi, döver de sever de”, “benim çocuğum döverim de severim de”, “bir hata yaptığımızda ebeveynimizin bizi dövmesi normaldir, hatta haklı olarak dövebilirler de”, “eskiden öğretmenler bizi döverlerdi, şimdi bir yerlerdeysek onların sayesinde oldu” gibi ifadelere baktığımızda, toplumsal statüsü, kariyeri, sosyoekonomik yapısı ne olursa olsun insanlarda şiddet uygulama ve görmenin normal olduğuna dair bir algı var. Aslında burada yapmak ve göstermek istediğimiz, toplumun herhangi bir üyesi olarak günlük hayatımızın içinde bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek karşılaştığımız şiddet olgusunun bizim dışımızda bir şey olmadığı, toplumu oluşturan bütün kurumların bu anlayıştan doğal olarak etkileneceklerini ortaya koymaktır.
Okullardaki şiddeti nasıl sınıflandırabiliriz: Yöneticinin öğretmene, öğretmenin öğretmene, öğretmenin öğrenciye, öğrencinin öğrenciye, öğrencinin öğretmene, öğretmenin personele, personelin öğretmene, ailenin çocuğa, ailenin öğretmene, okulun aileye vb. Bunları çoğaltmak mümkün.
Okullarda uygulanan şiddet ve zorbalıkların nedenlerini temel olarak üç başlık altında toplayabiliriz:
1. Genel ve Toplumsal Etkenler: Ülkemizin sosyoekonomik düzeyi ve toplumumuzun gelişim seviyesi şiddetin çokluğu veya azlığı ile doğru orantılıdır. Küreselleşen dünyada, iletişim teknolojilerinin gelişimi dünyayı küçük bir köy haline getirmekle beraber, bazı değerlerin ortadan kaybolması, teknolojinin ilişkileri belirlemede olumsuz anlamda etkin olması insanlararası ilişkilere de yansımıştır. Şiddetin öğrenilen bir şey olduğundan yola çıktığımızda, evimizin içinde neredeyse anne ve babadan daha etkin olmaya başlayan medyanın şiddeti öğretmedeki payını da yadsıyamayız. Özellikle öğrenmenin kalıcı hale gelmesinde etkili olan gelişim dönemlerinde medyadan etkilenen bireyler anne babaların da bilerek ve bilmeyerek yardımcı olmasıyla şiddete eğilimli bir yapıya bürünmektedirler. Şiddet içerikli filmleri ve görüntüleri herhangi bir pedegojik kaygı gütmeden belki de haber mantığı ile izleyicilere duyurmak, aslında nötr bir alet olan iletişim vasıtalarını yıkıcı ve telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açacak şekilde kullanmak anlamına gelecektir.
Her türlü değerden yoksun ve insanı nesneleştiren, çıkara dayalı ilişkileri normalleştiren yayınlar yapıldığı oranda “etik” kavramından söz ediliyor olması aslında içi boşaltılmış kavramlarla konuştuğumuz sonucunu çıkarmamız açısından önemlidir. Bu, bir anlamda insan hakları evrensel bildirisi, çocuk hakları sözleşmesi, şiddete ve zalimane davranışlara karşı yapılan sözleşmelerin sürecine de benzemektedir. Sözleşmeler yapıldıktan sonra bu konudaki ihlallerin daha da çoğaldığını süreç bize yalın olarak göstermiştir. Burada karşımıza çıkan temel problem ya ne dediğimizin farkında değiliz veya her zamanki gibi belgeleri ve sözleşmeleri ihlal edenlerin bu belgeleri en çok gündeme getiren, ancak güçlüler tarafından uyulması konusunda ikiyüzlü davranışlar sergileyen ülkelerin varlığının ihlalleri artırması gerçeğidir.
Toplumdaki şiddetin bir türünün cinsiyet ayrımından kaynaklandığını da gözden kaçırmamak gerekir. Dünyanın her yerinde kadına karşı şiddetin temel bir problem olduğunu biliyoruz.
2. Okul: Okul çocuğun hayatında aileden sonra en önemli kurumdur. Eğitim ve öğretim yuvası olması, zamanının büyük bir bölümünü orada geçiriyor olması ve devletin de önem verdiği bir kurum olmasından dolayı okullarda şiddet olgusunun ortaya çıkış nedenleri önemlidir.
Her şeyden önce okulu oluşturan insanlar aynı zamanda,toplumu oluşturan kişilerdir. Yani bu toplumun içinde anne-baba-kardeş rollerinin yanında okulda da belirli rolleri vardır. Aile içindeki problemleri şiddet anlayışıyla çözmeye çalışan bir öğretmen, idareci ve öğrenci, okuldaki ilişkilerine de bunları yansıtır. Okulun kendi içindeki dinamiklerinden kaynaklanan problemlerin olduğundan yola çıkarak şiddeti haklı çıkarmaya çalışmak kolaycılık olarak değerlendirilebilir. Şiddeti açıklarken okullarımızın fiziksel yapısını dışarıda bırakmak yanlış olacaktır. Çocuğun eğitiminde çok önemli bir yer olan oyun ve oyun mekânı olarak okullarımızı düşündüğümüz zaman durumun içler acısı boyutu ortaya çıkmaktadır. Okul; üst üste bindirilmiş ve bahçesi betonlaştırılmış soğuk bir yapı olarak aslında nasıl bir çocuk yetiştirdiğimizi göstermektedir. Okul, ancak bir bütün olarak çocuğun tüm yeteneklerini ve duygularını ifade edebileceği bir mekân olarak düşünüldüğü ve buna göre yapılandırıldığı zaman asıl anlamını ve işlevini kazanacaktır.
3. İlişkiler: Okul topluluğunun üyeleri olan öğretmen öğrenci, okul idaresi ve diğer personel arasındaki ilişkiler bir anlamda şiddetin ortaya çıkış alanlarını göstermesi açısından da önemlidir.
Akran ilişkileri açısından baktığımızda ilişkilerde ortaya çıkan temel şiddet unsurları okul zorbalığı ve buna bağlı olarak, zorbalar ve kurbanlardır. Bir saldırganlık biçimi olması yanında şiddetin ana özelliği fiziksel güç kullanmadır. Okul zorbalığı, bir ya da birden çok öğrencinin kendilerinden daha güçsüz öğrencileri kasıtlı ve sürekli olarak rahatsız etmesiyle sonuçlanan ve kurbanın kendisini koruyamayacak durumda olduğu bir saldırganlık türüdür. Okul zorbalığı, tekme atma, tokat vurma, itme, çekme gibi fiziksel; sataşma, alay etme, dalga geçme, kızdırma, hoşa gitmeyen isim takma, küçük düşürücü sözler söyleme gibi sözel; dedikodu ve söylenti çıkarıp yayma, arkadaş grubundan dışlayarak yalnızlığa terk etme gibi dolaylı ya da para veya diğer eşyalarını zorla alma, almakla tehdit etme, eşyalarına zarar verme gibi davranışsal olarak ortaya çıkabilir.
Öğretmen-öğrenci ilişkilerinde şiddet konusu genellikle öğretmenin öğrenciye uyguladığı şiddet şeklinde ortaya çıkmaktadır. Yapılan araştırmalarda erkek öğretmenlerin kadın öğretmenlere göre daha çok şiddet uyguladıkları bulgusuna ulaşılmıştır. Yine araştırma sonuçlarına göre; en az şiddet uygulayan öğretmenler öğretmenliğe yeni başlayan ve yaşı 50'nin üzerinde olan öğretmenlerdir. Bu durumda, 35 ile 45 yaş arasındaki öğretmenlerin daha çok şiddet uyguladıkları tespit edilmiştir. Öğretmenlerin uyguladıkları şiddet türleri üzerine yapılan araştırmalar da önemli veriler sunmaktadır. Öğretmenler niçin şiddet uyguluyor? Şiddet uygulanmaması için önerilen yöntemler ne kadar etkili oluyor? Okullarda dayağın yasak olduğu, öğretmenlerin dayak atmaması gerektiği öğretmen ve insan olmanın gereğinin bu olduğu sürekli tekrarlanmasına rağmen niçin bu durum okullarda devam etmektedir? Bunun gerçek nedenini görmeden veya görmezden gelerek bildiğini okuma yoluna gitmek problemlerin çözümünde bize yardımcı olmamaktadır. Bir okul düşünelim ki; küçücük sınıflarda 45-50 veya daha fazla kanları kıpır kıpır akan, oynamak için bütün azaları hazır olan çocuklar sessiz olmak kayd-ı şartıyla dinliyorlar. Sınıfın hâkimi; otoriter, yanlışı olmayan, ses çıktığı zaman anlatacağı konuyu yetiştirememe endişesiyle telaşla anlatan bir öğretmen. İçinde fırtınalar koparken bir şeyler dinleme, öğrenme azmiyle kendini sıkan, yerinde kımıldamadan duran ve bu davranışın erdemli bir davranış olduğuna inandırılan öğrenciler. Yani eşyanın tabiatına aykırı bir durumun olduğu ortamda tabii ki sıkıntılar yaşanmaktadır ve yaşanacaktır da.
Araştırma bulguları, erkeklerin zorbalık eylemlerine daha fazla hedef olduklarını göstermesine karşın kızların zorbalık eylemleri sonrası daha fazla üzüntü yaşadıklarını ve yaşamlarının sonraki dönemlerinde duygusal gelişimlerinin daha olumsuz etkilendiğini ortaya koymaktadır. Erkek ve kız öğrenciler arasında gözlenen bir diğer farklılık da zorbaca davranışlara maruz kalan kızların kendilerine yapılanları ailelerine ya da en yakın arkadaşlarına anlatmayı tercih etmesine karşın erkeklerin genellikle kimseye söylememeyi tercih ettikleri görülmüştür.
Zorbalığa uğrayan öğrencilerin, kaygı, kızgınlık ve çaresizlik duyguları yaşadıkları; zorbalığın, okula gitmek istememe, bazı kronik hastalıkların ortaya çıkma ve hatta intihara kalkışma sebebi olabilmektedir. Bu tür davranışlara maruz kalmanın etkisiyle öğrencilerin devamsızlıklarının arttığını, başarılarının düştüğünü, özsaygılarının olumsuz biçimde etkilendiğini ortaya koyan bulgular vardır. Yapılan araştırmalara baktığımızda zorbalığın; hem zorba hem de kurban öğrencilerin sosyal, psikolojik, akademik ve sağlık gelişimlerini olumsuz biçimde etkilediğini ve bu etkilerin bazı çocuklar için okul yıllarıyla sınırlı kalmayıp daha sonraki yaşamlarında da sürdüğünü ortaya koymaktadır. İskandinav ülkelerinde yapılan araştırmalarda okul yıllarında zorbaca eylemlerde bulunan öğrencilerin yetişkinlikte de yasal olarak suç sayılan eylemlere karıştıkları saptanmıştır.
Okullarda zorbalık sorununa karşı önlem geliştirebilmek için zorbaları ve kurbanları tanımak, ayırt edici özelliklerini bilmek gerekir. Zorbalar: Kendilerinden daha güçsüz olan öğrencilere zorbaca davrananlar. Kurbanlar: Kendilerinden daha güçlü öğrencilerin zorbalıklarına uğrayanlar. Hem zorba hem de kurban olanlar: Zaman zaman zorbalık yapan, bazen de başkalarının zorbalığına uğrayanlar.
Zorbalık, okulun farklı mekânlarında farklı sıklıkta görülür. Zorbalığın okulun hangi bölgelerinde yaygın olarak meydana geldiğini saptamak önemlidir. Öğrencilerin kendilerini tehdit altında hissettikleri yerlerin daha güvenli hale getirilmesine dönük tedbirlerin alınabilmesi ancak bu yerlerin bilinmesiyle mümkün olabilecektir. Türkiye’de yapılan araştırmada elde edilen bulgulara göre Türk öğrencilerinin en fazla sınıfta zorbalığa uğradıkları, bunu koridor ve okul dışındaki yerler ile oyun alanının izlediği belirtilmektedir.
Zorbalığın fark edilebilmesi ve gerekli önlemlerin alınabilmesi için zorbalığa maruz kalan kurbanların bu durumu ilgililere bildirmeleri gerekmektedir. Ancak, zorbaca davranışlara maruz kalan öğrencilerin, bu durumu her zaman öğretmenlerine ya da ailelerine söylemedikleri de bir gerçektir. Genellikle alt sınıflardaki kurbanlar bu durumu öğretmenlerine söylemelerine rağmen daha üst sınıflardaki öğrenciler bu durumu daha çok aileleriyle paylaşma eğilimi taşımaktadırlar.
Okul personelinin zorbalığa tepkisinin genel olarak yetersiz olduğu bir gerçektir. Gerekçesi ne olursa olsun, okul personelinin kendilerini yeterince koruyamadığına inanan kurbanların, kendilerini okulda güvende hissetmeyebilecekleri, rahatsız ve huzursuz oldukları bu mekânı sevmeyebilecekleri açıktır. Bu durumda öğrencilerin çeşitli gerekçelerle devamsızlık yapmaları kaçınılmaz olmaktadır. Dolayısıyla başta okul yöneticileri olmak üzere öğretmen, psikolojik danışman ve diğer personelin, okulu; zorbalığa uğrayanları destekleyecekleri, koruyacakları ve kendilerini özgür ve güvende hissedecekleri bir ortam haline getirme sorumlulukları vardır. Bu da okul personelinin zorbalığa ilişkin tutumuyla ilişkilidir.
Okullardaki şiddeti önlemek için izlenecek yöntemler şöyle sıralanabilir;
Okullarda zorbalığı önlemek için bunu bir sorun olarak görmek, gerekli önlemleri almak ve uygulanabilecek müdahale programları geliştirmek gerekmektedir. Öğrencilere, öğretmenlere ve velilere okulda yaşanan zorbalık olaylarının yaygınlığı, zorbalığın sebepleri ve sonuçları hakkında doğru ve kapsamlı bilgiler verilmelidir.
• Okulda zorbalık sorununun büyüklüğü saptanmalı, zorba ve kurban öğrencilerin zorbalığa ilişkin tutum ve inançlarının ne olduğu belirlenmelidir. Ek olarak öğrencilerin, okulda zorbalıkla ne ölçüde etkili mücadele edildiği konusundaki algıları ile ne tür önlemlerin alınması gerektiğine ilişkin düşünceleri belirlenmelidir.
• Zorbalığa karşı duyarlılığı azaltan yanlış inançlar vardır: "Kavga etmek ve saldırganca davranmak, büyüme ve gelişmenin doğal bir parçasıdır; zorbalığa uğrayanlar belki bir süre acı çekerler ama bunu daha sonra unutacaklarından pek de büyütülecek bir şey değildir; başkalarını kızdırmak bazen eğlencelidir; bazı öğrenciler zorbalığı hak ederler; zorbalıktan şikayet eden öğrenciler ana kuzusudurlar; zorbalık yapanları görmezlikten gelirseniz sizi bırakırlar; zorbalık yapıldığında bunu yetişkinlere anlatmak ispiyonculuktur; bir zorbayla başetmenin en iyi yolu onunla kavga etmek ve intikam almaktır" vb. Bu tür yaygın inançların doğru olmadığı başta öğrenciler ve öğretmenler olmak üzere tüm okul personeline anlatılmalı ve bu yanlış inançlar ortadan kaldırılmalıdır.
• Türü ne olursa olsun okulda zorbaca eylemlerin kabul edilemez olduğu vurgulanmalı, bu sorunla etkin bir biçimde baş edebilmek için uygun politikalar geliştirilmelidir.
• Zorbalıkla baş edebilmek için gerekli önlemleri de içeren okul kurallarının geliştirilmesi ve bu sürece öğrencilerin de katılması sağlanmalıdır.
• Okul çevresinde ve okulda zorbalık eylemlerinin en sık yaşandığı yerlerde güvenlik için ek önlemler alınmalıdır.
• Okullarda zorbalık konusu, örneğin Hayat Bilgisi veya Sosyal Bilgiler gibi derslerin programlarında yer almalı, hatta zaman zaman gizli müfredatın bir parçası olarak diğer derslerde de gündeme getirilmelidir.
• Okul zorbalığı konusunda aileler bilinçlendirilmeli, müdahale sürecine anne ve babaların katılımı sağlanmalıdır. Bu sebeple müdahale programları ev ile okul arasında koordineli bir biçimde yürütülmelidir.
• Zorbalar ve kurbanları için gerektiğinde bireysel ya da grupla psikolojik danışma hizmeti sunulmalıdır.
• Sorunun gerçekçi bir resminin ortaya çıkması için zorbalık sorunları, yaşanan sorunlara karşı alınan önlemler ve elde edilen sonuçlar düzenli aralıklarla değerlendirilmeli, toplanan bilgiler öğretmen, yönetici, öğrenci ve velilerle paylaşılmalıdır.
Sonuç olarak;
Zorbalık, öğrencilerin sosyal, psikolojik ve akademik gelişimleri ile sağlıklarını olumsuz etkileyen ciddi bir sorundur. Bu sorun sebebiyle pek çok öğrenci okulu sevmemekte, devamsızlık yapmakta, dolayısıyla bunların hem başarı oranı düşmekte, hem de kendilerini değersiz hissetmektedirler. Ayrıca, bu sorunun sadece zorbalığa uğrayan öğrencilerin değil, aynı zamanda zorbaca davranışları alışkanlık haline getiren çocukların da gelişimini olumsuz yönde etkilediğini ve çocukluk yıllarında yaşanan zorbaca eylemlerin etkisinin bazen yetişkinlikte de devam ettiğini yapılan araştırmalar ortaya koymaktadır.
|