|
|
|
"Tepelerin Ardında"ki Karanlık
Ebubekir ÇETİNKAYA
“Öldürüldü, kesildi, yakıldı, parçalandı, doğrandı, asıldı, bıçaklandı...” yüklemleriyle sonlanan cümlelerin nesnesi hep kadınlar... "Şiddetle" sevdim onu diyen kocalar ve sevgililerin severek (!) öldürdüğü kadınlar... Günahtan, aileden, devletten, yetimhaneden kaçarken "Tepelerin Ardında" bir diğerine sığınmak zorunda kalan kadınlar... Bu filmde bir manastır, sığınak oluyor kadınlara.“4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün” filmi ile Romanya'da kürtajın yasak olduğu dönemdeki yasadışı bir kürtaj hikayesini anlatarak "sancı" çekmemize neden olan yönetmen Cristian Mungiu, bu kez de Tepelerin Ardında ile bir manastırın avlusundaki "kuyuda" nefessiz bırakır bizleri. Kendi içsesiyle ne yapması gerektiğini duyarak "Peder"i dinlemeyen kadının veya kadınların tanrı ve devlet işbirliğiyle yok edilişi anlatılır filmde. Mungiu'nun bir önceki filminde otel odasında sıkışıp kalan ve sağlık hakkından mahrum edilen kadın bu kez hastanededir ancak kadın olması ve "kendini" yaşamak istemesi şizofreni teşhisi için yeterli bir neden olmuştur.Aynı yetimhanede beraber büyüyen, 18 yaşından sonra biri Almanya’ya çalışmaya giden Alina ve kendini kiliseye adayan Viochita isimli iki kadının hayatı çıkmaz umutlarla doludur. Tepelerin ardındaki karanlık manastır, kadınlar için aydınlık tek bir an bile sunmazken manastıra girebilmek için sırada bekleyen kadınlar ise, manastır dışında yaşanan şiddetin boyutu üzerine düşünmemize yol açar.Voichita (Cosmine Stratan) insan akıntısına karşı yürüyerek, Almanya'dan trenle Romanya'ya gelen Alina’yı (Cristina Flutur) bulur. Sarılırken Alina'nın sırtını yumruklar özlemle, sevgiyle, yaşadıkları belki de yaşayacakları acıları öngörerek ve girişinde “başka dinden olanlar giremez, bizi rahatsız etmeyin” yazan bir Ortodoks manastırına götürür. Almanya'da çalıştığı gemide üzerinde koca dalgalar gibi gezinen erkeklerden kaçarak varılan tepelerin ardındaki manastır, Alina'nın vardığı son sığınaktır. Alina'nın tek bir hedefi vardır; Voichita'yı alarak Almanya'ya dönmek. Fakat kendini tanrıya adayan Voichita manastırda mutludur(!) Yetimhanede çocuk bedeniyle bir porno karesinde yer aldıktan sonra, belki de bir gemide satılmamak için seçtiği tanrının yolu, zorunlu bir seçimdir. Kaotik hayatın içerisinde seçebildiği belki de en aydınlık yerdir manastır. Bu nedenle Alina'yı reddedip Almanya'ya gitmek istemeyince aralarındaki "sevgi" iyice gerilir ve saklanan aşk krize dönüşür. Voichita'nın "Seni seviyorum ama önemli olan tanrının seni sevmesi. O zaman kendini daha iyi hissedeceksin" sözleri Alina'yı şizofreniye sürükler.Manastır avlusundaki kuyudan zincire bağlı kovayla su çeken Voichita, manastırdaki görevini anlatır. Tüm kadınların yerine getirmesi gereken görevleri ve de tanrı yolunda 464 maddelik günah çıkarma listeleri vardır. Zarif cam kavanozlarda hazırlanan konserveler, kadınlığını unutmuş kadınların kümeslerden topladığı taze yumurtalar, temiz havlu konulan banyolar, kadınlarca temizlenen, ısıtılan fakat sadece peder tarafından kutsanabilen odalar Alina için sadece birer "kuyudur".Alina baş edilemeyecek bir kadındır, belki de lezbiyen oluşuyla kadınlar sürüsünde rahibin kendisine rakip olarak gördüğü kişidir. Sunağın arkasındaki “pederin mucizevi ikonunu” parçalayan günahkardır. "Sunağın öbür tarafına geçerek" kendisine nimetler sunulan tanrıya bir ayin gününde tehlike "çanları" çalarak baş kaldırandır. Sunağın sadece diğer tarafında tanrıya sunulabilecek bir kadınken tanrının yerini sarsmaya çalışan bir şeytandır.Başrahibenin sıklıkla “avludaki köpek yine zincirini kopardı, köpeği bağlayın” ve Voichita'ya "bir daha buraya köpekleri getirme" dediği duyulur. Zincir ve köpek filmde güçlü bir metafordur. Aslında Alina da zincirini kopartıp kaçmak ve Voichita'yı kutarmak isteyen bir köpektir. Ki, zamanı gelince Alina da bir zincirle bağlanır. Avludaki köpek için yeni zincirler alınır. Fakir olan manastırda para harcanabilen tek eşyadır zincir ve de pederin artık gerekli gördüğü "asma kilit". Zincir hem köpeği bağlayan hem de kuyunun ancak dibine kadar bir kovayla uzatılıp manastır avlusuna kadar çıkartılabilen eşyadır. Kuyunun dibi manastırın öteki karanlık yüzü, kadınların başka sığınakları gibidir. Tepelerin ardı çoğu zaman bir yetimhane veya hastane olarak görünür. Rejim sonrası laik Romanya'nın kadın ve erkek eşitiliği; beyaz önlükle çalışan agresifleşmiş kadın doktorlar, aşırı merhametli yetimhane müdiresiyle ve de Alina'yı hastane yerine manastıra "tıkan" erkek doktorla anlatılır. Kadınlar doktor olmuş olsalar da sürekli cep telefonları ile evdeki çocuklarını kontrol etmek zorunda kalan yarı özgür kişiler olarak gösterilir. "İçimdeki ses bana ne yapmam gerektiğini söylüyor" diyen Alina'ya şizofreni tedavisi uygulayan erkek doktorun sırtını dayadığı duvarda ise "yol gösteren meryem" ve Mona Lisa tabloları dikkat çekicidir. Meryem'in gösterdiği yol İsa'dır. Modern kadın Mona Lisa kamuflajıyla asıl arzulanan kadın tipi, bakire Meryem'dir. Doktorun, hasta kadınları hastane yerine manastıra göndermesi de bunu gösterir. Duvardaki tablolar laik (!) Romanya'nın resmidir. Şizofreni teşhisi ile manastıra tekrar gönderilen Alina, peder tarafından şeytandan kurtarılmaya çalışılır. Günahlardan kurtulmanın bir kefareti olduğunu sık sık dile getiren peder, Alina'yı/şeytanı çarmıha gererken yönetmen de bizlerin "tepelerin ardında"ki herşeyi çarmıha germemizi sağlar. Kuyunun başında intihara teşebbüs eden Alina'yı kurtaran peder ve rahibeler çarmıha gerdikleri Alina'yı şeytandan, aslında kendisinden kurtararak hem bir katil, hem de kurtarıcı olurlar. Filmde, kadının zincirini kopardığı andan itibaren başka bir yerde zincirlenmesi izleyiciyi de hep bir çıkmazla yüzleştirir. Umut veren nüans ise ne kadar sıvanırsa sıvansın duvarları duman sızdıran manastır şöminesidir. Manastırı ısıtan şömine ve ayakta tutan duvarlar aslında çok da sağlam değildir.Bir ucunda devlet, diğer ucunda dinin yer aldığı zincirin halkaları ise "aile"dir. Alina'yı şeytandan kurtarma ayini için Alina'nın ailesinden izin alınması gerekir. Peder, yetimhanede yarım akıllı yetiştirilen Alina'nın kardeşinden izin alarak ayini gerçekleştirir. Ayin esnasında çarmıhta can veren Alina için devlet ve din ortaklığındaki ailenin payına da dikkat çekilir. Oysa manastıra göre Batı'da, Ortodoks dışındaki ailelerin iyi ve şeytan arasındaki farkı görememesinden kaynaklıdır tüm felaketler ve çoğu zaman da aileler para uğruna Batı'ya gitmeketedir. Para, filmde önemli bir unsurdur. Sosyal bir devlette yetim bir çocuğun yetimhanede kalması, hastanede muayene ve tedavi olması, hatta kendisinden hiçbirşey talep etmediğini söyleyen manastırda kalması bile yetim bir çocuğun parasıyla mümkündür! Çavuşesku döneminde karanlıklar içerisinde olan Romanya'nın rejim sonrasında kadın ve çocuklara sunmuş olduğu aydınlık! aslında elektriği bile olmayan karanlık bir manastır gibidir.Filmde zaman, ortaçağ gibi görünse de şiddetin sürekliliğinin ve daha sistematik hale gelişinin aktarılması yönüyle önem taşır. Modern hastane ve karakol, iletişim cihazları ve kadın doktorlar günümüzden görüntülerdir. Filmin 2012 Cannes Film Festivalinde en iyi kadın oyuncu ve senaryo ödülleri alması, "hayatından vazgeçmiş" karakterlerin siyah elbiseler ve karanlık dekor içerisinde, çarpıcı diyaloglarla ve başarılı şekilde yansıtıldığını gösterir. Tepelerin ardındaki tüm mevzuların özenle anlatılmasına rağmen, lezbiyen olmanın kimsesiz ve sevgisiz kalmaktan kaynaklı olabileceğini düşünebileceklere filmde bir karşıt görüş sunulması eksik kalan önemli bir husustur."İyi ve sevgi" temalarının kafa karıştırarak işlendiği filmde; Voichita ve Alina'nın arayış içerisinde oldukları, her sığınaktan umutsuz kaçışları izleyiciyi karanlık gerçekliklerle yüzyüze getirir. Voichita'nın tanrının bir yalan olduğunu nihayet fark edişi ve de Alina'ya son 'buradan gidelim' deyişi bizleri umutlandırırken, Alina'nın çarmıhta can vermesi ve Voichita'nın tekrar manastıra sıkışması umutlarımızın da "sıkışmasıyla" sonlanır. Hepimizin rahatlamak adına bir suçlu bulmaya çalışması kaçınılmazdır. Ancak suçlu tek kişi değildir. Şiddet, devlet-din-toplum-aile ortaklığıyla tek bir damla kan akıtılmadan profesyonelce ve sistematik şekilde gerçekleşmiştir, hem de kişiyi kurtarmak adına.Peki yok mu temiz bir sığınak?Son sahnede gördüğümüz "İçerisinde rahip ve rahibelerin olduğu bir polis arabası... Polis: "evet efendim yıkanması gerekiyor çok kirli" derken kirli camlarına çamur sıçrayan polis arabası..."Ve hala, Alina'nın sevgisine buz gibi yaklaşarak onu ölüme iten kişinin Voichita olduğu düşünülüyorsa, kirli camlarımız ardındaki vicdanımızı bir kez daha sorgulamak gerekir. sinema@istanbul.comDupa dealuri / Beyond The Hills Türkçe Adı: Tepelerin Ardında Yönetmen: Cristian Mungiu Senaryo: Cristian Mungiu Yapım: Romanya-Fransa-Belçika, 2012 Oyuncular: Cosmina Stratan, Cristina Flutur, Valeriu Andriuta, Dana Tapalaga Süre: 150′
|
|
|
Ziyaretçi Sayısı:1001166
|
|
|
Copyright and "Fair Use" Information
Dergimiz ticari bir kuruluş olmayıp amatör bir yayındır. Fotoğrafçıları ve dünyada yapılan fotoğraf çalışmalarını tanıtmak amacıyla bilgi ve haber yayınları yapmaktadır.
Bir kolektif anlayışıyla çalıştığı için makalelerde yer alan fotoğraflar ve alıntıların sorumluluğu makalenin yazarına, fotoğrafçısına aittir.
Dergide yer alan içeriklerden ve ihlallerden derginin herhangi bir sorumluluğu yoktur.
Fotoğrafya'da yayınlanan yazıların, fotoğrafların ve kısa filmlerin sorumluluğu
yazarlarına/fotoğrafçılarına/sanatçılarına/film yönetmenlerine aittir. Dergimiz fotoğrafla ilgili gelişmeleri duyurmak amacıyla çalışmaktadır. Ek olarak, ülkemizde yeterince tanınmayan yabancı fotoğrafçılar ve fotoğraflarıyla ilgili bilgi de aktarmaktadır. Makalelerde yer alan fotoğraflar HABER amaçlı kullanılmaktadır. |