SANATIN DEĞER SİSTEMATİĞİNDE KİTSCH OLGUSU
Sanat, insanlık tarihinin erdemli ve insanın en saygıdeğer üretimleri arasında sayılmıştır. Sanatçılar toplumun sıradışı saygın üyeleri olarak görülmüş, izleyici yaşam bilgeliği anlamını taşıyabilecek sanatçı söylemlerine çoğunlukla sorgulamaksızın hak vermiş hatta hayranlık duymuştur. Sanatın bu dokunulmaz, tartışılmaz statüsü Sanayi Devrimi’ni izleyen yıllardan başlayarak sarsılmaya başlamış, giderek sanat toplumsal tartışma gündeminin en sık rastlanan konuları arasına girmiştir. Sanat kendisine olan toplumsal güveni kaybederken sadece yıldızlaşmış sanatçı, sanatın gündemini sanatın elinde tutabilmiştir.
Sanatın sorgulanma, tartışılma, yargılanma süreçlerinde kitsch kavramı ortaya çıkmıştır. Kitsch: “Sözcük anlamı olarak bakıldığında sanatsal değeri olmayan göstermelik, bayağı, yoz, rüküş tanımlamalar yüklenebilen kitsch, estetik değeri pek bulunmayan genel beğeni düzeyine indirgenmiş biçimlerin kullanıldığı, temel kaygısı sanatsal bir yapıya sahip olmak yerine, sanatsal gibi gösterilen bir etkilemeyle yoğun olarak tüketilmek üzere yapılandırılmış ürünleri tanımlamak için kullanılmaktadır. Kitsch ürünlerin biçim, yalnızca kolay beğenilme ve yüzeysel bir etkileme yoluyla hızla bir tüketilme özelliğine sahip oldukları söylenebilir. Bu kavramın farklı meslek grupları tarafından da tanımı yapılmıştır. Bu tanımlar arasında ortak özellikler olmakla birlikte kavramı tek bir tanımla açıklamak yeterli değildir”(Demir, 2009: 18).
Roy Linchenstein, M-Maybe Be He Became,1969 Bu kavram kullanılmaya başlanan ilk dönemlerde sanatı ve sanatçıyı tedirgin eden sanata saldırı anlamı taşımıyordu. Hem sanatçılar hem eleştirmenler bu tanımdan üstü kapalı hoşnut olmayı seçmişlerdi. Çünkü kendi yaratıcılıklarına ve özgünlük anlayışlarına yaklaşamayan ama sanatmış gibi görünen ürünlerin ayrışmasında yarar görüyorlardı. Kendi ürünlerine kitsch suçlaması yapılmayan her sanatçı değer sistemi içerisinde kalabilmiş olmaktan mutluluk duyuyordu. Oysa süreç öylesine hızlı ilerledi ki kitsch kavramının çatısı altında çok sayıda niteleme barınmaya başladı. Diğer yandan kitsch'in beklendiği biçimde toplumsal olarak reddedilmesi gerçekleşmedi. Tersine modernizmi izleyen yıllarda arı sanat değerleri sıradan insan tarafından alay konusu edildi. Çünkü sanat, sanatçı dokunulmazlığını yitirmiş kitlesel beğeni ölçütleri yeni bir değer olarak anlam kazanmaya başlamıştı. Bu süreci şöyle özetlemek mümkündür: "Kitsch'in varlık nedeni öncelikle kültürel ve ekonomiktir. Eğitim kültürün bir parçası olarak kabul edilir. Oysa bu iki neden dışında da kitsch'i gerekçelendirebileceğimiz ontolojik nedenler vardır. Fabrikasyon üretim, köyden kente göç, hızlı kapitalistleşme, sanatın toplumsal koruyucusu olan ulus-devlet sistemlerinin dağılması ve sanat ürününün meta haline gelmesi. Dünyanın her bölgesinde kitschleşmenin öyküsü birbiriyle benzeşir. Örneğin Türkiye’deki kitschleşme Osmanlının 19. yüzyıl sonlarında Batıya açılma eğilimi içerisinde bilinçsiz kalkınma telaşıdır. Özellikle Türkiye koşulları kitsch'in kolayca kendisine uygun iklim bulmasını sağlamıştır." (Demir, 2009: 27)Dadaizm, sanata karşı sanatın içinden çıkan ilk tepkidir. Kuşkusuz sanat tarihi içinde çeşitli tepkilere rastlanır. Ancak ilk kez dadaizmde bireysel tepkiler bireysel olmaktan çıkıp, bir ekol ve kolektif bir manifestoya dönüşmüştür. Bu karşı çıkış bir özeleştiri olmaktan çok, sanatın içinden sanata muhalafet biçiminde gerçekleşmiştir. İlk kez dadaizm ile sanat tarihinin tüm dönemleri, yani toplumsal statüsü yüksek dokunulmaz olan sanat suçlanmıştır. Hugo Ball’ın söylemi ile: “Dada manifestosuna bakarsak bu suçlamanın kaynağındaki öfkeyi görmek mümkündür.” Ball: “Bizim için sanatın kendi içinde amacı yoktur. Ancak içinde yaşadığımız zamanın eleştirilmesi ve doğru algılanması için sanat bir fırsattır” Yıllarca dokunulmazlığı olan sanatın hiçleştirilmesi kuşkusuz sanat entelektüelleri tarafından ortaya konan bir provokasyon ve çirkinleşme politikasıydı. Dolayısıyla eleştiriler beğeniye yönlendirilmişti (Hodge, 2012: 101).Sanatın içinden olan bu güçlü muhalefet içinde bulunduğumuz postmodern sürecin ilk habercisiydi. Sanat kendisini bu denli güçlü biçimde eleştirebiliyorsa sıradan insanın eleştirisi ve sanata yönelik inancını yitirmesi kuşkusuz doğal karşılanmalıydı. Dadaist ürünler kitsch ürünler değildi. Ancak sanatın değerleri olarak kabul edilen yaratıcılık, özgünlük, bilgelik ve güzellik anlayışları bütünüyle alaşağı ediliyordu. Bu alaşağı ediş kitsch'in amacı olan beğeniye uygun sanat yapmak değil, var olan sanat değerlerini yıkıp yeni bir sanat anlayışı inşa etmekti. Bu amaç hiç gerçekleşmedi. Ancak muhalif tutum hızla Avrupa’da yayıldı ve dadaist ürünler sıradan insanın anlamadığı sanatı suçlamak için kullandığı kolay araçlara dönüştü. Dadaizmin beklentisi olan eşitlikçi bir dünya düzeni kurulmamış, sanat da bu eşitlikçi dünyanın insan zekâsı haline gelememişti. Tersine yıkılan hiçbir değerin yerine yeni bir değer kurulamamış, tüm değerler hızla tüketilip atılan eklektik ve tutarsız taraftar söylemlerine dönüşmüştür. Gelinen nokta postmodernizmdir. Postmodernizm popüler kapitalist kültürün bir yaşama biçimi olarak yaygınlaşırken toplumun sanatla olan bağları geçmişi bütünüyle yok sayarak biçimlenmiştir. Modernistlerin kitlesel bir deformasyon olarak gördüğü postmodern dönem, sanatı büyük ölçüde etkilemiş, bu bağlamda kitsch yaygın bir gerçekliğe dönüşmüştür. Jean Baudrillard 1960’lı yıllarda başlayan Walter Benjamin’den Foucault ve Barthes’dan etkilenerek günümüze uzanan postmodernizm yorumlarıyla: “sanat nesnelerinin seri üretimi ve temsil biçimleri konusunda bir metaestetik teorisi” geliştirmiştir. Baudrillard’a göre: “Tüketim toplumu; göstergeleri tüketen ve reklamların estetik kazandırılmış imgeleri her yanına yayılmış bir toplumdur.” Baudrillard çağımızı köktenci bir biçimde okur ve "toplumun temelinin artık üretim değil temsil ve baştan çıkarmaya dayandığını" savunur. İnsanların kimliklerinin ürettikleriyle değil tükettikleri ile biçimlendiği savı birçok postmodern teoriyle açıklanmaktadır (Baudrillard, 2009: 49). Satın alma kültürünün küresel kapitalist dünyada yayılımı gerçekleşirken artık bireyden bilgilenme ve düşünme talep edilmiyor, tersine onun durduğu yerden dünyayı algılama biçimi ve ihtiyaçlarına göre satın alacağı nesne üretiliyordu. Postmodernizmin dünyaya sunduğu satın alma kültürü olan kitle kültürü: “Sanatı zekâ ve bilgilerinin nesnesi değil haz ve tutkularının nesnesi olarak algılamasını geliştirmiştir. Sanat tarihinin hiçbir döneminde sanatçı bu denli seyircisinin baskısı altında kalmamıştır. Bu baskı sanatçıda iki davranışı tetikler. Birinci davranış “senin beğenine uygun bir dille söylemek istediklerimi söyleyebilirim”, diğer tutum ise “senin beğenilerini öylesine evirip çevirip,aptallığınla öylesine dalga geçerim ki beni hiç anlayamayacağın için hakaretimi iltifat zannedersin” (Ranciere, 2010: 22).Richard Hamilton, 1992 Popüler kültür, sanatla toplum arasında doğan çatışmayı kitsch ürünlerle yumuşatmıştır. Postmodern dönemde sanatçı memnundur, çünkü popüler kültür kolayca aşağılanabilir. İzleyici memnundur, arı sanat savunucusu olan sanatçıya ihtiyaç duymadan sanatla kolay ve ucuz biçimde buluşma olanağı kazanmıştır ve teknoloji onun lehine koşulları hazırlamıştır. “İzleyici güdümündeki sanatın kitsch olma dışında şansı yoktur. Kitsch dışında sanatın olabilirliği reşit izleyici ile mümkündür. Yani, sanatı anlayabilme, yorumlayabilme ve yaşantısında ne kadar alan açabileceği kendi başına karar verebilme yeterliliğidir. Popüler kültürde reşit izleyici bulamıyorsanız kitsch olmayan sanatı bulmanız mümkün değildir.(Ranciere, 2010: 40)Jeff Koons, Michael Jackson and Bubbles, 1988 Resim sanatında kitsch; müzik, sinema, edebiyat dallarına göre daha yavaş yaygınlaşmış olmasına karşın geçmişte erişilebilirliği oldukça güç olan bir sanat dalı özelliği taşıması nedeniyle kitsch üretimlerden en yoğun hasar alan sanat dalı olmuştur. Çünkü zaten yaşantısı boyunca orijinal arı sanat içinde yer alan bir resim görememiş olan sıradan izleyici için sunulan her resim sanatına benzer ürün tartışılmaksızın sanat kabul edilmiştir. Oysa edebiyat, müzik ve sinemada başyapıt olarak kabul edilebilecek arı örnekler sıradan izleyicinin erişebileceği kolaylıkta yanı başında yer alıyordu. En sıradan roman okuyucusu Tolstoy’u tanıyordu. Okurun kitsch olan ile olmayan romanı ayırt edebilme olanağı daha fazlaydı. Resim sanatı başından beri böyle bir olanağı izleyiciye hiç sunamamıştı. Kitsch nedeniyle diğer sanatlara göre kolayca yıpranması bayağı olan ürünle, yenilikçi ve yaratıcı ürün arasındaki farkı anlayabilecek deneyimde resim sanatı izleyicisinin olmamasıdır. Sonuç itibariyle, sanatın değer sistematiğinde görülen kitsch olgusu, hem sanatı hem de sanatçıyı tedirgin etmesi açısından bazen kabul görmüş bazen de görmemiştir. Özellikle günümüzün gösteri toplumunda bize dayatılan imgeler bağlamında kitsch'i her anlamda yaşamak mümkündür. KAYNAKÇADemir, F. Gonca İlbeyi; Kiç ve Plastik Sanatlar Üzerine, Ütopta Yayınevi, Ankara, 2009Hodge, Susie: Beş Yaşındaki Çocuk Bunu Neden Yapamaz, Çev. Firdevs Candil Çulcı, Gökçe Metin, Hayalperest Yayınevi, İstanbul, 2013.Ranciere, Jacques; Özgürleşen Seyirci, Çev. Burak Şaman, Metis Yayıncılık, İstanbul,2010
|