GEZİ İNSANOĞLUNUN KİMLİĞİNDE SAKLI...
Yaşam sürekli akıyor ve gerçekten çok kısa. Küçücük bir dünyada yaşamaya çalışıyoruz. Çoğunluğu betona dönüştürülmeye çalışılan. Yeni yerler keşfetmek hâlâ olanaklı,yeni canlılarla tanışmak da. Neden beton içinde yaşayan insan yeniden betona gider dinlenmek için. Bu soruya yanıt vermek ancak betondan betona taşınan insanın bu süreci yaşayarak öğrenmesiyle yakından ilgili gibi görünüyor.
Zaman zaman on-onbeş metrelere çıkan dalgalar içinden, -40/-50 derecelere varan Orta Asya’ya, uzun süren Batı Afrika macerasından Tacikistan dağlarına ve sonrasında Doğu Afrika’ya uzanan bir yaşam süreci.
Bir seferinde tam 28 ay kaldım gemide. Dünya’yı 2,5 defa turladık gemiyle, dalgalarla, iyi kötü anılarıyla denizin, okyanusların, limanların verdiklerini hatıra olarak içimizde taşıyarak. Defalarca geçtik Panama Kanalından bir Pasifik’e bir Atlantik’e. Uluslararası tarih hattını geçtik bir çok kez. Bir tarafa geçerken bir gün geriye, diğer tarafa geçerken ise bir gün ileriye aldık takvimlerimizi. “Su içen karıncalar” diye tanımladığımız ölgün sulu denizlerde yol aldık dev dalgalardan hiç bahsetmeden uzun süreler. Gidiş yaşadık bir limandan ötekine savrularak sürekli.
Gidiş geminin rotası ile özdeştir. Bir gidiş bittiğinde yeni bir gidiş beklenir tüm heyecanlarıyla. Yeni bir gidiş yepyeni bir başka yaşamdır. Bu yeni gidiş, yeni birliktelikler, yeni yerler ve bazılarına göre yeni fotoğraflardır. Sürekli yenilenen gidiş, insanı uzaklaştırır kara yaşamının monoton sürekliliğinden.
Deniz adamı, kara yaşamına dönmek için çırpınır durur belirsiz bir zaman diliminde. Dengesini sağlayacak bir dayanak arar nefes almak için. Anlatmak ister duyumsadıklarını, ama sesini duyuramadığını anlayınca daha da bağlanır kendine özgü kapalı dünyasına. Oysa bağırmaktan halsiz kalmıştır. Dinleyen onun sesini duyamadığı için yardımsız bırakır. Ya denize dönüp soluk almaya başlamak, ya da monotonluğun içinde yitip, sonsuza kadar susmaktır önündeki seçeneği.
Kimi zaman korkunç fırtınalı bir havada, ara sıra dingin bulutlar altındaki sessiz su kütlesi içinde, ya da bir akşam üzeri sımsıcak gün batımında veya kar sonrası dondurucu soğuk bir günde seyir yapan dökme yük gemisiydi, 28 ay kesintisiz yaşadığım bu çelik kütle. Birkaç kez döndük dünyanın çevresini acı tatlı anıları arkamızda, limanlarda bırakarak.
Denizdeki ticari gemilerin sessiz dünyalarındaki karşıtlık; denizin korkunç gücüne uyum gösterme savaşı verirken çabuk kırılan yürekleri ile sevgiye duydukları özlemi sert dünyalarının içinde saklamaya çalışan, arkadaşsız denizcilerin yaşamıdır.
İşte denizdeki aykırı dünya.
Daha sonra kara yaşamına adım atıp, değişik görevlerle yeniden gezmeye başladım. Ama beni en çok mutlu eden şey vahşi yaşamın kendine özgü dünyası oldu. Çalışmayı bıraktım ve artık hep Afrika’ya gitmek istiyorum o muhteşem dünyanın sakinleri ile yeniden karşılaşmak, onları izlemek için.
Bir uzaylının fil veya gergedan formunda olması bizi sanırım çok da fazla şaşırtmazdı. Masai Mara rezerv alanına girdiğimiz andan itibaren bir başka dünya çıkıyor karşımıza. Herşeyin doğal yaşandığı bir başka dünya. Bu dünyanın efendileri ise hayvanlar. Çeşitli hayvanlar; vahşi, uzun, büyük, çok hızlı koşan, uçan, zıplayan hayvanlar.
Masai Mara, safari alanları içinde dünyanın en iyi korunan rezerv alanlarından biridir. Beş büyük olarak tanımladığımız gergedan-fil-bufalo-leopar ve aslan türünün en yoğun olduğu safari alanı olarak kabul edilebilir.
Kenya, Tanzanya ve Uganda’nın gezilecek vahşi yaşam alanları o kadar fazla ki. Krater içindeki soyutlanmış ayrı bir yaşamla Ngorongoro, Serengeti, Queen Elizabeth Park, Murchinson Fall vahşi yaşam alanı, dağ gorilleri, şehirlerdeki müzeler, yavru fil bakım ve rehabilitasyon evi, zürafa merkezi, pazarların inanılmaz çekiciliği, göllerde kayık turları ile balıkçı kartalının avlanmasını izlemek, milyonlarca flamingoya ev sahipliği yapan göller ve diğerleri.
Bir arkadaşım paylaştığım fotoğrafları görmüş beni aradı ve hadi birlikte gidelim bu güzel yerleri görmeye dedi. Sen bize öncülük edersin daha önce defalarca gittiğin için diye ekledi. Ben de Afrika’daki dostlara telefon ettim ve kırmadılar beni. Yedi kişi gittik, yaşadık, fotoğrafladık cep telefonlarından büyük odaklı objektiflere kadar kullandığımız makinelerle, dürbünle izledik vahşi yaşamın içine girerek.
Benim düzenlemekte olduğum ve rehberliğini de yaptığım kısa bir Masai Mara gezisini günlere bölerek anlatmak, gezi hakkında özet bilgi aktarımını sağlayacak gibi görünüyor.
İlk gün yaklaşık 6.5 saat süren uçuş sonrasında, yerel saat ile 02.00'den sonra Nairobi Jomo Kenyatta Havalimanı’na iniliyor.Yanınızda mutlaka kalem bulundurun. Giriş beyannamesi doldurmak için kalem aradığınızda bunu gümrük memurlarından ancak para karşılığı sağlayabilirsiniz. Gümrük-pasaport işlemleri ve havaalanı çıkış vergisi için vize ücreti ödeyip araçlara gidiliyor. Havaalanı - Nairobi arası, trafik olmadığında sorunsuz geçilebiliyor ama eğer uçak gecikmiş ve tam saatinde havaalanına inmemişse o zaman ciddi bir trafik sorunu ile karşılaşılıyor. İstanbul'da gördüğünüz trafik bu trafik yanında bir hiç kalır.
Ufak tefek gereksinmeler için 24 saat açık süpermarketlerden birine gidip alışveriş yapılabilir. Burada unutulmaması gereken en önemli şeylerden birisi de fasulye. Uzun odaklı bir lens kullanıyorsanız mutlaka yanınızda boş bir fasulye torbası getirmeniz çok işe yarıyor. Marketten aldığınız fasulyeleri torbaya koyup beş gün boyunca makinenize altlık yapıp, Kenya’dan ayrılırken fasulye torbanızdaki fasulyeleri bir naylon torba içine doldurup sürücü veya rehber dostumuza verebilirsiniz.
Yapılan alışveriş ve hazırlıklar sonrası safari araçlarına binilerek Masai Mara’ya doğru yola çıkılıyor. Yol üzerinde yapılan kahvaltı sonrasında yola devam ediliyor. Eğer birden fazla araç varsa mutlaka birbirlerini görecek şekilde yol almaları önemli. Yolda araçlardan birinde arıza olması diğer araçların yardımı ile daha kısa sürede halledilebilir. Bütün araçlarda mutlaka telsiz olmalı. Masai Mara’ya varış öğlen saatlerini geçebiliyor.
Nairobi – Masai Mara arasındaki yolun yarısı asfalt, diğer yarısı oldukça sıkıntılı bir toprak yol. Yol çalışmaları hâlâ devam ediyor.
Masai Mara’ya vardıktan sonra eşyaları kampa bırakıp, öğle yemeği yeniyor ve ardından zaman kaybetmeden safari araçlarına biniliyor Masai Mara giriş kapısında bazı işlemler için biraz bekleniyor. Bu arada Masai köylüleri size birşeyler satmak isteyebilirler pazarlık yaparak istediğiniz şeyi alabilirsiniz. Masai Mara giriş kapısı geçilip, vahşi yaşam sınırlarından içeri girildiği an gerçekten nefes alıyor, zamanın tamamını vahşi yaşamda geçirmek istiyor insan. Hayvanların doğal yaşamları içinde, safari aracına telsizden gelen haberlerle ordan oraya koşarak, sanki oyun oynar gibi fotoğraf çekip, vahşi yaşamı izliyor safari aracındakiler akşama kadar. Akşam kamp alanına döndükten sonra jeneratörün çalışma saatleri süresince boşalmış pilleri ve şarj edilmesi gerekli ekipmanı şarj edebilirsiniz. Akşam yemeğini yedikten sonra sohbet ve günün değerlendirmesi ve fotoğrafların aktarılması ile uğraşmakla geçirebilirsiniz.
Böyle yerlerde çok fotoğraf çekme şansı var. Bu da kartları ağzına kadar doldurmak demek. Eğer sıkıntı çekmek istemiyorsanız yanınızda bol miktarda kart veya hyper drive bulundurabilirsiniz. Ben 2 TB'lik bir harici disk yanında küçük bir dizüstü bilgisayar götürüyorum ve akşamları kartları bu harici diske boşaltıyorum. Masai Mara’da gece yatağınızın üstündeki sivrisinek ağının (cibinlik), mutlaka yatağınıza dikkatli bir şekilde takılı olduğundan emin olun.
Sabahları genelde hava soğuk oluyor. Yelek veya hırka giymek gerekebiliyor. Öğleye doğru güneş ısıtmaya başlıyor ve öğlen hava gerçekten çok sıcak oluyor. Akşama doğru serinliyor. Gece üstünüzü mutlaka kapatmanız gerekli.
Ekvator bölgesi olması nedeniyle güneş ışınları çok dik geliyor. Bu da ciddi güneş yanıklarına neden olabiliyor.
İkinci gün sabah çok erken gün ağırmadan kalkıp kısa süreli hazırlık sonrası kahvaltı ve hemen sonra safari araçlarına binilip yola çıkılıyor. İlk günden sonra artık kampa dönülmüyor zaman kaybetmemek amacıyla. Yerel rehber aşçıbaşının hazırladığı kumanya paketlerini araçlara yüklüyor ve öğlen saatlerinde Masai Mara’da bir akasya ağacı altında küçük bir sofra hazırlıyor. Safari aracı hoplaya zıplaya Masai Mara’nın uçsuz bucaksız savannalarında vahşi yaşamın içinde kaybolup gidiyor bütün gün boyunca. Cep telefonundan uzun odaklı lenslere kadar herşeyle fotoğraf çekebilirsiniz. Hayvanlara çok yaklaştığınız anlar oluyor. Dürbünle vahşi yaşamı izleyebilirsiniz. 9 kişilik tavanı açılır araçlarda 3 veya maksimum 4 kişiden fazlası rahatsızlık verebiliyor. Hem rahat fotoğraf çekmek hem de eşyaları rahat kullanmak için bu sayıyı geçmemek gerekli.
Üçüncü gün de ikinci günün bir benzeri. Tam gün safari. Burada bulunduğumuz sürece her zaman şişe suyu içmek gerekiyor. Suyu araçtaki sürücü takip ediyor. Su istediğinizde olabildiğince soğuk tutmaya çalıştığı suyu size veriyor. Tüm gün boyunca hayvan peşinden koşmak çok yoruyor ama vahşi hayvanlara bu kadar yakın olmak ve onları görüntülemek insanı oldukça keyiflendiriyor. Yaklaşık 720 kilometre karelik bir alan Masai Mara. Bu alan içinde bir yerden bir yere hayvan peşinde koşturarak gitmek tam bir macera.
Dördüncü gün sabah erken kalkıp çok erken saatlerde kısa bir Masai Mara turu daha yaparak hoşçakal dedikten sonra kampa dönüyoruz. Kahvaltıdan sonra Masai Köyünü ziyarete gidiyoruz. Köye girişte kişi başı 10.00-15.00 USD arasında bir ücret ödeniyor. Bu ücret katılımcılar tarafından serbest fotoğraf çekebilmek için veriliyor. Köylüler fotoğrafa çok alışkın, istediğiniz pozları nazlanmadan veriyorlar, dans ediyorlar, yükseğe zıplayıp şarkı söylüyorlar. “Kim daha yükseğe sıçrar dansı“ sırasında fotoğraf veya video çekmek inanılmaz keyifli oluyor.
Masaililer incecik ve uzun boylu insanlar. Kesinlikle çok cesurlar. Hemen hemen hiçbir hayvandan korkmayan aslanların, tek korktukları canlının Masai savaşçıları olduğunu söyleyebiliriz. Bir sabah çok erken saatlerde Masai Mara alanına çıktık. Aslan sürüsünün bir bufaloyu yediğini gördük ve fotoğraflamaya başladık çok yüksek iso kullanarak. Hatta flaşlarımıza yanımızdaki özel esnek merceklerden takarak flaş da kullandık. Bir türlü ayrılmak istemedik o görüntünün önünden. Bir süre sonra aslanların bir anda durduklarını ve başlarını bir tarafa doğru çevirip beklediklerine şahit olduk. Şaşırdık gerçekten. Aslanları bu şekilde tedirgin eden şey ne olabilirdi. Sonra yemeye devam ettiler yeniden ama biz sağa sola bakıp hiçbir olağanüstü durum göremedik. Bir müddet sonra aslanlar kafalarını aynı yönde kaldırıp yeniden durdular. Sonra hepsi ama gerçekten bir anda hepsi, erkek, dişi ve yavru aslanlar çalılıklara doğru koştular. Gene baktık etrafımıza ve çok uzaklarda geleneksel kırmızı giysileri ile iki Masai savaşçısının bizden tarafa doğru yürüdüklerini gördük. Demek ki aslan da düşmanının kim olduğunu çok kolaylıkla öğrenebilen bir yaratık. Masai savaşçıları yürüyüp gözden kayboldular. Bir süre sonra aslanlar yeniden bufaloyu yemek için yanına döndüler.
Masai köyü gerçekten son derece ilginç. Kazandıkları parayı komün yönetimlerine aktarıyorlar ve komün parayı okul için kullanacağını söylüyor. Dayanıklılık ve çeviklik konusunda son derece başarılı olan Masailerin evlerine girebilir ve oralarda da fotoğraf çekebilirsiniz. El işlerini onlarla pazarlık yaparak satın alabilirsiniz. Ödediğiniz her kuruş Masai Komün yönetimine gidiyor. Toplanan paralar okul yapımı için kullanılıyor. Köy içine girdikten sonra istediğiniz gibi fotoğraf çekmekte özgürsünüz. Masailer dans ederek, ilkel yöntemle ateş yakarak size poz veriyorlar. Hem erkekleri hem de kadınları.
Gerçek mi yoksa sahte mi bilemiyorum ama her seferinde gizlice size aslan dişi gösterip satmak isteyebilir Masai savaşçıları. Bunları satın almamanın daha doğru olduğuna inanıyorum. Masai savaşçıları erkek olduklarını ispat etmek için hâlâ aslan avlıyor çünkü. Aslan avlayan bir genç, kadınlar tarafından çok beğeniliyormuş. Eski bir alışkanlık. Bugün sürmediğini söylemek zor.
Bir kez Eland’a rastladım. Fotoğrafını çektim. dört hayvanlık bir sürü içindeydi. İlk önce dikkatimden kaçtı ama daha sonra sırtında bir taraftan girip diğer taraftan çıkmış mızrak ucu gözüme çarptı. Kanamıyordu yara. Bu bana Masai savaşçılarının da aslanlar gibi sadece gereksinmeleri kadar avlandıklarını düşündürdü sanki, her ne kadar yasak olsa da. Belki bu onların hakkı olmalı. O dünyanın kurallarına göre yaşıyor bu insanlar. Koyunları var ve çok dikkat ediyorlar ama arada leoparlar köylere kadar inip koyunları parçaladıkları oluyormuş.
Daha sonra kampa dönüp, eşyalarımızı toplayıp safari araçlarımıza binerek Masai Mara’dan ayrılıyoruz ve Nairobi’ye doğru yola çıkıyoruz.
Safari araç sürücüleri ile havalanında ayrılıyoruz. Gerçekten son derece samimi insanlar. Daha fazla hayvan görmeniz için ellerinden geleni yapmaya çalışıyor yerli halk.
Son gün Nairobi üzerinden dönüş.
|