Meltem ÇOLAK
SİNEMA VE GERÇEKLİK/Tarihsel Bir İnceleme Yazar: Roy Armes
Çeviren: Zeynep Özen Barkot
Doruk Yayınları 2011
Roy Armes,”Sinema ve Gerçeklik” kitabında farklı bakış açılarını kesiştirerek sinemasal estetikle sinema tarihinin gelişimini anlatıyor. Sinemanın ortaya çıktığı ilk günlerden itibaren filmler ve yönetmenleri ele alırken sanat ve felsefenin en çok tartışılan kavramı gerçeklik üzerinden kurgusunu yapıyor.
Giriş bölümünde “…sinemaya ait başarıların tek bir evrensel önermeden değil, fakat birbiriyle ilişkili ve çoğu zaman çelişkili potansiyellerin kesişme noktasından doğduğunu görmenin zamanı gelmiştir” İfadesi ile birleşimsel bir sanat formu olarak tanımladığı sinema incelemesini gerçekliğe yönelik üç temel sinemasal yaklaşıma dayandırıyor.
*Gerçeğin ortaya çıkarılması
*Gerçeğin taklit edilmesi
*Gerçeğin sorgulanması
Roy Armes’ı bu üç perspektiften inceleme yapmaya iten nedenin Peter Wollen’ın “Sinemada Göstergeler ve Anlam” kitabında dayandırdığı göstergeler sisteminin olduğunu giriş bölümünde yapmış olduğu açıklamalarından öğreniyoruz. Kısaca bahsettiği sinemasal göstergeler; belirti, ikon ve simge ile ilgili tanımlamalarını Amerikalı mantık bilimci Charles Pierce’ın açıklamaları üzerine kuruyor.
Gerçekçi Sinema;
Üç bölümden oluşan kitabın birinci bölümünde yazar,“Gerçekçi Sinema” başlığı altında; gerçeğin ortaya çıkarılması yaklaşımı, yani insanların, olayların, mekanların, nesnelerin olabildiğince müdahale edilmeden seyirciye aktarılması ile ilgili örnekler veriyor. Lumiere’mi Melies mi? Karşılaştırmasının ardından Robert Flaherty’nin yaşamı ile filmleri, belgesel düşüncesi üzerinden irdeleniyor. Sovyet sineması Dziga Vertov önderliğinde sinema gerçek bağlamında ele alınıyor. Vertov yaşamı olduğu gibi gösteren haber-film kamerası ile doğal ses kayıtlarını kullanması ve farklı görüntü hızları kullanması ile sinemayı başkabir yere taşımıştır. Kurduğu “Sinema-Göz” grubu ile yayınladıkları manifestolarlasinema tarihinde önemli bir yere sahiptir. Onu ve çalışmalarını en iyi anlatan sözleri;
“Ben gözüm, ben mekanik bir gözüm.
Ben bir makineyim, sizlere yalnızca kendi görebildiğime benzer bir dünya gösteriyorum. Kendimi bugünden ve sonsuzluktan, insanın durağanlığından özgürleştiriyorum. Ben sürekli hareket halindeyim, nesnelere yaklaşır ve onlardan uzaklaşırım. Onların altında sürünürüm, koşan bir atın ağzına doğru girer, kalabalığı tam hız yararım, koşan askerlerin önünden koşar, arkama dönerim, bir uçakla birlikte uçar, düşen ve yükselen bedenlerle birlikte ben de düşer ve süzülerek yükselirim.
Bu benim; bir devinimi bir sonrakiyle en karmaşık biçimde birleştirir ve kaydederim; ben devinimlerin kaosunda manevra yapan bir makineyim”(s. 44)
Renoir’ın şiirsel gerçekçiliği, Rossellini’nin yeni gerçekçiliği, sinema- gerçek, bölümlerinde Fransa İtalya, Amerika ve diğer ülkelerde ki gerçekçi sinema örneklerinin ardından televizyonun sinemadaki gerçekçilik anlayışına getirdiği değişikliğin yönetmenler Peter Watkins ve Kenneth Loach’ın filmleri üzerinden anlatıldığı televizyon gerçekçiliği ile bu bölüm sona eriyor.
Yanılsama Sineması;
İkinci bölüm başlığı ise “Yanılsama Sineması”. Bu bölümde gerçeğin taklit edilmesi anlayışı inceleniyor ve bu cümlelerle açıklanıyor: ”gerçeklikle kurulan bu doğrudan bağlantıyı koparır ve gözlerini filmin yaşamın bir taklidi ya da benzerini sunma gücüne diker. Benzerlik kendi içinde bir amaç olarak değil, ancak tatmin edici kurmacaların yaratılmasının bir aracı olarak kullanılır. Sinemanın bu evrensel öykü anlatıcısı rolü Hollywood’u meydana getirmiş ve dünya çapında bir eğlence endüstrisinin gelişimini harekete geçirmiştir. Bu gelenekte sinemanın başlıca amacı anlatısal işlevi olarak görüldüğünden, aracılık edilmemiş bir biçim içindeki gerçeklik anlamını yitirir. Anlamlı olan gerçekçilikten çok gerçeğe benzerliktir; fakat bir yanılsamayı güçlendirmesi açısından aracın gücü diğer ikisinden de önemlidir” (s. 10-11)
Gerçeklikle doğrudan bağlantının koparıldığı, gerçekliğin taklit edilerek kurmacaların yaratılmasında sadece araç olduğu anlayışı, bu bölümde Hollywood sineması üzerinden verilen örneklerle anlatılıyor. Endüstri olarak Hollywood sinemasının gelişiminin yanı sıra film tekniklerinin de anlatıldığı bu bölümde yazarın Hollywood sineması hayranlığı dikkat çekiyor. Seyirliğin teknikleri, Edison ve Hollywood’un temelleri, Griffith ve dramatik film, bölümlerinde ayrıca filmlerin dramatik yapısı ele alınıyor. Stüdyo çağı, yıldız oyuncular, bir film türü olarak western, Hitchcock ve Hollywood’ da yazarlık bölümleri ile de oyuncu, tür ve anlatı olarak sinema konuları inceleniyor.
Modernist Sinema;
Kitabın üçüncü bölümü ise “Modernist Sinema”. Gerçeğin sorgulanması anlayışına dayalı bakış açısı yazarın ifadesi ile ““yüzeysel gerçekliği nakletmek ya da taklidi güçlendirmek yerine, görünenin ardındaki derin gerçekliği keşfetmekle ilgilenir” şeklinde tanımlanıyor.(s. 11)
Burada önemli olan ne gerçeklik ne de gerçekliğe benzerliktir, burada önemli olan yönetmenin yarattığı alternatif gerçekliğin gücü ve tutarlılığıdır. Bunuel, Resnais, Godard gibi büyük sinemacıların çalışmalarının anlatıldığı bu bölümde yeni anlatı yapıları ile sinemanın sahip olduğu ve yarattığı alan açıklanmış. Pierce’ın simge olarak bahsettiği uzlaşımsal olan bağlantı bu bölümde örnekleri ile anlamını buluyor.
Sinema alanında birçok eser veren araştırmacı yazar Roy Armes’ın Türkçe’ye çevrilmiş “Üçüncü Dünya Sineması ve Batı” isimli kitabı da bulunmaktadır.
|