|
|
|
Fotoğrafik Görüntünün Sentetikleşmesi
Toplumsal bellek oluşturmada önemli bir görsel iletişim aracı olan fotoğraf, görüntünün sayısallaşması ile birlikte gerçeklik (güvenirlik), estetik ve etik gibi kavramlarla sorgulanmaya başlamıştır. Bugün fotoğraf alanında sayısal teknoloji denince akla ilk gelen, sayısal teknolojinin fotoğrafa etkileri ve fotoğraf değerlerinin değişimidir. Son yıllarda fotoğrafın sanat alanındaki konumu, teknolojideki ilerleme ve değişime bağlı olarak devamlı bir dönüşüm süreci yaşamaktadır. İletişim çağı olarak adlandırılan yaşadığımız yüzyıl fotoğrafın estetik değerlerini değiştirmiş sanat içerisinde kullanım alanlarını arttırmıştır ve fotoğrafın gündelik hayat içindeki anlamı değişime uğramıştır. Fotoğraf günümüzde hızlı bir değişim yaşamaktadır. Bu değişim dönemi fotoğraf tarihi açısından da önem arz etmektedir. Her teknik kendi estetiğini yaratırken yepyeni bir söylemle ortaya çıkar. Bu nedenle de iyi-kötü gerçeklik ve yalan gibi tüm değerlerimizde bir dönüşüm yaşar. Bu yüzden klasik fotoğrafın ortaya attığı ‘gerçek’ olanı saptama vizyonu değişirken, William Mitchell’e göre de bu “sahte masumiyet dönemi” geçmiştir.
“Bugün fotoğraf sonrası döneme girerken imgesel ve gerçek arasındaki varlıksal farklılıkların telafi edilemez kırılganlığıyla, kartezyen düşlerin trajik çöküşüyle bir kez daha yüzleşmemiz gerekmektedir.”(1) Fotoğrafın mutlak ve değişmez ideolojisinin pozitivizm olduğunu söyleyebiliriz. Pozitivizmin sağladığı modern samimiyetin yerini alan post-modernin snop duruşu burada bir çeşit entelektüel yaratım ilerlemesini oluşturur. Bunun en önemli nedeni de post-modernin hipergerçeklik ile olan tartışmasının ontoloji ve epistoloji temelli oluşudur. Bu gerçeklik ve varlığın tartışması fotoğrafa yeni anlamlar yükler.
Walter Benjamin’e göre dijital teknoloji fotoğrafa “görsel dünyayı oluşturmasındaki çıkmazları ortaya çıkartma, fotoğrafik nesnellik ve kapanma düşüncelerini yıkma ve giderek katı bir hale gelen resimsel geleneğe direnme fırsatı” verir (2) . Değişen yüzyılla beraber fotoğraf gerçekliğe bağlı kalmayı aşmıştır. Fotoğrafik üretimlerde her türden fotoğraf yöntemi denenmiş, biçimsel bozulma, doku ve detay çekimlerinin yanı sıra kolaj, montaj vb teknikler yoğun olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Etkili bir iletişim aracı olan fotoğrafın, estetik ve felsefi boyutu ile toplumları ve döneminin sanatçılarını etkilediği görülmüştür. Artık sanatçılar, dış dünyayla ilişki kurmak, onu betimlemeye yönelik eserler vermekten çok, kişisel görme biçimlerini yansıtmaya çabalamaya başlamışlardır. Fotoğraf görüntüsü oluşturma, çekilen görüntüler üzerinde değişim yapma ve bu fotoğrafların kullanımı olarak sıralanacak üç temel alanda oluşacak teknik imkânların fotoğrafçılık üzerine göz ardı edilemeyecek etkilileri olmuştur ve olmaktadır. Sayısal görüntü üretim yöntemleri tümüyle fotoğrafçılığın yerini almasa da illüstrasyon ile fotoğraf arası melez bir imgeler silsilesinin ortaya dökülmesini sağlamıştır.
Gelişen teknolojinin getirdiği kolaylıklar, fotoğrafın nasıl kullanılıp tüketildiğini önemli bir konu durumuna getirmiştir. Gerçeklik tartışmalarının da yaşandığı günümüzde kitleler tarafından sürekli izlenen fotoğrafların toplumları etkileme ve yönlendirme özelliğini arttırmaktadır. Somut görünüme sahip olmayan fotoğrafların belge özelliği taşıması mümkün değildir. Teknolojinin gelişmesi ve buna bağlı olarak yeni olanakların ortaya çıkması farklı iletişim olanakları ve tüketim şekilleri oluşmuştur.
Bilgisayar ortamında fotoğraf kavramı bize; fotoğrafın üretim aşaması olan çekme ‘kaydetme’, görüntünün saklanması ve yine bilgisayar ortamında istenilen değişikliklerin yapılması ‘müdahale etme’ işlemlerini öğretmiştir.
Bu noktada fotoğraf sonrası dönem söylemi olan dijital image kavramını şekillendirirken görsel ve gerçeklik hakkındaki tüm düşünceleri de değiştirmemiz gerekir. Çünkü bu zamana kadar fotoğrafların gerçek dünyadaki olaylar hakkında mutlak güvenilirlikte haberler verdiğini düşünmüşüzdür. Fakat günümüzde dijital teknoloji ile ortaya çıkan yaratımlar bu şekilde düşünmenin nasıl bir saflık olduğuna bizi ikna etmiştir. İmajların ortaya çıkışı ile bu kesinlik olgusu bir daha geriye dönülmeyecek şekilde kırılmıştır. İzleyiciler gerek inanırken gerekte tanım yaparken artık çok daha dikkatli olmalıdır. Çok üretilen ve paylaşılan bir halde olmaları nedeniyle bu olgunun üzerine geçen yüzyıl başından bu yana çok düşünülmektedir. Artık görseller dünyası ile olan ilişkilerimizde daha tepkisel daha kuramsal ve daha bilgili bir haldeyiz bu yüzden de imajların nahif gerçekliğine kanmamalıyız.
Görsel üretim modellerinde gerçekliğin bildiğimiz anlamından ya da genel geçer kabul ettiğimiz anlamından uzaklaşmaya başladığımızda gerçek ile görsellik çatışmaya başlar. Burada ortaya çıkan sonuç düşle gerçeğin kolâjını oluşturan bir estetiktir. Doğal olan gerçekliği karşılaştırmadığı ve kendi düş dünyamızda ‘kültür üretimindeki’ mantarlar gibi üredikleri için sonuçları da sentetiktir.
Değişim modelleri arasında yer alan montaj, kolaj ve manipülasyon, gibi tekniklerin ötesinde buradaki sentetikleşme daha çok ışıksız (non-light) objelerin konuya dahiliyle oluşur. Mesela bir fotomontajı ele alalım klasik birçoklu negatif baskı, bileşenlerin tamamı ‘ışıkla yazılmış’ bir haldedir. Ama sayısal ortamda üretilen görüntülerde üretimler fotoğrafın ana maddesi olan ışıktan yoksun bir haldedir. Fotoğraf, görsel olarak var olma gerçeğini korumaya çalışırken sayısal görüntü üretimi içerisinde malzeme olmaktan kurtulamamaktadır.
Burada artık söz konusu olan konu estetize etmek değildir. Kişisel değerlerle ve dışarıdan etkileşimlerle ‘Internet siteleri, yayınlar, televizyon vb’ görseli manipüle etme hali söz konusudur. Bu ayrımı sayısal fotoğrafın yaygınlaşması ile başlatmamdaki gaye onun, ileri düzey uzmanlık, yoğun eğitim ya da entelektüel birikim gibi kişiye çok fazla yük yüklemeden, bu manipülasyon gerçekleştirme şansı vermesidir.
Zaman olgusu
Fotoğraf, görme alanımız içine giren gerçekleri, bu gerçeklerin her türlü görsel izlenimlerini süratle ve bir an'da kaydeder. Fotoğrafın temel amacını, onun değişimi dile getirmesiyle açıklayabiliriz. Yani fotoğraf değişim içinde bulunan yaşamın an'lık yansımalarını ele geçirir.
Dijital estetiğin manipülatif tavrıyla bu zamansız zaman olgusu farklı bir hal alır. Dijital olarak oluşturulan fotoğraflar klasik fotoğraftaki an olan zaman ve süreç olan zaman kavramlarını daha esnek halde tartışmaya açmıştır. İçinde çok farklı bileşen ve ışık değişimleri içeren deklanşör yaratımının ötesinde fotoğraf illüstrasyon içerikler taşıyan “melez” yaratımlarda zaman akışkanlığını kaybeder. Bunun sonucunda da dijital yaratımlar sadece bir görsel kolaj değil zaman ve süreç kolajını da barındırarak klasik anlamdaki zaman-fotoğraf diyalektiğini yırtar.
Günümüzde fotoğrafı, sanatının ana malzemesi olarak kullanan Ali Alışır burada örnek verilebilir. Alışır’ın işlerini de açıklamada en önemli nokta zaman kavramının analizi yatar. Burada sözü geçen zaman, bildiğimiz fiziksel zaman anlayışından farklıdır. Sanatçı işlerini ortaya koyarken, kurguladığı kendi gerçekliğiyle, kendisiyle yüzleşir ve fotoğraf ile zamanın akışını durdurur. Zaman kavramına vurgu yaparak ortaya çıkan görüntülerle yeni bir gerçeklik yaratılmıştır.
Ali Alışır, Virtual Bodies,2009
Oğuz Adanır’ın sayısal fotoğraf hakkındaki görüşü durumu özetler niteliktedir; “Fotoğrafik imge dayanak olarak film şeridi, elektronik bellek, vb. şeyler kullanan ve mevcut gerçekliği, bir manzarayı, nesneyi, varlığı analojik olarak yeniden üreten imgedir. Ne türden görüntü olursa olsun muhakkak bir gerçekliğe ya da gerçek bir şeylere gönderme yapmak durumundadır. Bu, tarihsel-toplumsal özellikler taşıyan bir imge (savaş, deprem, sel vb. felaketlerle ilgili) olabileceği gibi, bireysel bir “an”ı, bir duyguyu hatta nadiren de olsa bir düşünceyi ya da bunların değişik kombinezonlarını tespit etmiş imgeler olabilir.” (3)
Sayısal görüntüyse yukarıdaki tanım doğrultusunda herhangi bir gerçekliğe gönderme yapmak zorunda değilmiş gibi görünüyor. Oysa hiçbir gerçekliğe, kavrama, nesneye, duyguya, düşünceye kısaca zihinsel/kültürel süreçlere gönderme yapmayan bir sayısal görüntü düşünebilmek mümkün müdür? Gerçeklikle hiçbir ilişkisi bulunmayan bir görüntüyü hangi evrene ait kavram, terim ve sözcüklerle ifade edebilirsiniz ki? O zaman sayısal görüntü nasıl bir şeydir? Bilgisayar belleği ve programları kullanan bir insanın elinden çıkmakla birlikte kendini mevcut olmayan bir varlık, bir nesne, bir manzara ya da bir gerçekliğin görüntüsü olarak dayatan bir görüntünün yalnızca görsel niteliklere sahip olduğu söylenebilir. Bellekte herhangi bir bilinçli çağrışıma yol açmayan, mevcut dünyaya ait olmayan yani onun fotoğrafik teknikle yeniden üretilmiş hali olmayan bu görüntüyü bir bakıma görüntü olmayan görüntü olarak nitelendirmek mümkün.
Deneysel çalışmalarıyla bildiğimiz Orhan Cem Çetin, fotoğraflarıyla görüntünün önce zihinde oluştuğunu söylemektedir ve zihnindeki gerçeği şu Şekilde tanımlamaktadır ; “Fotoğrafik görüntü gerçek hayatı, gerçekliği hatırlatır. İzlenen görüntünün gerçek hayattan alındığı iddiasını taşır.
Orhan Cem Çetin, Stikboy, 2011
Gerçi bu illüzyon, sentetik fotoğrafik görüntülerin ve dijital görüntü işleme yazılımlarını kullananların sayısının artmasıyla gün geçtikçe zayıflamaktadır. Ve tuhaftır ki, son dönemde fotoğrafik görüntüler kusursuzlaştıkça inandırıcılıkları azalmakta, Profesyonel fotoğrafçının elinden çıktığı duygusu nedeniyle kurgulanmış, dönüştürülmüş olabileceği şüphesi uyanmaktadır. Tam tersine, fotoğrafik görüntüler ne kadar kalitesiz ve acemi işi gibi görünüyorsa, o kadar el değmemiş, o kadar "gerçek“ izlenimi uyandırıyor.”(4)
Orhan Cem Çetin, Yeni Çağ,2011
Sonuç olarak; Fotoğrafının keşfinden bu yana belleklerimize kazınan ve gerçekliğin bir temsili olarak kabul gören geleneksel rolü, bugün artık bu konumundan iyice uzaklaşmıştır. İzleyici, süreç içinde fotoğrafın gerçek gibi görülmesine, gerçeğin de fotoğraf ile belgelenmesine o kadar alışmıştır ki, bilgisayar programları sayesinde değişime uğratılmış fotoğrafları da, bu alışkanlığın bir sonucu olarak gerçek gibi kabul etmeyi sürdürmektedir.
Bilgisayar programları sayesinde görüntüde yaratıcılık artarken, fotoğraf seçiciliği azalma göstermiştir. Çünkü program ağırlıklı bir fotoğraf görüşü yaratıcılığa seslenmemektedir. Öyle ki; sanal ortamda üretilen ve salt bilgisayar imkânlarıyla yaratılan imaj (bu fotoğraf diye adlandırılıyor), fotoğraftan çok fotoğrafın araç olarak kullanıldığı bir görsel yaratıdır. Sayısal fotoğraf elbette ki görme biçimlerimizi etkileyebilecek önemli bir işleve sahiptir, fakat görmenin kültürel birikimle olanaklı olduğunu göz ardı etmemeliyiz. Fotoğrafın artık çekilmediğini, yapıldığını düşünüyorum. İçeriği düşünülmemiş, sadece güzel olanı yaratmak, estetik değeri sorgulanan fotoğraflar bizi yapay görüntü üreticisi haline getirmektedir. Görme kültürü sözünü aslında hissetme kültürü olarak ta adlandırmak yanlış olmaz. Görebilmek farkında olmayı beraberinde getirir. Farkında olabilmek için toplumsal belleğe sahip çıkmak önemlidir.
------------------------------------------------------------------------------------------
1- WİLLİAM, Mitchell, “The renconfigured eye: Visual Truth in the post-photographic”, Cambridge Mass MIT Pres, 1992, London, 225 s.
2- BENJAMIN,Walter, Fotoğrafın Kısa Tarihçesi, Çev: Ali Cengizkan, Ygs yayınları, 2002, 8 s.
3- ADANIR, Oğuz, Fotoğrafik İmge ve Sayısal Görüntü, SDÜ, GSF ARTE Hakemli Dergisi,2008-01
4- ÇETİN,O.CEM, Çağdaş Sanatta Fotoğrafçı Kullanımı ,Paralax Görsel Kültür Arşivi
http://www.hezarfen.net/paralax/027orhan.htm
|
|
|
Ziyaretçi Sayısı:1000989
|
|