"MANİPÜLASYON ÇAĞI"
Her kavram gibi "manipülasyon"un da bir tarihi ve etimolojik bir anlamı var. Latince kökenli bu kavram "manus" (el), "plere" (doldurmak) anlamına gelen iki ayrı kelimeden üretilmiş ve "elde birşeylerin olması" anlama geliyor. Kavram 1800'lerden beri bir ansiklopedi maddesi olabilecek önemde görülmüş. Başında "Elle yapılan hemen hemen her şey" için kullanılan bu kavram zaman içinde anlam değiştirerek bugünkü içeriğine ulaşmış: Günümüzde manipülasyon siyaset, felsefe, sosyoloji ve psikoloji açısından negatif yüklü bir anlamı var. Dil Derneği tarafından hazırlanan Türkçe Sözlük'ün 1999 baskısında "manipülasyon" maddesi yer almıyor. Türk Dil Kurumu'nun 1980 öncesinde yayınlanan Türkçe sözlüklerinde de bu kavrama yer ayrılmamış. Günümüz Türkçesinde manipülasyonun kullanım anlamı "insanları yanlış, yalan bilgilerle yönlendirme işlemine verilen ad" şeklinde açıklanabilir. Manipülasyona en yakın akraba kelime propagandadır; bir manipülasyon siyasî amaçla kullanılmışsa aynı zamanda propagandadır; dolayısıyla iki kavram arasına kesin sınırlar çekmek zordur. Paranın eğemen olduğu her toplumda manipülasyon günlük hayatın kopmaz bir parçasıdır. Reklâm bir manipülasyondur. Toplumsal hayatta insana yalan söylemenin ahlâka aykırı sayılmasına rağmen reklâmla yayılan yalan karşısında ne yazık ki tepki verilmemektedir. Ayrıca reklâm yalanları, çoğu zaman büyük negatif sonuçlara yol açsa da bunları cezalandıracak bir kurum ve dahası bir toplumsal ahlâk anlayışı ne yazık ki yoktur. Dolayısıyla reklâmla bir ürüne yönelmiş her insan manipüle edilmiştir. Okutulan tarih manipüle edilmiş tarihtir, resmî tarihtir. Genel anlamda manipüle edilmiş, hümanizmden uzaklaşmış bir eğitim sistemiyle karşı karşıyayız. İçinde yaşadığımız çağ "bilgi çağı" olarak da adlandırılıyor, bu çağa daha iyi uyacak adlandırma ise "manipülasyon çağı"dır, çünkü iletişim araçları çoğaldıkça ve teknikleri hızlandıkça manipülasyon imkânları da artmaktadır. Günümüzde gazete, radyo, televizyon ve internet ortamına kaynaklık eden ve dünya genelinde büyük muhbir/muhabir/muharrir/"gözlemci" ağına sahip ajansların toplamı iki elin, en büyükleri ise bir elin parmaklarını aşmamaktadır ve bunlar devlet ajanslarıdır. Yani: Bu ajanslar bağlı oldukları devletlerin politikalarına uygun haberler yaymakta, bazen gerçeği gizlemekte, bazen gerçeği çarpıtmakta, dolasıyla büyük kitleleri manipüle etmektedirler. Dolayısıyla büyük kitlelere yalan söylemektedirler. Eğer yalan söylemek ahlâka aykırıysa, manipülasyonlarla ortaya atılan yalanlar da ahlâksızlık olarak değerlendirilmelidir. Bu mantık yürütmesine göre gerçekleri çarpıtan her devlet ahlâksız sayılmalı ve bu nedenle reddedilmelidir. Bireyin ve özgür iradenin her gün daha da azaldığı, manipüle edilmiş yığınların, dolayısıyla ahlâksızlığın eğemen olduğu bir dünyada yaşamakta olduğumuz açık. Bu nedenle manipülasyonun kapitalist yaşam kültürünün en önemli parçası olduğunu, özellikle sistemleşememiş pek çok ülkede iktidarların varlıklarını manipülasyonlara dayandırdıklarını söyleyebiliriz. Fotograf sözkonusu olduğunda manipülasyonun önemi daha da artıyor: Fotograf gösterildiği andan itibaren algılayıcısını görüntünün içindeki gerçeğe çekme gücüne sahiptir ve bu özelliğiyle ayrıcalıklı bir yeri vardır. Görsel ya da yazılı anlatım dilleri içinde fotograf kadar insana direkt etki edebilen bir başka disiplin yoktur. Fotograf büyük bir güçtür. Manipülasyonun fotograftaki kadar tartışma yaratacağı bir başka anlatım disiplini yoktur. Bu nedenle fotografın etkileme gücü, fotografın bulunduğu günden itibaren kullanılmıştır. Kitlesel anlamdaki ilk kullanımını Kırım Savaşı'na, yani 1850'lere kadar götürmek mümkündür. İki büyük dünya savaşı sırasında ve sonrasında da manipüle edilmiş fotograflar çok kez propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Bugün bakıldığında gülünç görünüyor olabilir: Birinci Dünya Savaşı'nda çok kısa zaman içinde askere alınan Alman gençleri, karşıtlarını bir-iki hafta içinde alt edip evlerine döneceklerine inanacak kadar manipüle edilmişlerdi. Aynı öznenin İkinci Dünya Savaşı'ndaki ruh hâli başka değildi. Soğuk Savaş, "Basın Savaşı" idi. Askerleri ise üniforma yerine takım elbise giyip kravat takmış gazeteciler, "gözlemciler", yorumculardı, Soğuk Savaş'ı bu kadro sürdürdü. Bu savaşı gerçek anlamda başarıyla sürdüren kapitalist dünya oldu. Savaşı propaganda ve manipülasyonla bu cephe kazandı. 1990'da, Körfez Savaşı'nda dünya kamuoyu Irak'ta ABD bombardımanlarıyla öldürülen 300 bini aşkın insan fotograflarını değil, Amerikalı askerlerin görüntüleriyle boğuldu; bu fotografları görenler saldırıya uğrayan asıl ülkenin Irak değil, ABD olduğunu sanabilirdi. Fotograf ve manipülasyon söz konusu olduğu olduğunda Avrupa'da son 25 yılın en çarpıcı örneği olarak Yugoslavya savaşı gösterilebilir. Bu savaşta Sırp kamplarında Bosnalı esirler olduğu ve Nazi kamplarında olduğu gibi bu insanların açlığa terk edildiği yazıldı, tel örgüler arkasında kemikleri görünen yarı çıplak erkekleri (Auschwitz Toplama Kampı'nda çekilen ünlü görünteler gibi) gösteren fotograflar tüm dünyaya yayıldı ve "ABD öncülüğündüki Batı", bu haberlerle yaratılan kamuoyunu arkasana alarak Sırbistan'ı bombaladı. Bu fotografları çekenler arasında fotograf dünyasının ünlü isimleri de vardı. Bu isimler, dünyaya yayılan fotograflarının bu kamplarda çekilmediğini, hattâ tarih yanlışları da olduğunu açıklasalar da olan olmuştu: NATO güçleri tarihinde ilk kez bir başka ülkeyi bombalamıştı ve NATO'nun Doğu Avrupa'ya doğru genişlemesinin yolu bu örnekle açılmıştı. Bu türden olayları yargılayacak hümanist bir kuruluş olmadığı için dünya kamuoyu NATO bombardımanı için öne sürülen argümanların yalan olduğunu öğrenemedi ve bu örnek olay insanlık tarihinde unutulmaya terk edildi. Günümüzde Suriye savaşında da durum değişmiş değil: Egemen Batı basını ancak devlet politikalarına uygun fotograf ve haberlerin yayınlanmasına müsaade etmekte ve gerçekleri gizleyerek kitleleri manipüle etmektedir. Kuşkusuz ki dijitalleşme fotografta manipülasyon için çok daha fazla imkân sunuyor. Ancak manipülasyonda iki tarafın olduğu unutulmamalı. Manipülasyonu yapan ile manipüle edilen yığınların şişe ile kapak gibi birbirine uyması gerektiği unutulmamalı. Manipüle edilmeye hazır bir insan türü var ki, manipülasyon cesareti gösterilebiliyor. Ben burada insanların küçümsenmesinin, yığınların masum ve suçsuz gösterilmesinin insana yapılan büyük bir hakaret olduğuna inanıyorum. Her insanın bir gücü vardır ve her insan bu güç oranında içinde yaşadığı toplumun şekillenmesinde rol oynar ve bu toplumsal rol yurttaş olmanın temel şartlarından biridir. Ben bu konunun çok zaman ihmal edildiğine inanıyorum, bu nedenle bu konu üzerinde durmanın önemli olduğunu düşünüyorum: Her insan kendi iradesinin dışında bir yer ve zaman içinde dünyaya gelir. Kader diye bir şeyden söz edilecekse, gösterilecek tek örnek bu olabilir. Her insanın yaşadığı ülkeyi, dünyayı ve çağını anlamaya ve kendisinden önceki insanlığın bütün kazanımlarını bilmeye ve bunlardan yararlanmaya hakkı vardır. Yine aynı şekilde her insanın yaşadığı dünyayı ve çağını anlayabilmek, kimsenin tesiri olmadan özgür iradesiyle kendi başına karar verebilmek, yani bireyselleşmeye ulaşabilmek için hümanist temel eğitim görme hakkı vardır. İşte insan bu eğitime ulaştığında kendini tanıma ve kaderini değiştirme şansını elde eder. Hümanist temel eğitim, istisnasız dünyaya gelmiş her insanın hakkıdır. Ancak bu temel eğitimden sonra birey olunabilir ve özgür bir iradeden söz edilebilir. Manipülasyon oyunu, ancak bu insan tipine ulaşıldığında bozulabilecektir. Çünkü yaşadığı dünyayı anlayabilen, insanlığın kendisinden önceki kazanımlarından haberli olan, birey aşamasına ulaşabilmiş insan tipini manipüle etmek kolay değildir. Ortalama bir insan aklının bile kabul etmesinin mümkün olmayacağı fikir ve gelişmelerin bile, akılları durduracak şekilde milyonlarca insan tarafından destekleniyor olmasının nedeni, sistemin birey yetiştirmek yerine, birey yiyen makine gibi işlemesindendir. Sorun toplumsaldır. ******* Ancak fotografta "tatlı manipülasyonlar"ın olduğunu da ihmal etmek istemiyorum.
Ki bu manipülasyonun etimolojik anlamına, kavramın "birşeyleri elle yapmak, değiştirmek" açılımına uyuyor. Yaratıcı anlatım sınırlarını zorlamanın bir yolu olarak başvurulan bu manipülasyonlar her durumda selâmlanmalıdır. Tıpkı Puşkin'in bir masalında söylediği gibi: "Dikkatle bak! Masallar yalan söyler. Ama kavrar her delikanlı gizli anlamı, parlak renkli elbisenin içinde saklı…" ---------------------------------------------04.01.2017----------------------------------------------------
|