HASAN BÜLENT KAHRAMAN
Birkaç
hafta önce bu sayfada internetle pornografi ilişkisi üstüne bir yazı
yayımladım. 'Sıcak' bir konuya temas etmiş olacağım ki, sağdan soldan,
hem de yoğun diyeceğim tepkiler geldi. Yazı internet sitelerinde
tartışmaya açıldı. Çağdaşlık sorunları üstünde düşünen, içinde yaşadığı
dünyayı kavramak isteyen gençler ayrıca bana mesajlar atarak birçok soru
sordular. O arada değerli dostum ve hocamız Türker Alkan da köşesinde
bu yazıya değindi.
Gerek Türker Alkan hocamızın yazdığı yazıda
gerekse ortaya çıkan tartışmada en çok üstünde durulan husus cinsellikle
modernite arasındaki ilişkiydi. Ben modernitenin kendisine özgü bir
cinsellik oluşturduğunu, bunun belli kısıtlamalar içeren bir mantığa
yaslandığını yazmıştım.
Alkan hocamızsa cinselliğin modernite
içinde daha bir gelişip serpildiğini vurguluyordu. Her zamanki
ironisiyle de kendi gençliğinin kız-erkek ilişkileriyle bugünün
ilişkilerini bir tutamayacağımızı belirtiyordu. Hocamıza, kendisininki
bir tarafa bugünkü ilişkilerin (bir yanıyla) benim gençliğimin
ilişkilerine bile benzemediğini söylemek isterim.
Foucault ve cinsellik
Ama,
biraz da onu tahrik etmek için, bugünkü ilişkilerin benim dönemimden
(bir yanıyla) daha geride olduğunu da söylemeliyim. Ama ikimiz her şeye
rağmen şu noktada buluşabiliriz: 'Nerde, bıldır yağan kar şimdi?...'
Geleyim
asıl söylemek istediğim şeylere. Foucault, sanırım sadece bizde değil,
dünyada da biraz yanlış anlaşılıyor. Onun üç ayrı adla ve üç cilt olarak
yazdığı, İngilizceye 'Cinselliğin Tarihi' genel başlığıyla çevrilen
büyük yapıtında ortaya koyduğu çok önemli bir saptama var. Foucault, 20.
yüzyılın bu en büyük düşünürlerinden birisi olan karmaşık adam,
cinsellik-iktidar, iktidar-bilgi konularında düşünürken modernitenin bu
olguyu, yani cinselliği engellediğini değil, tersine onu yarattığını öne
sürer.
Daha önce kendi halinde yaşanan bir olguyken cinsellik,
Viktorya dönemiyle birlikte bambaşka bir düzleme yerleşir. Artık
kadın-erkek ilişkisidir cinsellik sadece. Yatak odasına kapanmış, salt
üreme amacına hizmet eden bu yaklaşımın en önemli özelliği 'normal'
kabul edilmesidir. Daha, 'Bilme İradesi' adını verdiği ilk cildin
heyecanlı girişinde işin niye bu noktaya geldiğini sorar ve nedenleri
üstünde düşünür.
Kitabın adı bu konuda hem uyarıcı hem yol
göstericidir. Cinsellik bir bilgi sorunu haline getirilmektedir. Buna
son darbeyi aslında her şeyi Viktorya ahlakının ve kabullerinin içinde
kalarak yapan Freud vuracaktır. Modernitenin 'normallik' kaygısı bir
bilme biçimi olarak 'arzu'yu esir almakta, hatta ortadan kaldırmaktadır.
Sistemle arzu arasında, arzunun özgürlüğü arasında ciddi bir
gerilim ve çatışma söz konusudur. Modernite cinselliği 'bu anlamda'
yaratmıştır: Kontrol etmek, denetleyebilmek, onu dilediğince
yönlendirebilmek için. Buna 'sistematize' etmiştir de denebilir.
Böylece
normallik kavramının etrafında gelişen bir düzen kurulmuş ve o düzen
iktidara, güç kullanımına açık hale getirilmiş, ona açık tutulmuştur.
Kısacası, iktidarın gücünü vurgulamaktır cinselliğin 'modern' keşfi.
Böylece arzu doğal değil sistemik, yönlendirilebilir, tanımlanabilir bir
şeye dönüşmüştür. Arzunun sınırlarını da 'normallik' oluşturacaktır.
Beden politikaları
Bu
açılımın bir diğer yanını 'beden politikaları' meydana getiriyor.
Bedenin egemenliği kimin elindedir sorusu bir siyasal soru aslında.
Çünkü, o hâkimiyet bize ait görünse de aslında devlete, iktidara ait.
Bedeni sahiplenme, tanımlama, kullanma salt bizim irademizle olacak bir
şey değil.
Bu ancak normalliğin, yasallığın ve ussallığın olanakları
ölçüsünde gerçekleşebilir. Hem bizatihi bu durumun kendisi hem de bunun
sınırlarını zorlamak, siyasal bir süreci başlatmaktır. Çünkü, iktidarın
beden politikalarına yönelimi daima sansür ve kısıtlamaların
içindendir.
Arzunun manipülasyonu
Buna
bir de kapitalizmin gelişimini eklemek gerek. Kapitalizm 'arzu' konusunu
'atlamaz'. Onu eline alır. Çünkü oradan bir kazanç, bir çıkar
üretecektir. Onu kullanacaktır. O nedenle karşımıza 'arzu ekonomileri'
denen süreç çıkar. Arzunun manipülasyonudur söz konusu olan. Onun tahrik
edilmesidir. Bu, ikili bir süreçtir. Çünkü, bir yanıyla cinselliğin ve
arzunun özgürleştirilmesine olmasa bile doyurulmasına olanak verir.
Fakat bu biraz da zahiri bir şeydir. Çünkü, buradaki amaç, onun
ticarileştirilmesi, giderek sömürülmesidir. Arzu ekonomilerinin
nesneleştirilmesi, ticarileştirilmesidir buradaki temel olgu. Pornografi
bunun bir uzantısıdır. Cinsellikle şiddet ilişkisi burada ortaya çıkar.
O nedenle modernite kapitalizm arzuya dönük olguları tahrik eder.
Fakat
bu garip bir oluşumdur, bir yandan tahrik eder, öte yandan o kabarmayı
parayla söndürmeyi teklif eder, hatta dayatır. Dolayısıyla modernitenin
cinselliği özgürleştirmesi bu çerçeve içindedir. Ötesi, hatta bu sürecin
kendisi, iktidarın denetimindedir ve son kertede onun pekiştirilmesine
yol açar. Modernitedeki bireylik gelişiminin yol açtığı doğal
özgürleşmeler, rahatlıklar değil burada söz konusu olan.
Arzu sınır tanımaz
Oysa,
artık bilinen bir gerçek var. Arzu denilen şey sınır tanımıyor.
Doğrusunu, yanlışını tartışmak güç onun. O sınır tanımaz arzunun ve ona
eklemlenmiş cinselliğin önemiyse 'özne' denilen olguda. İlk kez
Descartes'ın başlattığı bu tartışmaya Varoluşçular önemli katkıda
bulundu. Bana göre Foucault da, şüphesiz farklı bir optikten bakıyor
ama, son kertede bir Varoluşçu.
Foucault, 'garip' cinselliğin
önemini burada arıyordu: Nietzsche'ci 'arzumun kökenleri, sırları
nedir?' sorusuna yanıt vermeye çalışıyordu. O nedenle 'sınır deneyim'
(limitexperience) dediği süreçlere ilgi duyuyor ve mesela Sado-Mazoşist
eylemi cinselliğin gizemini bozan (demistifiye eden) süreçler olarak
tanımlıyordu. Kitabını da bu tür deneyimlerinin ışığında yazıyordu.
Şimdi
internet buna yeni bir olanak hazırlıyor. Bütün o pornografi siteleri,
'canlı' röntgenci-teşhirci eylemleri ve daha neler insanların
tanımlanmış olanın dışında dünyayı kendilerince yaşamasına olanak
veriyor. Kapitalizm hâlâ orada, modernite hâlâ orada ama yeni bir kapı
daha var: internet. 'Aykırı'lığın, Camus'nün kavramıyla 'uyumsuz'luğun
yararı da bu belki. Bir anlamda arzunun özgürleşmesinin bir olanağı
internet ama o nasıl bir arzudur denirse cevabı netameli olacaktır.
O nedenle ben tekrarlayayım: arzunun yapaylaştırılmasına tahammül edebildiğimiz sürece internet bir cennet!
|