Haziran ayı geldi, ancak Ankara çok çarpıcı bir iklimsel değişim yaşıyor. Artık, kurak bozkır çocukları olarak bu muson yağmurları ve tropik iklime göre yaşam biçimimizi değiştirmeliyiz. Örneğin sadece baharlık kıyafetler ve şemsiye taşımak yeterli değil, şu kasıklara kadar çıkan lastik bataklık çizmelerinden filan da edinmemiz gerekiyor. Son derece renkli bir kişilikle buluşmaya giderken belimden aşağısı sırılsıklam durumdayım. Buluşacağım kişi bir felsefe profesörü, ancak ben onunla çok başka konuları konuşmak için buluşuyorum. Buluşma yerine iyi ki ondan önce vardım. Kurutma ve sıkma operasyonu 15 dakika sonra bittiğinde durumum kutuplarda mukavemet denemesi yapan birinden daha iyi değildi, ama hiç değilse görünüşü kurtarmıştım.
Bir süre sonra kapıdan orta yaşlarda, nefis beyazlaşmış saçları olan, upuzun boylu, bir Janti girdi. Ondan başkası olamazdı! Şahin Kaygun’un “Afife Jale"sinde, Atıf Yılmaz’ın “Kadının Adı Yok”unda, Erden Kıral’ın “Mavi Sürgün” filmlerinde ve Rutkay Aziz’in AST’ta sahneye koyduğu “Jan Dark”ında oynamış bu sıra dışı felsefe profesöründe gerçekten iyi aktörlerde bulunan bir jön mayası anında görülüyordu.
Halen Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde Felsefe Bölümü Başkanlığını yürüten Prof. Şahin Yenişehirlioğlu, 1946 İzmir doğumlu. 1964-1975 yılları arasında Sorbonne Üniversitesinde Felsefe alanında lisans, yüksek lisans ve doktorasını yaptıktan sonra Türkiye’ye dönmüş. Aktörlüğe o yıllarda çeşitli film ve tiyatro oyunlarında aldığı rollerle başlamış. Oyunculuk asıl mesleği değil, ancak konuşurken gönülvermişliği ve yeteneği hemen hissediliyor. Sayın Yenişehirlioğlu ile aslında Şahin Kaygun’a dair anılarını konuşmak için biraraya geldik, ama oyuncu yanını keşfetmem ve Afife Jale’de oynadığını öğrenmem harika bir süprizdi benim için.
- Ben öncelikle, oyunculuk ve sinemayla ilişkinizin nasıl başladığını merak ediyorum. Çünkü bu bir felsefeciden çok da beklenen bir şey değil.
- Ben Fransa’da felsefe okurken, çeşitli filmlerde aktör olarak roller alıyordum. Bunlar küçük rollerdi ama sinemada büyük küçük rol olmaz. Yıllar sonra bir cuma günü Vakko Sanat Galerisinde, Şahin Kaygun’un, benim foto-res dediğim, fotoğraflarını resim olarak gördüğüm, Öznelliğin Bilincinin Süzgeci diye tanımlayıp, “SUMHİTYUNMISROM” diye adlandırdığım sergisini gezdim. Yani, sergi, Sümer, Hitit, Yunan, Mısır ve Roma temalarından oluşuyordu. O sergi üzerine bir yazı yazdım (1) bu yazı Gösteri Sanat Dergisi’nde yayımlandı. Aslında Şahin Kaygun’la daha önceleri sergilerde karşılaşıyor, birbirimizi tanıyorduk. İlk olarak nasıl tanıştığımızı anımsamıyorum. Vakko’da karşılaştığımızda, “Ben bir film çekeceğim, bu filmde bir yabancıyı oynar mısın?” diye sordu. Ne rolüydü bilmiyorum ama, tabi oynarım, diye yanıtladım. Çok sevinmişti, ben de sevinmiştim. Türkiye’ye döndüğümden beri hiç bir filmde oynamamıştım. Burada, benim bu oyunculuk yanımı çok az insan biliyordu.
- Daha önce oyunculuk eğitimi almış mıydınız?
- Hayır almadım, ben alaylıyım. Sonra o film çekilmedi. Uzun süre görüşemedik, karşılaştığımızda, filmin ne olduğunu sorduğumda, çekeceğiz filan dedi ama, o film kaldı, hiç çekilmedi.
Aradan uzun bir süre geçtikten sonra, Şahin Kaygun beni İstanbul’dan aradı. Bir film çekeceğini söyleyip, oynar mısın diye sordu. Bir fotoğrafımı göndermemi istedi, Müjde Ar görecek ve karar verecekmiş. Fotoğrafı gönderdim, ardından beni film için çağırdılar. Böylece Afife Jale’de oynadım. Şahin Kaygun’la uzun uzun birlikte olduk, çok güzel bir film çekti, çok ciddi , hassas bir çalışma oldu. İki filmi var, Afife Jale ve Dolunay. Bence Şahin Kaygun, büyük bir fotoğraf sanatçısı, -ressam da denilebilir-, aynı zamanda büyük bir sinema yönetmenidir,-sinema fotoğraflayıcısı-. Çok duyarlı ve çok inceydi. Şahika Tekand ve Müjde Ar’la o film çekimleri esnasında tanışmıştım.
Çekimler Akademi’de başladı, bir yalıda devam etti. Şahin Kaygun, ekibiyle çok ciddi bir çalışma ortaya koydu. Afife Jale’de, önemli bir sanat yapıtı olarak Türk sinema tarihinde yerini aldı. Şahin’i ne yazık ki çok erken kaybettik.
- Şahin Kaygun çok önemli bir fotoğraf sanatçısı ama yenilikçi ve farklı alanlara da atılmaktan geri durmuyor. Daha önce bir kaç filmde sanat yönetmenliği yapmış olmakla birlikte Afife Jale onun ilk sinema yönetmenliği denemesiydi. Siz onun bu ilk deneyiminde yanındaydınız. Bize daha önceki sinema deneyimlerinize ek olarak sanat ve estetikle de yakından ilgili biri olarak, ilk filmini çeken Şahin Kaygun’u değerlendirir misiniz?
- Çok duyarlı bir sanatçı, aynı zamanda çok da iyi bir fotoğraf sanatçısı olması, fotoğraf makinasını çok iyi tanıması.. Mercekleri, çerçevelemeyi, karelemeyi gözünüzle iyi yaptığınız zaman, bu sinemaya çok iyi hizmet eder. Bu bir boyuttur, bir boylamdır, bir olgudur. Şahin’de bunlar vardı. Reklam filmleri de çekmişti. Onun için geçiş o kadar zor değil, yeter ki siz onu isteyin, arzulayın, burada arzulamayı, istek anlamında kullanmıyorum: büyük, dolayımsız, çaplı istek, şiddetli istek anlamında kullanıyorum. Şahin’de bu vardı. Sinemaya adını kolaylıkla yazdırabildi. İkinci filminin de prodüksiyonunu kendisi üstlendi. O filmin çekimleri esnasında çok ama çok üzüldü. İnşallah onun, o ağır hastalığına neden olmamıştır bir ölçüde bu üzüntüleri.
- Dolunay’ın çekimleri bittikten sonra teknik bir hata nedeniyle, görüntülerin bozuk olduğu, bütün filmin 5 gün gibi bir sürede yeniden çekildiğini okumuştum.
- Şahin bana da aynısını anlattı. Maalesef bir sorun yaşanmış 1. kopyada, hepsini atmak zorunda kalmış. Bütün sahneleri yeniden kurmak ve çekmek zorunda kalmış. Bu durum onu çok üzmüş ve yormuş. Ama çok güzel bir filmdi ve o filmde oynayan sanatçılar da çok şanslı sanatçılardı. Aslı Altan’ı aldı başrolde oynattı ve Türk sinemasına lanse etti. Bu şans herkesin başına gelmez, Henüz hiç deneyimi olmayan bir oyuncuyu, başrol vermenin de ötesinde, gerçekten “oynattı”. Şahin kaygun bu yiğitliği, cesareti gösterdi, bu onun yeteneğidir.
Şahin’in sinemaya girişi yeniydi ama yaşayabilseydi, sinemada çok büyük işler ortaya koyacaktı ve çok değişik filmler yapacaktı. Bu konuda inancım tam.
İşte ben bu değerli sanatçıların, yaratıcıların oyunlarında filmlerinde yer alıyorum. Dolayısıyla Şahin bana bu yolu açtı Türkiye’de, bilerek , severek açtı. Bu sayede özlemlerimi gidermemde yardımcı oldu. Daha sonra Atıf Yılmaz’ın “Kadının Adı Yok” filminde oynadım. Sinemaya çok sevdiğim için girdim, ancak her filmde de oynamadım, bunları özellikle seçtim.
- Biraz da Afife Jale’deki rolünüzden bahseder misiniz?
- Afife Jale’de kısaca bir aydını oynuyordum. Çok güzel bir kostümüm vardı, çok iyi görüntü alınabilcek sahnelerden biriydi. Kısa bir roldü. Ama o kısa rol, benim için çok uzun bir roldü. Filmin bazı sahneleri, tiyatro oyunu gibidir, ama malum Afife Jale’de ilk müslüman kadın oyuncumuz. Ve gerçekten, Afife Jale’yi, perdeye yansıtan çok başarılı bir film oldu.
Şahin Kaygun hayatta ne istediğini çok iyi biliyordu. İstanbul’da Beşiktaş’ta Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi’nde hocaydı bir ara. Sonra ondan vazgeçti ve kendini fotoğraf sanatına ve sinemaya adayacağını söyledi. İnanır mısınız, Afife Jale ve Dolunay’ın iki sandık dolusu senaryo müsveddelerini göstermişti. Kimisi el yazısıyla, kimisi daktiloyla yazılmış. Defalarca değiştirmiş, uğraşmış. Bu, o senaryoları kaç kez ele aldığını göstermesi bakımından önemlidir.
Çok titizdi, yaşasaydı, günümüzde hem fotoğrafta hem de sinemada çok büyük atılımlar yapacaktı. Varoluşunu, çünkü, objektifin içinde gören bir sanatçıydı. Varoluşu o objektifti, o kameraydı, kaydırmacaydı, kaldıraçtı, pediküldü, negatifti, renkti, siyah/beyazdı...derken herşeydi. Hiç sevmediğim bir tanımlama, ama burada kullanacağım; Şahin, dört dörtlük biriydi. Ve burada söylemeliyim, Atıf Yılmaz’a da inancı tamdı. Çünkü, ondan ruhen bir destek gördüğünü söylemişti.
- Şöyle söylemek mümkün mü? Hangi işi yaparsa yapsın- fotoğraf, sinema- hep o alanın bildik sınırlarını zorlayan, hep zamanın ötesinde işler yapmış bir sanatçıydı.
- Belki Türk sinemasının Stanley Kubrik’i olacaktı. Niçin olmasın? Bunu bir özlem olarak söylüyorum, keşke olsaydı diyorum. Tabi bilemeyiz, belki de olmayı o istemezdi, belki 1-2 film daha çekip bırakırdı, bilemiyoruz, sanal üzerine konuşuyoruz birazcık.
- Peki siz oyunculuğu özlüyor musunuz?
- Artık değil, eskiden daha çok özlüyordum. Rol önemli değil, iyi bir film olursa özlüyorum oyunculuğu. Pek çok öneriyi, nitelikli bulmadığım için kabul etmedim. Sonuçta ben yaşamımı sinemayla sağlamıyorum. Ancak, nitelikli bir yapıt olursa, nitelikli insanlarla-çünkü bu büyük bir zevkti, yüceliktir. En son Erden Kıral’ın Mavi Sürgün’ünden bu yana sadece 2 kısa filmde oynadım.
- Son olarak ne söylemek istersiniz?
- Şahin keşke aramızda olsaydı. Ama filmleriyle, albümleriyle, hakkındaki yazılarla sonsuza kadar Anadolu Kültürünün içinde yerini alacak...
4.6.2002, Ankara
(1) bkz. fotografya sayı 13, şahin kaygun dosyası "şahin kaygun hakkında..." bölümü