TARİH, ZAMAN ve ZEMİN [1] Her insan bir bellek taşır; yaşadığı toprak, coğrafya, iklim, zaman, yakınları, işi, heyecanları, duyguları, düşünceleri, yapıtları bir şeylerin üstüne yazılarak kara kutuya konur. Ölümden sonra kara kutusu ya bulunarak değerlendirilir ya da sonsuza değin yok olur. “Zaman seline göğüs gerenler, kuşaktan kuşağa yaşayıp dururlar. Ölenlerin mezarları bile yoktur.” Sözü buradan gelir. Bence zaman, nerede başladığı ve biteceği belirsiz bir izlektir. Bilinç akışı çizgisinde zamanın göstergesi tarihtir. İnsanın bir zaman merdiveni vardır. Her adımda bir basamak öncesiyle sonrası arasındaki süreci belirleyen zamandır. Zaman içindeki yerimizi “Tarih” atarak belirleriz.Gerçeklik bilgisiyle işleyen “Tarih” yaşamı okumanın, kavramanın en etkin yöntemidir. Bir insanı cisimlendirme ayrıntıların algılanmasına, “Farkındalık” boyutunun derinliğine ve genişliğine, yapıp etmeler harmanın kendi öz suyumuzla doğru ve güzel karılmasına bağlıdır. Zamanı “Kültürel olgu” olarak kabul edenler geçiciliğine inanmaz, yaşamı yeniden kurma süreci olduğunu bilirler. Alman filozofu Hegel’e göre, varlık yokluğun hem karşıtı hem de koşuludur. Varlığı yaşam, yokluğu belirsizliği ve göreceliği nedeniyle zaman olarak alırsak zaman/kültür ilişkisinin gerçekliği olanca esnekliğiyle vurgulanmış olur kanısındayım. Zamanı ölüm düşüncesinden soyutlayamayız. Doğumla ölüm arasında kurulan anı köprüsü yok olma kaygısına karşı gösterilen bir tepkidir. Bu tepkiyi tarih bilinciyle belleklere perçinleriz. Olayları birbiriyle zamanı kullanarak ilintiler, geleceği biçimlendirilmiş düşsel bir zaman dilimi olarak kurmaya çalışırız. Tarih, insanın geçmişten geleceğe uzanan kalıcı anlam arayışıdır. Bir insanın yaşamını yazma, kara kutunun içindekileri çözme ve yeniden yaratma çabasıdır. Tarih geçmişle gelecek üstüne sözleşmedir. Yapısında nerede yanlış, nerede doğru ve güzel yaptığımızın yanıtını buluruz. Onda gövdeli, soluk alan, yorum çeşitliliğinin serinliğinde yaşlanmaya yazgılı, gün batımı renginde şarabın özgürlüğe tutkun kışkırtıcılığı vardır. Seyit Ali Ak [1]Yayımlanmamış "Bahaettin Rahmi Bediz Monografisi" giriş yazısı
|