Back to Main Page

Back to Main PageSon SayıÖnceki SayılarEditörlerİletişim



Editörden

Çağrı

Sınıtanımaz Fotoğrafçılar Grubu Kuruluş Bildirgesi

Negatifadam

Bunlar Neyin Fotoğrafı Olabilir ?

İlkel Toplumda Sanat

Doğa Fotoğrafçılığı

Sahne Fotoğrafçılığı

Bir İlklik Dalgası

Mizah

Fuji Avrupa Basın Fotoğrafları Yarışması

Çıplak Portre

Balıkesir Fotoğraf Müzesi

Bilgisayar ve Fotoğraf

Protesto

AFSAD 20. Yıl

Bursa Fotoğraf Günleri

Söyleşi

Portfolyo; Süha Aray

Portfolyo; İbrahim Demirel

Portfolyo; Zehra Aksu Yılmazer

Linkler




Sayı 2



FOTOĞRAFÇI TÜRLERİ

Bu köşede öncelikle ülkemizde yaşayan fotoğrafçı türlerini inceleyeceğiz. Nerelerde avlanırlar, ne yerler, ne içerler, araştıracağız. Önce, ülkemize özgü türlerden Keçeyelekler'le başlıyoruz.

Keçeyelekler

Vücutlarını saran, koyu renkli kaba keçeden, göğsü bol düğmeli yelekleri ile tanınırlar. Daha sonra değineceğimiz uzaktan akraba bir başka tür olan Çokcepler bile keten yeleklerini yanlarında fotoğraf makinesi olmadığında çıkarttıkları halde, Keçeyeleklerin önemli bir özelliği her dakika bu cenderenin içinde dolaşmaları, hatta rivayete göre bazı geceler - onca düğmeyi çözüp, ertesi sabah tekrar iliklemeye üşendiklerinden mi nedir- öylece uykuya yatmalarıdır. Cendere diyorum, biliyorum çünkü. Ben de bu yeleklerden bir kez giymiştim. Beş-altı yıl önceydi. Gazete kağıdından yapılmış bir paketin içinde hediye edilmişti bana. Daha giyerken insanın ellerine batıyordu. Son düğmeyi ilikleyemeden ateş bastı, hemen çıkarttım. Ne yalan söyleyeyim, bir daha giyemedim.

Keçeyelekler'i o zaman da düşünmüştüm, bunun içinde nasıl bir ömür geçiriyorlar, diye. Bir tür nefis terbiyesi, bir çile çekme yöntemi olsa gerek, eski mistikler gibi. Şimdi; bir Keçeyelek fotoğrafçı, bu giyimi ile dış dünyaya - mistik olması dışında- ne demiş oluyor? Bir def şunu: "Ben devamlı dağ bayır gezerim. Ben tabiata aşığım. Ait olduğum yerler oralar. Bir çobanla karşılaşsam, onu yadırgamam, oturur soğan-ekmeği paylaşırım. Fotoğrafını da çekmeden bırakmam tabii. O da beni yadırgamaz, keçe yeleğim sayesinde, vs" Bir de şunu diyor Keçeyelek tabii: " Beni bir kentte görmüş olabilirsin. Normal. Bunda bir şey yok. Keçe yeleğim sırtımda. Demek ki, her an basıp gidebilirim. Dersen ki, kentte ne işin var en başta, mesela, film almaya gelmiştim, diyebilirim sana."

Keçeyeleğin fotoğrafçılığına gelince dağ bayır gezdiğine göre en çok dağ ve bayır fotoğrafları çeker. Bunun da sürekli siparişi veren ya da mevcut dağ ve bayır fotoğraflarını yiyerek yenilerinin çekilmesini zorunlu kılan birileri olmadığına göre, Keçeyelekler bu fotoğrafları yalnızca canları istediği için çekerler. Eh, doğal olarak da bazı ekonomik zorluklar da kaçınılmazdır. Ama ne gam? Bir Keçeyeleğin ne masrafı olur ki? Zaten dağda bayırda sorun yok. Keçikulağı, rezene, mezene, işte belki de yanlış söylüyorum, ben pek anlamam da, diyeceği orada mutfak masrafı diye bir şey yok. Eh, kente de zaten kırk yılda bir gelir, bazı çatı arası toptancılarından "ekonomik" filmler satın alır. Bir de tabi yaklaşık dört yılda bir Keçeyeleğini yeniler. O da çok pahalı bir şey değildir. Aslında pahalı olması gerekir de, bunu diken terzi de doğal olarak özünde bir Keçeyelektir. Yani kalenderdir ve türdaşlarına kıyamaz, zararına satar yelekleri. Bazı Keçeyelekler eskimiş keçeyeleklerini atmaz, toptancı ziyaretleri sırasında giyerler.

Bu yeleğin iki yanda minicik birer cebi vardır. Bu cepler o kadar miniktir ki, fotoğrafçılıkla bir alakaları yoktur. Tanıdığım ünlü bir Keçeyelek, bu ceplerden birinde eski bir kibrit kutusunun içinde kentteki dostlarına göstermek için iki adet tavşan boku taşırdı. Yani olmasa da olur bu cepler. Zaten bir keçeyeleğin tüm donanımı boynuna astığı tek bir fotoğraf makinesi ve bir çift sağlam ayakkabıdır.

Keçeyelekler'in sözünü edeceğimiz son özellikleri de, ülkemiz topraklarına özgü çok özel bir tür olmaları nedeniyle çoğunlukla yurt dışına çıkarılmalarının sınırlandırılmış olması ve ancak keçe yeleklerini gizleyerek uluslararası dağ ve bayırlara ulaşabilmeleridir.

Bir sonraki tür: Çokcepler