YÜZLER : BAŞKA
FOTOĞRAFINIZ YOK MU SİZİN?
Mustafa Kurt
 |
İki
adam… İki yalnızlık… İki umutsuzluk… İki coşku…
Aynalarda kırılan iki görüntü… Nihayet, ikiliklerden
doğan yekpâre bir yazgı: |
 |
Jorge
Luis Borges: (1899-1986)-Ahmet Hamdi Tanpınar:
(1901-1962). |
İşte
siz de bir parantezin içine sığabilen iki yaşamdınız
sadece. Ve gün geldi o parantezler usulca kapanıverdi.
"Bu da oldu işte." Bakın, şimdi ikinizin resmini
çıkarmışlar yan yana…
Hiç tanımadınız birbirinizi; bilmem, belki de
çok iyi tanışıyordunuz. Birbirinden o kadar uzak
yerlerde yaşadınız ki; bir yazgıdan başka hiçbir
şey birleştiremezdi sizleri. Yazgılarınızın aykırı
cümleleri bile "hoş bir geçim içindeydi hep."
Aynı yazgıyı farklı iklimlerde sürdürdünüz. Doğum
ve ölüm aynı aya hapsetti sizi.
|
 |
İkiniz de sürgit rüyâlar
gördünüz; ancak bir rüyâdan öte, bir hayat boyu yaşanan
karabasanlardı bunlar… Karabasanlarınıza "aydınlıklar"
kattınız; hayatınızı zenginleştiren korkularınız da
oldu… Kitaplardan dünyalar kurulur muydu? Kitaplardan
kırpılıp umutlar yapılır mıydı? Kitaplarla mutluluklar
çoğaltılır mıydı? Öyleydi işte; bir kütüphane karanlığına
ya da bir üniversite kürsüsüne kilitlenmiş zamanlar
yaşadınız. Güneşli günler, çalınmış zamanlar olarak
eklendi hanenize… Yoksa hiç bitmeyecek bir "Kum Kitabı"
mı yazıyordunuz ikiniz de…
Sen!
"Hayatta hâlâ çürümeyen şeyler var"diyen! Ölmeden
önce konuşabilseydin eğer -ki buna vaktin olmadı,
kalbin ancak oraya kadar yürüyebilmişti seninle-"Sizleri
kıskanıyorum, benden sonra yaşayacağınız için
kıskanıyorum sizi" demek istiyordun. Hayat sana
ne vermişti?.. Ama gene de yaşamak coşkusunu senden
öğrendik biz. Bu da çölde geçen bir hayatta seraplar
görebilmeyi öğretmek gibiydi… |
|
İki şehir kurdunuz ikiniz
de. O şehirler ki sizinle tekrar var oldular. Biriniz
mezar taşlarına kazındı o şehrin: "Ne içindeyim zamanın
/Ne de büsbütün dışında"diyerek… "Baksak aynalara"
dedi, sonra. Oysa Buenos Airesli "Gezegendeki bütün
aynaları gördüm ve hiçbiri yansıtmadı" diyordu. Nasıl
yansıtırdı ki birinizin aynası diğeriniz değil miydiniz;
değil miydik birbirimize ayna: her baktığımızda kendimizi
gördüğümüz. Sonra kendi içinden başka bir aynaya bakacak
gözleri de olmadı. O zamanlarda en çok "siyah"ı özlemişti
değil mi?
Ağlıyordun. "Neden?"
denildiğinde "Çünkü anlıyorum" dedin… Gittin de, anladığında
ağlayanlar yok şimdi. Ya da huzursuzluğunda "Huzur"u
arayanlar…
Kadınlar geldi; kadınlar
geçti bin yüzlü aynalarınızdan. Geride isimlerini
bıraktılar sadece. Ama hiçbiri küçük bir çocuğun puslu
bir akşamda kaybettiği anne kadar acı bırakmadı sizlere.
"Bir kadın gider ve bir şair doğar(dı) bundan" Onlar,
hangi kadın(lar)dan şair olduğunu çok iyi biliyordu.
Ben daha size ne diyeyim?
Karanlıklarda bile sevdiğiniz yazgılarınızla gözümün
önünden gidin artık. Hem tebessüm eden hiç fotoğrafınız
yok mu sizin? Yoksa bütün fotoğraflarda böyle hüzünlü
ve kırılgan mı çıkarsınız siz?
|