İnsanoğlu binlerce yıldır duygularını düşüncelerini çeşitli şekillerde aktarmak için sürekli bir arayış içinde olmuştur... İnsanın binlerce yıllık serüvenindeki bu arayışın nedeni nedir? Bundan 15000 yıl önce mağara duvarlarına çizilen bizonlar neyin göstergesidir? Bu sorulara verilen yanıtlar insanın o günkü ihtiyaçlarına dair yazılan hikayelerden oluşmuşur... Evet; aktarma - belgeleme - kaydetme - yazma edimi bu gereksinimlerden doğmuş; daha öncesinde çizdiği resimleri belgeleme aracı olarak kullanan insan, bu resimlerden yola çıkarak oluşturduğu sembolleri yazıya dökmüş ve insanoğlu bu zamandan sonra gördüklerini, duyduklarını, yaşadıklarını yazı aracılığıyla belgelemiş; düşlerini taşa, deriye, kağıda vs yazmıştır. İnsan bu aktarma- belgeleme - kaydetme sürecinde sanat olgusunun da farkında olarak ya da olmadan kullanmış, bugünden geçmişe baktığımızda hayranlıkla izlediğimiz birçok yapıt oraya çıkmıştır. Mağara duvarlarına bizonları resmeden buzul insanı binlerce yıl sonra yazıyı, daha sonrasında ise fotoğrafı keşfetmiştir.
"Edebiyat ve Fotoğraf" : birinde kalemle yazanlar, diğerinde ışıkla yazanlar... Fotoğraf Yunanca'da köken olarak Photos (ışık) ve Graphis (Çizmek, Yazmak) kelimelerinin birleşimidir. Bir teknoloji ürünü olan fotoğraf; görüntünün sabitlendiği ilk günden itibaren farklı alanlarda bilimie, teknolojiye, insanlığa hizmet etmesinin yanında bir sanat dalı olarak da varlığını sürdürüyor. Yaşantımızın ayrılmaz parçası olarak kendi kişisel tarihimizin yanında, dünya tarihi için görsel bir bellek, bir arşiv oluşturuyor. Fotoğrafçılar 150 yılı aşkın bir süredir görüntünün ve ışığın peşinde, kimi zaman kısacık bir an'ı yakaladılar, kimi zaman olayları, yaşamları, kültürleri, coğrafyaları belgelediler, kimi zamansa içsel duygularını görsel boyuta taşıdılar. Kalemle yazanlar da aslında bir fotoğrafçıdan farklı bir şey yapmadı; onlar da önce gördü, yaşadı, ya da kurguladı... Kullandıkları araçlar faklı olsa da, niyet aynıydı...
ajda alçın |