Amerika'yı Keşfederken
Gül Ezen
www.ada.net.tr/x-hall/gul_ezhttp://fotografya.gen.tr
Fotoğraf çekiyorsanız, karamsar
değil mutlu olmak için bir nedeniniz var. Zamandan çalınan saniyelere,
sonsuza dek yaşam vermek, övünülecek bir hüner. Sınır tanımayan,
büyük küçük her yüreğe dokunabilen bir dili, görüntü dilini kullanıyorsunuz
demek. Sözcüklerin takıldığı engellerden kolayca süzülebilen görüntünün
büyülü dilini...
Türkiye'nin çekişmeli fotoğraf ortamından
bir yıl önce ayrılıp New York kentine geldim. Çıktığım ortamın
bütün sıkıntı ve kaygılarını da yanıma almışım gelirken. Ama çantayı
buraya boşaltıp döneceğim anlaşılan.
Türkiye'de konu ve de korkular çok.
Tartışmalar sonunda yaratılan düşünsel engeller, fotoğrafın teknik
zorluklarının önüne geçebiliyor. Oysa ki tartışma, durumu iyileştirmeyi,
çözüm bulmayı amaçlamalı. Tartışanların, 'ne güzel tartıştık'
diye kendilerini daha iyi hissetmesini değil.
Fotoğraf 'ın sanat olup olmadığı
kaygısı . Gereksiz sınırlamaların ve yermelerin katkıda bulunduğu
konu sıkıntıları. Etik sorular; ki bunlar, hangi amaçla olursa
olsun değişik yörelerde yapılan ya da yabancı insanları konu alan
çalışmalarda, 'bu insanların yaşamlarından birer parça çalıyoruz'
abartısında doruğuna ulaşmıştı. Bir ara bu zorla alınan şeyin
karşılığında ne verilmesi gerektiği bile tartışıldı. Öyle ki,
çektiğim hiçbir fotoğrafta bir itirazla karşılaşmamış olmama karşın,
benim bile yaptığımın doğru olup olmadığından kuşku duyduğum anlar
oldu. Ve saymakla bitmeyecek daha bir sürüsü. Bunları bir bir
hatırlamaktansa, ortamın içinde bulunan sizlere batı duvarından
küçük bir pencere aralamak istedim. Benim Amerika'da izlediğim
ve öğrendiklerimden birazı, isterseniz hava, isterseniz ışık olup
içeriye süzülsün.
FOTOĞRAF SANAT MI?
New York'ta bana şaşkınlıkla karışık
ilk güzel sürpriz, gittiğim Müze sergisinde eski ve yeni S/B baskıların,
resim ve heykellerle bir arada ve karışık olarak sergilendiğini
gördüğümde oldu. Yer: Modern Sanat Müzesi, serginin adı: 'Modern
Başlangıçlar.'
Biraz araştırınca, aynı müzede
ilk fotoğraf departmanının , Beaumont Newhall adlı eski bir kütüphaneci
tarafından 1940 yılında kurulduğunu öğrendim. Newhall önce 1937
yılında 'Fotoğraf 1839-1937' adlı bir fotoğraf tarihi sergisi
düzenlemiş. Moholy~Nagy den etkilenerek, sergide, tarihi bir içerikten
çok estetik, ebedi ve olağanüstü anlara ağırlık vermiş. Fotoğraf
'ortaya çıkarıcı' olarak görülmüş. Daha sonra, eserleri sergide
yer alan Ansel Adams ve onun aracılığıyla tanıdığı zengin borsacı
David.H. McAlphin ile el ele verip fotoğrafı bir 'Güzel Sanat'
dalı haline getirme yolunda önemli adımlar atmış. Modern Sanat
Müzesinde birlikte Fotoğrafın 'Sanat Tarihi'ni inşa etmişler ve
fotoğrafın bu anlamda kabulünü resmileştirmişler. Ansel Adams
ve Alfred Stieglitz koleksiyonun toplanmasında işbirliği yapmışlar.
Borsacı McAlphin, fotoğrafların satınalınması için gereken parayı
müzeye bağışlamış. Böylece Fotoğraf bir müze sanatı ve modernist
akımın bir parçası olmuş.*
Bugün, New York'ta müzelere ek
olarak özel galerilerde, dükkanlarda, her yerde fotoğraf görmek
olası.
Bizde müzelerin yukarıdaki anlamda
bir fotoğraf koleksiyonları yok. Fotoğrafla uğraşanlar, sanat
olup olmadığını hala konu edebiliyor. Bu arada devlet baba kararını
vermiş. Bu dalda devlet sanatçımız var. Hayırlısı.
YOKSA ZANAAT MI?
İyi bir baskıyı ortaya çıkarmanın
zor zanaat olduğu kesin. Bu gerçekten de bilgi, maharet ve bütün
zanaatlar gibi bol sabır gerektiren bir olgu. Ansel Adams, meslek
yaşamı boyunca fotoğrafı hep müzikle karşılaştırmış. Baskı aşamasına
verdiği önemi, 'negatif nota olarak düşünülürse, baskı da bu notanın
icrasıdır.' şeklinde ifade etmiş. Amerika'da bu kalitedeki baskılara
'müze baskısı' (museum quality print) ya da 'sergi baskısı' (exhibition
quality print) deniyor.
Fotoğraf sergilerinde baskının cinsi
hakkındaki bilgiyi eserlerin yanındaki küçük tabelalarda okuyabiliyorsunuz:
Gümüş jelatin baskı, daguerreotype ya da platin--palladium baskı
gibi. Eski fotoğrafların orijinal baskı (vintage print) olup olmadığı,
tarihi, çekildikleri yer ya da konusu da verilen bilgiler arasında.
MÜZE YA DA SERGİ BASKISI NE DEMEK?
Çok iyi bir baskı ve bu baskının neredeyse sonsuza kadar dayanmasını
sağlayacak işlemlerden geçirilmiş olması demek.
Kağıt tabanlı bir karta basılmış
olması demek. Bazı eski tekniklerde kağıdın üzerine solüsyon sürülerek
basılmış olanlar da var. Örneğin şimdilerde Batıda tekrar moda
olan platin--palladium baskı (diger adiyla platinotype), böyle
bir teknik. Plastik tabanlı bir kağıdın sergi amacıyla kullanılması
söz konusu bile değil.
Fotoğrafın öncüleri, çekimlerin
yanısıra karanlık odada da ter dökmüşler. Baskıları mükemmelleştirmek
için araştırmışlar, denemişler. Kitaplar yazılmış, düşünülmüş,
güzel sözler söylenmiş. Amerikalı fotoğrafçı ve hoca Minor White'in
şu görüşü benim bu konuda rastladıklarımın en güzeli. Aktarıyorum:
"Yaşamımız boyunca negatiflerimizi içimizde bir yerlerde tekrar
tekrar basabilir, bunu yaparken yeni boyutlar keşfetmeyi umabiliriz."
Günümüzün Amerikalı fotoğrafçısı,
filimlerini çoğunlukla laboratuarlarda yıkattırıyor. Daha ilginci,
çoğunluğun sergi baskılarını da sadece bu işi yapan baskıcılar
yapıyor. Tahmin edilebileceği gibi bu şartlarda bir sergi yapmak
astronomik fiyatlara ulaştığından, sponsor bulunması da şart haline
geliyor. Yine de her yıl onlarca sergi açılıyor. Çünkü Amerika,
insanların hayallerini gerçekleştirmesine önce önem, sonra da
olanak veren bir ülke. Eğer insan bir şeyi yapmayı, başarmayı
çok istiyorsa, evrenin bütün kuvvetlerinin buna olanak sağlamak
üzere birleşeceğine kesin gözüyle bakılıyor.
Neden olmasın?
Sizin de hayalleriniz fotoğraf konusunda ise, tekniğinizi geliştirerek
ya da ilerleterek işe başlamanızı öneririm. Çünkü nota bilmeyen
içindeki şarkıyı kağıda geçiremez.
Sonra da kendinizi sınırlamayın, başkalarının da bunu yapmasına
izin vermeyin. Işığın görmemize olanak sağladığı her şeyin fotoğrafı
çekilir. Işık yoksa da flaş kullanırsınız….
Hoşça kalın.
*Therese Lichtenstein,Master of
Light,Todtri Productions Ltd.1997 New York, s.36,37.
Gül Ezen
|