Uzaklardan
Aylin Yılmazbayhan
Meksika'da
Kadın ve Portre
Eli Bartra
Merhaba,
Hepimizin bildiği üzere 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Dergimizin
bu sayısı Mart ayında yayınlanacağı için, kadın fotoğrafçılarla
ilgili bir yazı seçmeye çalıştım. Fotoğraf Tarihi (History of
Photography) adlı derginin 20. cildinde yayınlanan bu makalede
yazar Meksika'lı kadın fotoğrafçıların çektiği kadın portrelerini
anlatirken portrenin ne olduğunu irdelemeye çalışmaktadır.
Meksika'da kadın ve fotoğraf hakkında
yazı yazmak, yeni bir fikirle oynamak demektir. Sadece kadın ve
kadın fotoğrafları olarak tanımlanabilen birşeyler var mı veya,
onu sadece fotoğraf olarak mı adlandırmalıyız? Bu, kadının sanatının,
erkeğin sanatından ayrılmaya çalışıldığı başka yerlerde de çok
tartışılmıştır. Buna rağmen fotoğraf tarihi, unutulmuş kadınlarla
doludur. Son yıllarda, onların varlığı genellikle kadın fotoğrafçıların
tarihini yazan kadın yazarlar tarafından açığa çikarılmaktadır.
Meksika'lı kadın fotoğrafçılar,
insanları ve onların Meksika'lılığını gösterdiği için uluslararası
platformda en çok ilgiyi görmeyi başarmıştır. Bunlar, Tina Modotti'nin
1920'lerde, Lola Alvarez Bravo'nun 1920'lerden 1990'lara kadar
ve Graciela Iturbide'in son 20 yılda çektiği fotoğraflarıdır.
Bu fotoğrafların ortak yanları, başkalığı, egzotik tadların yanısıra
Meksika'nın açlığını fotoğraflamış olmalarıdır.
Bu yüzyılın şüphesiz en iyi fotoğrafçılarından
biri olan Tina Modotti, bilinçli ve dikkatli bir şekilde objektifiyle
Meksikalı fakirlere ve özellikle fakir kadınlara odaklandı. Lola
Alvarez Bravo ve Graciela Iturbide uzak ve fotoğraflaması kolay
olmayan görüntüleri tercih ettiler. Onlar insanları başrol oyuncusu
yaparak onların trajedisini ve gizini ortaya çıkardı. Daha doğru
tanımlamak gerekirse, onlar Sebastiao Salgado'nun kadın eşitleridir.
Bu fotoğrafçılar, ayrıca, portre
de çektiler. Modotti'nin en tanınmış portresi, ortağı Julio Antonio
Mella'nın muhteşem güzellikteki görüntüsüdür. Modotti aynı zamanda
pek çok kadının da portresini çekmıştır (örneğin, kız kardeşi
Yolanda, ve Dolores del Rio ve Anita Brenner gibi kültürel figürler).
Onun fotoğraflarından biri olan Benita Galeana'nın portresi ("Pankartlı
Kadın" olarak bilinir), portrenin neyi içerdiği hakkında
pek çok soruyu akla getirir. Benim düşünce tarzıma göre bu sadece
portre değildir; önemli olan Meksika'daki sosyal hareket sırasında
yaptıklarından dolayı Benita Galeana'nın tarihi bir figür olmasıdır.
Fakat, son bilgilere göre onun Galeana olup olmadığı tartışılmaktadır.
Bazıları fotoğraftaki kadının Modotti ve Edward Weston'ın favori
modeli Luz Jimenez olduğunu savunmaktadır. Model kim olursa olsun
gerçek, bu görüntünün asla bir kişinin adıyla doğmadığı ve modelin
kişiliği hakkında bir şüphenin olmadığıdır.
|
|
Alvarez Bravo tanınmış kişilerden
oluşan bir portre serisi yapmıştır. Bu fotoğraflar oldukça profesyonel
ve ilgi çekici olmasına rağmen, insanda merak uyandıranın, bu
fotoğrafların çoğunun çok fazla pozlanmış olması ve fotoğrafların
hiçbirinde azıcık gülümseme işaretinin bulunmamasıdır. İstisna
olanlar, Meksika'nın en ünlü fotoğrafçısı ve o zamanlar fotoğrafçının
kocası Manuel Alvarez Bravo'nun sandalyeye uzanmış olarak çekilmiş
fotoğraflarıdır. Bu fotoğraflar, fotoğrafçının tazelik ve doğallık
taşıyan tek portreleridir.
Iturbide artık portre çekmemektedir.
Fotoğrafçı, bireylerin fotoğraflarını çekip, onlara isimlerini
verdiği halde bunlar portre olarak nitelendirilemez. Örneğin,
Juchitian'in Rosa'si (Rosa of Juchitian). O çıplak kadının fotoğrafı,
çekildiği ortamda, o ışık ve o kadrajla sadece ilginç bir objedir,
asla bir portre değildir. Iturbide'in en ünlü fotoğraflarından
biri de Iguana'nın Senorası (Senora of the Iguanas). Fotoğrafta
önemli olan şey modelin başındaki iguana, açı ve ışık olduğu için
bu fotoğrafın da bir portre olduğu söylenemez. Iturbide öncelikle,
yabancı ve farklı objelerin estetik görüntülerini yakalamaya çalışmaktadır.
Bu fotoğrafçılar, insanların (çoğunlukla
fakir insanların) fotoğraflarını çektiklerinde, nadiren adlarını
ve soyadlarını alabildiler. Onların kim olduğu kimin umurunda?
Fakat isimsiz olmak biraz da suratsız olmak gibidir. Onlar sadece
bir maskedir, başka birsey değil. Önemli olan onların fonksiyonu
ve temsil ettikleri rollerdir.
Almanya'dan bir örnek yararlı olabilir.
Agust Sander'in çalışmaları isimsiz, bireylerin tiplere dönüştüğü
portrelerden oluşur. Bu fotoğraflar sıradışı bir fotoğrafçının
çalışması olduğu için, onun nesnelerin ruhunu yakalama kapasitesinin,
portre ile tiplerin görüntüsü arasında bir çesit kaynaşmayı gösterdiği
tartışılabilir. Önemli olan fotoğrafçının fotoğrafladığı insanların
kim olduğu değil, onların ne yaptığı ve neyi simgeledikleridir.
Bu nedenle bu fotoğraflar portre olamaz. Fakat, fotoğrafçının
asıl amacı Weimar Cumhuriyeti'nin altındaki toplumun portresini
çekmektir, bireylerin değil. Bu nedenle, Sander, isimleriyle beraber
insanların fotoğrafından ziyade tiplerin fotoğrafını çekmeyi tercih
etmiştir. Bireyler bir figürün (bir grubun ya da bir sınıfın)
temsilcisi olarak görülür.
Meksika'da, tipleri fotoğraflayan
öncü, 1965-1969 yılları arasında orada yaşayan Fransız Francois
Aubert'tir. Onun fotoğrafları portre değildir, fakat, Meksika
halkının temsilcisidir. Hayat kadınlarinin fotoğrafları ise başka
bir örnektir. Onlar başkalığı temsil eder ve ne oldukları, ne
yaptıkları için fotoğraflanmışlardır.
İster resimle, ister fotoğrafla
olsun portrenin ana karakteristiklerinden biri de nesnenin adı
ve soyadının olmasıdır. İsimleri sonsuza kadar kayıp olan 19 yy.
Dauerreotype fotoğrafları için de bu doğrudur. Fakat, pazardaki
müşterileri tarafından çevrelenmiş kadın satıcıların veya oltasıyla
beraber bir balıkçının veya folklorik kostümü içinde bir yerlinin
fotoğrafını o manzaranın bir parçası olarak görürüz. Onların isimlerinin
bir önemi yoktur. Bunlar, insanların değil, içinde bulundukları
ortamların fotoğrafı oldukları için portre olarak nitelendirilemezler.
Ad-soyaddan bahsederken, isimlerin temsil ettiği bireysellik ve
kişiselliği kastetmekteyim. İki tip portre vardır; isimleriyle
beraber kadedilmiş ünlü kişilerin fotoğrafları ve halktan insanların
fotoğrafları. Eğer kişinin adı ve soyadı varsa, fotoğrafta yüzü
olmasa bile portre olabilir. Örnegin, 1924 yılında Edward Weston'ın
çektiği Modotti'nin çıplak ama yüzsüz fotoğrafı. Bir fotoğrafın
portre olup olmadığı genellikle adında belirtilmektedir. Örneğin,
1928 yılında çekilmiş bir fotoğrafta, atlara kayışlarla bağlanmış
iki adam görülmektedir. Adamlar direkt olarak objektife bakmaktadır.
Bu fotoğraf çok iyi bir portre olabilir, fakat, fotoğrafın adı
"İki Reis"tir (Two Cristero Chieftains, San Jose de
Gracia, Michoacan, 1928). Bu görüntü objektifin önünde kimin olduğunu
göstermesinden değil, belli bir zaman aralığında belli bir yerdeki
reislerin kim olduklarını göstermesi bakımından önemlidir. Önemli
olan tarihi içeriktir, taşlaşmış nesneler değil. Tabi ki her zaman
fotoğrafların isimleri fotoğrafçılar tarafından belirlenir fakat
bazen araştırmacılar bu işi yapar. Dolayısıyla bazen fotoğrafçının
amacı değişebilir ve o zaman sorun çok daha karmaşık hale gelir.
Latin Amerika kadın portrelerinde
de görüldüğü gibi, kadınların fotoğraf çektirmeye büyük bir eğilimi
vardır. Fotoğraflanan şey bir bireyden oldukça farklı ve başkadır.
Latin Amerika fotoğrafındaki bu eğilime göre, ben de fotoğrafları
birbirinden tamamen farklı iki Meksikalı kadın fotoğrafçının (Natalia
Baquedano ve Lucero Gonzalez) çalışmalarını incelemek istiyorum.
Natalia Baquedano 19 yy.'ın sonlarına
doğru çalışmaya başlayan öncü Meksika'lı kadın fotoğrafçılardan
biridir. Lucero Gonzalez ise bu alanda kadın fotoğrafçıların artması
için çaba gösteren, onları teşvik eden günümüz fotoğrafçılarındandır.
1900 yılının kayıtlarına göre Meksika'da,
4'ü Mexico City'de çalisan 30 kadın fotoğrafçı vardır. Aynı dönemde
Amerika Birleşik Devletlerindeki kadın fotoğrafçılarla karşılaştırdığımızda,
oradaki sayının yüzlerle ifade edildiğini görmekteyiz. O ülkede
kadınlar neredeyse teknoloji üretildiği andan itibaren fotoğraf
çekmeye başlamışlardır. 1900 yılına kadar toplam fotoğrafçı kadın
sayısı 1600 civarındadır. Bu rakam ise toplamın sadece %1.7'sini
oluşturur.
Natalia Baquedano Hurdato 1872 yılında
Queretara şehrinde dünyaya geldi. 1936 yılında 64 yaşında iken
bir kalp rahatsızlığı sonucu hayata veda etti. Ölüm sertifikası
onun bekar ve ev hanımı olduğunu yazar. Kendisi iyi ve zengin
bir aileden gelmektedir. Babası, Fransisco Baquedano, bir yiyecek
paketleme firmasının sahibiydi. Annesi, Isabel Hurdato hakkında
ise adından başka birşey bilinmemektedir. Natalia'nın dört kız
kardeşi vardır (Mercedes, Concepsion, Clemencia ve Dolores). Aile,
Natilia'nın kendisine ait bir fotoğraf stüdyosu açtığı Mexico
City'e taşınmıştır. Natalia, fotoğraf stüdyosu açan ilk kadınlardan
biridir.
Malesef, Natalia'nın hayatı ve bir fotoğrafçı olarak izlediği
yol hakkında çok az şey bilinmektedir. Mexico City'de San Carlos
Akademisi'nde sanat okuduğu bilinmektedir. Natalia'nın ne kocası
ne de çocukları olmadığı halde, 80 yaşındaki bir yeğenine göre
Guera adında bir bayan hayat arkadaşı olduğu ortaya çıkmıştır.
Onun evli ve çocuk sahibi olmamasının nedeni şüphesiz kendisini
tamamen sanatına adamış olmasıdır. Natalia, ciddi ve neşeli bir
insandı. Koyu bir katolik olmasına rağmen 40 yaşından sonra protestanlığı
seçmiştir.
Çok azı basılmış, 200-250 fotoğraftan oluşan arşivi genel olarak
aile fotoğraflarından oluşmaktadır. Bunlar daguerreotypes, nitrosellulos
film ve kağıt baskılardır. Bir uzmana göre, hem ıslak hemde kuru
cam plakaları vardır. Baquedano diğer ortamlardaki nesnelerle
ilişki kurarak bazı fotoğraflarında küçük yapışkan çiçekler, kurdele
ve boya kullanmıştır. Bunlar 19 yy.'da uygulanan genel denemelerdir.
Onun fotograflarına ilgiyi çeken
unsurlar, kafasında yarattığı kadınları fotoğraflaması ve dinamik
karakterleri çekme kapasitesidir. Kız kardeşinin bir eliyle saçını
düzeltip bir eliyle de eteklerini toplayıp, tef tutarken çekilmiş
fotoğrafında hareketin kendisini kolaylıkla görebiliriz. Bu fotoğrafta
en çok merak uyandıran şey Baquedano'nun kız kardeşinin giydiği
elbisenin ve objelerin Iberian Peninsula'dan olmasıdır. İspanyol
kültürüne özel bir ilgi ya da Ispanya ile özel bir ilişki var
mıydı? Her durumda bu fotoğraf kız kardeşler arasında neşeli bir
bağ olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda Natalia Baquedano, ailesi
bira içerken, babasını ağzında puro ile görüntülemiştir. Burada
Baquedano'nun amacı onları bir hareket içerisinde iken görüntülemektir.
Fakat bu fotoğraftaki en ilgi çekici olay babanın yanı sıra annenin
de bira içiyor olmasıdır. Ayrıca, bir öz portresinde fotoğrafçı,
omuzunda bir kedi ile görülmektedir. Bu fotografların hepsi dinamizm
ve eğlencenin birlikteliğini göstermektedir.
Baquedano, aynanın önündeki insanların
portrelerini çekmede çok başarılıdır. Bu da onun geniş ve parlak
hayal gücüne, hayat ve ışık kattığı başka unsurdur. Baquedano'nun
arşivinin kalitesinin sebebi, diğer Meksika'lı portrelere göre
onun ışığı çok uygun bir şekilde kullanmasıdır. Dahası, Clemencia'nın
portresi tatlı bir elektrik iletir. Fotoğrafta gülümsemese bile
sıcak bir iletişim vardır. Bu donemdeki diğer soğuk, düz portrelere
göre sıcak, canlı ve dinamik oluşuyla çok farklıdır. Onun portrelerinde,
kadın, moderndir ve özgüven sahibidir. Bir ya da iki fotoğrafta
Clemencia biraz çekingen görünmektedir, fakat, genellikle Baquedano'nun
portreleri o dönemde görmeyi beklediğimiz kadın fotoğrafları değildir.
Dolayısı ile erkekler tarafından çekilen kadın fotoğrafları ile
Natalia tarafından çekilen kadın fotoğrafları arasında oldukça
büyük fark vardır.
19 yy.'ın saçtığı ışıkla, bugün
düzinelerce profesyonel kadın fotoğrafçı vardır. Bunlardan biri
de, Baquedano'nun ölümünden 10 yıl sonra 1947 yılında doğan Lucero
Gonzalez'dir. Lucero orta sınıf bir aileden gelmektedir. Annesi
ev hanımı, babası ise doktordur. Gonzalez, kendini fotografa adadığında
kızı ve oğlu ergenlik çağındaydı. Lucero Gonzalez sosyoloji eğitimi
görmüştür ve 1970'den beri feminist hareketin bir üyesidir.
Portre Gonzalez'in tercihidir ve
Meksika kültürüne katkıda bulunmuş, tanınmış pek çok kadının portresini
de çekmiştir. Fotoğrafçı aynı zamanda erkeklerin de fotoğrafını
çekmiştir, fakat, bunların sayısı oldukça azdır. La Jornada gazetesinin
kültür bölümünde foto-muhabir olarak çalıştığı zamanlarda, işinin
bir parçası olarak portrelendirmeyi araştırmaya başladı. Portreler
onun feminist tarafının ortaya çıkmasına olanak tanıdı. Her zaman
ülkenın kültüründe önemli rol oynayan kadın yaratıcıları isimleri
ve yüzleriyle göstermek istedi. Portrelerinde fotoğraflanan bireylerin
kişiliklerini yansıtacak bazı nesneler kullandı. Bu nesneler,
kimi zaman bir elma, kimi zaman kalça kemiği, iskelet, kimi zaman
da ışık veya şal oldu. Figür 3'te, Baquedano'nun fotoğraflarına
benzer bir görüntü vardır. Elmayı ısıran yazar Ethel Krauze'un
bu görüntüsü habersiz olarak çekilmiştir. Gonzalez'in portreleri
iki gruba ayrılır. Birinci grup, habersiz çekilmiş portrelerdir.
Bu fotoğraflarda model fotoğrafının çekildiğinin farkında fakat
bunu engellemeye çalışır. Bazen modeler birşeylerle meşgulken
fotoğraflarının çekildiğinin farkına varmazlar. İkinci grup fotoğraflar
ise planlanarak çekilmiş olanlardır. Bu fotoğraflarda model, fotoğrafçının
istediği pozu verir. Graciela Iturbide'in portresi bu gruptaki
fotoğraflara bir örnektir. Bu fotoğrafta, Gonzalez, Iturbide'i
gözleri kapalı ve göğsünde alev şeklinde küçük bir resim varken
görüntülemiştir. Aynı zamanda model elinde kendi koleksiyonundan
porselen bir el taşımaktadır.
Baquedano ve Gonzalez arasındaki
en büyük fark birinin portreleri boydan diğerinin ise sadece yüz
ya da belden yukarı kısmı çekmesidir. Belki de Gonzalez'in fotoğraflarının
daha güçlü ve etkileyici olmasının sebebi budur. Çok kısa bir
süre içerisinde Gonzalez olağanüstü bir şekilde kadının gücünü
ve yerini gösteren bir fotoğraf tekniğinin öncüsü oldu. Buna en
güzel örnek, Figure 4'teki İngiliz- Meksikalı ressam Leonora Carrington'ın
kedisiyle beraber çekilmiş fotoğrafıdır. Bu fotoğrafta kedinin
varlığıyla yazarın enerjisi vurgulanmaktadır.
Gonzalez, portreler için çok farklı
bir yapı keşfetmiştir. Fotoğrafçının, aşk tanrısı Venüs'e benzettiği
Aztek tanrısı Xochiquetzal'ın fotoğraflarından oluşan bir serisi
vardır. Bu fotoğraflarda arka plan çok önemlidir. Fotoğraflar,
kalp, kan ve Xochiquetzal'ın şehrinin duvarlarından oluşur. Bu
öğeler onun mitolojik karakterler hakkında ne söylemek istediğini
çok güzel vurguladığı için önemlidir.
|