Sözlük
anlamı olarak fantastik; "gerçekte varolmayan, hayal
gücüyle yaratılan, düşe, doğaüstüne, bilim-kurguya başvuran,
bu yolla gerçeğin dışına çıkan" anlamında kullanılan
bir sözcüktür. Fantastik aynı zamanda; bilinçaltı, düş,
doğaüstü, dehşet, bilim-kurgu gibi gerçeküstü olaylara dayanılarak
yaratılan sanat yapıtlarını niteleyen bir terimdir.
Fantastik edebiyat, Romantizm'in başlattığı bilinç ile düş
arasındaki kopukluk ve bireyin yalnızlığı ile çağdaş dünya
arasındaki kopukluk nedeniyle 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın
başlarında ortaya çıkmıştır. Özellikle 19. yüzyılın başlarında
ortaya çıkmıştır. Özellikle 19. yüzyıl edebiyatında "korku"
teması ve korkutucu öyküler yer almaya başlamış, Mary Shelly
ve E. Alan Poe gibi yazarlar, -daha sonra fantastik sinemaya
oldukça fazla malzeme oluşturacak- fantastik yapıtlar gerçekleştirmişlerdir.
Yine 19. yüzyılın sonlarında Fransız popüler tiyatrolarında
görülen "Grand Guignol" akımı da edebiyatta olduğu
gibi abartılmış, ürkütücü cinayetler ve ölüm öyküleri anlatan,
bazen gerçek cinayet olaylarından etkilenen oyunlarla sahneye
çıkmıştır.
Fantastik sinema ise; sinemanın daha ilk yıllarında kendisine
konu edindiği bir tür olmuştur. Düşe, efsaneye, büyüye,
korkuya, psikanalize, bilim - kurguya dayanarak gerçeğin
sınırlarını aşan fantastik sinemanın öncülüğünü Georges
Melies yapmıştır. G. Melies'in 1902 yılında yaptığı "Aya
Yolculuk", F.W. Murnau'nun "Janus'un Kafası"
(1920), Tod Browning'in "Dracula", Jean Cocteau'nun
"Güzel ve Hayvan" (1946), Roger Vadim'in "Kan
ve Gül" (1960), Stanley Kübrick'in "Dr. Strengevola"
(1963), Roman Polansky'nin "Vampirlerin Dansı",
Ridley Scott'un "Yaratık" (1986), Ken Russell'ın
"Gothic" (1986), John Landis'in "Masum Kan"
(1992), Neil Jordan'ın "Vampirle Görüşme" (1994)
ve Robert Rodrigez'in "Günbatımından Şafağa" (1996)
gibi filmler fantastik sinemanın önemli yapıtlarından birkaç
örnektir.
Fantastik
sinema örneklerinin en belirgin özellikleri, mekanların,
insanların ve olayların gerçeküstü bir dünyanın ürünü olmalarıdır.
Bu tür filmlerde mekanlar genellikle gotik bir yöreyi, korkulu
şatoları, karanlık ve esrarlı kentleri, laboratuvarları
ve geleceğin dünyasını yansıtırlar. İnsanlar ruh, şeytan,
robot veya korkunç yaratıklar olarak görünürler. Olaylar
ise tamamen düşsel bir dünyanın, doğaüstü güçlerin, rüyanın
ve bilinçaltının derinliklerinden çıkan, gerçek ve zaman
ötesi (ya da öncesi) bir boyutta ele alınırlar.
Fantastik sinema yapıtlarında görülen özellikler, fantastik
fotoğraf örneklerinde de belirgin bir biçimde görülür. Öykünme
yoluyla fotoğraf üretilmesi fantastik fotoğraf çalışmalarını
artırmıştır. Savaşlar, vahşet, toplumsal kaos, yıkım, ekonomik
bunalım, açlık vb. nedenlerle bozulan ortamlar, insanları
karamsarlığa, umutsuzluğa ve ahlaksal çöküntüye sürüklemiş
ve böylesi bir ortamda da fantastik fotoğraf çalışmaları,
fotoğraf alanında etkin bir biçimde yer almıştır. 1900'lü
yılların başından itibaren Dadaist, Sürrealist ve Ekspresyonist
sanatçılar, bunalımlı dönemleri kendilerine özgü biçimlerde
sanat anlayışlarına ve yapıtlarına yansıtmışlardır.
Tarihsel perspektiften
bakıldığında fotoğrafın daha ilk yıllarında kurulan stüdyolarında
da "fantastik bir dünya'nın" oluşturulduğu görülür.
Örneğin; 1855 yılında çekilmiş maskeli, fantastik nü fotoğraf
"Anonymus", O. Gustav Rejlander'in "Hayatın
İki Yolu" (1857) ve "Dream" (1860), H.Peach
Robinson'un "Hard Times" (1860), Disderi'nin birçok
bacağı birarada gösteren fotoğrafı "Operada'ki Bacaklar"
(1864), Eduard-İsidore Buguet'nin "Miss Bluwald evoquant
Napoleon III" ve "Le spectre de Balzac" (1870)
gibi fotoğrafik yapıtlar fantastik fotoğrafın ilk örnekleri
sayılabilirler. Bütün bu fotoğraflarda egzotik mekanlar,
dekorlar, kostümler, makyajlar ve ışıklandırmalarla düşsel,
dinsel veya ruhsal dramatik öyküler yaratılmıştır.
20. yüzyılın başından itibaren her türlü toplumsal değişimler,
teknolojik gelişmeler ve sanat alanındaki yeni tavırlar
kuşkusuz fotoğraf sanatını da etkilemiştir. Bu etkileşimle
birlikte fotoğrafın türleri, konuları, hatta teknikleri
de değişime uğramıştir. Özellikle teknolojik gelişmeler,
fotoğrafçıların çok çeşitli yöntemler kullanarak yapıtlar
üretmesiyle fotoğraa daha fazla ve istediği biçimde müdahale
etmesine olanak tanımıştır. Çeşitli müdahaleler sonucu ortaya
çıkarılmış olan bir fotoğraf, herhangi bir sanat yapıtı
gibi karmaşık bir bütündür. Semboller, metaforlar, benzetmeler
ve çağrışımlar içerebilir. Değişik oranlarda hem gerçek
dünyayı hem de sanatçının kişisel düşünce, duygu ve algılama
yeteneklerini ifade eder. Belgeleme ve betimleme dışındaki
fotoğraf, yepyeni bir algılama, duyumsama ve deneyimdir.
Bu tür anlayışla üretilen fotoğraflar, gerçekte varolmayan
görüntüleri yaratabildikleri gibi, gerçek objelerin varlıklarının
görüntülerinin hiçbir zaman yaratmadığı, uyandırmadığı duygu,
düşünce ve deneyimleri de açığa çıkarabilirler.
Günümüzde
ise sanatçıların alışılagelmiş, geleneksel güzellik denilen
"estetik ideal" artık sanatsal yaratıcılığın bir
sonucu olmaktan çıkmıştır. "Güzel"in yerini "çirkin",
"umut"un yerini "umutsuzluk", "erotik"in
yerini "pornografi", "latif"in yerini
"iğrenç" almaya başlamıştır. Bu tür fotoğraflarda
klasik portreler, manzaralar", güzel doğa görüntüleri,
insanın gözüne hoş görünen mekanlar yerine artık ölüm, karabasanlar,
kabuslar, deforme edilmiş insan figürleri, ruhsal bunalımları
ve bilinçaltı dünyasının karmaşık öykülerini anlatan görüntüler
kullanılmaktadır. Sözedilen özellikle fotoğraf çalışmaları
yapan günümüz fotoğrafının önde gelen isimlerinden birisi
de Joel Peter Witkin'dir.
Joel Peter Witkin'in fotoğraflarında mitolojik figürler,
dinsel simge ve kompozisyonlar, ölüler, özürlü insanlar,
deformasyon, ahlakdışılık ve çirkinlikler dolu düşsel bir
atmosfer sözkonusudur. Yapıtları tamamen fantastik fotoğraf
örnekleridir. Bununla birlikte hem sürrealist hem de ekspresyonist
özellikler taşımaktadır. Fotoğraflarında grotesk bir özellik
ve nitelik vardır. Günümüz sanatının belirgin bir özelliği
olan bireysellik ya da alanında tek başına bir ekol olma,
Witkin'de de görülür. Fotoğraflarındaki kurgulama, kendine
özgülük, şaşırtıcılık ve karabasanlarla dolu bir düşsellik,
Witkin'in yaratıcılık dünyasının ne kadar geniş olduğunu
göstermektedir.
|
Sanatçının
fotoğraflarında mitolojik figürler belirgin bir biçimde
göze çarpar. Figüratif anlatımda, fotoğrafik teknik
ve müdahaleler dolayısıyla bir düş dünyası, yaratmaktadır.
Ekpresyonist ve sürrealist sanattaki bilinçaltı, düş
dünyası, cinsellik, erotizm ve ölüm gibi kavramları
kendi fantastik fotoğraf dünyasında da kullanmaktadır. |
Ancak bütün bu kavramları
tiyatral bir düzenek içinde, sanki bir öykü anlatıyormuş
gibi ya da uzun bir film sunuyormuş gibi kurgulayarak gerçekleştirmektedir.
Nesnelerin, hayvanların ve insanların görüntülerini deforme
ederek iğrenç, tuhaf ve acayip bir biçime sokmakta, böylece
çirkinliğin estetiğini hakim kılmaya çalışmaktadır.
|
Kurgulanmış
fotoğraf çalışmalarının ortak noktası tablo görünümü
içinde olmaları ve en küçük belgesel bir işlev üstlenmemeleridir.
Örneğin; "Goya'nın 'Kaybolanlar' Resminde Picasso"
(1987) adlı fotoğrafında sürrealizme özgü öğeler görülür.
Yüzleri belirsiz görüntüler, kolları bileklerden kesik
özürlü bir insan görüntüsü, fotoğrafı şiddet dolu sürrealist
bir öyküye dönüşmüştür. |
Joel
Peter Witkin, cinselliği farklı bir biçimde ele alan, insan
bedenini görsel anormalliklerle dışavuran günümüz fotoğrafının
önemli temsilcilerinden birisidir. Çünkü cinsellik konusunda
erotizm ile pornografi arasındaki sınırları eriten, aradaki
ince çizgiyi ortadan kaldıran bir sanatçıdır. Geleneksel
öğeler, Witkin'in yapıtlarının önemli özelliklerindendir.
Witkin, fotoğraflarında 'ölüm' fenomeni ile 'kıyamet günü'
spekülasyonunu tiyatral bir yapıda ve görsel anormalliklerle
ele almaktadır. Dekorlar, ışıklandırmalar, nesnelerin, deforme
edilmiş görüntüleri ve bilinçli bir biçimde kullaılmış bedensel
bozuklukları olan özürlü insanlar vb. özellikleri nedeniyle
de sanki Paris'teki "Grand Guignol"un (Korku Tiyatrosu)
bir temsiliymiş izlenimi vermektedir.
|
Doğası
gereği - geçmişe ait olması, belleğimize yardımcı olarak
anılarımızın yerini tutması vs. - fotoğrafçılığın 'ölüm'le
olan yakın ilişkisi, sadece savaş bölgelerinden gelen
vahşet, açlık, kıtlık vb. gibi haber fotoğraflarında
değil, sanat amaçlı yapıtlarda da büyük ölçüde ortaya
çıkar. |
İşte Witkin
için "bu tür özgün politik anlamlar taşıyan, onları
büyük bir görsel zenginlik içinde ortaya çıkaran, 'ölüm'
olgusunu yaşamla bir tutan, 'erotizm' ile 'pornografi' ayrımını
iyi irdeleyebilen bir usta, maestro ya da üslup sahibi kişi"
demek olasıdır.
Teknik
olarak sanatçının bütün çalışmaları monochrome (tek
renk) ya da sepya ton baskıdır. İlkel ve klasik fotoğraf
tekniklerinde zorunlu olarak uygulanan fotoğraf kenarlarında
boşluk bırakma yöntemi Witkin'in fotoğraflarında da
görülür. Bu yöntemlerle fotoğraflarına 'eski fotoğraf'
görüntüsü vererek, bir tür aura simülasyonu oluşturur. |
|
Fotoğraflarının
monochrome ya da sepya ton baskı olması, kenarlarında boşluk
bırakması, üzerini çizmesi, lekelemesi ve oluşturduğu görüntüleri
bir tiyatro sahnesi gibi düzenlemesi, estetik açıdan bütün
bir fotoğraf tarihini (bunun yanında tiyatro ve resim sanatını
da) içermektedir.
|
Witkin'in
fotoğraflarında estetik ve etik yapı birbirlerinin tersi
özellikler göstermektedir. Ahlakdışı, şiddet dolu, fantastik
öğeleri taşıyan biçim, tedirginlik, korku, iğrenme,
rahatsız olma vs. gibi etkilere yolaçmaktadır. Dolayısıyla
ahlakçı eleştirel tavrını ortaya koymaktadır. O'nun
çalışmalarında alışılagelmiş ahlaki seçim ve yol gösterme
yoktur. |
Genel olarak
değerlendirildiğinde Witkin'in sanatı; etiğin zincirlerinden
kurtulmuş, estetik açıdan özgür, kendine özgü ve nostaljik
nitelikler taşır. Hemen hemen tüm fotoğrafları 'çıplak',
'erotik' ve 'ölüm' temaları üzerine kurulmuştur ve bu kavramlar
belirgin bir biçimde görülürler. "Bir Cücenin Portresi"
(1987), "Masa Üstündeki Kadın" (1987), "Siyamlı
İkizler" (1988), "Apollon ve Daphne" (1990)
adlı fotoğraflarındaki insan bedenleri, fotoğrafik deformasyona
gerek duyulmayacak kadar kendiliğinden bedensel özürlü insanlardır.
"Apollonia
ve Dominetrix Batı Sanatında Acıyı Yaratırken" (1987)
adlı fotoğrafında ise, insanların kiminin kolu, kiminin
bacağı sakattır. Bedenlerinin yarısı kadın yarısı erkek,
yüzleri maskeli, birbirinin sırtına binmiş insanlar sanki
bir tiyatro perdesi önünde ellerinde mızrak, bir tür sado-mazoist
ve cinsel sapkınlıklar gösterisi sunar gibidirler. Fotoğrafta
zaman ve mekan belirsizdir. Witkin, bu tür fotoğraflarda
bütün fantastik esprisi içinde tanıdık bir sorunu gündeme
getirmektedir: Yani sanatçının çağının tanığı olması. İçinde
bulunduğu kültürel koşulların değerlendirilmesi realist
bir biçimde yapabilmektedir. Sözkonusu çalışmalarında cinsel
sapkınlık ve erotizm estetize
edilmektedir.
16. yy ın başlarında Hieronymus Bosch'un dinsel öykülerden,
büyü ve düş yorumlarından, Ortaçağ hikayelerinden esinlenerek
yaptığı, maddi yaşamı küçümseyen ruhsal resimleri, yine
Ortaçağ ressamlarından Guiseppe Arcimboldo'nun meyvalar,
sebzeler ve deniz kabukları gibi öğelerle oluşturduğu "Antropomorfo"
portreleri (Örneğin; "Kış, 1563"), Witkin'in mitolojik
figürler, dinsel kompozisyonlar, ölüm ve öteki dünya vs.
gibi kavramları kullanarak gerçekleştirdiği düşsel atmosfer
yüklü fotoğrafları, ardından çağımızın farklı fotoğraf sanatçılarından
Calum Colvin'in Hieronymus Bosch'tan esinlenerek yaptığı
"Yedi Büyük Günah ve Son Dört Şey" (1993) adlı
fotoğraf serisi karşılaştırıldığında insanlar tarafından
bilinen ve bütün dinlerde yer alan "Yedi Büyük Günah"
ın sanayi sonrası dönemde de sanatçıların ilgi duyduğu ve
uğraştığı konuların başında geldiği görülür.
Oluşturulmuş bu montaj duygusu, insan yaşamının dramlarını
canlandıran sürrealist manzaralara Witkin'in fotoğraflarında
da rastlanır. Witkin, fotoğraflarında Ortaçağ dünyasının
korkularını ve çağdaş dünyanın belirsizliklerini grotesk
bir nitelikle kurgulamıştır. Bosch'un çalışması tam anlamıyla
Ortaçağ'ın dinsel baskılarının birer korku ve tehdit aracı
niteliğindedir. Witkin'in kurguladığı görüntüler ise, konu
ve düzenleme açısından geleneksel resme, özelikle de dinsel
resim sanatına göndermeler yapmaktadır. Aynı zamanda ahlak
çöküntüsünün yaşandığı, cinsel sapkınlıkların ve sado-mazoizmin
üst düzeye çıktığı günümüz dünyasını değişik imgelemlerle
ifade etmektedir.
KAYNAKÇA
Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, "Hieronymus
Bosch", Cilt 4,
İnterpress Basın ve Yayıncılık A.Ş., İstanbul 1994
Normand, Tom, "Calum Colvin'in Yedi Büyük Günah'ı"
Calum Colvin Kataloğu,
Çev: Beral Madra, The British Council, İstanbul, 1994
Onaran, Alim Şerif, Sinemaya Giriş, Filiz Kitabevi,
İstanbul, 1986
Özdemir, A. Beyhan, "Fotoğrafik Dilyetisinin
Evrimi Bağlamında Müdahale Sorunsalı", (Yayınlanmamış
Doktora Tezi), DEÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 1996
Topçuoğlu, Nazif, İyi Fotoğraf Nasıl Oluyor, Yani,
Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul, 1992
Yard. Doç. Dr.
A. Beyhan ÖZDEMİR
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Fotoğraf Bölümü Öğretim Üyesi
Ana Sayfa
|