CADI KAZANI,
“TANSU GÜRPINAR İLE BİRLİKTE”,
ÖZLEM BAĞCI
Aylar önce tanıma fırsatı buldum
Tansu Gürpınar’ı. Onu ilk gördüğümde ‘ne zarif bir beyefendi’
diye geçirdim içimden. Konuşmaya başlayınca, büyülenmiş bir biçimde
‘keşke hiç susmasa, hep anlatsa’ diye düşünmeye başladım. Etrafına
pozitif elektrik yayanlardandı; hatta çekim alanı öyle genişti
ki aynı mekanda olup da ilginizi başka bir yöne çevirmeniz imkansızlaşıyordu.
Araya yaz tatilim girince Tansu Bey’le
söyleşimiz Eylül’e kaldı; hem de benim doğum günüme... Söyleşimizi,
onun iş yerinde, Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD) ‘nde yaptık.
Derneğin Ankara Kalesi manzaralı toplantı salonunda geçmişe bir
yolculuğa çıktık beraber.
Tansu Gürpınar, 1939’da, memur olan
babası Van’da şark hizmetini yaparken dünyaya gelmiş. Çocukluğunu
Ordu ve Samsun’da geçirdikten sonra 1957’de üniversite eğitimi
için Ankara’ya gelmiş. Doğa sevgisi ağır basmış ve çok iyi bir
dereceyle kazandığı tıbbiyeyi bırakıp Fen Fakültesi’nde Botanik,
Zooloji ve Jeoloji eğitimi almış.
Doğayı
fakülte sıralarında biraz daha bilimsel olarak öğrendikten sonra
Milli Parklar Teşkilatı’nda çalışmış. Milli Parklar’a girişi de
doğa sevgisinin ağırlığını bir kez daha göstermesiyle olmuş; MTA’ya
jeolog olarak girmek üzereyken bir sempozyumda Milli Parklar Daire
Başkanı ile tanışmış ve onlarla birlikte çalışmaya başlamış. Milli
Parklar’daki işini Türkiye’yi gezip en güzel yerleri ‘milli park’
yapmak olarak özetliyor. Milli Parklar’da çalışırken nesli tehlikede
olan canlılarla yakından ilgileniyormuş: Yaban keçileri, alageyikler,
karacalar, yırtıcı kuşlar, özellikle de kelaynaklar...
İstanbul’dan,
kuş ressamı olan Salih Acar, eşi Belkıs Acar ve Ankara’dan Tansu
Gürpınar, 1975’te Birecik’te Doğal Hayatı Koruma Derneği’nin temellerini
atmışlar. Merkezi İstanbul olan derneğin bir de Ankara ofisi var;
Tansu Gürpınar, derneğin Ankara temsilcisi. Logolarını kelaynak
olarak belirlediklerini söyleyince gözlerim Tansu Bey’in kelaynak
motifli kravatına takılıyor. Dernek günümüzde yaklaşık 40 uzmandan
oluşan çekirdek kadrosuyla çalışmalarını sürdürüyor.
Tansu
Bey’in hayatına fotoğrafın nasıl girdiğini merak ediyorum. Fotoğrafa
ortaokul yıllarında yönelmiş. Resme olan ilgisinin fazla ama yeteneğinin
zayıf olmasından ötürü resmi kendisiyle ilişkilendirmek için fotoğrafa
yöneldiğini söylüyor. Ankara’ya gelince okul faaliyetlerinde fotoğrafı
kullanmış. Hatta jeoloji dersinde çalakalem not tutmak yerine
tahtada yazanların fotoğrafını çekermiş.
1972
yılında Ankara Çankaya Halkevi’nden fotoğraf kursu vermesi için
öneri gelmiş. Kurslara başlamadan önce Türkiye’de fotoğraf adına
ne yayınlanmışsa taramış; zaten toplam bir kaç kitap varmış. Bu
kitapların sanat ve fotoğraf yorumlarıyla ilgili bölümleri tatmin
ediciyken fotoğrafın optiğine ilişkin bölümleri zayıfmış. Fen
Fakültesi’nde okumuş olmanın avantajını kullanan Gürpınar, “fotoğrafın
fiziğini insanlara en basit şekilde nasıl veririm?”in peşine düşmüş.
Fotoğraf makinasının değişkenleri arasındaki bağıntıları bu kurslar
öncesinde hazırlamış. Bu bilgiler, daha sonraları birçok kursta
kullanılmış ve hala da kullanılmakta. Halkevinde her sene bir
veya iki kez kurs açılırmış; Teorik bilgilerden sonra kurslara
büyük bir istekle gelen kursiyerlerle birlikte çekime giderler,
son aşamayı da karanlık oda uygulamaları oluştururmuş. Karanlık
odaya girip ilk kez film yıkayan veya fotoğraf basan kursiyerlerin
sevinçleri görülmeye değerdi diyor.
Halkevinden
kursiyerlerinin de içinde bulunduğu bir grup AFSAD’ı kurunca Tansu
Gürpınarı’da aralarında görmek istemişler. AFSAD’ı FSK kurucu
üyeliği izlemiş.
Adnan Polat ve Merter Oral ile birlikte Türkiye’nin ilk fotoğraf
galerisi olan Galeri Lotus’u açmışlar. İlk kişisel sergisini de
Galeri Lotus’ta gerçekleştirmiş; yaban çiçeklerini konu alan bir
sergiymiş bu. Mehmet Bayhan’ın isteği üzerine Gürpınar, ‘Türkiye’nin
Doğası’ndan’ sergisini İstanbul Sabancı Kültür Merkezi’nde açmış.
Bu sergi ODTÜ Galerisi’ni ziyaret ettikten sonra New York’a gitmiş.
Katıldığı karma sergilerde siyah beyaz fotoğrafları yer almış,
ama kişisel sergilerin tamamı renkli fotoğraflardan oluşmuş.
70’li
yılların sonlarına doğru doğa fotoğrafçısı Ansel Adams’ın Ankara’da
sergisini izleyen Gürpınar, “fotoğraf baskı kalitesini o sergide
gördüm, çok etkilenmiştim” demekten kendini alamıyor.
“Siyah
– beyaz baskı çok soylu gelir bana. Çekimden sonra da yapabileceğiniz
işler vardır karanlık odada. Bu yüzden siyah – beyaz fotoğraf
işin mutfağıdır. Renkli çalışmakla birlikte siyah – beyazın zevkini
unutmuş değilim.”
Tansu
Bey, genelde doğa fotoğrafçısı olarak anılır. Doğanın yanında,
İstanbul’un tarihi yapısını çalışmaktaymış. Hatta aldığı son büyük
ödül bu çalışmalardan biriyle gerçekleşmiş. Salzburg’ta düzenlenen
turizm afişleri yarışmasına Turizm Bakanlığı Tansu Gürpınar’ın
bir fotoğrafının yer aldığı afişle katılmış ve büyük ödül olan
Grandprix’i almış. Bu, aldığı tek ödül değil; birçok ödülün sahibi
olan Gürpınar için önemli bir başarı da FIAP Doğa Yarışması’na
Türkiye’den takım olarak katılıp aldıkları ödülmüş.
Dijital fotoğraf konusunu açıyorum,
tüm pozitifliğiyle, başka bir alanda çalışmasına rağmen, dijital
alanda çalışanların yapıtlarını da hayranlıkla izlediğini söylüyor.
Özellikle de reklam fotoğrafçılarını çok yaratıcı buluyor. Kendisinin
tamamen gerçeklerle çalışmak zorunda olduğunu çünkü fotoğraflarının
belgeci yanının ağır bastığını belirtirken bilgisayarın olanaklarının
da kullanılmasıyla ortaya çıkan sanal gerçekliğe karşı durmuyor.
Belge fotoğrafçılığıyla ilgili bir
anısını anlatıyor: AFSAD’ın bir sempozyumunda bir konuşmacı söze
“belgesel fotoğrafın dayanılmaz hafifliği” diye başlayınca Tansu
Bey de dahil olmak üzere birçok konuşmacıdan tepki almış. Gürpınar,
“Bugün hepimiz fotoğrafın şu veya bu dalıyla bir şekilde uğraşıyoruz.
Fotoğraf tarihinde hayatlarını kaybeden birileri olduysa onlar
savaşlarda belge fotoğrafı çekerlerken hayatlarını kaybettiler.
Bu kadar büyük bir gerçeği bir yana bırakıp ‘belgesel fotoğrafın
dayanılmaz hafifliği’ şeklinde bir ifadeyi yakışıksız buluyorum.”
diyerek bu tepkiye açıklık getiriyor.
Ben
Doğal Hayatı Koruma Derneği’ni tanımak istediğimi söylüyorum biraz
mahcup. “TEMA’yı tanıyorum ama sizin hakkınızda bildiklerim sizinle
sınırlı” diye devam ediyorum. Tansu Bey, her zamanki pozitif yaklaşımıyla
27 yıllık bir dernek olarak kendilerini tanıtma eksiklikleri olduğuna
dair bir özeleştiri yapıyor, kabahati benim üzerimden alarak.
Gürpınar: ”Biz, bilimsel titizlikle Türkiye
doğası için çok iyi çalışmalar yapıyoruz ama kendimizi kamuoyuna
anlatmakta eksikliklerimiz var. TEMA 3 sihirli sözcükle kendini
tüm kamuoyuna aktardı: “Türkiye Çöl Olmasın!” Bu mesajı yediden
yetmişe tüm insanlar algıladı. Bu da TEMA’nın herkes tarafından
tanınmasına vesile oldu. “
DHKD özellikle kelaynak ve kaplumbağaların
korunmasına ilişkin çalışmalarından ötürü bu hayvanlarla özdeşleştirilmiş.
1986’da kaplumbağalar için önemli bir kuluçka alanı olan Köyceğiz
Dalyan kumsalında Turizm Bakanlığı Turizm Geliştirme Projesi uygulamasına
başlayınca dernek gündeme gelmiş. DHKD, kamuoyuna kaplumbağaları
tanıtmış ve onların trajedilerini yansıtmış. Türkiye’nin de tabii
olduğu Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Doğal Yaşama Ortamlarının Korunması
Sözleşmesi’ne göre nesli tehlikede olan bitki ve hayvan türlerinin
korunması için ülkelerin ciddi gayret göstermeleri gerekmekte.
Nesli tükenmek üzere olan kaplumbağaların korunması için Türkiye’ye
taahhütlerini yerine getirmesi hatırlatılmış. Turizm Bakanlığı,
projeden vazgeçmiş ve Göcek, Gökova’nın bir kısmı Özel Çevre Koruma
Alanı ilan edilmiş. Kaplumbağaların korunması için ayrıca koruma
statüsü de geliştirilmiş. Dernek olarak başarı kazanmalarına rağmen
vazgeçilen projenin de Türkiye’nin bir kaybı olduğunu düşünerek
ertesi yıllarda ülkenin tüm kıyılarını dolaşıp kaplumbağaların
nerelerde yuva yaptıklarına, bunlardan hangilerinin önemli olduğuna
dair bilimsel bir çalışmaya başlamışlar. 17 önemli kaplumbağa
alanı tespit ettikten sonra bunları raporlara bağlamışlar, haritalara
işlemişler ve Turizm Bakanlığı’na, Çevre Bakanlığı’na, Orman Bakanlığı’na,
Kültür Bakanlığı’na sunmuşlar. Şu anda Çevre Bakanlığı koordinasyonundaki
Kaplumbağa Koruma Komitesi de derneğin başarısının bir ispatı
olsa gerek.
Dernek olarak bir çok sulak alanı
kurutulmaktan kurtarmışlar, şu sıralar bazı alanların milli park
haline getirilmesi için çalışmalarını sürdürmekteler. Doğal ormanların
korunması da dernek çalışmaları arasında önemli yer tutmakta.
Derneğin son zamanlarda gündeme gelmesi Orman Bakanlığı’nın Antalya’da
alageyiklerin korunduğu alanda Anadolu Rallisi’nin düzenlenmesine
izin vermesiyle gerçekleşmiş; DHKD, bunun engellenmesi için çok
çabaladıysa da ralli gerçekleşmiş.
Tansu Bey, her gün iş gündemimin
yarısından fazlasını yapılan yanlışları düzeltmek, tahribatı engellemek
oluşturuyor derken hüzünleniyor: “Daha ciddi işlerle Türkiye doğasını
kamuoyuna tanıtma gibi bir görev yapmak varken aman şurası elden
çıkmasın, şurası gidiyor, şuraya şu yapılıyor nasıl durdurulur
gibi işlerle uğraşıyoruz.”
Derneğin ana sponsorunun Garanti
Bankası olduğunu söylerken Gürpınar minnetini açıklamadan edemiyor
ve ekliyor “Türkiye’de pek anlaşılamayan bir konuya sponsor olmak
pek kolay iş olmasa gerek”. Garanti Bankası, derneğe mekan desteğinin
yanında derneğin yayın çıkarmasına ve projelerine katkıda bulunmuş.
1997’de Türkiye’de önemli kuş alanları diye bir rehber yayın sunmuşlar.
Şimdilerde ise bitkiler için benzeri bir çalışma sürmekteymiş.
Gürpınar’a göre Türkiye’de tarih
ve kültür değerlerimiz için yayınlar bulunabilirken doğal değerlerimiz
için çok az sayıda yayın mevcut. Bu eksikliği gidermek amacıyla
Avrupa’da çok rağbet gören tüm Avrupa dillerine çevrilmiş olan
bir kuş tanıtım kitabını Türkçe’ye çevirmişler, yakın bir tarihte
bu kitabı raflarda görebileceğiz. Bu yayını, balıklar, memeli
hayvanlar, ağaçlar, çiçekler, mantarlar... izleyecekmiş.
Gürpınar, doğayla ilgili yayınlara
olan ilgiden hoşnut: “Atlas, Bilim ve Teknik, Gezi gibi doğa yönü
ağır basan dergilerin ülkemizde gördüğü ilgi üzerine insanlara
Türkiye doğası ile bilgilerin doğru aktarılması çok önem taşıyor”
diyor.
DHKD bir seneyi aşkın süredir kuş
gözlem gruplarına ağırlık vermiş; bir çok ilde kuş gözlem gruplarının
kurulmasına katkıda bulunmuş ve bu gruplarla ortak etkinlikler
düzenlemekte. Bu gruplar yaptıkları kuş gözlemlerini kayıtlarıyla
birlikte toygar@yahoogroups.com
adresine aktarmak yoluyla deneyimlerini birbirleriyle paylaşabilme,
birbirlerine soru yöneltebilme imkanı buluyorlarmış.
Son olarak gelecek için projelerini
soruyorum: Çok önceleri başladığı ama yoğunluktan dolayı yarım
kalmış Fotoğraf Temel Eğitim Kitabı çalışmasını tamamlamayı düşünüyor
ve belki bir de doğa fotoğrafı ile ilgili bir kitap hazırlayabilirim
diyor.
Tansu gürpınar tüm samimiyeti ile
hem kendini hem de temsilcisi olduğu Doğal Hayatı Koruma Derneği’ni
anlattı. Cadı Kazanı, bu sayıda hem bir fotoğraf ustasıyla hem
de Türkiye doğası için akademi titizliğiyle çalışan bir dernekle
kaynadı.
|