UZAKLARDAN
Aylin
Yilmazbayhan
Merhaba,
Bu sayımızda fotoğraf eleştirisi ile ilgili bir denemeyi sizlere
aktarmaya çalıştım. Ortaya çıkarılan eserleri eleştirmek oldukça
zor bir iş. Robert Adams'ın bahsettiği eleştiri her ne kadar profesyonellerin
çalışmalarını profesyonelce eleştirmenin yollarını gösterse de,
biz amatörlerin ve bizlerin fotoğraflarının kritiğini yapan kişilerin
de bu denemeden öğrenmesi gereken çok şey var.
Son üç sayımızda Robert Adams'ın "Beauty in Photography"
isimli kitabından seçilmiş denemelerin çevirilerini sizlere aktardım.
Umarım bu kitap dilimize çevrilir ve bu denemelerin tamamını okuma
şansına sahip oluruz. Üç denemesine arka arkaya dergimizde yer
verdikten sonra sizlere kısaca Robert Adams'dan bahsetmek istiyorum.
Robert Adams 1937 yılında New Jersey'de doğdu ama kariyerinin
ilk yıllarında Colorado'ya taşındı. Adams, Colorado'nun doğal
güzelliğini fotoğraflamak yerine onun belgeselini yapmayı tercih
etti. Adams, insanın doğa ile olan ilişkileri ve sanat ile dinin
bunu nasıl kontrol ettiği ile ilgilenmiştir. Onun düşünme tarzı
tamamen estetik üzerine kurulmuştur.
Fotoğrafçının Düşmanı Var mı?
Robert Adams
Degas, Pissarro ve Seurat gibi ünlü ressamların da aralarında
bulunduğu bir grup ressam 1886'da Paris'te beraber bir sergi açtılar.
Ancak, açılış gününde kalabalığın büyük bir bölümünün davranışları
hiç de dostça değildi. Katılımcılardan biri olan Paul Signac,
daha sonra ziyaretçilerin birinden şöyle bahsediyordu: "Adam
bütün gününü sergi salonu ve yanındaki kafeterya arasında gidip
gelerek ve sergiye gelip onun neşesine katılan herkesin ismini
bir listeye kaydederek geçirdi. Bu kadar çok ünlü insanla tanıştığı
için çok heyecanlıydı ve bu yüzden kapıda giriş parasını ödediğinde
üstünü almayı bile unuttu".
Bu olay John Rewald'ın "Empresyonizm'in Tarihi" isimli
kitabında tekrar ele alınmaktadır. Rewald'a göre; eleştiriden
öğrenilecek tek şey onların acımasız saldırısına karşı nasıl güçlü
olunacağını öğrenmek, bu sayede asıl yapılması gereken işleri
başarmaktır. Günümüzde de beklenen bundan çok farklı değildir.
Hatta fotoğrafçıların ressamlara göre eleştiriye daha çok ihtiyaçları
vardır. Buna rağmen kaç tane sergi eleştirisi görmekteyiz ?
Ben şanslıydım. Bir fotoğrafçının diğerini kıskanmadığı zamanlardan
önce fotoğrafa başladım. Günümüz koşullarında fotoğrafa başlayanlarda
da bir yavaşlama olmalı. Bu sadece eleştirmenler yüzünden değil,
aynı zamanda ayrıcalıklı olma yarışına girmiş fotoğrafçılar ve
profesyonelliğe aykırı davranan müzeciler yüzünden de.
Toplumdaki fotoğrafa olan ilgi eksikliğinin pek çok sebebi vardır.
Bunlardan biri, biz fotoğrafçılar birşey üretmediğimizde fotoğraf
öğreten insanların işsiz kalacak olmasıdır. Bu para meselesidir.
Çok kısa bir süre önce sadece fotoğraf dersleri vererek çok iyi
para kazanabileceğimi öğrendim. Fakat biliyorum ki fotoğraf üreterek,
yani öğrettiğim işi yaparak yaşamak imkansız. Bu ironi hayatı
hiç de kolaylaştırmıyor.
Fotoğrafta tartıştığımız bu konu aslında çok karmaşıktır. Sorun,
şu anda fotoğraf eleştirmenliği yapanların çoğunun bu alanda yeterince
tecrübesi olmayan gençler olmasıdır. Ve ayrıca fotoğraf alanının
doğası yeterince ürkütücüdür. Fotoğrafta ayırdedilebilen bir tarz
elde etmek için fotoğrafçılar çok büyük paralar ve de çabalar
harcamaktadır. Diğer taraftan boş fotoğraflar da eleştirmenleri
kızdırmaktadır. Fakat bu kötü davranışların sebebinin bir özürü
olamaz. Bizim bir elimizde gayrı medeni eleştiri diğer elimizde
de fotoğraflar ve bu fotoğrafları yapan fotoğrafçılardan öğrendiklerimiz
var. Heykeltraş David Smith kendi dergisinde şöyle demektedir:
" İzleyici, sanat eserindeki etkinin miktarını anlamakta
mıdır?" Sanatçının yapmaya çalıştığı şey bizi hayatın değerli
olduğuna ikna etmektir. Bu gerçekten çok riskli ve acı verici
bir çabadır. Buna rağmen, eleştirmenler acımasız bir şekilde saldırdıklarında
onların bunu anlayıp anlamadıkları da hala cevaplanmayan bir sorudur.
Camus'un gözlemine göre "sanatçıya yardım edenler onları,
kendilerini ve üretenleri sevenlerdir, başkalarının tutkularını
kendi tutkuları gibi değerlendirebilenler ve tabiki nasıl eleştireceğini
bilenlerdir. Benim tahminim ise bir izleyici ve de bir eleştirmen
olarak bizlerin yapmak istediği şey sadece sanatçılara yardım
etmektir. Eğer bir eleştirmenin en önemli işi iyi olmayan sanat
eserlerini ayıklamak ise, onlar aynı zamanda başarılı sanat eserini
de ayıklamak zorundadır. Fakat bu nasıl yapılabilir? Ne tip eleştiriler
fotoğraf için uygundur?
Olumsuz olmak her zaman çok daha kolay olduğu için, genelde
kullanılan fakat yanlış olan bir öneri ile başlayayım: En popüler
yol dürüstlüktür. Bu pek çok insan için oldukça sevimli bir konudur.
Fakat, fotoğraf kritiğine bunu uygulamanın en temel sorunlarından
biri fotoğrafta birşeyleri ispatlamanın oldukça zor olmasıdır.
Riyakarlık, fotoğrafının hatalı olabileceğinden şüphe etmek dürüstlük
ise, onun tamamen yanlış olduğunu ilan etmektir. Ortadaki tek
kanıt ise eleştirilen fotoğraftır (eğer fotoğrafçı tarafından
yazılmış mektup veya yazılar olmadığı düşünülür ise). Fotoğrafın,
fotoğrafçının gerçek düşüncelerini yansıtıp yansıtmadığını görmek
oldukça zordur.
Emin olun ki fotoğrafçıların hiç biri neden fotoğraf çektiklerinin
farkında değildirler. Bu belirsizlik, etkisini izleyiciler için
göz ardı ettiğimizde, fotoğrafçılar için bir ilham kaynağıdır.
Yemeden yaşayamayız ama bu ihtiyaç ile ruhumuzun ihtiyaçları arasında
da kolay kolay bir bağlantı kuramayız.
Eğer dürüstlüğü yerine koyacak olursak, bununla ilgili bir tez
öne sürmek istiyorum: Dürüstlük, çoğunlukla bir sanatçı için,
sosyal ekonomik ve de politik durumların ötesinde, olumsuz bir
davranış biçimidir. Kötü sanatçıların büyük bir kısmı çok dürüsttür.
Örneğin, James Joyce iki yüzlü bir İrlanda'lı olarak suçlanabilir.
Olaylardaki gerçeği göstermek için fotoğrafçı, İrlanda'nın bağımsızlığını
ciddiye almıyormuş gibi görünür. Aynı zamanda Walker Evans da
fotoğrafladığı güneyli çiftçilerin sefillikleri ile ilgilenmediği
için dürüst olmamakla suçlanmıştır. Peki, Evans onları savunmasız
bir şekilde göz önüne sermek için kullanmadı mı?
"Dürüstlük" kelimesi sanat camiasında sanatçının farklılığının
dürüstlüğü olarak anılmalıdır. Çünkü, bu yaklaşımla, biz sanatın
varlığı ile sanatçının ürettiği fotoğraftaki genel düzenleme ve
onun keşfettiği karmaşık hayatın anlamını tartışmaya başlıyoruz.
Bir diğer uygun olmayan eleştiri de sanatçının hayatı ile ilgili
yapılan eleştiridir. Herkesten farklı giyindiği için Marianne
Moore'un şiirlerini beğenmemek, veya çok içki içtiği için William
Faulkner'ın romanlarını sevmemek hiç de doğru değildir. Üniversitede
ya da bir dergide çalışıyor diye, sosyalist ya da değil diye,
v.b, o kişilerin yaptığı fotoğraflara saldırmak uygun bir eleştiri
tarzı değildir. Eleştirmen Max Kozloff, sanatçıların özel hayatlarındaki
detayları içeren bir kitap olması gerektiğini savunmaktadır. Aslında
bu çok yanlıştır; çünkü, bir fotoğrafçıyı diğer insanlardan ayıran
onun yapmış olduğu fotoğraflardır ki bizi ilgilendiren de sadece
ve sadece onlardır. Eğer, fotoğraflar sanatçının hayatındaki özel
detayları bilmeden anlaşılamıyorsa, asıl sebep onların yanlış
değerlendirilmesindedir. Çünkü, tanımına göre, bir sanat eseri
yaratıcısından tamamen bağımsız olmalıdır. Bir fotoğrafın psikoanalizini
yapar gibi onun fikirsel yönünü göstermeye çalışmak bizi fotoğrafın
kendisinden ve çalışmanın değerini ve gizini ortaya çıkarmaktan
uzaklaştırır. George Orwell, "bir şiir ancak hikayeleştirildiğinde
yorumlanabilir. Bu ise çekirdekleri için elma yemek gibidir"
der. Cezanne, Stiegltz, Steichen vb gibi sanatçılar tarafından
yapılmış mükemmel elma resimleri gözümün önüne geldikçe bu benzetme
çok daha hoşuma gidiyor ve böylece onları yerken aldığım zevki
unutmak istemiyorum.
Dürüstlükten, insanların özel hayatında ki detaylardan ve ideolojik
yorumlardan uzak duracağımız konusunda anlaştığımızı varsayalım.
Peki daha sonra?
İlk önce, herhangi bir çalışmanın halk önünde tartışılmasının
uygun olup olmadığına karar vermeliyiz. Burada konuşmaya çekinilecek
pek çok sebep vardır. En önemli değerlendirme sonuçta kişiseldir.
Halka açık yapılan değerlendirmenin iyi olabileceği kabul edilse
bile bunun tersini gösteren pek çok yol vardır. Örneğin, hemen
akla izleyicilerin yeterince fotoğraf görüp görmediği gelir. "Herkes
bir veya iki fotoğraf daha doğrusu bir sürü kötü fotoğraf çekmiştir"
diyen Cartier-Bresson çok haklıdır.
Bir eleştirmenin bir çalışmayı kötü olarak değerlendirdiğini
varsayalım. Eğer öyleyse, bu, eleştirmenin konuşmaması gereken
birşey mi? Bundan kurtulmanın bir yolu yok mu? Kötü kolayca ayrılamıyor
ise, iyi çalışma nasıl başarılı olabilir? Bu tip sorular kolayca
cevaplanamaz.
Diğer taraftan eleştirmenlerin de yanlış yorum yapabileceği
gözönüne alınmalıdır. Empresyonist'lerin savunucularından biri
"hiçbir gazete yeni bir yetenek keşfetmemiştir" demişti.
Yıkılması zor bir tez gerçekten. Aynı zamanda halk önünde olumsuz
eleştiriyi taktik olarak kullananlar da vardır. Pek çok yayıncıya
göre olumsuz eleştiriler hiç eleştirilmemekten çok daha iyidir.
Her ne kadar bu, ekonomide geçerli olmasa bile, olumsuz eleştiri
o çalışmanın önemine işaret etmektedir.
Belki bu şekilde kötü bir çalışmadan düşündüğümüz kadar çok
korkmayız. Hatta buna kendimiz bile izin verebiliriz.
Eğer biri eleştirel bir şekilde konuşmaya ya da yazmaya karar
verirse, yapacağı tek şey tam anlamıyla açık ve anlaşılır olmaktır.
Eleştirilerin çoğu sonuçta yanlış fikir üzerine kurulmuştur. Sanatın
kendisi gizemli olduğu için eleştiri de öyle olmalıdır.Fakat eleştiri
ve sanat eşanlamlı değillerdir. Eleştirinin görevi, sanatın gizemini
yoketmeden ortaya çıkarmaktır. Sanat dergileri okurken Robert
Graves'in "iyi bir dille yazılmış yazılar her zaman moral
verir" dediğini hatırlarım. Bu cümle, pek çok derginin sorununu
çok iyi bir şekilde açıklamaktadır. Bazen bu yazarlara, yazdıklarını
yaşlıca bir hanıma okuttuktan sonra onun takıldığı yerleri hemen
değiştiren VIII.yy Çinli şairlerden Po Chii'nin uyguladığı bu
yöntemi önermek istiyorum.
Eleştirmenin, elinden geldiği kadar açık ve net yazabildiğini
kabul edelim. Peki yazmak için en uygun konu nedir? Burada Henry
James, sorulması gereken en uygun soruları şu şekilde belirlemiştir:
Sanatçı ne yapmaya çalışıyor? Bunu yapabilmiş mi? Bunu yapmaya
değer miydi?
Kabul edelim ki ilk soru insani ürkütmektedir. Kim sanatçının
ne yapmaya çalıştığını bilebilir ki? Burada gördüğümüz tek şey
çalışmanın kendisidir ve biz ancak bu çalışmadaki çabayı tartışabiliriz.
Bunun dışında tartışılan herşey çok anlamsızdır.
"Sanatçı ne yapmaya çalışıyor" sorusundan sonra James'in
ikinci sorusu ise düz mantıktır. Bunu cevaplamak için eleştirmen
çalışmanın kendi içinde bir uyumu olup olmadığını ve sanatçının
kendisi tarafindan yaratılmış kurallara uygun olup olmadığını
belirlemek zorundadır.
Bazı eleştirmenlerin yaptığı gibi diğer iki sorudan önce sorulması
gereken son soru ise en önemlisidir. Pek çok akademisyen bu soruyu
sormaktan çekinirler fakat bizler buna izin vermeyiz. Sonuç olarak,
eleştirmenin kendi değerlerini ortaya çıkarması için ısrarcı olmalıyız.
Örneğin, ben birşeylerin yapmaya değer olup olmadığını anlamaya
çalıştığım zaman daha farklı sorular sorarım. "Oluşumu "
yani "güzelliği" ortaya çıkarıyor mu? Eski gerçekleri
yeniliyor mu? Daha önceden uyumsuz olarak tanımlanan elemanları
uyumlu hale getiriyor mu?
James'in bu üç sorusu, doğru metodolojiyi bulmanın yolunu gösterir
fakat tanrı biliyor ki onlar başarıyı garanti edemez. Fotoğraf
hakkında etkili olarak yazabilen sadece bir kaç kişi vardır. Bunlardan
biri olan John Szarkowski ortamdaki yapıcı etkisi nedeniyle Stieglitz
kadar hatta ondan bile daha iyi tanınır. Szarkowski'nin eleştiri
yazıları onu bu kadar ünlü yapmıştır. Buradaki ironi ise rakiplerinin
onun başarısındaki en açık anahtar noktalarını kaçırmalarıdır.
O sadece sevdikleri hakkında yazar. Bu sadece rekabeti başından
engeller. Şüphe yok ki, saygı duyulması gereken çalışmalar hakkında
yazılmış denemeler her zaman ayakta kalır ve bu çalışmalar ortaya
çıkar. Zayıf çalışmalar ise kendi ağırlıkları ile düşerler. Dolayısı
ile her zaman bizim iyiyi görmemizi sağlayan bu insana minnet
borçluyuz.
Son olarak, biri eleştirmenlere, diğeri fotoğrafçılara olmak
üzere iki düşüncemi aktarmak istiyorum. İlki Los Angeles'deki
Immaculate Heart College'in sanat bölümünün yöneticisi tarafından
aktarılan bir gözlem. "Bu dünyada ki herkes birşeyleri göstermeye,
kanıtlamaya çalışıyor. Belki bazıları sanatçı olarak yeryüzünün
renginin ne olduğunu göstermektedir. Buna rağmen, hala diğerleri
onun mavi olduğunu ispatlamaya çalışıyor olabilir". Buna
göre, eleştirmen olarak hiç bir konunun önemsiz olmadığını unutmamalıyız.
Sonuçta, bütün hümanist yaklaşımlar ilgi göstermeye değer.
Fotoğrafçıları cesaretlendirmek için söylemek istediğim şey
Mattisse'nin ressamlar için söylediği şu cümle ile çok iyi ifade
edilmektedir: "Bir ressamın asla gerçek düşmanları yoktur
fakat kötü resimleri vardır." İyi resim (fotoğraf) her zaman
gücüyle kendini gösterir. O yanlış yapılmış bir eleştiriden daha
güçlüdür. " Bir ressamın asla gerçek düşmanı yoktur fakat
kötü resimleri vardır" cümlesi beni eleştirinin en uygun
noktasına getirdi. Bir fotoğraf eleştirmeninin en önemli işi fotoğrafçılara,
onların gerçek düşmanlarını (kötü fotoğraflarını) yenmelerine
yardımcı olmaktır.
Kaynak: Beatuy in Photography Essays in Defense of Traditional
Values, Robert Adams, Aperture, 1981
|