KAKTÜS
TEK SEÇİCİ
Ali Rıza Akalın
Uzun bir süredir başarılı sonuçlar alınamamış olmalı ki, ilk
kez yeni bir biçim denemesine gidiliyor. “TEK SEÇİCİ” lik. İsim:
Eşfak AYKAÇ. Rakip: Macaristan. Hani o futbol alanlarında tüm
ülkeleri inim-inim inleten, yaşlı~genç~bay~bayan demeden rakip
ülkenin insanlarını gözyaşına boğan Macaristan. Kaçiş, Cizibar,
Puşkaş ünlü futbolcular İstanbul’a turistik bir seyahate gelmiş
gibiler. Foto muhabirlerimizden biri, futbolcuların valizlerini
tek parmakları ile taşıdıklarını görüyor. Anında, “KLICK”.
Görmeyenin fırlattığı taş, 40 yılda 1 kere tam yerine isabet
edermiş: TÜRKİYE 3, MACARİSTAN 1. Bu inanılmaz! olayın tek kahramanı
varmış. “TEK SEÇİCİ”. Turgay~Naci~Leffer~Suat çok iyi oynamışlar,
mam olsun bu tarihi sonuçta farklı olan tek şey: “TEK SEÇİCİ”
lik.
Hatırlayabildiğim kadarı ile, bu sistem bir süre daha devam
etti. Devam etti etmesine de parlak tarih oluşturacak şatafatlı
sonuçlar alınamadı. Görüldü ki iş, bir ekip işi. “TEK SEÇİCİLİK”
çıkar yol değil. Belki bir tek yararı var. Her türlü sonuçtan
sonra, soru soracağınız ve yanıt alacağınız sadece “TEK SORUMLU”nun
var olması.
Ancak, yine de çağımızın, çoğulculuk zamanı olduğunu hatırlatmalıyız.
Kapitalizm büyüyor. Üretimin miktarını ve çeşidini arttırıyor.
Ancak bir işi tek bir merkezden ve tek bir kişi ile yönetmek nerede
ise imkansız hale geldi. “GLOBALLEŞME”ye yönelik tepkilerin, daha
çok gelişmiş ülkelerin toplumlarından geliyor olması, çok renkliliğe
ve çok sesliliğe karşın TEKEL’leşmeye bir uyarı~itiraz~karşı olma
niteliğindedir.
Biliyoruz ki bir üst yapı kurumu olan SANAT’ın çıkışı ve üretimi
bireysel, etkileşimi ve tüketimi ise toplumsaldır.
Sanatın çıkış~sonuç aşamasının arasında bir yerde eleştirmen(ler)
ya da jüri üyeleri belirleyici rol oynarlar. Eleştirmen değil
ama jüri(lik) birden çok bireyin oluşturduğu bir yapı olduğundan;
çok seslilik, farklı açılım, etkileşim, paylaşım ve ikna gibi
değerleri ile sosyal bir ortam oluşturur. Elbette ki saydığım
bu artı değerlerin karşısında inatçılık, ego tatmini, ön yargı,
gibi eksi değerlerin de var olması halinde sosyal ortamın kaos’a
dönüşmesi de olasıdır. Bu olasılığa karşın, katılan tüm jüri üyelerinin
hazırlanıp imzalayacakları “JÜRİ GEREKÇELİ RAPORU” etkinliğin
3. tarafınca (yarışmacı~katılımcı) varılacak kararın dayanağı
olur. (Toplantı Tutanağı~Kaza Raporu~Mahkeme İlamı gibi)
Bu düşünceden yola çıkarak, var gücümle “Jüri Gerekçeli Raporu
mutlaka yazılmalıdır” diye bağırıyorum.
Ama olmadı~olmuyor. Olmalı idi ki; bizler bileydik; Ahmet’in
şu fotoğrafına oy veren üyeler kim? Fotoğraf hangi değerleri ile
ödül kazanmış? Tüm jüri katılmamış? Açık oylama mı? Planlama mı?
yapılmış. Buzlar gibi birçok soruya yanıt verebilecek nitelikte,
giderek standart biçim kazanmış bir rapor olmalı idi.
Olmalı idi ki; bu raporu edinen bizler, sonuçlarla ilgili yargılarımızı
(olumlu~olumsuz) o jüri üyelerine “YAZILI” olarak iletelim.
Olmalı idi ki; millet görmeli~tanımalı ki, hangi niteliklere
sahip insanların jüri sıfatı ile fotoğraf değerlendirdiklerini.
Elbette ki, böyle bir raporu yazmak kararı; bilgi ister, özgüven
ister, risk almayı ister, geniş açı ile bakmayı ister, kararının
arkasında durmayı ister.
Daha biz bu sırça köşkü oluşturmadan,
tadına varmadan, doğru~yanlış demeden, özetle bu dönemi yaşamadan
kapatıyoruz.
Fotoğraf dünyasında “TEK SEÇİCİLİK” dönemi başladı. Örnekleri
taze: Sayın Ara GÜLER, Kamil FIRAT, Tansu GÜRPINAR bu dönemin
ilk isimleri ve örnekleri oldular.
Bir yandan; geniş perspektifli, çoğulcu, kalabalık bir jüri
oluşturulmasını isteyip, bu doğrultuda savaşırken, öte yandan;
sonuçlarınıza muhatap alacağınız 1(bir) bireyden oluşan jüri’yi
benimsemek ne zor bir ikilemdir.
Gelişen bu yeni durumda, benim halim bir hayli sıkıntılı, zira,
hem bıyığım hem de sakalım var, belki, birini kesmek zorunda kalacağım.
Ancak biraz daha zamana ihtiyacım var. Olup, bitecekleri görmek
gerek diye düşünüyorum.
Kaktüs’ün suyuna ulaşmak isteyenin, dikenin acısını hesaba katması
gerekiyor.
Kalın sağlıcakla
Ali Rıza AKALIN
|