OROJENİ
Nihal SİPAHİ
SAVAŞIN NEGATİFİ
Bundan birkaç yıl önce askeri bir düzen içinde yer alan ve fotoğrafın
çekiliş açısından adeta sonsuza uzanıyormuş hissi yaratan mezarların
afişini görmüştüm. Her mezarın başında bir haç ve onun başına
asılmış bir miğfer vardı. Oradaki askerlerin özel hayatları, nasıl
maddi ve moral birkaç görüntü ve tema üzerinden genelleştirilmiş,
ortak hale getirilmiş, kişisel hissedişleri sessiz iç çekişlerine,
dar zamanlara, başkalarıyla paylaşılamayan mahrem vakitlere bırakılmışsa,
ölümleri de aynı şekilde her türlü kişiselliği dışlayan genel
bir görsellik içine yerleştirilmişti.
Birbirinin aynısı bu mezarlarda yatanlar, farklı isimleri, hayatları,
hikayeleri olan insanlar değil, bir büyük kudret tarafından daha
yaşarlarken tıpkı mezarları gibi biçimlendirilmiş, hikayeleri
aynı standart kalıbın içine yerleştirilmiş, şimdinin moda tabiriyle
klonlanmış insanlar gibiydiler. Hatta günümüzün moda tıbbi araştırmalarının
heyecan verici işi bu klonlama araştırmalarının ilham kaynağını,
tıpkı bu mezarlardaki örnekleri gibi, modern dünyanın her şeyi
standartlaştırma "ruhunda" aramak gerekir gibi gelmişti bana.
Hemen belirtmeliyim ki, "tertipli düzenli" mezarlıkların olmasına
karşı değilim; muradım, mezarlığı bu şekilde düzenleyen standartlaşmanın
modernliğin en bariz vasıflarından birisi olduğunun altını çizmek
ve yine onun da arkasında onu tamamlayacak şekilde bürokratik
dilin ve rasyonelliğin durduğunu söylemek.
Mezarlığı o şekilde düzenleyenlerin arzusu, savaşın korkunç yüzünü
göstermek değil, aksine burada yeniden bir araya getirilmiş olan
"ölüler ordusu"nun o trajik ve muhteşem görüntüsüyle yaşayanları
etkilemek, kışkırtmak, baştan çıkartmaktır. Bu yerin, ziyaretçilerine
"her şeyi anlatan görüntüsü"nün coşku verici mesajı budur. Öte
yandan elbette savaşta ölmüş bu askerlerin vücutlarının birbirinden
ne kadar farklı şekillere dönüştüğünün, kiminin kolunun kiminin
bacağının artık hiç bir bürokratik kudretin yeniden onları "düzenli
bir biçimde" bir araya getirmeye gücünün yetmeyeceği şekilde dağıldığının,
aradan asırlar geçse bile zamanın onları benzeştiremeyeceği şekilde
kemiklerinin dahi parçalanmış olduğu gerçeğinin bu fotoğrafta
görünmesi mümkün değildir. Mezarların standart düzeni, altta yatanların
bu standarda uymayan bedenlerini saklayabilir mi? Bunu görmek
için de sanırım, tıpkı hayatın sair işlerinde olduğu gibi bu fotoğrafın
da negatifini hayal etmek gerek. Bugünlerde Amerika Afganistan'a
askeri harekat düzenliyor. Ah, ben de aynı hataya düştüm "askeri
harekat" dedim, hayır hayır, Afganistan'daki insanların üzerine
bomba yağdırıyor. Askeri harekat, operasyon gibi resmi, bürokratik
dilin üstünü örttüğü gerçek bu. Televizyonlara bakıyorum, durmadan
Amerikan savaş gücüne hayranlık bildirme yarışındalar. Sunucular
hayran hayran B 52, B2 gibi bombardıman uçaklarına övgüler düzüyorlar.
Nasıl kalkıyor, ne kadar yol alıyor, ne kadar mühimmat taşıyor
vs. Savaş teknolojisinin ihtişamı karşısında büyülenmiş bu insanlardan,
"mühimmat" denilen şeyin insanları öldürmek için hazırlanmış bombalar
olduğunu, bu uçakların o göklere çıkartılan niteliklerinin aslında
daha fazla insanı etkin bir şekilde öldürmek anlamına geldiğini
söylemeleri beklenebilir mi? Bir de ne vardı, Tomahawk füzeleri.
Ne kadar müthiş füzelermiş, radarlara yakalanmayan akıllı füzeler,
tanesi de bir hayli pahalı, hedefe de tam isabet ederlermiş. Hedef?
Orada yorum yok. Füzenin ne kadar pahalı olduğunu anlatan "insanlar"ın
aklına, düştüğü yerde yok ettiği canların pahasının ne olduğu
hiç gelmez mi? Savaşı anlatan bu teknik ve bürokratik dilin, anlamları
nasıl piç ettiğini hangi fotoğraf gösterecek? Bu dilin yetişemediği,
dönüştüremediği tıpkı başta anlattığım mezarlarda yatan askerlerin
kanlı bedenleri gibi ortada öylece duran savaşın çıplak gerçekliğini
ne anlatacak?
Ben diyorum ki, savaşın öteki yüzünü anlatan dil, gösteren fotoğraf
yoksa, o zaman bizler, egemenlerin bize takdim ettiklerini zihnimizi
mukabil bir objektif, anlamları deşifre eden bir mekanizma gibi
kullanıp dönüştürmeliyiz. Bize sunulanların resimlerini yeniden
kendi gözlerimizle çekmeliyiz. Bu filmler hiç şüphesiz savaşın
kan banyolarından geçerek kendi gerçek suretlerine kavuşacaklardır.
|