Cumhuriyet
döneminde, Osmanlı Devletinden arta kalan bir çok fotografhane
yeni isimlerle çalışmalarına devam etmiştir.
Birinci Dünya Savaşı sırasındaki uygulamada olduğu gibi,
Kurtuluş Savaşı’nda da çoğunluğu orduda görevli subay ve
askerlerden oluşan film fotograf ekipleri ile savaşın yapıldığı
cepheler, kent ve kasabalar belgelenmiştir.
|
İstanbul’dan başlayarak, Anadolu’nun çeşitli kentlerinde
açılmaya başlayan fotograf stüdyoları kısa sürede
ülke geneline yayılmıştır. Cumhuriyetin ilanı ile
gelen nüfus kağıdı, pasaport ve resmi evraklara fotograf
konması zorunluluğu “resim çektirmek” istemeyen bir
kısım halkın da, bu stüdyolarla sürekli bir bağlantı
kurmasını gerektirmiştir.
|
Cumhuriyetin ilanı ile başlayan ulusallaşma çabaları, stüdyo
fotografçılığından bağımsız, başta gazete olmak üzere çeşitli
yayınlar için gerekli malzemeyi oluşturacak fotografçıları
ortaya çıkarmaya başlamıştır.(Muhterem Gökmen, Esat Tengizman
ve Burhan Felek gibi..)(1)Bu isimler arasında Ethem Tem’i
de anmak gerekmektedir.(C.O.G)
Cumhuriyet dönemi “söz” üzerine kurulu bir toplumdan
“yazı” ve “fotograf” toplumuna geçiş, görselliğin
kökleşmesi sürecini içermektedir. Osmanlı döneminde
azınlık stüdyolarının tekelinde olan fotografçılık
Cumhuriyet döneminde hızla günlük yaşamın ayrılmaz
bir parçası durumuna gelmiş, sanatçılarımız insanlara
ışığın anlatım ve yorum gücünü tattırmayı amaçlamışlardır.
|
|
Bunun
kavgasını vermişlerdir. Baha Gelenbevi’nin “Fotograf minör
sanat değildir” diye haykırmasının altında fotografın toplumsal
değerini vurgulama düşüncesi vardır. Yirminci yüzyıl Türk
fotograf sanatı aşkın durumda olmamakla birlikte sınırlı
sayıdaki “usta” niteliğine sahip insanın çabasıyla bir toplumsal
bilincin oluştuğu düşüncesi yadsınamaz.(2)
|
1925’te
İstanbul’da Vakit ve Cumhuriyet gazetelerinde fotomuhabirliği
yapan Cemal Işıksel, 1929’da Atatürk’ün emriyle Ankara
Ulus gazetesinde bu görevini sürdürmüştür. Atatürk’ün
içinde bulunduğu çevreyi sürekli izleyen Işıksel, günümüze
kadar ulaşan Atatürk fotograflarından oluşan çok zengin
bir kolleksiyon meydana getirmiştir.(3) |
Atatürk,
hayatta bulunduğu onbeş yıllık kısacık Cumhuriyet döneminde
Türk toplumunu biçimlendirirken içinde bulunulan toplumsal
koşulları hiçe sayan bazı hedefler koymuş, morali yüksek
tutmuş,halkı sınırlarının ötesinde bulunan bir yaşamı yakalamaya
zorlamıştır. Demokrasi, sanat, bilim, dil bilinci, adalet,
halkçılık, devrimcilik, laiklik, bağımsızlık... bazı kimselere
hemen olurmuş gibi gelmeye başlamıştır. Atatürk, bu bağlamda
efsanevi bir kavrayışla sanatçıyı “Alnında ışığı ilk hisseden
insan..” olarak halkımıza tanıtmıştır.(4)
1932 yılında, genç Cumhuriyetin kültür atılımlarından biri
olarak kurulan “Halkevleri” eğitim düzeyinin yükseltilmesi
için pek çok alanda yaptığı çalışmaların yanında 1932 yılından
başlayarak düzenlediği fotograf kurslarıyla genç heveslilerin
ve amatörlerin bu alanda çalışmalarına olanaklar hazırlanmıştır.(5)
Basın Yayın Genel Müdürlüğü 1933-1937 yıllarının başında
Vedat Nedim Tör ile fotograf faaliyetlerini sürdürür
ve yine bu dönemde ilk defa sistemli olarak Türkiye
fotograflanır. 1926 yılında Türkiye’ye yerleşen Avusturya
asıllı Othmar Pfershy, Basın Yayın Genel Müdürlüğü
adına Anadolu’yu gezerek binlerce fotograf çeker.Tarihi
yapıları, kent peyzajlarını ve insan yaşamını ele
alan bu fotograflar, “Fotograflarla Türkiye” adı altında
Almanya’da baskısı yapılan bir kitapta toplanır.
|
|
1940
yılında Münif Fehim, Hüsnü Cantürk, Suat Fenik, İlhan Arakon
ve İhsan Erkılıç, Eminönü Halkevinde açtıkları fotograf
sergisiyle fotografın da sergilenebileceğinin ilk örneğini
oluşturdular.(6)
|
Görsel tarih oluşturma tutkusu olanların, olayları
gerçekçi bir biçimde yansıttıkları savından kaynaklanan
bir doğruluk saplantısı vardır. Oysa fotograf yansız
değildir. Ülkemizde Cumhuriyetin ilk yıllarında propoganda
servisleri tarafından yayınlanan tanıtıma yönelik
fotograf albümleri ya da dergiler egemen siyasal kadronun
görüşlerine uygun bir biçimde hazırlanmıştır. Bunlara
bir tür resmi görsel tarih yapıtı da diyebiliriz.
Yazılı tarih sonradan değiştirilebilir. Görsel tarihi
değiştirmek olanaksızdır. Fotografçının, yanlışı düzeltilmez
türden bir sorumluluğu vardır. Fotografçının sorumluluklarından
biri de literatürü iyi bilmesidir. Kısır döngüye girmemesi,
taş üstüne taş koyması buna bağlıdır.(7)
|
Bu
arada 1936’da Basın Genel Direktörlüğü’nün açtığı “Türkiye,
Güzellik, Tarih ve İş Memleketi” adlı sergi geniş bir çalışmayla
yapılan ilk belgesel örneklerinden sayılabilir. Türkiye’yi
içerde ve dışarda tanıtmayı amaçlayan bu sergi 652 fotograftan
oluşuyordu. Bunların 500’ü Matbuat Umum Müdürlüğü’nde görevli
fotografçıların çektiği 5.000 fotograf arasından seçilmişti.
Diğerleri ise amatör ve profesyonel 22 fotografçının gönderdiği
fotograflardı.(8)
Cumhuriyet Döneminde fotografçılar arasında (Atatürk’ün
dediği gibi..) “Alnında ışığı ilk hisseden” lerden biri
Şinasi Barutçu “hoca” olmuştur. Barutçu’nun hocalığı bir
yakıştırma değildir.Tam anlamıyla canıyla, kanıyla bir hocalıktır.
O yılların egemen toplum ruhu Barutçu’nun fotografına sinmiştir.
Bu fotograf ince duygular içeren, herkesin dikkatini çekmeyen
ayrıntılar aracılığıyla bütünü yansıtan, yaşamın doruklarını
yakalamayı amaçlayan bir fotograftır. Bindokuzyüzellili
yıllar fotografçıların Anadolu’nun tozuna toprağına karıştığı,
kırsal temalara ağırlık verdiği, aynı paralelde köyünden,
toprağından koparak kent kıyılarına vurmuş insanların görüntülenmesine
özen gösterdikleri yıllardır. Bindokuzyüzseksen sonrası,
fotograf sanatına eğilim duyanların toprağa bağlı “haslık”
rüzgarının etkisinden bir ölçüde kurtularak “Dünya İnsanı”
açılımını yakalama uğraşı içinde olduğu görülmektedir.(9)
Cumhuriyet döneminde içi içine sığmayan fotografçılarımız
güçlüklerle yoğrularak kendi kendilerini yaratmışlardır.
Değişik alanlardan elde ettikleri geliri, dertlerini fotograf
yoluyla anlatma uğruna harcamışlardır. Buna karşın toplumumuzda
fotograf bir sanat dalı olarak tam yerine oturmamış, gereken
ilgiyi görmemiştir. Genellikle büyük merkezlerde daha çok
geçici heveslilerin oluşturduğu küçük bir kitle, fotograf
sanatıyla iç içe yaşamıştır.(10)
Cumhuriyetin ilk yıllarında fotografın gücüne ve büyüsüne
kapılan aydınları-mız özendirme görevini yerine getirmiş
ve çeşitli çevrelerin ilgisini diri tutmayı başarmışlardır.
Genellikle gençlik yıllarının ürünü olan fotograf çalışmaları
onları insanlarla kaynaşmaya, araştırmaya, öğrenmeye, öğretmeye,
düşündürmeye, mutlu etmeye, kısacası yaratmaya koşullandırmıştır.
Her birinin fotografçılıkla yoğun anı ve deneyim birikimi
vardır. 2. Dünya Savaşı sırasında karşılaştıkları malzeme
darboğazı ya da çalıştıkları kuruluşlarda fotografın mesleki
önem ve yararını kabul ettirmek için harcadıkları çaba bunlardan
bazılarıdır. Foto Fahri Seyrek bu konuda çok tipik bir örnektir.
Binlerce meslektaşı gibi stüdyo çalışmalarından elde ettiği
gelirle ailesinin geçimini sağlamakla yetinmemiştir. Halkevleri’nin
ve diğer kuruluşların açtığı yarışmalara katılarak dereceye
girmiş, yöresinde yaşanan tarihi olayları büyük bir özenle
belgelemiştir.(11)
İlk adımda, günlük yaşantıya ilişkin gerçekleri fotograf
diliyle yorumlama çabası fotografçılarımızda özgün üslup
yaratma kaygısının doğmasına neden olmuştur. O yıllarda
çekilen fotograflara egemen olan konu çeşitlemesi içindeki
izlenimci tavır, siyah-beyazın dramatik gücünden alabildiğine
yararlanırken eline geçirdiği bu yeni anlatım olanağının
sınırlarını araştırıyor gibidir. (12)
1948 yılında gelişmiş bir teknikle yayın hayatına başlayan
Yeni İstanbul gazetesi geniş bir fotomuhabir kadrosu oluşturmuştur.
Zeki Bükey, Mehmet Biber, Limasollu Naci ve Ara Güler ilk
fotomuhabirleri arasında bulunmaktadır. Yine aynı yıl Hürriyet
Gazetesi, gazete fotografçılığına önem veren ikinci büyük
gazete olarak basına katıldığında, yazıların yerini büyük
ölçüde görüntüler almaya başlamıştır. Olayları izleyip fotograflarla
haber olarak verme ilkesi bütün gazeteleri etkileyen bir
tutum olarak basınımız içinde hızla yayılmıştır.
Gazetelerin fotografçı kadrolarını oluşturdukları 1950 yılları,
ilk fotograf ajanslarının kurulduğu gelişmeleri de içermektedir.
Faik Şenol, Selahattin Giz, Faruk Fenik ve Müeddep Erkmen
bir araya gelerek “Basın-Foto” yu oluşturmuşlardır.(...)
“Life “ dergisini örnek alan “Hayat Mecmuası” haber, aktualite,
magazin konularını işleyen aylık bir dergi olarak 1954 yılında
yayınlanmaya başlamıştır. Aynı dönemde yayınlanan “Artist”,
“Haftanın Sesi” gibi magazinlerden farklı olarak dünyadan
ve yurttan olaylara temiz baskılı ve seçkin fotograflara
yer veren dergi, kısa süre içinde büyük ilgi görerek haftalık
bir dergi haline gelmiştir.
Derginin yayınlanmaya başlamasıyla foto-röportaj kadrosunda
yer alan Ara Güler daha sonra fotograf müdürü olarak 1961
yılına kadar burada çalışmıştır. Bu yıllarda Hayat Dergisi
kadrosunda yer alan fotografçılardan Ozan Sağdıç, Sami Güner,
Fikret Otyam ve Şemsi Güner günümüze dek süren başarılı
çalışmalarıyla dikkat çekmekteydiler.(...)
Hayat Dergisi kadrosu içinde Semiha Es dünyayı en çok dolaşan
kadın fotmuhabiri olarak Hikmet Feridun Es’le birlikte röportajlar
yapmıştır. Yine Hayat dergisi muhabirlerinden Mustafa Kapkın,
Ege Bölgesinden görüntüleriyle, portre, çıplak ve deniz
altı fotograflarıyla bilinmektedir. Gazi Eğitim Enstitüsünü
bitirerek fotografa başlayan Hüsnü Gürsel, Adapazarı ve
çevresinde yaptığı çalışmalarla fotografı yaygınlaştırırken,
yurtiçi ve yurtdışı yarışmalarında çeşitli ödüller almıştır.
İngiliz fotograf okulunu bitirerek , fotograf üzerine ciddi
çalışmalarda bulunmuş Yıldız Moran, filmciliğin yanısıra
fotografla ilgilenmiş olan Hüsnü Cantürk ve İlhan Arakon,
fotografın güzel sanatlar içindeki yerine dikkati çekerek
gelişmesini sağlayan ressam Zeki Faik İzer ve Mühip Fehim
bu dönem fotograf birikimine katkıda bulunmuş önemli isimler
olarak görülmektedir.(13)
Bu dönemde çeşitli alanlardan gelerek fotografçılığa başlayan
ve kendi kendilerini yetiştiren fotografçılar arasında Gültekin
Çizgen, Ersin Alok, Şakir Eczacıbaşı ve Şahin Kaygun gibi
isimler başta gelmektedir
1958 yılında fotografa başlayan Gültekin Çizgen’in fotograf
ve sanat üzerine yazılarının yanısıra, Engin Çizgen(Özendes)’le
birlikte çıkardıkları “Yeni Fotograf” dergisi ve buna bağlı
olarak çıkan “ Fotograf Yayınları” teorik alanda yaptığı
çalışmalar arasındadır.(14)
1970’li yıllarda, belirli ortamlara ve doğaya yönelik çalışmalarıyla
Nusret Nurdan Eren, grafik çalışmalarının yanında çocuk,
portre ve kadın fotograflarıyla İsa Çelik, renkli fotograf
sergileri ve laboratuvarlarıyla Halim kulaksız önde gelen
fotografçılarımızdandır.
1959’da İstanbul’da kurulan İFSAK (İstanbul Fotograf ve
Sinema Amatörleri Derneği) amatörler arasında dayanışma
oluşturmayı, bilgi ve becerileri birleştirerek kültür ve
sanat ortamına “fotograf”la katılmayı amaçlamaktadır. Yine
buna benzer bir amaçla 1977’de Ankara’da kurulan AFSAD (Ankara
Fotograf Sanatçıları Derneği) fotograf sanatının ürün ve
uğraş olarak geniş yığınlara ulaşmasını hedeflemektedir.
Türk fotografında yaşayan ünlü ve öncü ustaların yanında
1970’li yıllardan başlayarak, bu alanda belirli teknik düzeyin
üzerinde amatörce, ciddi çalışmalara tanık olunmaktadır.
Çeşitli fotograf dernekleri veya grupların yaptığı toplu
çalışmalar yoluyla bu alanda yerli ve yabancı ustaların
yapıtlarını değerlendirip, onlar gibi çekim yapmayı, zaman
zaman ise onları aşmayı başaran “Genç Kuşak Fotografçıları”
ise gençler oluşturmaktadır. O zamanın gençleri ise, Cengiz
Karlıova, Kazım Zaim, Cengiz Civa, Rauf Miski, Nevzat Çakır,
Kemal Cengizkan, Cengiz Akduman öne çıkan isimler olarak
görülmektedir.
Bunlardan başka aynı dönem içinde gazete fotografçısı ve
fotomuhabiri olarak Çetin Sencan, Tülay Divitçioğlu, Özdemir
Gürsoy, Garbis Özatay, Hüseyin Kırcalı, Kadir Can ve Muammer
Tuncer basın içinde başarılı çalışmalar ortaya koymuşlardır.
Basın fotografçılarımızdan Gökşin Sipahioğlu, Paris’te açtığı
ajansla (SİPA PRESS) fotograf dağıtıcılığına yönelmiştir.
Savaş muhabiri olarak Ortadoğu ve Lübnan’da fotograflar
çeken Coşkun Aral, halen Türkiye ve Avrupa basınında yeralmaktadır.
1977 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nin aldığı
bir kararla bağımsız bir fotograf okulu kurulmuştur. Her
biri bu alanda değerli çalışmalar yapmış Mehmet Bayhan,
Sabit Kalfagil, Güler Ertan, Cafer Türkmen ve Yılmaz Kaini
öncülüğünde oluşturulan ve günümüzde Mimar Sinan Üniversitesi
bünyesinde faaliyet gösteren enstitü, İstanbul’daki fotograf
ustalarından ve onların atölyelerinden de yararlanarak çalışmalarını
yürütmektedir.(15)
İkinci Dünya Savaşından sonra sosyal ve ekonomik alanda
liberalleşme düşüncelerinin belli bir ivme kazanması, fotografçılar
arasında sorunların üzerine gitme, özdeğerlerimizi çarpıcı
bir biçimde vurgulama: Anadolu insanımızı tüm yanlarıyla
tanıtma, kültürel ve doğal zenginliklerimizi betimleme çığırı
açmıştır. Bu başka bir anlamda tarih boyunca içinde yaşadığımız,
birlikte yoğrulduğumuz değerlere karşı duyulan borcun ödenmesi
demektir. Artık, fotograf sanatına çağdaş bir anlayışla
yaklaşanların sayısı ülkemizde gün geçtikçe artmaktadır.
Düşüncelerin fotograf yoluyla aktarılması disiplini yer
etmeye, anlatım esnekliği kazanılmaya başlanmıştır. Biçim
anlayışı açısından, geometrik duyarlılıkla yapılan fizyogramlar,
kimyasal işlemlerle ayrıntıları silerek salt çizgi ve leke
aracılığıyla yalın bir anlatım yöntemi arayışları değişik
zamanı, mekanı aynı çerçeve içinde birleştirme, anlamı güçlendirme
eğiliminden doğan sandviç tekniğine ilişkin deneyler bireysel
planda geçirdiğimiz evrelerden bazılarıdır.
Günümüz Türk fotografında an fotografı, deneysel fotograf
bölünmesi kendi içlerinde “değişik yönlerden birbirini tamamlayacak
anlatım zenginliği”ne erişme sancısı çekmektedir. Bir fotograf
sezonunda açılan sergiler arasında artistik kaygılarla çekilmiş
belgesellerin yanısıra deneysel fotograf kavramının boyutlarını
aşan, fotograf üzerinde deri, metal, ahşap ve alçı malzeme
yardımıyla üçüncü boyuta yönelen “nesneleşmiş görüntüler”,
lirik doğa çeşitlemeleri, günlük yaşamdan çekilerek sembolleştirilmiş
yansımalar, erkek ya da kadın nü çalışmalarına rastlayabiliriz.(16)
Fotograf seksenli yıllarla birlikte Türkiye’de büyük bir
ivme kazanmıştır. Türk fotografındaki kimlik değiştirmeye
başladığı, değişik eğilimlerin ortaya çıktığı dönem olmasıyla
da Cumhuriyet sonrası Türk fotografında önemli bir yer tutar.
İlk üniversite düzeyinde eğitimin başladığı bu dönem, fotograf
kadrolarının da değişime uğradığı dönem olmuştur.
Fotografın akademik düzeye taşınması, fotografta bilgi ve
görgü düzeyinin, teknik ve estetik boyutu giderek yükseldi.
Bu dönemde fotografın değişik yönlerine yönelen fotografçılar,
yarışma performansları ve açtıkları sergilerle yepyeni tartışma
ortamı yarattılar. Fotografın sanat ve ulusal boyutu, ilk
defa sorgulanmaya başladı. Bu dönemde peşpeşe fotograf albümleri
yayınlandı. Fotografik eğilimlerini net olarak ortaya koyan
genç ve akademili kadrolar, bu dönemin itici gücü olmuşlardır.
Türk fotografında seksenli yıllar deneysel eğilimlerin yoğun
kabul gördüğü bir dönemdir. Ahmet Öner Gezgin, Mustafa Kocabaşı,
Nuri Bilge Ceylan, Merih Akoğul, Kamil Fırat ilginç çalışmalarıyla
öne çıkan isimlerdir. Bu dönemde daha belgeci tavırla çalışan
Nevzat Çakır, Mehmet Kısmet ve arkadaşlarının kurduğu Grup
FOG ise bu dalın iyi örneklerini oluşturdular.
1989 yılında da Yıldız Üniversitesinde 2 yıllık Meslek Yüksekokulu
niteliğinde fotograf eğitimi (Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde
de..) yapılmaktadır. Bu dönemde Engin Çizgen (Özendes) Burçak
Evren, Kaya Özsezgin (bu isimlere Seyit Ali Ak ve Alberto
Modiano’da ilave edilmelidir.C.O.G) fotograf tarihimize
ışık tutarak kalıcı eserler vermişlerdir. (17)
Basın fotografçılığı alanında ise Rıza Ezer, Ali Öz ve Gülümser
İşçelebi gibi isimler, titiz ve özenli çalışmaları ile ön
plana çıkmışlardır.
Bütün bu yazılanların ışığında baktığımızda “Cumhuriyet
Dönemi Türk Fotografı” nı, toplumsal romantizm (1923-1960),
gerçekçilik (1960-1980) ve toplumsal varoluşun düşünceyi
yönettiği, toplumu, doğayı değiştiren insanın oluşum sürecinde
incelendiği, gerektiğinde yaşamın doğal akışı yerine birbirini
bütünleyen, zenginleştiren sahnelerin montaj tekniği ile
canlandırıldığı epik dönem (1980-1995) biçiminde yansıtmak
yanlış olmasa gerek.” (18)
Cengiz
Oğuz GÜMRÜKÇÜ
Kaynakça
1-
İbrahim Öğretmen,Fotografçılığın Gelişimi ve Ara Güler,Yüksek
Lisans Tezi, (Yayımlanmamış)İzmir,1984
2-
Seyit Ali Ak, Ustaların Fotografları Sergilenirken, (Sanat...
Fotograf... Türkiye’de Fotograf Sanatı) İFSAK Yayınları
No:20 ,İstanbul 1995
3-İbrahim
Öğretmen, age, Sf:27
4-
Seyit Ali Ak, age, Sanat... Fotograf... Türkiye’de Fotograf
Sanatı
5-
İbrahim Öğretmen, age, sf:28
6-
Prof. Güler Ertan, Fotograf Sanatı Ve Türkiye, /Cumhuriyet
Sonrası Türk Fotografı) Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi Toplantı Notları, Siemens Yayınları,
İstanbul
1995 sf:6
7-
Seyit Ali Ak, age, (Yaşam Saatini Fotografa Göre Ayarlayanlar)
8-
Afsad Eğitim Araştırma Birimi, Belgesel Fotograf Notları.
sf:26 Ankara 1984
9-
Seyit Ali Ak, age, (Sanat...Fotograf... Türkiye’de Fotograf
Sanatı)
10-
Seyit Ali Ak, age, (Sanat...Fotograf... Türkiye’de Fotograf
Sanatı)
11-
Seyit Ali Ak, age, (Eski Ustaların Fotografları Sergilenirken)
12-
Seyit Ali Ak, age, (Cumhuriyet Dönemi Türk Fotografından
Bir Kesit Sergisi)
13-
İbrahim Öğretmen, age, sf: 32,33,34,35
14-
İbrahim Öğretmen, age, sf:36
15-
İbrahim Öğretmen, age, sf: 38,39, 40
16-
Seyit Ali Ak, age, (Cumhuriyet Dönemi Türk Fotografından
Bir Kesit Sergisi)
17-
Prof. Güler Ertan, age, sf: 8
18- Seyit
Ali Ak, age, (Sanat... Fotoğraf.... Türkiye’de Fotoğraf
Sanatı.)
Ana
Sayfa
|