"Işık-Resim"
in Öteki Yüzü ve Sanatsal Çeşitlemeleri "
DENEYSEL
FOTOGRAFİ
Tanım Son
zamanlarda görsel imgenin fotografik yapıda kullanılış ve
algılama biçimi açısından farklılıklar gösterdiği savlanan
iki türden "Doğrudan Fotografi nedir?" ya da genel geçer
tanımıyla "Belgesel Fotografi nedir?" gibi bir soruya yanıt
vermek ne denli kolaysa, deneysel fotografiyi tanımlamak
da o denli zordur. Çünkü; deneysel fotografinin sınırları
henüz saptanamamış perspektifi içinde "an /deneysel", "belgesel
/deneysel" ya da "anlatımcı /deneysel" birlikteliğini kurabilmek
mümkündür. O halde, bu karmaşık yapı içinde nedir deneysel
fotografi?
Edweard
Muybridge 1887
|
Söze,
"deney nedir?" ile başlamak gerekir. Konuşma dilinde
deneyden; oluşumların, varolan koşullarda değiştirilmesi,
değişimlerin etkilerinin gözlenmesi anlaşılır. Deney
kavramının bilimsel tanımı ise, önceden belirlenmiş
yöntem ile, araştırma sonucu ortaya çıkacak bulguların
doğruluğunu tanıtlamak; bu bağlamda araştırma kapsamındaki
bilgilerin gelişmesini sağlamaktır. |
Deney,
bir gerçeği göstermek için yapılan deneme olduğuna göre;
deneysel, deneye dayanan, deney yolu ile olandır. Bilimde
olduğu kadar, genel sanat tarihi içinde ve fotografinin
kullanıma açıldığı bir çok alanda deneyselcilik ve deneysel
sanattan söz etmek mümkündür. Örneğin; Pointilistlerin (noktacılar),
gözle görülebilen beyaz ışığın spektral çözümüne yönelik
araştırmaları ile kübistlerin deneysel-analitik çözüm arayışları
gibi...
Moholy-Nogy 1925
|
Otto
Steinert 1951
|
Bu yazının bir bölümü; . 25 Mart 1996 tarihli "Siyah Beyaz"
günlük haber gazetisinde: .
AD Art Dekor, İstanbul Ekim 1996, sayı 43, S.220-224'de
; .
Sanat Çevresi, İstanbul Ekim 1996, sayı 216. S.30-32'de:
.
Milliyet Sanat, İstanbul 15 Ekim 1996, sayı 394, S.35-37'de;
.
Fotoğraf Sergisi, İstanbul, Aralık 1996-Ocak 1997, Sayı
l0, S.IOO-l03'de: . Tamamı ; . iFSAK Fotograf ve Sinema
Dergisi, İstanbul. Mayıs 1997; Sayı: 100, İstanbul, S.3-8
. .
YAPI. Aylık Kültür , Sanat ve Mimarlık Dergisi, YEM Yayınları
İstanbul, Ağustos 97, sayı 189, S.121-126 yayınlandı.
Tüm
plastik sanatlarda olduğu gibi, fotoğrafinin de varlığını
sürdürebilmıesi için yeni anlatım olanaklarına kavuşması,
kendine özgü görsel dilini zenginleştirmesi gerekir. Fotografinin
fiziksel ve kimyasal sınırları içinde önceden belirlenmiş
geleneksel sürecin dışına çıkan, günlük yaşamın betimlenmesinin
ötesinde bir başka iç gerçekliğe ulaşmayı amaçlar yani dışlanma
korkusunu, bağımlılığı ve zorunluluğu yıkmaya çaba gösteren,
geçmişi bugünü ve yarını ayni anda yaşayan bir anlatım biçimidir
deneysel fotografi. Kısaca söylemek gerekirse diyebilirim
ki, fotografi alanındaki her çeşit yenilik ve denemeyi içine
alan, öznelliğin ve kişiselliğin bir "patlama" halinde dışavurumundan
başka bir şey değildir. Aslında bütün bu özellikleri sıralarken,
açısından neredeyse sanaıtın da çerçevesini çizrrıiş olmuyor
muyuz? Bu denli geniş bir yanıtlar yelpazesi; sanat yapıtınıı,
g " " yaşanadan dar bir kesitin, saniyenin " 'beştebiri
hızlılıkta dondurulmuş kaydının olmadığını da vurguluyor
ayrıca. Çünkü; sanat süreci gerektirir; ayrıca düşünülmesi
ve özgüvenli bir iç gerçekliğe açılımı göstermesi gerekir.
Sanatın dokusurıda yalnız geçmiş olan belli bir "an"lık
dönem değil, ayni zamanda gelecek olan zaman da vardır.
İster "belgesel", isterse de "doğrudan" yapılmış fotografik
çalışmalarda olsun insan, bir görsel imgeye belli bir açıdan
bakmaya zorlanmış gibidir. Deneysel fotografınin yaptığı
şey ise; o imgeye bakışımızda başka yollar öne sürmek, hatta
bunları keşfetmeyi önermektir. Bu bağlamda izleyiciye sonsuz
olanaklar sunulur; alışılmış yatay, dikey o dışında, her
yönden okumaya açılım gösterir.. Dahası herkese, kendi bölümleri
doğrultusunda bir okuma olanağı sunması da bir özgürlüktür.
Öte yandan, anlamlandırmadaki tekil yaklaşımdan çoğul yaklaşıma
bir sıçrayıştır da bu. Böylece beyninizde duyduğunuz sıktıntıdan
kurtulacak; anlatım biçimlerinin nasıl kullanıldığını görmekte
ve kullanma türlerini taramakta serbest olacaksınız.
Man Ray
1929
|
Deneysel
çalışmalar, kuşkusuz geniş bir kitleye seslenmek, görsel
algıya dayali fotografi ürünlerine malzeme oluşturmak
amacını gütmüyor. Ama bu tür çalışmalar da olmasa, kanımca
fotografi sanatının da bir kısır-döngü içinde olacağı
kesin. |
Deneysel
Fotografı'nin tarihsel süreci
19.
yüzyılın başlarında sanatsal bir akım olarak Amerika'da
başlayıp, Orta Avrupa'da yaygınlaşan ve geleneksel tavrm
karşısında bir anlayışla fotografinin sınırlarını zorlayan
denevsel fotografi, fotografinin kendisiyle birlikte başlamış
ve her zaman ondan bir adım önde giderek öncülük görevini
sürdürmüştür. Bu yüzdendir ki, deneysel sanatlar için kullanılan
en yaygın kavramlardan biri olan "avant-garde" ın sözlük
anlamı da "öncü"dür.
Tarihsel
sürecin başlangıç noktası, Henry Fox Talbot'un "calotypie"
yöntemiyle gerçekleştirdiği ve bugün kullanılan negatif
pozitif prosesin ilk örneklerinin güneş baskılarında verildiği
1835 yılına rastlar, Eadweard Muybridge'in 1850'li yıllarda
"hareket" kavramı üzerine gerçekleştirdiği deneysel etütleri,
Kinematografi'nin gelişim sürecini hızlandırmıştır. Başlangıçta
belli bir kurama dayanmadan oyun olarak kullanılan deneysel
fotografi, fotografinin teknolojik yapısındaki gelişmelere
paralel sanatsal bir akım olarak değerlendirilmeye başlanması
ve bu bağlamda verilen örnekler, 1920'li yıllarda Christian
Schad'ın "Schadografi"-lerinde, dadaist Man Ray'in "Rayogram"larında,
Bauhaus okulundan Moholy-Nagy'nin "Fotogram"larında uyguladıkları
alışılmışın dışında yan soyut/soyut denemelerinde kendini
hissettirir. Çok yönlü bir sanatçı ve teorisyen kişilikli
Nagy, çok boyutlu nesnel gerçekliğin iki boyutta yeniden
sunumu işlevini sürdüren fotografinin, daha yaratıcı, daha
yenilikçi yapıtlar ortaya koyması gerektiğini savunur ve
uygulamalarıyla da bu tezini doğrular.
Weimar
Cumhuriyeti'nin sonunu hazırlayan politik kriz ve devamında
patlayan İkinci Dünya Savaşı tüm Avrupa'yı sarsar. Avrupa'nın
politik ve ekonomik istikrarsızlığı, sanatçıları genellikle
Amerika'ya göçe zorlar. Böylece "yeni Bauhaus" Amerika'da
birçok yüksek okulda yapılanmaya başlar. İkinci Dünya Savaşı
sonrası Almanya'da, "subjektif fotografi" kavramını ortaya
atan Otto Steinert'in öncülüğünde yeni bir sayfa açılır.
Batı da
1945 yılı sonrasında sanat eğitimi veren sanatsal bir disiplin
olarak giren deneysel fotografi, 1968 Avrupasında akademi
ve yüksek okul düzeyinde yaygınlık gösterir. Ülkemizde ise,
1978 yılında Mimar Sinan Üniversitesi'nde başlatılan fotografi
eğitimi programına deneysel fotografinin girmesi 1980'li
yıllara rastlar. Bugün için, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi çatısı altındaki Fotograf Bölümü'nde
ikinci ve üçüncü yıllarda sanatsal bir disiplin olarak ele
alınmakta. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Fotograf Bölümü'nde Y. Lisans ve Sanatta Yeterlik Programı
içinde yer almaktadır.
Deneysel
Fotografi ve Türkiye
Ülkemizde,
geleneksel fotografinin "yüzeysel görsellik" ile "düzanlamsal"
fotografik göstergelerini ve gerçeğin "yeniden sunum" mantığını,
sanata göndermede yetersiz bulan, düşünce temeline dayalı
dili ile disiplinlerarası iletişimin gerçekleşmesini hedefleyen
deneysel anlayış ilk yapıcı çıkışını 1980 yılı başında yapar.
1980 sonrası dönem, çağdaş dünyadaki oluşum ve eğilimlere
bağlanma çabalarında, geleneksel kapıları kıran alternatif
bir çizginin oluştuğu dönemdir. Kendini belli sanat akımlarına
bağlayan, yeni kuramlara gereksinim duyan bu anlayış; 1980
öncesindeki bireysel farklılıklarla zenginleşeceğine, bir
daralma sürecine giren, karamsarlık ve sefaleti toplumsal
bir suç olarak görüp çalışmalara yansıtan, sosyal gerçekçi
fotografinin klişeleri arasında sıkışıp kalan düşünceye
tepki olarak doğdu. Böylece 1980 öncesinin betimlemeye dayanan
"belgesel fotografi" ile, yaşamsal boyutu farklı bir anlayışla
irdeleyen "deneysel fotografi" arasında, bugün de varlığını
sürdüren bir duvar yükselmiş oluyordu.
Son
15 yıl ulusal çerçevede deneysel anlayışa gittikçe artan
bir ilginin oluşmasına ve geniş bir kitle tarafından kabul
görmesine karşın, diğer sanatların hızlı değişimine paralellik
sağlayamayacak kadar yavaş gelişim gösteriyor. Bunun önemli
birkaç nedeni var:
Birincisi:
Fotografinin toplumsal ve sanatsal işlevini yerine getirebilmesi
için gerekli ön koşullardan en önemlisi olan eğitimin kurumlaşması,
öncelikle birinci sırayı alması gerekirken geciktirilmiştir.
Bu bağlamda çağın düşünce yapısına uyum sağlayabilecek eğitici
kadronun 0luşturulamamış olmasıdır.
İkincisi:
Deneysel fotografi ile ilgilenenlerin çok, teknolojik bilgi
depolama yönünde ısrar etmesidir.
Üçüncüsü:
Belki de en önemli neden, sanatçı kişiliğin yeşermesine
zemin hazırlayacak ortamın henüz oluşturulamamış olmasıdır.
Durum
böyle olunca, uluslararası platformda deneysel fotografinin
yerinden ağırlıklı olarak söz etmek, bugün için ve kısa
vadede mümkün değil. Ancak, bireysel bazı başarılar söz
konusu olabilir.
Deneysel
Fotografi ve Öteki Biçimleri
Genel
tanımı içinde fotografi, çok boyutlu nesnel gerçekliğin
iki boyuta indirgenmiş görsel bir yeniden sunumu olduğuna
göre; 1980'den günümüze, gerek kuram ve gerekse uygulamalı
alanda gözlenen canlılığın sürükediği deneysellik, ülkemiz
koşullarında iki farklı düzlemde gerçekleşmiştir.
Birinci
düzlemde fotografi, nesnel görüntünün nesnelliğini aşarak,
aracın tüm teknik; estetik, semantik ve pragmatik olanaklarını
kullanır. Bu düzlem soyut dışavurumcu (abstrakte Expresyonism)
düzlemdir. Şayet, görsel yapıya soyut bir kimlik kazandırarak
estetik dozun artmasına ve hatta - varsa- anlamına katkıda
bulunacaksa; bilinen veya bilinenlerin dışında. deneysel
yöntemler bu düzlemde kullanılabilir.
İkinci
düzlem ise, nesnel gerçekliğin tümüyle aşıldığı konsepte
davalı kavramsal düzlemdir. Burada amaç fotografiye ulaşmak
değil; onu, yaratma eylemi içinde araç olarak kullanmakdır.
Üçüncü boyut araştırmaları, mekan düzenlemeleri, foto-enstallasyonları
bu düzlemde değerlendirilir. Bu düzlemi kullananların fotografi
dışından ve genellikle resim ve heykel kökenli olmaları,
ülkemiz koşullarında ayrıca çok da şaşırtıcı değildir.
1980
sonrası soyut dışavurumcu dönemin özelliklerini genel anlamda
4 ayrı başlık altında özetleyebiliriz: 1 ) Evrensel "kültür
kalıtlarından yararlanmak, 2) Evrensel ortak değerlere bağlı
olup, ortak anlatım dili kullanmak, 3) Batının sanat kategorilerine
bağlı kalmak, 4) Biçimsel sorunlara öncelik vererek.
Bunlar
deneysel fotografiyi, fotografinin çerçevesi içindeki öteki
biçimlerinden ayıran özelliklerdir.
Eğitim
Sürecinde Deneysel Fotografi
Fotografi
eğitiminin, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
çatısı altında. 1978 yılında başlamasıyla birlikte; 1980'li
yıllardan itibaren eğitim programı içinde yerini alan Deneysel
Fotografi'nin eğitim/öğretim içindeki amacı; fotografinin
ve diğer plastik sanatların tüm teknolojik ve estetik olanaklarını
kullanarak "özgün" sanatsal mesaja ulaşmaktır. Eğitim, içerik
açısından 5 ayrı özelliği kapsar:
1.Araştırma
ağırlıklı görüşlere öncelik verilir.
2.
Kesin bir değerlendirme ve yargıdan kaçılır.
3-
Belli bir plana bağlı kalınmaz.
4-Belli
bir düşünce veya anlayış kabul ettirilmeye çalışılmaz.
5-Ulaşılmak
istenilen sanatsal dilin temel ilkesi, tez/hipotez veya
düşünüş olarak belirlenmiş yaratıcı fikirdir.
Deneysel
fotografi eğitiminde amaç, bilinen klasik sürecin dışına
çıkmak olunca; gerek ışığa duyarlı malzeme ve gerekse de
onu etkileyen kimyasalların farklı etkilerinin araştırılması
da ister istemez gündeme geliyor. Bu doğrultuda ışığa duyarlı
siyah/beyaz fotograf kağıdı ve film malzemesi üzerinde yabancı
pigment boyacılar kullanmadan, gümüş tuzlarının farklı dalga
boyundaki ışık ışınlarına gösterdiği tepki sonucu oluşan
renk çözümlerini deneysel yöntemlerle elde etme çabaları
da, eğitimin araştırmacı yönünü oluşturmaktadır.
3
üncü Sergi Üzerine
Ülkemizde,
süregenlik kazanan deneysel fotografi gösterilerinden belki
en önemlisi "Deneysel Fotografi Öğrenci Çalışmaları Sergisi"
dir. Bu etkinliği, henüz oluşum aşamasında olan entellektüel
fotografi kültürümüzün önemli göstergelerinden biri olarak
değerlendirmek zorunludur.
Mimar
Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotograf Bölümü
Sanat Fotografı Sanat Dalı'nın çabalarıyla 1989 yılından
bu yana, belirli aralıklarla gerçekleştirilen geleneksel
"Deneysel Fotografi Öğrenci Çalışmaları Sergisi"nin üçüncüsü
4 -34 Ekim 1996 tarihleri arasında Emlak Bankası Beyoğlu
-Tünel Sanat Galerisi'nde izlenime sunuldu.
"Türk
fotografi sanatı içinde deneysel fotografinin gelişim aşamalarını
saptamak, toplumumuza sunmak deneysel fotografinin etkileşimini
belirlemek, çağdaş yorumlara varmak, fotografi gibi marjinal
alanlarda çağdaş sanat ortamının oluşmasını sağlamak ve
onu desteklemek, eğitim kurumları dışında kalan sanat düzeyine
seslenerek; yarının genç sanatçıları için uygun bir kültür/sanat
ortamının hazırlanabilmesine yardımcı olmak ve onlara kamuoyu
önüne çıkabilme olanağını ülkemizde 1980'li
yıllardan başlayarak pozitif gelişme gösteren deneysel fotografinin
sanat eğitimi sürecine gereksinim duyduğunu vurgulamak,
fotografinin sanatsal bir disiplin olarak kabul görmesinde
öncü rolü olan çok yönlü deneyselliğe kitlenin ilgisini
yoğunlaştırabilmek" amaçlarına yönelik olarak düzenlenen
"Deneysel Fotografi Öğrenci Çalışmaları Sergisi" 'nin üçüncüsünün
ana teması-önceki sergilerde olduğu gibi imgenin izleyici
ile dolaysız ilişki kurma çabasına dayalı "öz portre" dir.
Kültürümüzde mekanın kullanımı ve mekan düzeni ile bağlantısı
olan öne yönlenme yada imgenin izleyici ile dolaysız ilişki
kurması, üçüncü sergide de baskın plastik öge olarak ortaya
çıkmış olması; bu ögenin "Deneysel Fotografi Öğrenci Çalışmaları
Sergisi" nde süreklilik göstermeye başladığının belirtilerini
taşıyor.
Bu
sergide de geçmişte olduğu gibi soyut dışavurumcu ve eleştirel
gerçekçi tavırlı çalışmalar sürmekte. Evren Güngör, 1800'lü
yıllarda kullanılmış "Güneş Baskısı (Gum Dichromate)" yöntemiyle
gerçekleştirdiği her 3 çalışmasında da çözümsel (analitik)
kübizme gönderme yapmakta, Arzum Ekşioğlu 18x13 cm boyutlarındaki
öz portre baskılarından oluşturduğu üç boyutlu kütleyi yakarak
fotografik gerçekliğin "yokoluş"unu ya da fotografide her
türlü betimlemenin bir yalan olduğunu anımsatmaktadır.
Çetin Ergand bireyin kendini tanımada çektiği zorluğu Aytaç
Öztürk ve Nesrin Kadıoğlu içsel çelişkileri, Mehmet Ali
Sağbili bir yaşam öyküsünü belgesel/deneysel birlikteliği
içinde işliyorlar.
Sergide,
fotografinin sınırlarının zorlandığı, yaratma eylemi içinde
fotografinin "araç" olarak kullanıldığı; ancak tüm manipulasyonlara
rağmen yine de ışığa duyarlı malzemenin sunduğu çerçeve
içinde kalındığı çalışmalar serginin büyük bir bölümünü
kapsamaktadır. Bu tür çalışmalar, ışığa duyarlı siyah/beyaz
fotografik malzeme üzerinde farklı yöntemlerle oluşturulan
renk çözümleme sonuçlarını içermesi ve eğitimde deneysel
fotografinin araştırmacı yönünü vurgulanması açısından ayrıca
önem taşımaktadır. Bu bağlamda Günizi Çakılcıoğlu, Temmuz
Arşiray, Hamza Hocaoğlu ve Nihal Gündüz'ün çalışmaları dikkate
değer örneklerdir.
Bu
sergide çalışmaları bulunan öğrencilerin tümünün üst düzey
sanatçılar olmaları doğal olarak beklenemez. Bu durumda
ileriye dönük, atılıma açık, yeniliği kendine ışık edinmiş,
hoşgörülü insan yetiştirmek; eğitimin ve bu serginin bir
diğer önemli amaçlarından biri olmaktadır.
Prof. Ahmet
Öner Gezgin
Ana Sayfa
|