Ülkemizde,
Cumhuriyet sonrası fotografi olugusunu değerlendirme denemesine
girişen bir tarihçi, birtakım özel sorunlarla karşı karşıyadır.
Bunlardan biri belki de en önemlisi, söz konusu tarihçinin
geçmişe yönelik, plastik sanatların diğer dalları ile zaman
ve akımlar boyutunda iletişiminin kurulduğu yazılı kaynaktan
yoksun olması; böyle bir kaynak olsa dahi, bunun gerçekliği
ve değeri konusunda da kuşkuları bulunmasıdır. Nicelik bakımından
yok denecek kadar az olan gözlem ve incelemeler, kaynağı
gereği, birbirini izleyen başarılı devrimler olarak açıklar,
Cumhuriyet sonrası fotografi hareketini. Oysa dün ve bugün
süreci içindeki gelişmeler, olgular analitik yöntemlerle
incelenmiş olsalardı; fotografi sanatı adına bir ilerleme
olduğunu pek az kimse ileri sürebilirdi. Bir başka sorun
da, bir dönemin nesnel bir dökümünü kronolojik sıralama
yöntemiyle vermeye çalışan tarihçi, çok geçmeden ya eleştirmenliğe
soyunur, ya da tümüyle tarihsel olmayan başka ölçülere uyar.
Kanımca, geçmişe yönelik değerlendirme yazılarında tarihçinin
kaçınması gereken en önemli noktalardan birisidir bu; yani
kendisini hiçbir zaman herhangi bir sanat akımının sözcüsü,
hatta önderi durumuna getirmemeli, geçmişi, kendi görüşlerini
haklı göstermek için kullanmamalıdır.
Sorunlar
yumağı içinde üzerinde durulması gereken bir başka önemli
nokta da, 80'li yıllar ve sonrasında "Türk Fotograf Kimliği"nin
belirginleşmesini amaçlayan söylevlerin yanısıra, kuramsal
bazda "Türkiye'de fotografi olgusuna batıdakinden farklı
bir yaklaşımın olup olmadığı" konusu üstünde, bugüne kadar
hiç durulmamış olmasıdır. Sınırları geniş, oldukça zor denebilecek
bir araştırma, ülkemizde henüz yapılmamıştır. Böyle bir
araştırma, 19. yüzyıl Hint fotografçılığı üstüne yapılmış
ve ilginç sonuçlara ulaşılmıştır. Araştırma, Washington
D.C'deki Smithsonian Enstitüsü'nün desteği ile bayan Judith
Mara Gutman tarafından yapılmış ve araştırma sonuçları bir
kitapta toplanarak, büyük bir sergiyle ilgililere sunulmuştur.
Judith Mara Gutman'ın vardığı olağanüstü sonuçlardan biri,
Hintli fotografçının Hint minyatüründeki mekan düzenlemelerini
araştırmış olduğu ve fotografa bazen kolaj, bazen yoğun
süsleme öğeleri
1.LYNTON,
Norbert-Modern Sanatın Öyküsü, Çev. Prof Dr. Cevat Çapan,
Prof Sadi Öziş, İkinci basım, l991, s.9
katarak,
Hint minyatür resmine yaklaşım gösteren sonuçlar elde etmeye
yönelmiş bulunmasıdır. O halde tarih yazmak veya o olduğunu
iddia etmek, verileri yalnızca kronolojik dizeler biçiminde
vermek değil, içinde bulunulan yüzyıla işe yarar yorum getirmektir.
Bunu yaparken tarihçi geçmişle bugün arasında dışta bırakan
değil, kucaklayan; bağnaz değil, açık görüşlü olmak durumundadır.
Toplumların
sürekli kendilerini yeniledikleri ve değişim gösterdikleri
her tarihsel dönemde, siyasal kişilik, düşünü biçimi ve
iletişim, toplumsal yapınırı gelişmesine benzer biçimde
değişir. Her toplum, kendine özgü gelenek ve yaşam biçimi
ile çağını yansıtan anlatım dilini bünyesinde belirler.
Toplumsal çevrede, özellikle bitmez tükenmez bir değişim
ve gelişme gösteren teknoloji alanındaki her yenilik, kültürel
içeriği etkiler ve bazı buluşların ortaya çıkmasına neden
olur. 19. yüzyılda l. Endüstri Devrimi'ni başlatan, 19.
yüzyıl sonrası döneme imzasını atmış, hatta onun biçimlenmesini
sağlamış, Karl Pawek'in tanımıyla dönemine "Optik Çağ" dedirtmiş;
bilimin ve sanatın boyutlarını genişletmiş buluş, fotografidir.
Fotografi'nin
ülkemiz sınırları içine hangi koşullar altında ve nasıl
girdiği yolundaki bilgilerimiz oldukça sınırlı olmakla birlikte;
gerek iç ve gerekse de dış kaynaklı verilere göre batıda
Nicephore Niepce ve L.J.M. Daguerre ortaklığına bağlı ilk
fotografi çalışmalarının pratik uygulamalara dönüştüğü 1830'lar,
bir başlangıç noktası olarak kabul edilirse; bu tarihten
çok kısa bir zaman sonra -yaklaşık yirmi yıl- Osmanlı sınırları
içinde, özellikle İstanbul'da teknik bir yenilik olarak
Tanzimat (1839-1876 yılları arasında I. Abdülmecid / Abdülaziz
dönemirıde) ve II. Abdülhamid (1876-1909) döneminde kullanılmaya
başlandığını biliyoruz. Ancak Batı, feodal yapısını çözüp
demokratik kurumlarını oluştururken, Osmanlının yenilenme
hareketlerini yüzeyde araması, islam dinine suretin girememiş
olması, toplumun
batı ile olan iletişim güçlüğü, ekonomik zorluklar, teknik
gelişmelerin gelecek için ne denli önemli sonuçlar doğurabileceğinin
Osmanlı tarafından anlaşılamamış olması, fotografınin Osmanlı
sınırları içinde kullanım tekelini gayrimüslimlere ve ya
Antik Çağdan bu yana romantizmin, egzotik karakterlerinin,
kişiyi büyüleyen anı ve manzaraların ve ilginç deneyimlerin
dünyası olan Şark'ı araştırmaya çıkan yabancılara bıraktı.
Bu dönemde, Osmanlı minyatürünü aşmaya çalışan resim sanatının
dışında
2
TANSUĞ, Sezer - Türk Resim Sanatında Fotograf Kullanımına
İIişkin Sorunlar. Haceptepe Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi I. Ulusal Sanat Sempozyumu: Türkiye'de Sanatın
Bugünü ve Yarını, Nisan I985. Bildiriler Kitabı s.22
3
GEZGİN, Ahmet Öner -Fotografi'nin Dili, İFSAK 2. Fotograf
Günleri, Panel, Aralık 1986.
Sağlıklı
bir gelişme söz konusu değildir. Fotografi, genellikle batı
kültürü içinde yetişmiş küçük bir grubun uğraş verdiği bir
alandı. Fotografinin teknolojik yapısında.ki yetersizlikler
nedeniyle, çalışmaların ana objelerini genellikle durağan
konular oluşturuyordu. Fotografinin belge özelliğinin önem
kazanmaya başladığı bu dönem çalışmalarından bir kesiti,
1991 yılında İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'nde açılan
"İstanbul Fotografçısı" James Robertson sergisi ile Alman
Kültür Heyeti ve Agfa Fotohistorama Müzesi işbirliği ile
Almanya'dan getirilen "Asya'nın Tatlı Kıyılarında" sergisinde
izleme olanağı bulmuştuk. Geçmişi günümüze taşıyan bu iki
önemli serginin de ortaya koyduğu gibi. amaç genellikle
büyük kentlerin yüzeysel yaşam dokunu yansıtmaya yönelik
çarşı-pazar, sokak. dini ve sivil mimari örneklerini içine
alan kent manzaralarıdır.
İstanbul'da
ve sayıları az da olsa daha başka kentlerde atölyelerin
çoğalması ise, Abdullah Biraderler'den ve genellikle 1900'lerden
sonraya rastlar.
Cumhuriyet
döneminden günümüze fotografi hareketini üç ayrı dönemde
incelemekte yarar vardır: 1923-1960 yılları arasındaki ilk
otuz yedi yıl, ya da 1960 öncesi romantik dönem: 60'li kuşağın
sosyal gerçeklik ve yeni gerçeklik bağlamında değerlendirildiği
1960-1980 yıllarını kapsayan ara dönem; gerek teknik ve
gerekse de estetik endişenin önem kazandığı. farklı düşünce
kalıplarının tartışma ortamı bulduğu, soyut dışavurumcu
dönemi simgeleyen son onbeş yıl (1980-1995).
Sayfa
2
Ana Sayfa
|