ÖZDE FOTOĞRAF
Çerkes
Karadağ
Günümüzde,
teknolojinin taşıdığı baş döndürücü gelişmeler göz önüne alındığında,
yaşamsal gerçekli
ği fotoğrafla
aktarma biçimi inandırıcı bir yol olmaktan çıkmıştır, bu nedenle,
artık geleneksel fotoğraf anlayışının terk edildiği yeni bir döneme
girmiş olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü, fotoğraf görüntüleri
üzerinde, denetlenemeyen bir şekilde her türlü müdahalenin yapıldığı
bu yeni süreçte, fotoğraf yoluyla gerçekliğin nasıl yansıtılacağı
ve fotoğrafçının da bu ortamda, görsel tanıklık görevini yerine
nasıl getireceği, ister istemez bizi düşündüren bir soru olarak
aklımıza takılmaktadır.
Bir sanat alanı olan fotoğraf konusunda yayınlanmış birkaç kitap
dışında, görüntülerin sanatsal dilinin Türkiye'de gereken şekilde
tartışılmamış olduğunu, bunun da fotoğraf dünyasında ister istemez
düşünsel bir kısırlığa yol açtığını görüyoruz. Sanatı birçok boyutlarıyla
yaşayan ve kaygıları olan bir sanatçı o1arak, Türkiye'de, fotoğraf
sanatının düşünsel ve estetik alanındaki yayın ve tartışma eksikliğini,
yıllar yılı herkes gibi ben de fazlasıyla yaşadığıma inanıyorum.
Belki de bu kaygılardan kaynaklanan yoğunlaşmalarım-foto
ğraf sanatıyla
iç içe olmanın doğal bir sonucu olarak- zamanla. beni, fotoğraf
çekmenin yanı sıra çekilmiş olan başka fotoğraf görüntüleri üzerinde
de uğraş vermeye itmiş oldu.
Birçoğumuz,
yaşam boyunca. gördüklerimizi fotoğraf çekmezsek bile bir seçime
ve ayıklamaya tabi tutarız. Hatta, bu yolla bilgilendiğimizin
bile ayrımında değiliz. Peki, bizi sessiz sedasız kuşatan onca
görüntü karşısında, aynı seçme ve ayıklama yetkimizi ne oranda
kullanabiliyoruz? ya da neden kullanamıyoruz?
Görme ayrıcalığı, tüm sanatçıların ve özellikle fotoğrafçıların
sahip olması gereken başlıca yaratıcı niteliktir. Bir fotoğrafçının
başarılı olması, onu herkesten farklı kılan ayrıcalıklı bir görme
yetkinliğine sahip olması ile mümkün olur. Doğal olarak etkisi
altında kaldığımız görünümleri, görme eyleminden soyutlayamayız.
Görme, sürekli tekrar edilen ve kendimizi alıkoyamadığımız doğal
bir fiziksel eylemdir. Günlük yaşam içinde yararlı ya da yararsız
olsun, her şeyi gözlemlemeye hakkımız olduğunu varsayarız. Üstelik
bunu bazı görüntülerle destekleyerek bu hakkı bir bilgi olarak
da kavrarız. Bunun yanı sıra, yaşamımızı meşgul eden ve dolaşıma
sokulan sınırsız sayıdaki görüntünün, bizi, her gün farklı kanallardan
bir bombardıman altında tuttuğu açıktır. Basın ve yayın tekelleri
tarafından sınır tanımaz bir biçimde dünya pazarına sunulan bu
görüntüleri zararlı bazı etkilerinden korunması için insanların
herhangi bir bilinçlendirmeye tabi tutulması ise oldukça düşündürücü
görünmektedir. Nitekim bilinçsiz milyonlarca izleyici evrensel
pazara sunulan sahte gerçeklikler altında ne yazık ki çaresiz
bir konuma düşmüştür. Kasıtlı, yönlendirmeci ve yanıltıcı her
türlü görüntünün baskısından kurtulması için tek yol, toplumun
kendisine sunulan her şeyi kabul eden bir konumdan sıyrılarak
bilinçlenmesi ve bir görüntü kültürüne sahip kılınması zorunluluğudur.
Günümüzde,
görüntülerin elde edilme olanakları iyiden iyiye kolaylaşmış görünmektedir.
Buna bağlı olarak aynı zamanda, fotoğrafın işlevi ve yeni görüntülerin
neyi kapsadığını işaret eden farklı bazı yeni tartışmalarla yüz
yüze olduğumuz ortaya çıkmıştır. Fotoğraf gerçekçiliğinin yerini
sanal gerçekliğe terk ettiği günümüzde, görüntülerin geleneksel
nite
liklerine
artık 'trenin son vagonundan' bakmak durumunda olduğumuzu biliyoruz.
Bu bir anlamda 150 yıldan beri kullandığımız fotoğraf filmlerini,
kağıt ve banyolarının işlevlerini yitirdiğini ve elektronik ortamda
vücut bulan yepyeni bir görüntü biçimiyle yüz yüze olduğumuzu
göstermektedir.
Hiçbir
sanat dalı, kendi fikir alt yapısı oluşmadan bir varlık gösterme
şansına sahip değildir. Düşünsel boyut, öteki tüm sanat dallarında
olduğu gibi fotoğraf sanatı içinde gerekliliği tartışma kabul
etmeyen bir durumdur. Kuşkusuz fotoğrafın gücü onun gerçeği olduğu
gibi resmetmesinden kaynaklanmıyor. Sanıldığı gibi gerçeği resmetmek
fotoğrafın tek amacı değil, kullanım amaçlarından yalnızca bir
tanesidir. Bu açıdan bakıldığında görüntüye kaydedilmiş nesnelerin
yardımıyla fikir ortaya koymak işi başlangıcından bu güne nedense
sadece fotoğrafın vazgeçilmez bir görevi gibi gösterilmiştir.
Keşfinden bu yana, algılamayı kolaylaştıran bir özelliğe sahip
olması yüzünden, fotoğrafa giydirilmiş bu yafta fotoğrafı sanki-belki
de hak etmediği- böyle bir rolle yükümlü kılmış, bu da, onun sanatsal
dilinin gelişmesinin önünde bir engel olarak durmuştur. Böylece,
fotoğrafın sanatsal dili, yaratıcı ve artistik özellikleri, bugün
bile, geniş kitleler tarafından arzu edilen biçimde anlaşılmış
değildir.
Sayısız birçok görüntü arasından, yansıttıkları büyüyle; sanatsal
nitellikler taşıyan seçkin bazı görüntüleri, kültür birikimine
ve dikkatli bir "göz"e sahip olan herkes kolayca kavrayabilir
ve niteliksiz olanlarından ayırt edebilir. Görüntü olgusunun en
seçkin örnekleri olan sanatsal görüntülerin, aynı alanda at koşturan
rasgele düzenlenmiş görüntülerden daha estetik olduğunu, ne yazık
ki birçok kişi hakkıyla bilememektedir. İnsanları kendine çeken
ve izlemekten hoşnut kalınan güzel zannedilen birçok fotoğraf,
aslında, çok basmakalıp ve herkesin ortak beğenisine seslenen
türden ortalama fotoğraf görüntüleridir. Ve birer sanat ürünü
olarak görülmemeleri gerekir. Nitekim 'kolaycı bakış açısı'a sahip
olan toplumdaki önemli bir kesim insanın, fotoğraf sanatının herkes
tarafından kolaylıkla çekilebileceğine ilişkin yanlış bir inanç
içinde oldukları görünmektedir. Bu kanıyı yıkmak hiç mümkün değildir.
Fotoğraf makinesinin ve yardımcı araç gerecin herkes tarafından
her yerde rahatlık1a satın alınabilmesi, kanımca bu düşüncenin
yerleşmesinde büyük rol almıştır. Fotoğrafın 'kolay çekilebilir'
bir materyal olması, zihinlerde çoktan beri yer etmiş bulunan
olumsuz bu kanıyı pekiştirircesine, daha da güçlendirmiştir. Halbuki
sanat fotoğraflan, kameranın yarattığı tüm kolaylıklara karşın,
rasgele düzenlenmiş ve herhangi bir kaygı güdülmeden çekilmiş
fotoğraflar değildir. Ancak etkili ve güçlü mesajlarıyla ruhumuzda
büyüsel anaforlar yaratan, sanatsal ve estetik niteliklere sahip
olan fotoğraflar, sanat fotoğrafları kategorisine girmektedir.
Fotoğraf, hem plastik sanatlar içinde yer alan, hem de sanat uğraşlarının
dışındaki her türlü görüntü kullanımında olanak yaratan bir sanat
dalıdır. "Sanat" yapmak için herkesin kendini sınadığı fotoğraf
alanında, geniş kitlelerin yaptığı şey, aslında "fotoğrafçılıktan"
başka bir şey değildir. Nitekim "fotoğrafçılık", amatör bir uğraş
alanı olarak, insanların kendilerine ifade etmek ve tanıdıklarını
belgelemek için başvurdukları "en kolay yol" olmayı hak etmiştir.
Sanat- fotoğrafının, bir amatör uğraş olan "fotoğrafçılık" gibi
algılanması, bize, bu yanlış anlaşılmanın daha uzun bir süre böyle
devam edeceğini göstermektedir. Bu olumsuz durum ancak eğitim,
iletişim ve sanat ortamının gerekli olgunluğa ulaşması ve toplumun
belleği kabul edilen ulusal bir fotoğraf müzesinin kurulması ile
son bulacaktır.
|