AÇIK
BİR AŞK KURGUSU YA DA MED ZAMANI!
Çelik
kafesin ardına saklanan korku.
İlişki kuran ama kendini ele vermeyen kimlik.
Dünyeviliğin sanrılı mekanı.
Tedirginliğin harmanisi olan soğutulmuş cinsiyet.
Dokunuş
belli ki bir sınırda kalmaya mahkum. Görüntünün saydamlığında
yitirilmiş olana nereye kadar sokulabilirsin ki? Yalın anlatımıyla
bir fotoğraf üzerinden her göze aşikar olmak bir bakıma
kimseye
görünmemek, işte tam da bu yüzden yitip gitmek değil mi?
Ötekine
kapalılığın kişiyi kendi nezdinde ötekileştirmesi, bir giz
gibi
siyahlığıyla saydamlığın mükemmel yokluğunu kırabilir mi?
Oysa kadının varlığı her yere siner, teni kendisidir, sözleri
kadar
suskunluğuna da koyar yüreğini, saklanmak için değil açığa
çıkmak
için bekleme halidir duruşu. Dokunuşlarında yoğunlaşan hayatın
nabzı,
kadere ve kimi zaman aklın kelamına meydan okur.
Kadın
ruhunun soy soluğuyla korkuya nüfuz edebilirse aşkı mümkün
kılar.
O yüzden, Tanrı'nın bir balçık olan Adem' e üflediği nefes
de kadındır.
O yüzden mitoloji her defasında yenilenmeli, her kadında
yenilenmeli,
kadın kendi rüzgarıyla korkunun Oğlan çocuğu'nu elinden
tutarak
oradan çıkartmalı; kaygıyı tebessümle perdeleyen bakışların
yanılsamasına aldırmadan.
Hayatı
armağana dönüştüren kadınlık, bir oğlan çocuğunu saklandığı
yerden çıkartarak erkek kılar. Kadın, erkek kıldığı çocuk
üzerinden
aşkı doğurur, ki aynı aşk kendi çocuğu yapar kadını kanatlarında.
Ki, bir kez daha söylemeliyim kadınlığın her yere sindiğini.
Aşkın da
erkek ihtirasdan soyunmuş kadın kadına bir ilişki olduğunu.
O yüzden soyunmuş, kat be kat soyunmuş tüm çıplak erkek
gerçeklikleri
aynaya tutulmalıdır!
|