Back to Main Page Back to Main PageSon SayıÖnceki SayılarEditörlerİletişim

Editörden

Gezgin Fotoğrafçılar

Uzaklardan

Black&White in Colors

Belgesel ve Haber Fotoğrafı : Fark nerede? (Bölüm 1)

Foto-Muhabirliği ve Etik

Mühürlenmiş Zaman

Bir Fotoğrafın Öyküsü

Sanat ve Felsefe

Fotoğraf ve Mimari-2

Temel Tasarım : Doku

Kaktüs

Elmadağ Çocuk Tutukevi'nde Bir Deneyim

Cadı Kazanı

"Anadolu'ya Bir Göre Borçluyuz"

Okudunuz mu
Gördünüz mü?

"İmzalı Kitaplara Bir Mersiye"

Bülmeten

Ciddiyet

Yol Notları: Malta

Eğitim
- Temel Eğitim : Filtreler
- İleri Düzey: Çocuk Fotoğrafları

Haberler

İFOD

Sergi Salonu
- İsmail Hakkı Haykır
- Eren Özerdim

Bir Ülke Bir Fotoğrafçı

Suyunu Çıkaranlar

Fotoğraftan Al Haberi

Portfolyolar
- Gültekin Çizgen
- Sadık Demiröz
- Koray Olşen




 

 

Sayı 12

"GEZGİN FOTOĞRAFÇILAR"
KOMPA


Engin Özendes (ESFİAP)
http://www.enginozendes.com

Marsilya limanında Akdeniz turuna çıkacak olan gemi kalkış saatini bekliyor. Yepyeni üniformalarını giymiş gemi personeli, şık yolcuların bagajlarını yüklemekle meşgul. Herkes Akdeniz’in ufuklarına bakarak önündeki günlerde yaşayacağı ilginç turu düşlemeye çalışıyor. Yolcular arasında büyükçe ağır bir bagajı ısrarla kendi taşımaya çabalayan bir yolcu var. Yolcu; Bay Kompa, yükü ise; bulunuşu dünyaya henüz yeni duyurulan Daguerreotype ekipmanları. Onun bu geziden beklediği herkesten farklı. Medeniyetlerin doğduğu toprakları sonsuza dek bir yüzey üzerine geçirebilmek.

1842 yılının Haziran’ında önce rota İskenderiye’ye doğru. Bir iki gün Akdeniz’in azgın dalgaları ile boğuşarak, insana telaşsızlık ve rahatlık duygusu veren bu topraklara ulaşılıyor. Sonrasında uzun bir kara yolculuğu ve Kahire. Piramitler, masmavi akan Nil ve üzerinde süzülen kayıklar. Kompa tekniğini yeni öğrendiği görüntü kaydetme araçları ile çalışmalarını sürdürüyor. Aslında tek amacı Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’a varıp, orada “icra-i sanat” eyleyebilmek. 

İskenderiye’den bir başka gemi ile bu defa Ege’nin bağrına yolculuk başlıyor. İzmir Limanı ve derken Marmara denizi ile ulaşılan Doğu’nun incisi İstanbul. Tüm yolcular sabahın çok erken bir saatinde bu efsaneler kentini bir an önce görebilme tutkusu ile güvertede sessizce bekliyorlar. Yavaş yavaş sabahın sisleri açılıyor. İşte üzerinde kalem gibi minarelerin yükseldiği muhteşem kent. Büyünün bozulması korkusu ile tüm hayranlığına karşın sessizlik devam ediyor.

Dedik ya, beklentiler farklı. Yolcular değişik yerlerini görmeye dağılırken, Bay Kompa kentin en batılı yeri olan Péra’ya doğruluyor. Oteline yerleştikten sonra Daguerreotype tezgahını buraya açıyor. Günlerce çalışmalarını sürdüyor. İlgi büyük. Bazan bir insan portresi, bazan da isteğe göre kentin değişik manzaralarını kaydediyor. Belki de kısa zamanda büyük paralar kazanmayı istediğinden imparatorluğun önemli gazetelerinden Ceride-i Havadis’in 17 Temmuz tarihli 95. sayısına ilan veriyor.

“Son yılların garip icadlarından olan şeyin adının, Daguerreotype olduğunu biliyoruz. Bu aletin adının onu icadeden Fransız Daguerre’den geldiğini de. Evvelce ressamların bir insanın resmini yapmak için birkaç gün büyük bir sabırla çalışmaları gerektiği halde, bu aletle o insanın resmini güneşte altı saniyede güneşsiz günde de yarım dakikada almak mümkündür. Şöyle ki, adam bu alet karşısında oturup, dürbün vasıtasıyla aletin içindeki bakır levha üzerine görüntüsü yansıtılır.

Şimdi Bay Daguerre’in öğrencilerinden Bay Kompa İstanbul’a geldi. Bütün gün Beyoğlu Belle Vue’de dolaşarak çalışıyor.  Özellikle Pazar günleri saat 9’da başlayıp, adam başına on kuruşa çektiği bu bakır levha üzerine resmi, görmeye gelenlere de gösteriyor. İster bir adamın, isterse bir yerin resmini çıkarabiliyor. Yer dediğimiz, mesela Üsküdar’dan İstanbul’un seyrolunması gibidir.

Bir adamın veya birkaç adamın tasvirinin çıkarılması yüz kuruştan yüzyetmişbeş kuruşa kadardır. Bir resmin yeri ise, yüzyirmibeş kuruştan, büyüklüğüne göre bin kuruşa kadardır.

Mösyö Kompa, bu sanatı isteyene öğretecek ve hatta isteyene bu aleti de satacaktır. Herkes öğrensin diye ilan olunur.”

Bu ilan sonrasında Bay Kompa daha ne kadar Péra’nın sokaklarını şenlendirir, neler çeker, kentten ne zaman ayrılır bilinmez. Yıllar sonra yazılan ülkenin fotoğraf tarihinde ilk gezginlerden olduğu belirtilir.