"GEZGİN FOTOĞRAFÇILAR"
KOMPA
Engin Özendes (ESFİAP)
http://www.enginozendes.com
Marsilya limanında Akdeniz turuna çıkacak olan gemi kalkış saatini
bekliyor. Yepyeni üniformalarını giymiş gemi personeli, şık yolcuların
bagajlarını yüklemekle meşgul. Herkes Akdeniz’in ufuklarına bakarak
önündeki günlerde yaşayacağı ilginç turu düşlemeye çalışıyor.
Yolcular arasında büyükçe ağır bir bagajı ısrarla kendi taşımaya
çabalayan bir yolcu var. Yolcu; Bay Kompa, yükü ise; bulunuşu
dünyaya henüz yeni duyurulan Daguerreotype ekipmanları. Onun bu
geziden beklediği herkesten farklı. Medeniyetlerin doğduğu toprakları
sonsuza dek bir yüzey üzerine geçirebilmek.
1842 yılının Haziran’ında önce rota İskenderiye’ye doğru. Bir
iki gün Akdeniz’in azgın dalgaları ile boğuşarak, insana telaşsızlık
ve rahatlık duygusu veren bu topraklara ulaşılıyor. Sonrasında
uzun bir kara yolculuğu ve Kahire. Piramitler, masmavi akan Nil
ve üzerinde süzülen kayıklar. Kompa tekniğini yeni öğrendiği görüntü
kaydetme araçları ile çalışmalarını sürdürüyor. Aslında tek amacı
Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’a varıp, orada “icra-i
sanat” eyleyebilmek.
İskenderiye’den bir başka gemi ile bu defa Ege’nin bağrına yolculuk
başlıyor. İzmir Limanı ve derken Marmara denizi ile ulaşılan Doğu’nun
incisi İstanbul. Tüm yolcular sabahın çok erken bir saatinde bu
efsaneler kentini bir an önce görebilme tutkusu ile güvertede
sessizce bekliyorlar. Yavaş yavaş sabahın sisleri açılıyor. İşte
üzerinde kalem gibi minarelerin yükseldiği muhteşem kent. Büyünün
bozulması korkusu ile tüm hayranlığına karşın sessizlik devam
ediyor.
Dedik ya, beklentiler farklı. Yolcular değişik yerlerini görmeye
dağılırken, Bay Kompa kentin en batılı yeri olan Péra’ya doğruluyor.
Oteline yerleştikten sonra Daguerreotype tezgahını buraya açıyor.
Günlerce çalışmalarını sürdüyor. İlgi büyük. Bazan bir insan portresi,
bazan da isteğe göre kentin değişik manzaralarını kaydediyor.
Belki de kısa zamanda büyük paralar kazanmayı istediğinden imparatorluğun
önemli gazetelerinden Ceride-i Havadis’in 17 Temmuz tarihli 95.
sayısına ilan veriyor.
“Son yılların garip icadlarından olan şeyin adının, Daguerreotype
olduğunu biliyoruz. Bu aletin adının onu icadeden Fransız Daguerre’den
geldiğini de. Evvelce ressamların bir insanın resmini yapmak için
birkaç gün büyük bir sabırla çalışmaları gerektiği halde, bu aletle
o insanın resmini güneşte altı saniyede güneşsiz günde de yarım
dakikada almak mümkündür. Şöyle ki, adam bu alet karşısında oturup,
dürbün vasıtasıyla aletin içindeki bakır levha üzerine görüntüsü
yansıtılır.
Şimdi Bay Daguerre’in öğrencilerinden Bay Kompa İstanbul’a geldi.
Bütün gün Beyoğlu Belle Vue’de dolaşarak çalışıyor. Özellikle
Pazar günleri saat 9’da başlayıp, adam başına on kuruşa çektiği
bu bakır levha üzerine resmi, görmeye gelenlere de gösteriyor.
İster bir adamın, isterse bir yerin resmini çıkarabiliyor. Yer
dediğimiz, mesela Üsküdar’dan İstanbul’un seyrolunması gibidir.
Bir adamın veya birkaç adamın tasvirinin çıkarılması yüz kuruştan
yüzyetmişbeş kuruşa kadardır. Bir resmin yeri ise, yüzyirmibeş
kuruştan, büyüklüğüne göre bin kuruşa kadardır.
Mösyö Kompa, bu sanatı isteyene öğretecek ve hatta isteyene bu
aleti de satacaktır. Herkes öğrensin diye ilan olunur.”
Bu ilan sonrasında Bay Kompa daha ne kadar Péra’nın sokaklarını
şenlendirir, neler çeker, kentten ne zaman ayrılır bilinmez. Yıllar
sonra yazılan ülkenin fotoğraf tarihinde ilk gezginlerden olduğu
belirtilir.
|