İki
Kitap Bir Albüm Üzerine
Fotoğraf çevrelerinde yıllardır,
“fotoğraf ile ilgili yazılmıyor, fotoğraf hakkında yazan yok”
diye söylenir durur. (Yazılanları da çok okuyoruz ya!) Fakat son
yıllarda, özellikle fotoğraf konusunda eğitim alan kişilerin ve
fotoğraf ile ilgili yazılara yer veren yayın organlarının sayısının
çoğalmasıyla veya belki internet ortamında yazmanın kolaylığı
nedeniyle de olsa gerek, fotoğraf ile ilgili yazanların sayısı
her geçen gün artmaktadır.
Uzun yıllardır fotoğraf ile ilgili
zaten yazanlar ise, yine yazmakta, yayınları arasına yeni kitaplar
katmaya devam etmektedirler. İşte bunlardan çoğumuzun bildiği
iki isim. Sn. Seyit Ali AK ve Sn. Gültekin ÇİZGEN yeni birer kitap
kattılar fotoğraf ile ilgili kitaplarımızın arasına. Ayrıca fotoğraf
yaşamında kırklı yıllarını geride bırakan Gültekin Çizgen’in son
albümü de görülmeye değer yayınlar arasında doğrusu...
Türk Fotoğraf
Tarihini Önümüze Seren Bir Kitap...
Seyit Ali AK’ın, Nisan 2001’de Remzi Kitabevinden çıkan “Erken Cumhuriyet
Dönemi Türk Fotoğrafı (1923-1960)” isimli kitabı fotoğraf
tarihimize ışık tutan az sayıda önemli yayınlardan birisi. Kitapta
Osmanlı’dan başlayarak Cumhuriyet dönemine ve günümüze kadar Türk
fotoğrafında yaşayanlar ve yaşananlar aktarılmış.
Fotoğraf tarihimizin bugüne ve
yarınlara aktarılmasında önemli bir boşluğu dolduran yayında;
Meşrutiyet dönemi, Ulusal Mücadele yılları, bu dönemin fotoğrafçıları,
20. Yüzyılın başlarında sanat ve düşünce dünyasına genel bir bakış,
cumhuriyet döneminde ilk Müslüman Türk fotoğrafçılar, stüdyolar,
fotoğrafçılıktaki gelişmeler, Anadolu’da fotoğrafa emek etmiş
kişiler, basın fotoğrafında gelişmeler ve basın fotoğrafına damgasını
vuran isimler yerlerini almış. Kitabın yaprakları arasında; Halkevlerinin
fotoğrafımıza etkisi, Türkiye Amatör Fotoğraf Kulübü, amatör fotoğrafçılığın
gelişimi, dönemin ünlü fotoğrafçıları ve fotoğraf eğitimi konu
başlıkları verilmiş. Türk fotoğrafı, geçmişi ve sorunları tarihsel
bağlamda irdelenerek, bugüne etkileri anlatılmış.
Yıllardır Fotoğraf tarihimizle
ilgili araştırmalar yapan ve bunları çeşitli yayınlarda sunan
yazar, fotoğraf tarihiyle ilgilenmesinin nedenlerinden; O
yıllarda başlayan belge toplama merakından, araştırma yaparken
yeterli kaynak bulamamasından ve ilk sergisine gelen Şinasi Barutçu’nun
kendisini nasıl teşvik ettiğinden de söz etmiş. “Sergiyi görmeye
gelen Şinasi Barutçu, izlenim defterine titrek bir yazıyla "Muhterem
S. A. Ak, hasta oluşum dolayısıyla fazla yazamıyorum. Bana gelince
konuşuruz." diye yazmıştı. Hoca, nazik bir dille kısaca,
"Bana ge1 sana söyleyeceklerim var." diyordu. Kendisine
gittiğimde konuyla ilgili izlenimlerimi, düşüncelerimi ve bulgularımı
kitaplaştırmamı önerdi.”
Zaman zaman pek çoğumuzun yaşadığı
sıkıntılara benzer nedenler ile nasıl bu konulara merak sardığını
şu sözlerle anlatmaya devam etmiş. “Fotoğrafta kendimi bildim
bileli ortada Abdullah Biraderler, Arif Hikmet Koyunoğlu gibi
isimler dolaşmasına karşın, onlar için doğru dürüst hiçbir şey
yazılmamıştı. Ve bu konuda parmağını kıpırdatan da yoktu. İstediğim
bilgilere ulaşamamak rahatsız ediyordu.” İyi ki de rahatsız
olmuş. Bu sayede bizler fotoğraf tarihimizi gözler önüne seren
bu güzel eseri okumak ve yararlanmak şansını sahip olduk.
Fotoğraf tarihimize Meşrutiyet
döneminden başlayarak, olaylar, sanata yaklaşımlar, gelişmeler
ve fotoğrafa yansıması anlatılmış. 1876 yılına
değin tahtta kalan ve sanata büyük önem veren Abdülaziz’den
M.K.Atatürk’e dönemin sanat anlayışının fotoğrafa
etkisi incelenmiş. Fotoğrafın Müslümanlar arasındaki gelişimi,
yaşanan olumsuzluklar ve nedenleri aktarılmış. “Fotoğraf bir
güçtür. Ve M. Kemal bunun bilincindedir.” Diyerek Türk fotoğrafının bugünlere gelirken geçirdiği
serüvende, gelişmesinde Cumhuriyet döneminin
ve ulu önderin rolü vurgulanmış.
Cumhuriyet döneminde; önce gelişmeler,
sonra yaşanan olayların fotoğrafa yansıması, dönemin fotoğraf
anlayışı, fotoğrafçılığın "sır" olmaktan çıkmasında etki eden etmenler ve
dönemin politikaları verilmiş. O yılarda sanat ve fotoğraf ile
ilgili olarak; “Fotoğraf sanatına tutkun insanlarımız bu politikanın
gönüllü uygulayıcılarıdır. Amaç, toplum yaşamıyla örtüşen üstün
bir dil ağı kurmaktır.” denilmiş. Bu dil kuruldu mu tartışılır,
ama geçmişin değerlendirmesini ve öz eleştirimizi yapmak için
bu kitap gibi yayınlara çok ihtiyacımız olduğunu sanırım yadsıyamayız.
Türk fotoğrafından söz ederken
fotoğraf eğitiminden söz etmemek olmaz tabi. Bu nedenle bu yıllarda
fotoğraf eğitiminin durumuna da değinilmiş. 1923-60’lı
yıllarda fotoğraf eğitiminin idealist insanların özverili çabasıyla
yürütüldüğünden söz edilmiş ve döneme damgasını
vuran kişi ve olaylar aktarılmış.
Türk fotoğrafının değerlendirmesi
yapılırken, devletin, fotoğrafı ülke tanıtımında etkili bir dil
olarak görmesi ama gelişmesine yönelik önlem almaması, Türk
fotoğrafçılarının öz ve biçim anlayışı, 1960 sonrası fotoğrafçılarımızın
Anadolu'ya ve yurt gerçeklerine bakışı anlatılmış.
Kitapta kimlerden söz edilmemiş
ki! Türk Fotoğraf tarihinde adlarını sıkça duyduğumuz veya duymadığımız;
Şinasi Barutçu, Baha Gelenbevi, Limasollu Naci, sonraki yılların
amatör fotoğrafçıları; Sami Güner, Sabit Karamani, Vehbi Yazgan,
Fikret Minisker, yakın geçmişten ise hala fotoğraf çalışmalarını
sürdüren, Mustafa Kapkın, Mustafa Türkyılmaz, Bekir Sıtkı Fırat,
Fahri Yetman, Lütfi Özkök ve daha pek çok isim anlatılmış.
Kitabın sonunda ise günümüz fotoğrafına
ve fotoğrafçılarına yer verilmiş. “Bilgi, düşünce ve tasarımla
biçimlenen günümüz dünyasında fotoğrafçımız, bir yandan yaşadığı
güne tanıklık sorumluluğunu üstlenirken bir yandan da çağın yaratım
istenci doğrultusundaki çabalara kişilik izleri taşıyan yeni bir
soluk getirme arayışı içindedir.” Denmiş. Fotoğraf kalitesinin
yükselen bir ivme içinde olduğu, Türk fotoğrafının bir yol ayrımında
bulunduğuna dair yorumlar yapılmış.
Türk fotoğrafının tarihiyle ilgili
kaynak yayın bulmak pek çok zaman sorun olmuştur. Seyit Ali AK’ın
bu konuda çalışmaları ve yazıları fotoğraf tarihimizi merak edenler
için önemli kaynaklardır. Fotoğraf tarihimizin araştırılması ve
geleceğe doğru bilgilerin aktarılması açısından bu yayın büyük
önem taşımaktadır.
Dilinin ve anlatımının rahatlığı
kitabı okumayı daha bir zevkli hale getirdiği için tarih kitaplarından
çok öykü kitabı okur gibi okunması kitaba daha bir yakınlık duyulmasına
neden oluyor. Fotoğraf geçmişimize geniş bir perspektiften bakan
yazar okuyanı tarih sayfaları arasında gezdirmenin yanı sıra Anadolu’nun
çeşitli köşelerindeki stüdyolarda, gazetelerde ve karanlık odalarda
gezdiriyor. Nice adını duyduğumuz ama hakkında hiçbir şey bilmediğimiz
fotoğrafçıyı bize tanıtıyor. Hepimizin belleklerinde yeri olan
yakın tarihimizi fotoğrafa etkileri açısından tekrar gözlerimizin
önüne seriyor. Kuru tarihi bilgileri değil, sıcak samimi, bizi
içine alan, sarmalayan, kucaklayan bir geçmişi sunuyor kitap.
Şüphesiz fotoğraf geçmişimiz
sadece bu kitap ile sınırlı değil. Ancak böylesi tarihi çalışmaların
ne kadar zor şartlarda ve uzun çabalar sonunda ortaya çıktığını
hepimiz biliyoruz. Bu nedenle de Türk fotoğraf tarihi ile ilgili
yayınların sayısı pek fazla değil. Dileğimiz odur ki yeni araştırmalar
ile yeni kitaplarda fotoğraf tarihimizin hala karanlık olan dönemleri,
olayları ve kişileri aydınlatılır. Böylece bizde onları okuma,
öğrenme fırsatı buluruz.
Sayın Seyit Ali AK’ı fotoğraf
tarihimizin daha pek çok bilinmeyen dönemlerini aydınlatacak yeni
yayınlarında görmek umudu ve dileğiyle, kendisine bu güzel eseri
bizlere sunduğu için teşekkür ediyoruz. Umuyorum ki, Türk fotoğraf
tarihini merak eden ve ilgilenenler, geçmişe ışık tutan bu kitabı
okuma ve bilgilenme olanağı bulurlar...
Gültekin Çizgen’den Fotoğrafça
Sanatça 40 yıl...
Türk fotoğrafının yakın geçmişinde
kırk yıldır emeği olan önemli isimlerden biride Sn. Gültekin Çizgendir.
1998 yılında fotoğrafta kırk yılını 40 ayrı sanat etkinliği ile
kutlayan sanatçı birde fotoğraf albümü çıkardı. “Yaşam ve Doğa
Fotoğrafları” adındaki albümde 1958-1968 yılları arasında
çektiği siyah beyaz fotoğraflara yer verilmiş. Kodak firması sponsorluğunda
Kelaynak yayınlarından çıkan albümde, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde
çekilmiş doğa ve yaşamdan kesitler anlatan fotoğraflar sunulmuş.
Sayfalarca, yaşamlar, insanlar,
sokaklar, evler, köprüler, siluetler, lekeler, gölgeler, dokular,
detaylar ve doğadan ayrıntıların yer aldığı siyah beyaz fotoğraflar.
Grafiksel görüntülerin diliyle anlatılmış ülkemizin doğası ve
insanlarımızın yaşamı bu albümdeki fotoğraflarda. Bu görüntüler
az ve öz konuşuyor olsalar da ne demek istediklerini anlatmayı
başarmışlar bizlere.
Albümün girişinde Gültekin Çizgen
ve fotoğrafları hakkında yazılanlardan birkaç cümle aktarmak sanırım
fotoğraflar ve albüm ile ilgili daha geniş fikir verir bizlere.
Sayın Nevzat Çakır albümün ilk sayfalarında yer alan yazısında;
“İşte Gültekin Çizgen. O Türk Fotoğrafını her yönüyle, her biçimiyle
sarsan, yapan, bir yerlerden alıp bir yerlere tek başına götüren
günahıyla sevabıyla bir insan.” diye yazmış.
Merih Akoğul da bakın neler demiş
Gültekin Cizgen usta için. “Gültekin Çizgen, havlusu fotoğraf
makinesi olan bir meddah, yaşamı görüntüler bir “fotoğrafbaz”dır.
Tehlikeli numaraları sever. Altına ağ germez. En büyük tutkusu
dünyanın –sanılanın aksine- ne kadar küçük olduğunu göstermektir.
Fakat, o, fotoğraflarını çektikçe dünya sınırları genişler.”
Merter Oral ise albümdeki fotoğraflar
hakkında şunları söylemiş. “İlk bakışta yaşama tanıklık etmek
değil, yaşamı estetize etme kaygısıyla çekildiği düşünülebilecek
bu fotoğraflar, belli bir zaman diliminde, belli bir coğrafyada,
grafik unsurların ön planda tutulduğu, insanın salt lekesel bir
değer olarak kullanıldığı izlenimi verse de, bunun çok ötesinde
anlamlar taşır.”
Albümdeki fotoğraflara bakarken,
heyecanlı ve oldukça karışık duygular yaşadım. Anadolu’nun çeşitli
yerlerinde çekilmiş görüntülerin, yaşamdan kesitlerin, detayların
olduğu bu fotoğraflar; hem ülkemizi görsel zenginlik içinde sunuyordu,
hem de belgesel olarak tarihe tanıklık ediyordu.
Geçmişten on yıllık bir zamanı
koparıp bu güne bizlere yeniden aktarıyordu sanki bu fotoğraflar.
Üstelik bunu zamanın tüm acımasızlığına rağmen, yılların yıpratıcılığına
direnerek, fotoğraf makinesinin düğmesine basıldığı o günkü gibi,
yıkılmadan, dimdik ayakta gösteriyordu bize. Bu görüntülerin geçtiği
o yerlerde ve o hayatlarda her şey hala sürüyor gibiydi. Üstünden
geçen onca yıl hiç yaşanmamıştı sanki...
Ömrünün kırk yıldan fazlasını
sevdiğin bir uğraş ile dolu dolu geçirmenin keyfi kim bilir nasıldır?
Sanırım çok güzeldir. Ve kırk yıldır gördüklerini, yaptıklarını,
biriktirdiklerini albümlerin sayfalarına aktarıp geniş kitlelerle
paylaşmakta bambaşka bir mutluluk olsa gerek. Bize bu keyifli
fotoğrafları ve bu güzel albüm ile sunan Gültekin ustaya, nice
yeni albümler çıkarmasını ve fotoğrafla dolu daha uzun yıllar
geçirmesini diliyoruz.
Bugüne kadar Türk fotoğrafında önemli yayınların çıkmasında çok büyük
katkıları olan sayın Çizgen’in son kitabı da Ocak 2002 tarihinde
çıkan “Fotoğrafça Sanatça” isimli denemeleri. Kitap Kodak
firmasının sponsorluğunda Beril Yayınlarından çıkmış. Yazar bu
kitabında, fotoğrafa, fotoğrafçıya, sanata, fotoğraf yayınlarına,
fotoğraf eleştirisine, portrelere, sergilere ve fotoğrafla ilgili
daha pek çok konuya değinmiş.
Dünyada ve ülkemizde, sanat ve
fotoğrafa ilişkin olayları ve gelişmeleri izleyen, etkinliklere
katılan, olup bitenleri takip eden ve bunlar ile ilgili görüşlerini,
düşüncelerini, tartışmalarını, eleştirilerini çeşitli yayınlarda
yazan sanatçı kitabında da bu yazdıklarını sunmuş.
Kapağında “Fotoğraf ve sanat
üzerine denemeler” yazan kitabın girişinde yazar, kitabın adı,
konusu ve yazmak ile ilgili duyguları hakkında şunları söylemiş.
“Bu kitapta daha çok “fotoğrafça” var ama “sanatça”da
var. Çünkü ben fotoğrafın temelinin kültür ve sanat olduğuna inanıyorum.
Ara, ara yazmak ise, gerçek keyiflerimden biri. Fotoğraf ve yazı
birleşince ortaya da bu tür denemeler çıkıyor.”
Fotoğrafın bir sanat dili olduğundan
söz eden usta daha sonra “fotoğrafça” kavramını da açarak şöyle
demiş: “Fotoğraf anonimliği, yani herkes tarafından değişik
amaçlarla, hedeflerle yapılması, “sanat söylemini” zorlaştırmıştır.
Çünkü, sanatı sanatçılar yapar ve ürünler, sanatçıyı “sanatçı”
kılar. Bir başka deyişle fotoğrafçı fotoğraflarının konuştuğu
bir kimliktir. Burada yapıp etmelerin üründeki benzemezlik göstergesi,
incelikli bir biçim akışı, renk ve atmosfer duygusu, fotoğrafı
üsluplaştırır ve fotoğrafı bir sanat dili haline getirir. Fotoğrafça
dediğimiz de budur.”
Yazılarında söyleşilerinde olduğu
gibi samimi bir dil kullanan yazar zaman zaman ironik bir üslup
sergileyerek okumayı daha bir keyifli hale getirmiş. Örneğin “genç
fotoğrafçılara altın öğütler” başlıklı yazının bir paragrafı buna
iyi örnek sayılır. “Önce nedir bu fotoğraf? Sıfatı bata. Sanki
herkese lazım bir şeymiş gibi. Sanat desen, bu ülkede hükmü yoktur.
Meslek desen hiçbir haneden kız alamazsın, kadınsan evde kaldığının
resmidir. Neticeten makbul bir iş, eylem değildir. Yol yakınken
bırakılması daha akla yakın bir sebaptır. Fotoğrafın sigaradan
daha da kolay bırakıldığı rivayeti vardır. Bırakanlara sorulması
caizdir.”
Yazılarında fotoğrafın basılarak
çoğaltılmasının gereğini ve önemini de vurgulayan Sayın Çizgen,
basılı fotoğrafın Türk fotoğrafının gelişmesinde önemli olduğunu
belirtmiş. “İnancım odur ki, fotoğraf, basılmadan olgunluk
ve yayılma aşamasına gelemez. Basılı fotoğraf dünyada çok önemli.
Şükür ki, bizde de giderek artan bir ivmeyle ve hızla yayılıyor.”
Gültekin Çizgen’in sohbetlerini
bilenler onun yazılarında kullandığı samimi konuşma dilini de
hiç yadırgamayacaklardır. Esprili üslubu, olayları hiciv eden,
kimi zaman de karikatürize eden yaklaşımı yazılara ayrı bit tat
vermiş. Ayrıca, yakın zamanda, fotoğraf ile ilgili olup bitenlere
değinmesinden dolayı da, çoğumuzun hemen hatırlayacağı olaylar
üzerine yazdıkları ilgimizi daha bir çok çekecektir diye düşünüyorum.
Son yıllarda fotoğraf ile ilgili
neler olup bitmiş, hangi albümler ve kitaplar çıkmış, hangi sergiler
açılmış, kimler neler yapıyor, neler yazılıp çiziliyor, ülkemizde
ve dünyada durum nasıl ve bunun gibi sanat ve fotoğraf ile ilgili
pek çok konuda yazılanları gündemi izliyorsanız sizlere de yabancı
gelmeyecektir. Ve kim bilir belki de kitabı okurken sizde tartışmaların
içinde ve tartışırken buluvereceksiniz kendinizi.
Fotoğrafla uğraşıp da Gültekin
Çizgeni tanımayan, yazılarını okumayan olacağını pek sanmıyorum.
Özellikle bizim kuşağın fotoğrafçıları onların yazıları, tartışmaları,
fotoğrafları ve sohbetleri ile büyümüş ve fotoğraf ile ilgili
pek çok şeyi buralardan öğrenmişlerdir. Fotoğrafa oldukça geniş
bir perspektiften bakan bu kitapta yazıları da yine keyifle okuyacağınızı
sanıyorum. Gültekin Çizgen ustaya sanat, fotoğraf, yazı ve kitaplar
ile dolu nice yıllar diliyoruz.
Bu iki kitap ve albüm benim son
günlerde fotoğraf ile ilgili olarak görebildiğim ve okuyabildiğim
son kitaplar. Yeni kitap ve albümlerle fotoğraf dünyamızın renklenmesi
ve gelişmesi umuduyla. İyi okumalar ve izlemeler.
Hafize KAYNARCA
|