"MÜHÜRLENMİŞ
AN"
(ZAM)
Çetin Öner
(Josef Koudelka, Çekoslovakya, 1968)
TARKOVSKİ'
nin çok sevdiğim, yaşam öyküsünü anlattığı kitabının adı "MÜHÜRLENMİŞ
ZAMAN" dır. Kitabın içeriği kadar çarpıcı bir kavramdır bu. Sinemanın
gizini, gizemini, gücünü anlatır kitabında Tarkovski. Bir daha
asla yakalanamayacak bir görüntüyü görsel bir estetiğin matematiği
ile peliküle mühürler. Zaten sinema da, görüntünün, resmin, hareketli
fotoğrafın matematiksel bir estetiği değil midir?
O
an, tek, eşsiz (unic) bir andır. Asla bir benzeri bir kez daha
yaşanamayacak, yinelenemeyecek bir zaman dilimidir.
"An"
bilmecelerde, "En kısa zaman birimini" nin karşılığıdır. Ve süresi,
yaşanan o anın zamanına, yoğunluğuna, anlamına ve etkisine göre
değişir.
WILDE
o ünlü yapıtı De Profundis'e, "Acı çekmek çok uzun bir an'dır"
diye başlar.
Ve
an, her bireye göre, her duruma göre çok değişken bir kavramdır.
Soyuttur.
ZWEIG'in
"Yıldızı Parladığı An'ları", insanlık tarihindeki önemli olayların
altını çizmek için kullanır. O, tarihsel değişimin dönüşümün başladığı
o an'ı - ki matematiksel yöntemlerle tanımlanamaz bir süredir
bu - bir an durdurup, Sinemadaki dondurulmuş bir kareye çevirir.
İtalyanların
çok hoş bir deyimi vardır : "Momento della venta". " Gerçeğin
tam zamanıdır" diye çevrilebilir Türkçe'ye.
Bu
deyim, Sinema ve Tiyatro'da çok bilinen "timing/zamanlama" kavramıyla
çok iyi örtüşür. Gerek Sinemada, gerekse Tiyatro'da zamanlama
yeteneği gelişmemiş kişilerdeki en büyük 'defo' budur. Bu duygu
ve duyarlığın eksik olduğu filmlerde, tiyatro oyunlarında sarkma,
temponun düşmesi biçiminde yansır. O anı yakalayamamak biçiminde
ortaya çıkan bu kusur o görüntü'nün, o sahne'nin içini boşaltır,
etkisini azaltır, sıradan kılar.
Fotoğrafta
bu duygu çok önemlidir. Işığın, objenin, rengin bire bir çakıştığı
anda deklanşöre basmamak o anı ıskalamak değil, o anı öldürmektir.
Fotoğraf
bir zaman dilimini sonsuza dek mühürleyen bir sanattır. Bir tür
avcılıktır. Bir kuşu çıplak elle yakalamak gibidir. Bu kuşu gevşek
tutarsanız elinizden kaçar; kaçmasın diye sıkarsanız, öldürürsünüz.
Bir beyin cerrahının özeni, dikkati ve hızıyla hareket etmek zorundadır
fotoğrafçı.
Eğer
ünlü fotoğrafları düşünürseniz ne demek istediğimi somut olarak
yakalarsınız.
2.Dünya
savaşındaki ünlü fotoğrafları hatırlayın ya da Vietnam'daki bombardımandan
kaçan çırılçıplak o kız çocuğunun fotoğrafını. Bir anayolda yuvaları
dağılmış serçe yavruları gibi ağlayarak kaçışan o çocukları. Korkunun,
ölümün ve savaşın en çarpıcı eleştirisi, o bir tek ana mühürlenmiştir
artık. Görmezlikten, bilmezlikten gelinemez.
Körfez
savaşı sırasında çekilen bir başka fotoğraf tüm dünyayı ayağa
kaldırmıştı : Petrol atıklarının sahile vurduğu, denize karıştığı
o bombardımanda, zift içinde, kararmış, o apak martı, insanlık
tarihine bir yüz karası olarak geçmedi mi ?
O
Afrika'daki açlığın mühürlendiği fotoğrafları anımsayın. Ya da
Che Guevara'nın sedyede yatarken gülümseyen ölü yüzünü. 68 Paris
ayaklanmasındaki üniversite öğrencilerinin coşkulu, inançlı, kararlı
görüntülerini...
İnsanlık
Tarihi'nin "mühürlenmiş zaman" larıdır onlar.
Ve
tüm insanlığın belleğine kazınmıştır.
Ya
Tienanmen meydanında, bir tankın önüne durmuş genç Çinli öğrenci
?
Varşova
ve Prag ayaklanmalarından tanırsınız benzerlerini. Ya da Arap/İsrail
savaşından görüntülerden.
Treblinka
ve Auschwitz'deki fotoğrafları, Anna Frank'ın o hüzünlü portresini
unuttunuz mu ?
İran'da,
Kafkasya'da, Yugoslavya'da, İspanya'da, Almanya'da karşımıza çıkmadı
mı o "mühürlenmiş zaman" ın kanıtları ?
Fotoğrafçı,
bir sporcu kadar çevik, bir sanatçı kadar duyarlı, bir bilim adamı
kadar sabırlı ve titiz, bir politikacı kadar politik olursa, ancak
o zaman yakalayabilir o anı,...
Ve
o an'ı, anı olmaktan çıkartır görsel bir kanıt olarak bırakabilir
insanlık tarihine.
Sınırsız
olan o an'ı, sonsuza dek mühürleyebilir.
Fotoğrafın,
fotoğrafçının gücü de budur işte.
10.02.2002, Bodrum
|