Back to Main Page Back to Main PageSon SayıÖnceki SayılarEditörlerİletişim

Editörden

Büyülü Bir Göz Merceği: "Şahin Kaygun"

Gezgin Fotoğrafçılar

Black&White in Colors

Fotoğrafi ve Yaratıcılığa Giriş

Uzaklardan, " Fotoğraf, Paul Strand"

Sanat ve Felsefe : "Bir Sanat Yapıtının Bellekte Oluşumu"

Fotoğraf ve Mimari- 3

Belgesel ve Haber Fotoğrafı : Fark Nerede ? (Bölüm 2)

Temel tasarım : Perspektif

Cadı Kazanı: FSK II. Ankara Fotoğraf Günleri

Kaktüs

Bu 'Şey' Bir 'Pipo' Sözcüğü Olmasın

Solan Renkler : Kağnılar

Okudunuz mu ? Gördünüz mü ?

Yol Notları : Toskana

Bülmeten

Eğitim
- Temel Eğitim : Işık
- İleri Düzey : Zone Sistem

Haberler

Platformlar, KASK

Yeni Umutlar
- Hikmet Batuhan Günşen
- Derya Büyüktanır

Sergi Salonu
- Haluk Uygur
- Sami Türkay
- Çocuk Olmak İstiyorum

Suyunu Çıkaranlar,

Fotoğraftan Al Haberi,

Bir Ülke Bir Fotoğrafçı,

Portfolyolar
- Tayfun Kocaman
- Tufan Dinarlı
- Neyzen Cömert






 

 

Sayı 13

YAZMACILARIN YAZGISI
Sami TÜRKAY


SAMİ TÜRKAY , 1959 yılında Ankara da doğdu. Fizik Lisans Eğitimi aldı. Halen H.Ü. BİM de çözümleyici olarak çalışmaktadır. Fotoğrafa 1994 yılında başlamıştır. Aralık 1994 de kurulan (FSK) Fotoğraf Sanatı Kurumunda çekirdek kadroda yer almıştır. Temel eğitim semineri sonrasında ışık, kreatif, doğa, portre, fotoğrafta yaratıcılık, temel sanat eğitimi,sinema gibi ileri düzey eğitim seminerlerini bu kurumda aldı. Aktif olarak çalışmalarını bu kurumda sürdürmektedir. Kurumunda yönetim kurulu üyeliği, Genel sekreterliği görevleri yapmıştır. Kurumun ayda bir yayınlanan bültenin yayın koordinatörlüğünü 21 ay yürütmüştür. Sevda Cenap And müzik vakfının ve Fotoğraf Sanatı Kurumu işbirliği sonucunda 1999 yılında 16. ve 2000 yılında 17. Uluslararası Ankara Müzik Festivalinin, FSK üyeleri ile birlikte fotoğraf çekimlerini ayrıca proje sorumluluğunu gerçekleştirmiş ve teşekkür belgesi almıştır. Doğayı çok seven sürekli arşivini zenginleştirerek geleceğe bir şeyler bırakabilmenin çabasını vermektedir. DASK (Doğa Araştırmaları, Sporları ve Kurtarma Derneği) ın yönetim kurulu doğa araştırmalarından sorumlu üyesidir. DASK DOGAY (Doğada görüntü avcılığı yarışması) düzenleme kurulu üyesidir.
Sami Türkay, şu ana kadar, altı kişisel saydam gösterisi hazırlamış. Birincisi 1995-1996 döneminde doğadaki parıltının yok olacağı kaygısını içeren PARILTI adında doğa ağırlıklı bir dia gösteri; ikincisi 1996-1997 döneminde insanın parıltısı çok sevdiği çocuklar için, yazmacı çocukları içeren YAZMACILARIN YAZGISI adında çalışan çocuk ağırlıklı bir dia gösteri; üçüncüsü 1997-1998 döneminde zirve ve doğanın erişilemez olmadığını anlatan Kaçkar dağları geçişi BİR TUTKUDUR ZİRVE adında bir dia gösteri, dördüncüsü 1998-1999 döneminde Niğde Aladağlar geçişi sonucunda KIRMIZI KAYALARDAN YEŞİL SULARA adında bir dia gösteri,beşincisi 1999-2000 döneminde toros bolkarlar geçişi sonucunda ÇOBANIN AŞK'I adında bir dia gösteri, altıncısı 2000-2001 döneminde Artvin Borçka Karçal dağlarından camiliye geçişi sonucunda KARÇALLARDAN CAMİLİYE adında bir dia gösterisi bu çalışmalar Ankara da ve Ankara dışındaki illerde Fotoğraf derneklerinde, diğer derneklerde ve üniversitelerde zaman zaman gösterilmektedir. Fotoğrafları pek çok karma saydam gösterilerine , karma fotoğraf sergilerine katılmış, fotoğraf yarışmasında fotoğraf üstatları tarafından övgüye değer bulunmuş ve ödüllendirilmiştir.

'Kimse doğayı yok etmekten söz etmiyor ama korumuyor da!' diyen S.Türkay, İnsanların çifte standart içinde yaşamalarına tepki duyuyor ve bunun en çok çocukları etkilediğini düşünüyor. Çok sevdiği doğa ve insanla fotoğrafta buluştuğunu, fotoğrafla uğraşırken erişilmez duygular yaşadığını ve yeryüzünde parıltıların hiç yok olmaması için çalışmalarına devam ettiğini söylüyor.

 

YAZMACILARIN YAZGISI

1996 Temmuzunda Tokat Çevre Koruma ve Tanıtım Derneği ve Tokat Belediyesi tarafından düzenlenen ÇEVRE haftası nedeni ile Fotoğraf Sanatı Kurumu olarak davet edildik. 20 Fotoğrafçıyla bu davete katıldık.

Tokat'ta geleneksel el zanaatları arasında çok önemli yer tutan yazma üretiminin evlerde yapıldığını gördük. Bu üretimin 700 yıllık bir tarihe dayandığını, önceleri yalnız baş örtüsü olarak kullanıldığını bugün çeşitli örtüler, elbiseler, yatak takımları olarak üretildiğini öğrendik. Fırınlanmış ıhlamur ağacından oyularak yapılmış kalıplar üzerindeki motiflerin bez üzerine kara kalem ve elvanlı olarak iki tipte baskısıyla desenler elde ediliyor. Şehir merkezinde asıl adı Gazioğlu Han olan halk arasında Yazmacılar Han olarak bilinen hana girdiğimiz anı unutmam mümkün değil ; sanki belleğime kazındı. Burada yaklaşık 1 saat fotoğraf çekimi yaptık ve ben gördüklerime inanamadım.Bir şok içindeydim.20.yüzyıl Türkiye'sinde ortaçağın sis bulutları içinde bir mekan

Bambaşka bir dünya.
Yaklaşık 250 - 300 yıllık bir geçmişi olan Osmanlı döneminde yapılmış ahşap bir yapı !.. bu han artık yıkılmaya yüz tutmuş her an bir yangına maruz kalabilecek korumasız bir durumda. Bu handa 7 imalatçı üretim yapıyor. Yaklaşık her atölyede 4 çocuk , 2 usta 6 kişi çalışıyor. Handa toplam 50 kişi çalışıyor. Günlük 15000 yazma üretiliyor. Burada çalışanların hemen hemen hepsi 10 yaş grubu çocuklar.Handa son derece ilkel yöntemlerle korumasız, sağlıksız koşullarda üretim yapılıyor. Üretim sırasında insan sağlığı için çok zararlı kimyasal maddeler kullanılıyor.
Sadece oradaki yaşamı yakından izlemek, öğrenmek ve fotoğraflamak için 6 kez gittim. Onlarla çalıştım, yemek yedim, çay içtim, sohbet ettim. Her gittiğimde yeni şeyler öğrendim ve yaklaşık 1 yılda bu çalışmayı hazırladım.

Örneğin 15 litrelik bir teneke siyah boya hazırlamak için 400gr potasyum klorür, 400gr bakır sülfat (göztaşı) 1500gr anilin (inorganik madde) ve su kullanılıyor. Bu karışımları çocuklar hazırlıyor. Renk dönüşümünü hızlandırmak amacıyla amonyak kullanılıyor. Çocuklar, vücutları bu maddelerle direkt korumasız temas halinde çalışıyorlar. Bakır sülfatın kanserojen etkisi olduğunu, anilin'nin direkt beyin hücrelerine etki ettiğini,amonyağın solunum yollarını tahrip ettiğini tıp bilimi ortaya koymuştur. Ayrıca, yazma kurutmak için kullanılan üfleyici sobalarda tütün fabrikasının tütünü işlerken yarattığı artık (küsbe) yani tütünü rafine ederken oluşan katran,sıkıştırılıp kurutuluyor ve yakıt olarak kullanılıyor. Tam anlamıyla zehir. Kısmen odun yakıt olarak kullanılıyor. Aslında iyi çalışma koşulları sağlandığı taktirde oluşmayacak olan yukarıda belirtilen hastalıklara meslek hastalıkları deniyor. Çocuklar ise bunlardan habersiz çocuk bahçesinde oynarmışçasına haftalık karın tokluğuna çok az ücretle sigortasız,korumasız çalışıyorlar.

Yazmalara teker teker baktığınızda ; gördüğünüz renk renk desenleri hiç bir şeyden habersiz çocukların ellerinde , yüzlerinde ve vücutlarında görebilirsiniz. Onlar bir canlı yazma gibidirler.Tezgahın üzerine serilmiş beyaz beze eller o kadar hızlı iniyor kalkıyor ki tutamağından sıkı sıkıya tuttukları tahta kalıplar gözükmüyor eller ilerledikçe çivit mavisi, bakır kırmızısı güller, goncalar beliriyor.Pencere ışığının aydınlattığı tahta teknelerdeki boya ölümsüzleşeceği bezin üzerine yolculuğa çıkmadan, parıltılarıyla izbe nemli ortama hafif bir esinti katıyor. İlk farklı desenlerle hanın yorgun merdivenlerinin yaslandığı duvarlarda karşılaşılır, çırakların binlerce rengarenk el izi, ustaların anıları, sarıdan turuncuya üretim hikayeleri tonların alfabe olduğu bir senaryo.

Bu senaryo bize kültürümüzü mü , geleneklerimizi mi
yoksa geleceğimiz olan çocuklarımızı mı korumamız gerektiğini acıyla düşündürüyor.

İşte ' YAZMACILARIN YAZGISI '
görmezden gelinen bu tabloyu belgelemek kamuoyuna sergilemek amacıyla gerçeklerin ışığında doğdu.

*** Gördüklerinizden hepimiz sorumluyuz. Bir fotoğrafçı olarak üzerime düşeni yapmaya çalıştım. Şu anda boşaltılmış kaderine terkedilmiş durumda. Yeni yazmacılar sitesinde üretim devam ediyor. Çocuklar için koşullar aynı mekan yenilenmiş sadece.

Bir gün bir yazma alacak olursanız , o yazmada bu çocukların saf ve temiz yüreklerini bulabilirsiniz !

SAMİ TÜRKAY