AYDINLATMA
VE AYDINLANMA KONTRASTI
Açık havada gün ışığında çalışan bir fotoğrafçı konu aydınlatmasını
nasıl bulmuşsa o şekilde kullanmaya zorunludur. Yalnız güneşin
yönü ışık şiddeti ve gün boyunca geçirdiği veya mevsimsel
değişmelerden kendi işine uyanı seçebilir.
Bulutsuz bir günde, açık havada aydınlanma koşulu, stüdyolarda
kullanılan ana ve yardımcı ışık ile sağlanan aydınlatma şekline
benzetilebilir. Doğal olarak burada güneş yaygın olmayan ana
ışıktır ve konunun üzerine düşen ışığın büyük bir kısmını
oluşturur. Diğer taraftan gökten gelen ışık ise yaygın yardımcı
stüdyo ışığının görevini görür. Güneşin verdiği ışığın şiddetinin
daima sabit olmasına karşın göğün sağladığı ışığın şiddeti
büyük değişiklikler gösterir. Bu iki ışığın karışım miktarı
gökteki mevcut bulutların miktarına bağlı olarak değişir.
Bulutsuz bir günde konunun güneş altında olan kısımları ile
gölgede olan kısımlarının birbirine oranı, aydınlanma oranı
1/7.dir. Tamamiyle bulutsuz ve kapalı bir günde konu üzerine
düşen ışığın şiddeti çok azalacağından konunun gün ışığı altında
bulunan kısımlarıyla gölgede bulunan kısımları arasındaki
aydınlanma ayrımı ortadan kalkarak her taraf aynı şekilde
aydınlanmış olacaktır. Bu durumda konunun aydınlanma oranı
l/l'e yani 1'e kadar düşer.
Bir konunun açık havada aydınlatma kontrastı, konunun üzerine
düşen ışığın yönüne ve konunun etrafındaki diğer maddelere
bağlıdır. Pratikte açık havada rastlanan aydınlanma kontrastı
birçok durumlarda 1/7'nin üzerine, 1/60'a kadar çıkar.
AYDINLANMA KONTRASTININ
KONTROLU
Manzara fotoğraflarının bulutsuz bir günde, gün ışığı altında
çekilmesi halinde en iyi sonuçlar elde edilir ve sonuç çok
kontrastlı değildir. Diğer taraftan yakın mesafe fotoğrafları
için en iyi aydınlatmayı puslu havada güneş ışığı sağlar
ve bu durumda yardımcı bir ışık kaynağına gereksinme olmaz.
Konunun arkadan veya yandan aydınlatılması gibi özel aydınlatma
teknikleri kullanıldığı ve özel etkiler elde edinilmesi
istenen durumlarda 1/8'e kadar büyük aydınlatma oranları
kullanılabilir. Renkli fotoğrafçılıkta ise tavsiye edilen
aydınlatma kontrastı 1/2 ve 1/3'tür. Bir konunun aydınlanma
kontrastı o konunun aydınlık ve gölgede bulunan kısımlarının
pozometre ile ölçüleri alınarak saptanabilir.
Görülüyor ki açık havada gün ışığında çalışan bir fotoğrafçının
esas aydınlatma üzerinde hiç bir kontrol olanağı yoktur.
Ve esasında doğal aydınlatma konunun karakterinin bir parçasını
oluşturduğundan esas aydınlatmayı değiştirmeye de gerek
yoktur.
Bina içlerinde fotoğraf çekmeğe gelince, burada konunun
aydınlatılması tamamiyle fotoğrafçının kontrolü altındadır.
Bu halde fotoğrafçı konusunu seçmek, kompozisyonunu yapmak
ve onu aydınlatmak zorunluluğundadır.
Aydınlatmada fotoğrafçının kontrolü altında olan malzemeler
sınırlı olup bunlar da reflektörler ve spotlardır. Tek bir
ışığın konunun görünüşü üzerine yapacağı etki birkaç yoldan
kontrol edilebilir.
1- Konunun üzerine düşen ışıkların açısı değiştirilebilir.
Yani ışık yatay olarak düşey olarak veya aradaki herhangi
bir açıdan konu üzerine yöneltilebilir.
2- Işığın konuya göre uzaklığı değiştirilebilir .
3- Işığın konuya göre durumu değiştirilebilir. Işık konuya
önden, arkadan veya aradaki herhangi bir yönden yöneltilebilir.
4- Işık kaynağındaki lambanın gücü ayarlanabilir.
5- Işık önüne gerilmiş beyaz müslin gibi dağıtıcı bir ekran
konarak ışığın yumuşatılması ve daha fazla bir alana yayılması
sağlanabilir.
6- Işık kaynağı önüne konan filtrelerle ışığın renk ısı
derecesi kontrol edilebilir.
Bütün bu değişik kontrol şekilleri tek bir ışık kaynağı
üzerinde uygulanabilir. Tek bir lamba değil de herhangi
bir sayıda lamba kullanıldığında her lamba diğerinden bağımsız
olarak yukarıda söylenilen altı şekilde kontrol edilebilir.
Buna göre örneğin iki lamba kullanılırsa 36 ayrı lamba kontrolü
şekli ortaya çıkar.Ve bu her bir kontrolde en aşağı 10-12
ayrımlı durum meydana getirilebildiğine göre yalnızca iki
lamba kullanmayla fotoğrafçının kontrol olanaklarının ne
kadar olduğu görülebilir.
Olur olmaz yerlere ışıkları yerleştirerek fotoğraf çekmeğe
kalkmak başarılı sonuçlar vermez. Fotoğrafçı işe başlamadan
önce kullandığı ışık kaynaklarının konu üzerinde meydana
getireceği etkileri hesap edip gerekli kontrolleri yaptığı
zaman, doğru konu aydınlatmasını elde etmiş olur.
RENK
Spektral renklerin dünyasına ilk defa 1876'da fizikçi Sir
Isaak Newton girmiştir. Daha sonra renkli algılamada üç
rengin yeterli olacağını "Young" dile getirmiştir.
"Maxwell" bu üç rengi görünür ışık spektrumunun
başı, ortası ve sonuna denk gelecek şekilde "Kırmızı",
"Yeşil" ve
"Mavi"
o o o
olarak saptamıştır. Ancak üç reseptörün bulunması 1957'de
fizyolojist "Rushton" a kısmet olmuştur. Rushton
gözde "Erythrolabe" (Kırmızıya duyarlı) "Chromolabe"
(Yeşile duyarlı) ve "Cyanolabe" (Maviye duyarlı)
adını verdiği üç reseptör tespit etmiştir. Bu üç reseptör
birlikte uyarıldığı zaman beyaz, hiç biri uyarılmadığı zaman
ise siyah algılanır. İki reseptörün birlikte uyarılmasından
ikincil renkler algılanır.
%50 o Kırmızı + %50
o Yeşil = o
Sarı
%50 o Yeşil + %50 o
Mavi = o Turkuaz
%50 o Kırmızı + %50
o Mavi = o
Magenta (Mor)
%33 o Mavi + %33 o
Kırmızı + %33 o Yeşil
= o Beyaz
Bu üç reseptörden filogenetik olarak belli bir dalga boyuna
ilk özgünleşen mavidir. Kırmızı ve yeşil maviden daha sonra
ayrıldığı için bu renklerle ilgili renk körlüğüne daha sık
rastlanır. Algılanan bilgiler beyinde oksipital loba taşınır.
Burada V1 adındaki alanda renk ve renkli formlara duyarlı
hücreler blob denen kümeler oluşturur. Siyah/Beyaz formlara
duyarlı hücreler ise interblob alanlarda toplanmaktadır.
Renk bilgileri daha sonra yine oksipital lobda olan V4 alanına
taşınır. V4 renkli algıya ayrılmış özel alandır. V4'de oluşan
problemler akromatopsi (renkli algının bozulması) ile birlikte
seyreder ve hasta dünyayı grinin tonlarında algılar. Renk
belleği ise genelde sözel ve duygusal renk bellekleri olarak
yapay bir şekilde sınıflanır. İşin bundan sonraki kısmı
sanatçıların ve psikologların alanına giren konulardır.
"Newton" daha sonra kendi geliştirdiği renk halkasını
uç uca birleştirerek spektrumda eksik olan Magenta rengini
oluşturdu. Daha sonra bu halkayı 12'ye bölerek renklerin
sistemli bir şekilde değerlendirilmesinde belki de ilk adımı
atmış oldu. Bauhaus sanat okulunda renk eğitimi veren "Iten",
öğretisini bu temele dayandırdı.
Boyaların karıştırılması sonucunda
ortaya çıkan renkleri açıklayan "Çıkartma" veya
"Substraksiyon teorisine" göre Turkuvaz, Magenta
ve Sarı
o
o o
renkleri ile tüm renklerin aslına yakın röprodüksiyonu mümkün
olmuştur. Bu üç renk günümüzün matbaası ve renkli filmlerin
temeli oldu. Çıkartma teorisine göre ortak olan renk yansıtılır,
geri kalan renkler emilir ve görülmez. Örneğin Mavi ve Yeşil
reseptörleri uyaran Turkuvaz ile Yeşil ve Mavi reseptörleri
uyaran Sarı boyaların karıştırılması sonucu her iki boyada
ortak renk olan yeşil görünür, geri kalan renkler diğer
boya tarafından emilir. Mavi sarı tarafından kırmızı ise
turkuvaz tarafından emilerek yok olur.
%50 o Turkuvaz + %50
o Magenta =
o Mavi
%50 o Turkuvaz + %50
o Sarı = o Yeşil
%50 o Sarı + %50 o Magenta
= o Kırmızı
%33 o Turkuvaz + %33
o Magenta + %33 o
Sarı = o Siyah
Gördüğümüz çoğu renk "absorpsiyon" yolu ile oluşmuştur.
Burada bir madde, gelen ışıkta bazı dalga boylarını absorbe
ettikten sonra geriye sadece göründüğü renge ait dalga boylarını
yansıtır. Transparan maddeler yansıttığı renkte değil, içinden
geçirdiği dalga boyları renginde görünür. Bazı floresan
boyalar aldıkları ışığı dalga boyunu değiştirerek farklı
bir renkte ve dalga boyunda yansıtırlar. Fosforesan boyalar
ise aldıkları ışığı depolayıp uzun süre saçabilirler. Bazen
ışığın kendisi renklidir. Işığın kaynağı Kırmızı alev gibi
sıcak veya neon/ateş böceği kimyasal ışığı gibi soğuk olabilir.
Sabun köpüğünde ve su yüzeyindeki ince filmlerde birbirine
çok yakın iki yansıtıcı yüzey vardır. Oluşan renkler, iki
ayrı yüzeyden yansıyan ışık dalgaları arasında oluşan interferans
sonucu oluşur. Bazı kelebek ve böceklerdeki doygun mavi
ve yeşiller, CD ve plaklardaki renkler, difraksiyon (saçılma)
yoluyla oluşur. En değerli yeşil renk ($) bu yolla oluşur.
Gök yüzünün mavisi ise, toz ve su parçacıkları tarafından
saçılan kısa dalga boylarından oluşur.
Görme işi nefes alma gibi kendiliğinden gelişen bir eylem
değildir. Çeşitli insanlar renk uyumundan bahsederken farklı
şeylerden bahsettikleri çok kolay anlaşılabilir. Görünen
şeyler renk, form, doku, gölge, hareket ve anlam açısından
değerlendirilirler. Gördüklerimizi kıyaslama yoluyla değerlendirdiğimizi
söylersek çok yanlış olmaz. Renk algılamasında insanların
kıyaslama için kullandığı yedi kriter olduğunu öğrenmek,
sınırsız renk dünyasında bizi kıyıya ulaştırır.
1. Renk kontrastı :
Yedi kontrast arasında en basit kontrasttır. Renk kontrastı,
renk dairesindeki renklerin en saf şekillerini kullanarak
oluşturulabilir. İki renk ile bir kontrast yaratırken örneğin
karşı karşıya gelen iki renk kullanılabilir. Mor/Sarı en
basit diadlardan biridir. Triadlar renk halkasından eşkenar
bir üçgen oluşturacak şekilde seçilebilir. Ressamların en
çok sevdiği sarı/kırmızı/mavi bu şekilde oluşturulmuş güçlü
bir triaddır. İkiz kenar üçgenlerin etkileri daha çok diadlara
yakındır. Ayrıca kare kullanarak üç farklı tetrad yaratmak
mümkündür.
2. Açıklık/koyuluk kontrastı
: Gece/Gündüz tekrarlanan ve yaşamımızın en vazgeçilmez
kavramlarından biridir. Aydınlık/karanlık, açık ve koyu
kutuplarını açıklayan en güzel renkler Siyah ve Beyazdır.
Beyaz gözdeki koni ve basillerin en şiddetli uyarılma, siyah
ise dinlenme halidir. Grinin tonları ve tüm renkler, siyah
ve beyaz arasında yer alır. Açıklık/koyuluk kontrastı grinin
tonlarında kullanılabileceği gibi renklide de açık ve koyu
renkler tarzında kullanılabilir.
3. Sıcak/Soğuk kontrastı
: Yedi kontrast arasında en dikkat çekici kontrasttır. Alev
ve sıcağı düşündüren renkler arasında sarı, turuncu ve kırmızı
sayılabilir. Yapılan deneyde Mavi bir odada oturanlar, kırmızı
bir odada oturanlara göre daha çabuk üşümeye başlamışlar.Sıcak/soğuk
kontrastını bazı kelimelerin uyandırdığı duygularda görebiliriz.
Gölge/Aydınlık, Şeffaf/Mat, Semavi/Dünyevi, Uzak/Yakın,
Buzul/Çöl, Islak/Kuru vs. Sıcak soğuk kontrastı kullanılarak
çok güçlü duygular elde edilebilir.
4. Doygunluk kontrastı:
Renk dairesinin kenarında kalan renklerin hepsi doygun
renklerdir. Dairenin ortasına yaklaştıkça doygunlukları
azalır ve grileşirler. Renkler saf halleriyle dikkat çekici
özellik taşırlar. Doygun renkler doğada genelde zehirli
ve tehlikeli olmanın işaretidir. Saf renklere beyaz karıştırılınca
daha barışçıl ve dinlendirici bir özellik kazanırlar. Siyahın
karışması ile renkler hastalıklı ve melankolik bir özellik
kazanır. Renklerin saf olarak kullanılması "ben önemliyim"
veya "ben buradayım" anlamını taşır.
5. Komşuluk kontrastı:
Büyük, kırmızı bir zemin üzerinde küçük, siyah bir kare
ne renk görünür? Tuhaftır ama, kırmızıya komşu olan renkler
koyu turkuvaz rengine doğru bir değişiklik gösterir. Göz
başka renklere komşu olan renkleri komplementer renklere
yaklaştırarak görür. Kırmızı kravatlar üzerinde siyah iplik
kullanan üretici ipliğin siyah olduğu konusunda ısrar edince
büyük zarara uğramıştır. Siyah iplik yerine kahverengi iplik
kullansa idi, büyük zararın önüne geçilebilirdi. Beyaz etrafındaki
renklerin parlaklığını azaltır ve sönük görünmelerine sebep
olur. Siyah ise etrafındaki renklerin daha parlak ve canlı
görünmesini sağlar.
6. Komplementer (tamamlayıcı)
kontrast: Boyalar birbirine karıştırıldığı zaman, Siyah/Gri
renk oluşturan renkler tamamlayıcıdır. Bunlar Turkuvaz+Kırmızı,
Sarı+Mavi ve Magenta+Yeşildir. Fizyolog Hering'e göre, insan
gözü gri rengi arar. Hering'e göre grinin anlamı göz dibindeki
algılama hücreleri olan koni ve basillerin uyarılma durumunun
dengelenmiş olmasıdır. Bu durumda birleşmesinden gri renk
doğan renkler, "harmonik" sayılırlar. Toplamı
gri olmayan renkler ise ilgi çekici veya uyumsuz olacaktır.
7. Alan genişliği kontrastı:
Her rengin etkisi kapladığı alan kadardır. Ancak birden
fazla renk söz konusu olduğunda hangisinden ne oranda kullanılacağı
belirlenmelidir. Renkleri dengeye dayalı kullanmak amacıyla
Gothe, renklere dikkat çekme özelliklerine göre ağırlık
değeri vererek bazı rakamlar tahsis etmiştir. Sarı 9, Turuncu
8, Kırmızı 6, Mor 3, Mavi 4, Yeşil 6. Tüm renkleri kapsamamasına
rağmen Gothe'nin değerleri benimsenmiş, bazı ressamlar bundan
yola çıkarak bu rakamlar ile uyumlu alan ölçümlerini tekrar
hesaplamışlardır. Sarı 3, Turuncu 4, Kırmızı 6, Mor 9, Mavi
8, Yeşil 6. Bu alan genişliği değerlerini kullanırsak denge
için mor/sarı oranı 9/3 = 3/1 olmalı.
Renk küresi:
* Ekvator düzleminde Newton halkası: Kuzey Kutbunda parlak
bir beyaz ve Güney kutbunda parlak bir Siyah bulunan bir
küre düşünün. Kuzey ve Güney kutbunu bir birine bağlayan
çizgi üzerinde tüm gri tonları bulunsun. Kürenin içini,
orta eksene doğru doygunluğu azalan renkler doldursun. Ekvatorda
saf renkler, kuzey'e doğru açık renkler, güney'e doğru koyu
tonları içersin. Meridyenler üzerinde renklerin açık ve
koyu tonları kaplamıştır. Ve işte renkleri oluşturma formülü.
Renk küpü:
Renk küpleri RGB teorisine göre yapılmış küplerdir. Başka
bir ifade ile küp ile görünebilen tüm renkleri ifade etmek
mümkün. Küpler RGB teorisinin görselleşmiş halinden başka
bir şey değildir.XYZ eksenlerinde RGB değerleri belirli
bir ölçek ile ifade edilince, en düşük değerden en yüksek
değer kadar tüm renk tonlarını içeren küp şeklinde bir yapı
ortaya çıkar. Bu küp üzerinde 0,0,0 noktasındaki renk siyah,
255, 255, 255 noktasındaki renk beyazdır. Diğer köşeler
3 birincil renk olan kırmızı, yeşil, mavi ve üç ikincil
renk olan sarı, turkuvaz ve Magenta renklerine aittir. Küpün
yüzeyine yakın bölümle genellikle doygun renkleri, siyah
ve beyaz köşe arasında çizilen küpün içinden geçen hayali
diyagonal'a yakın eksen doymamış renkleri içerir. Küpün
tam ortası ise gridir.
|