Back to Main Page

Back to Main PageSon SayıÖnceki SayılarEditörlerİletişim



Bir Soruya Sahip Olmak

Cumhuriyet Dönemi Fotografçılığımızın Gelişimi

Atatürk Dönemi Basın Fotoğrafçılığının Toplumdaki Yansımaları

Ahmet Elhan'ın Portreleri

Osmanlı İmparatorluğu'nda Fotoğraf

Yüzyirmiyedi Yillik Bir Kitap: Risale-i Fotoğrafya

Cumhuriyetin Kuruluşundan Günümüze Yıllara, Dönemlere Ayırarak Fotoğrafçılar, Fotoğraflar, Akımlar, Olaylar ve Gelişmeler


Türkiye 'de Fotoğraf Eğitiminin Dünü Bugünü

Fotoğrafımızda Nü ve Sosyal Baskı

Fotoğraf Derneklerimiz

Cumhuriyetin 75.yilinda Fotoğraf Sanatimiza Tarih Perspektifinden Bir Bakış

Fotoğraf Eğitimi

Deneysel Fotoğrafi

Cumhuriyet'ten Günümüze Fotoğrafi

Fotoğraf Sanatı ve Derneklerimiz



Sayı 2


Cumhuriyetin Kuruluşundan Günümüze Yıllara, Dönemlere Ayırarak Fotoğrafçılar, Fotoğraflar, Akımlar, Olaylar ve Gelişmeler

1970’li yıllarda, fotoğraf eğitiminin başladığı ve fotoğraf derneklerinin çoğalması ile “amatör” kavramının Türk fotoğrafına yerleşmesi sonucu, görüntü zenginliği artarken, nitelik bakımından durakladığı gözlemlenir. Yine bu dönem, yarışmaların, sempozyumların, fotoğraf yayınlarının yoğunluk kazandığı yıllardır.

Halim Kulaksız, Nusret Nurdan, Mehmet Bayhan, Şemsi Güner, Ergun Çağatay fotoğrafı ilerilere taşımışlardır. Bu isimler arasında Sabit Kalfagil ve Nusret Nurdan Eren çalışma disiplinleri ve uygulamaları ile gerçekten de Türk fotoğrafının uluslarararsı düzeyde yarışabilecek seçkin örneklerini oluşturdular. 70’li yılların bir diğer ismi ise, Yılmaz Kaini’dir.

Yine bu dönemin bir başka ismi Şahin Kaygun ise fotoğraf gerçeklikle başlayıp Ekspresif eğilimlere giden çizgisiyle Türk fotoğrafında, gerçek öncülerdendir. Yaptıkları ile yeni kuşaklar üzerinde olumlu etkiler bırakan Kaygun, fotoğraf yolu ile duyguların dışa vurumunu başarmış fotoğrafçılarımızdandır.


Şahin Kaygun

Bu dönemin yayınları arasında Yeni Fotoğraf, fotoğraf amatörlerinin ülke çapında tanıştıkları uzun soluklu bir dergi oldu. Yine bu dönemin periyodik sergileri arasında yer alan, Kuşaklar Sergileri de Türk fotoğrafına yeni bir soluk getirmiştir.

70’li yılların amatör kadroları arasında fotoğraf eğilimi genellikle Foto Jurnalist eğilimlerin ağır bastığı sosyal içerikli konular olmuştur. Bunun böyle olmasının temel nedeni de ülkenin içinde bulunduğu sosyal değişimler olmuştur.

Fotoğraf seksenli yıllar ile birlikte Türkiye’de büyük bir ivme kazanmıştır. Türk fotoğrafındaki kimlik değiştirmeye başladığı, değişik eğilimlerin ortaya çıktığı dönem olmasıyla da Cumhuriyet sonrası Türk Fotoğrafında önemli yeri tutar.

İlk üniversite düzeyinde eğitimin başladığı bu dönem, fotoğraf kadrolarının da değişime uğradığı dönem olmuştur.

Fotoğrafın akademik düzeye taşınması, fotoğrafta bilgi ve görgü düzeyinin, teknik ve estetik boyutu giderek yükseldi. Bu dönemde fotoğrafın değişik yönlerine yönelen fotoğrafçılar, yarışma performansları ve açtıkları sergilerle yepyeni bir tartışma ortamı yarattılar.

Fotoğrafın sanatsal ve ulusal boyutu, ilk defa sorgulanmaya başladı. Bu dönemde peşpeşe fotoğraf albümleri yayınlandı. Fotografik eğilimlerini net olarak ortaya koyan genç ve akademili kadrolar, bu dönemin itici gücü olmuşlardır.

Türk fotoğraflarında 80’li yıllar Deneysel Eğilimlerin yoğun kabul gördüğü bir dönemdir. Ahmet Öner Gezgin, Mustafa Kocabaşı, Nuri Bilge Ceylan, Merih Akoğul, Kamil Fırat ilginç çalışmaları ile ön plana çıkan isimlerdir.


Merih Akoğul

Kamil Fırat

Bu dönemde daha belgeci tavırla çalışan Nevzat Çakır, Mehmet Kısmet ve arkadaşlarının kurduğu Grup FOG ise bu dalın iyi örneklerini oluşturdular.

80’li yılların diğer isimleri ise, Gülnur Sözmen, İzzet Keribar, Halim Kulaksız, Şakir Eczacıbaşı, Maggie Danon, Çerkes Karadağ, Laleper Aytek, Yusuf Murat Şen ve İsa Çelik’dir.

1957-1958 ders yılında ülkede büyük bir sanat etkinliği olarak algılanan Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu fotoğraf eğitimini başlatan ilk kurumdur. Burada fotoğraf eğitimini devam ettiren Vehbi Yazgan, Güler Ertan ve Barbaros Gürsel’dir. 1978 yılında Mimar Sinan Üniversitesi’nde; Fotoğraf Enstitüsü ve ve kısa bir süre sonra da Fotoğraf Bölümü olarak fotoğraf eğitimi devam etmektedir.

Güler Ertan

Barbaros Gürsel


İzmir 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde de 4 yıllık lisans düzeyinde fotoğraf eğitimi veriliyor.

1989 yılında da Yıldız Üniversitesi’nde 2 yıllık Meslek Yüksek Okulu niteliğinde fotoğraf eğitimi (Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde) yapılmaktadır. Her ne kadar günümüzde sağlıklı eğitim yapılmasa da değerli kişiler yetişmektedir.

Gençlerin yapıtlarında öze varış ve psikolojik vurgu açısından estetik kuşkular vurgulanmaktadır. Fotoğraf anlayışları teknik ve estetiğin inceliklerine yönelmekte, dolayısı ile düşünce ağırlığı artmaktadır. Engin Çizgen, Burçak Evren, Kaya Özsezgin fotoğraf tarihimize ışık tutarak kalıcı eserler vermişlerdir.

1990’lı yıllarda çalışmalarıyla ön plana çıkan fotoğrafçılar; Cemil Ağacıkoğlu, Ani Çelik Arevyan, Ali Borovalıi Özer Kanburoğlu, Mehmet Baltacı, İlteriş Tezel, Fatih Gürsel, Servet Sezgin, Erdal Merter, Ali Öz, Faruk Akbaş, Ufuk Murat Duygun, Ömer Orhun’dur.

Fotoğraf tarihinin gelişimine baktığımız zaman, 155 yılın bir sanat dalı için çok kısa bir süre olduğunu görüyoruz. Fakat fotoğraf sanatının bu kadar kısa zamanda, bu denli gelişmesi ve giderek günlük yaşantımızda sanat, tarihsel izleme biçimlerinden, bilimsel çalışmalara kadar birçok alanda kendini kabul ettirme; güncelliğini kanıtladığını görüyoruz.

Yine günümüzde fotoğraf, bir sanat, bir iletişim yolu, bir olanağı ve tanıtım yolu gibi önemli faktörleri içermektedir. Bir bütün olan sanat, sanatçı; birbirinden ayrılmaz. Fotoğraf sanatçısı duygularını, düşüncelerini, insanlara ve olaylara bakış açısını, güzel olan şeyleri aramayı, bulmayı ve bunları denge, teknik espri ve kompozisyon ile birleştirmeyi, kendi sanat anlayışını ve uygulayışını ortaya çıkarmıştır. Bir malzemeyi sanatta kullanabilmek yeterli değildir. Çünkü sağlam genel kültür, yaratıcılık, bilinci yoğunlaşmış kişilerin kendi dünyası ile karşılaşmasıdır.

Yaratıcılık bilinenlerin değil bilinmeyenlerin ortaya konulmasıdır. Bunun gerçekleşebilmesi için yorum ve yaratıcılık gücü gerekir. Bu da herkes de olmadığı için, iyi fotoğraf azdır. Doğaya, yaşama ve yaşamın içindeki fotoğrafa olan inanç, sadece doğru zamanda, doğru yerde olmakla değil, fotoğraflanacak konuyu seçmeyi bilebilmektir.

Yani bakmakla görmenin ayrı şeyler olduğunu, bilmeyi gerektirir. Fotoğraf sanatına diğer bir açıdan baktığımızda “fotoğraf sadece pozlandırılmaz, aynı zamanda yapılır”. Bir negatifin pozlandırma ile işi bitmez. Ona sanatsal bir nitelik kazandırmak için fotoğrafçının birikimleri ile, karanlık oda çalışmalarında pek çok etkileyebileceği, çıkarabileceği ve kişilik kazandırabileceği katkıları olabilir. Diğer bir açıdan baktığımızda fotoğrafın gelişen teknolojiden ve karanlık oda tekniklerinden yararlanarak resim+fotoğraf karışımı yapıtların ortaya çıktığını görüyoruz. Tabii akla hemen bir soru geliyor. Bunlar fotoğraf mı? Yoksa fotoğrafı araç olarak kullananların ürettiği ürettiği sonuçlar mı? Fotoğrafın diğer anlatımında ise, bazı fotoğrafçılar, fotoğraflarında mıutlaka insan figürüne yer veriyor. Acaba bunu bir uslup sorunu olarak mı görüyor? Yoksa bunda uslup oluşturmaktan daha çok fotoğrafı, fotoğraf yapmama kuşkusu mu var? Basın fotoğraflarının çoğunda ise sanatsal değerler azdır, daha çok amaca öneliktir.

Fakat doğa fotoğrafçılığında ise, duygusal, sanatsal değerler ön plandadır. Son zamanlarda fotoğraf sanatında niteliksel olarak kişisel eğilimlerin öne çıktığı gözlemlenmektedir. Toplumsal kuşkulara ağırlık veren fotoğraf anlayışı, bu geçen süre içinde sorunlarını çözmememiştir. Kişisel eğilimlerin öne çıkmasının nedeni fotoğraf yaşamdan, toplumsal ilişkilerden, sokaktan, kültürel değerlerin zenginliğinden uzaklaştırılmıştır.

Fotoğraf sanatçısı deneysel kurgu-yaratıcı fotoğraf gibi tanımlamaların kapsamına giren çalışmalar için karanlık odasına girip, fotoğraf makinasını yaşamdan toplumsal gerçeklerden uzak tutmuştur. Deneysel yaklaşımlar içe dönük sanat anlayışının amacı olarak ortaya çıkar. İçe dönük sanatla uğraşanlar sadece gerçeği değil, sanatın toplumsal özünü de bozar. Anlatım dilinin anlaşılabilirliğinin yanısıra, yeni boyutlara açılım getirebilme yeteneği fotoğrafçıya sorumluluk yükler. Bu kendi iç dünyasını değil, dış dünyayı da sevmeyi, yaratılanı olabilecek değerde görmeyi beraberinde getirir.

Bu eğilim 1970’li dönemlerin daha klasik ve hareketsiz uygulamaları aşmak isteyen ve yeni arayışlara girmek istemek mi, yoksa Avrupa’da tamamlanmış bir fotoğrafik yaklaşımın tekrarlaması mı? Bir topluma sunulan her araştırma yeni olduğu için ileri olmak değildir. Bu bir çağdaşlaşma mıdır? Bence çağdaş fotoğraf denilince, o fotoğrafın bir mesaj iletmesi gerekldir. Genelde insan yapısında gerek kendini gerekse yaptığı işleri yenileyerek araştırma duygusu vardır. Zaten bu duygu olmasa sanatta gelişme de olamaz.

Fakat bu araştırmalar geçmişi inkar etmeden yapıldığında daha yararlı olacağı kanısındayım. Ülkemizde fotoğraf sanatının bugünkü koşullarında sorun, biçim değil, özdedir. Ne anlatmak istiyoruz ve kime anlatmak istiyoruzun bilincinde olunup geçici heveslere, modaya kapılıp, emeğimizi düşünsel, deneysel birikimimizi çıkmaza sokmamalıyız. Yine günümüze diğer bir açıdan ve belli bir kesime bakıldığında, Türkiye’den fotoğraflar, evrensel fotoğrafçılık dünyasında özgün olmaya başlamıştır.

Evrensel türde konuları işleyen fotoğrafların dili ortaktır. Fakat fotoğrafa, fotoğrafçılığın bilincinde olup araştırmalarını ve denemelerini fotoğraflarındaki anlatıma herşeyden önce fotoğraf makinası dilini kullanmalı ve fotoğraf kişiliğini korumaldır. Diğer bir anlatımla, fotoğrafa uluslararası dil derken ulusların da bir kimliğinin olması gerekir. Bunu kanıtlayabilmesi için de fotoğraf sanatında kültüründe uluslararası bir arayışı sürdürmelidir. Fotoğraf, birçok gerçeklerin anlaşılabilmesine, kanıtlanabilmesine yazıdan ve sözden daha etkili olarak yardımcı olabilmektedir. Diğer bir anlatımla fotoğraf zamanına ve yerine göre sayfalarca yazıdan daha etkilidir.

 

  1. A.g.e., s.31.
  2. A.g.e., s.32.

Güler Ertan

Ana Sayfa