1970’li
yıllarda, fotoğraf eğitiminin başladığı ve fotoğraf derneklerinin
çoğalması ile “amatör” kavramının Türk fotoğrafına yerleşmesi
sonucu, görüntü zenginliği artarken, nitelik bakımından
durakladığı gözlemlenir. Yine bu dönem, yarışmaların, sempozyumların,
fotoğraf yayınlarının yoğunluk kazandığı yıllardır.
Halim
Kulaksız, Nusret Nurdan, Mehmet Bayhan, Şemsi Güner, Ergun
Çağatay fotoğrafı ilerilere taşımışlardır. Bu isimler arasında
Sabit Kalfagil ve Nusret Nurdan Eren çalışma disiplinleri
ve uygulamaları ile gerçekten de Türk fotoğrafının uluslarararsı
düzeyde yarışabilecek seçkin örneklerini oluşturdular. 70’li
yılların bir diğer ismi ise, Yılmaz Kaini’dir.
Yine
bu dönemin bir başka ismi Şahin Kaygun ise fotoğraf gerçeklikle
başlayıp Ekspresif eğilimlere giden çizgisiyle Türk fotoğrafında,
gerçek öncülerdendir. Yaptıkları ile yeni kuşaklar üzerinde
olumlu etkiler bırakan Kaygun, fotoğraf yolu ile duyguların
dışa vurumunu başarmış fotoğrafçılarımızdandır.
Şahin
Kaygun
|
Bu
dönemin yayınları arasında Yeni Fotoğraf, fotoğraf
amatörlerinin ülke çapında tanıştıkları uzun soluklu
bir dergi oldu. Yine bu dönemin periyodik sergileri
arasında yer alan, Kuşaklar Sergileri de Türk fotoğrafına
yeni bir soluk getirmiştir.
|
70’li
yılların amatör kadroları arasında fotoğraf eğilimi genellikle
Foto Jurnalist eğilimlerin ağır bastığı sosyal içerikli
konular olmuştur. Bunun böyle olmasının temel nedeni de
ülkenin içinde bulunduğu sosyal değişimler olmuştur.
Fotoğraf
seksenli yıllar ile birlikte Türkiye’de büyük bir ivme kazanmıştır.
Türk fotoğrafındaki kimlik değiştirmeye başladığı, değişik
eğilimlerin ortaya çıktığı dönem olmasıyla da Cumhuriyet
sonrası Türk Fotoğrafında önemli yeri tutar.
İlk
üniversite düzeyinde eğitimin başladığı bu dönem, fotoğraf
kadrolarının da değişime uğradığı dönem olmuştur.
Fotoğrafın
akademik düzeye taşınması, fotoğrafta bilgi ve görgü düzeyinin,
teknik ve estetik boyutu giderek yükseldi. Bu dönemde fotoğrafın
değişik yönlerine yönelen fotoğrafçılar, yarışma performansları
ve açtıkları sergilerle yepyeni bir tartışma ortamı yarattılar.
Fotoğrafın
sanatsal ve ulusal boyutu, ilk defa sorgulanmaya başladı.
Bu dönemde peşpeşe fotoğraf albümleri yayınlandı. Fotografik
eğilimlerini net olarak ortaya koyan genç ve akademili kadrolar,
bu dönemin itici gücü olmuşlardır.
Türk
fotoğraflarında 80’li yıllar Deneysel Eğilimlerin yoğun
kabul gördüğü bir dönemdir. Ahmet Öner Gezgin, Mustafa Kocabaşı,
Nuri Bilge Ceylan, Merih Akoğul, Kamil Fırat ilginç çalışmaları
ile ön plana çıkan isimlerdir.
Merih Akoğul
|
Kamil Fırat
|
Bu
dönemde daha belgeci tavırla çalışan Nevzat Çakır, Mehmet
Kısmet ve arkadaşlarının kurduğu Grup FOG ise bu dalın iyi
örneklerini oluşturdular.
80’li
yılların diğer isimleri ise, Gülnur Sözmen, İzzet Keribar,
Halim Kulaksız, Şakir Eczacıbaşı, Maggie Danon, Çerkes Karadağ,
Laleper Aytek, Yusuf Murat Şen ve İsa Çelik’dir.
1957-1958
ders yılında ülkede büyük bir sanat etkinliği olarak
algılanan Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu fotoğraf
eğitimini başlatan ilk kurumdur. Burada fotoğraf eğitimini
devam ettiren Vehbi Yazgan, Güler Ertan ve Barbaros
Gürsel’dir. 1978 yılında Mimar Sinan Üniversitesi’nde;
Fotoğraf Enstitüsü ve ve kısa bir süre sonra da Fotoğraf
Bölümü olarak fotoğraf eğitimi devam etmektedir. |
Güler Ertan
|
Barbaros
Gürsel
|
İzmir 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde
de 4 yıllık lisans düzeyinde fotoğraf eğitimi veriliyor.
1989
yılında da Yıldız Üniversitesi’nde 2 yıllık Meslek
Yüksek Okulu niteliğinde fotoğraf eğitimi (Eskişehir
Anadolu Üniversitesi’nde) yapılmaktadır. Her ne kadar
günümüzde sağlıklı eğitim yapılmasa da değerli kişiler
yetişmektedir.
|
Gençlerin
yapıtlarında öze varış ve psikolojik vurgu açısından estetik
kuşkular vurgulanmaktadır. Fotoğraf anlayışları teknik ve
estetiğin inceliklerine yönelmekte, dolayısı ile düşünce
ağırlığı artmaktadır. Engin Çizgen, Burçak Evren, Kaya Özsezgin
fotoğraf tarihimize ışık tutarak kalıcı eserler vermişlerdir.
1990’lı
yıllarda çalışmalarıyla ön plana çıkan fotoğrafçılar; Cemil
Ağacıkoğlu, Ani Çelik Arevyan, Ali Borovalıi Özer Kanburoğlu,
Mehmet Baltacı, İlteriş Tezel, Fatih Gürsel, Servet Sezgin,
Erdal Merter, Ali Öz, Faruk Akbaş, Ufuk Murat Duygun, Ömer
Orhun’dur.
Fotoğraf
tarihinin gelişimine baktığımız zaman, 155 yılın bir sanat
dalı için çok kısa bir süre olduğunu görüyoruz. Fakat fotoğraf
sanatının bu kadar kısa zamanda, bu denli gelişmesi ve giderek
günlük yaşantımızda sanat, tarihsel izleme biçimlerinden,
bilimsel çalışmalara kadar birçok alanda kendini kabul ettirme;
güncelliğini kanıtladığını görüyoruz.
Yine
günümüzde fotoğraf, bir sanat, bir iletişim yolu, bir olanağı
ve tanıtım yolu gibi önemli faktörleri içermektedir. Bir
bütün olan sanat, sanatçı; birbirinden ayrılmaz. Fotoğraf
sanatçısı duygularını, düşüncelerini, insanlara ve olaylara
bakış açısını, güzel olan şeyleri aramayı, bulmayı ve bunları
denge, teknik espri ve kompozisyon ile birleştirmeyi, kendi
sanat anlayışını ve uygulayışını ortaya çıkarmıştır. Bir
malzemeyi sanatta kullanabilmek yeterli değildir. Çünkü
sağlam genel kültür, yaratıcılık, bilinci yoğunlaşmış kişilerin
kendi dünyası ile karşılaşmasıdır.
Yaratıcılık
bilinenlerin değil bilinmeyenlerin ortaya konulmasıdır.
Bunun gerçekleşebilmesi için yorum ve yaratıcılık gücü gerekir.
Bu da herkes de olmadığı için, iyi fotoğraf azdır. Doğaya,
yaşama ve yaşamın içindeki fotoğrafa olan inanç, sadece
doğru zamanda, doğru yerde olmakla değil, fotoğraflanacak
konuyu seçmeyi bilebilmektir.
Yani
bakmakla görmenin ayrı şeyler olduğunu, bilmeyi gerektirir.
Fotoğraf sanatına diğer bir açıdan baktığımızda “fotoğraf
sadece pozlandırılmaz, aynı zamanda yapılır”. Bir negatifin
pozlandırma ile işi bitmez. Ona sanatsal bir nitelik kazandırmak
için fotoğrafçının birikimleri ile, karanlık oda çalışmalarında
pek çok etkileyebileceği, çıkarabileceği ve kişilik kazandırabileceği
katkıları olabilir. Diğer bir açıdan baktığımızda fotoğrafın
gelişen teknolojiden ve karanlık oda tekniklerinden yararlanarak
resim+fotoğraf karışımı yapıtların ortaya çıktığını görüyoruz.
Tabii akla hemen bir soru geliyor. Bunlar fotoğraf mı? Yoksa
fotoğrafı araç olarak kullananların ürettiği ürettiği sonuçlar
mı? Fotoğrafın diğer anlatımında ise, bazı fotoğrafçılar,
fotoğraflarında mıutlaka insan figürüne yer veriyor. Acaba
bunu bir uslup sorunu olarak mı görüyor? Yoksa bunda uslup
oluşturmaktan daha çok fotoğrafı, fotoğraf yapmama kuşkusu
mu var? Basın fotoğraflarının çoğunda ise sanatsal değerler
azdır, daha çok amaca öneliktir.
Fakat
doğa fotoğrafçılığında ise, duygusal, sanatsal değerler
ön plandadır. Son zamanlarda fotoğraf sanatında niteliksel
olarak kişisel eğilimlerin öne çıktığı gözlemlenmektedir.
Toplumsal kuşkulara ağırlık veren fotoğraf anlayışı, bu
geçen süre içinde sorunlarını çözmememiştir. Kişisel eğilimlerin
öne çıkmasının nedeni fotoğraf yaşamdan, toplumsal ilişkilerden,
sokaktan, kültürel değerlerin zenginliğinden uzaklaştırılmıştır.
Fotoğraf
sanatçısı deneysel kurgu-yaratıcı fotoğraf gibi tanımlamaların
kapsamına giren çalışmalar için karanlık odasına girip,
fotoğraf makinasını yaşamdan toplumsal gerçeklerden uzak
tutmuştur. Deneysel yaklaşımlar içe dönük sanat anlayışının
amacı olarak ortaya çıkar. İçe dönük sanatla uğraşanlar
sadece gerçeği değil, sanatın toplumsal özünü de bozar.
Anlatım dilinin anlaşılabilirliğinin yanısıra, yeni boyutlara
açılım getirebilme yeteneği fotoğrafçıya sorumluluk yükler.
Bu kendi iç dünyasını değil, dış dünyayı da sevmeyi, yaratılanı
olabilecek değerde görmeyi beraberinde getirir.
Bu
eğilim 1970’li dönemlerin daha klasik ve hareketsiz uygulamaları
aşmak isteyen ve yeni arayışlara girmek istemek mi, yoksa
Avrupa’da tamamlanmış bir fotoğrafik yaklaşımın tekrarlaması
mı? Bir topluma sunulan her araştırma yeni olduğu için ileri
olmak değildir. Bu bir çağdaşlaşma mıdır? Bence çağdaş fotoğraf
denilince, o fotoğrafın bir mesaj iletmesi gerekldir. Genelde
insan yapısında gerek kendini gerekse yaptığı işleri yenileyerek
araştırma duygusu vardır. Zaten bu duygu olmasa sanatta
gelişme de olamaz.
Fakat
bu araştırmalar geçmişi inkar etmeden yapıldığında daha
yararlı olacağı kanısındayım. Ülkemizde fotoğraf sanatının
bugünkü koşullarında sorun, biçim değil, özdedir. Ne anlatmak
istiyoruz ve kime anlatmak istiyoruzun bilincinde olunup
geçici heveslere, modaya kapılıp, emeğimizi düşünsel, deneysel
birikimimizi çıkmaza sokmamalıyız. Yine günümüze diğer bir
açıdan ve belli bir kesime bakıldığında, Türkiye’den fotoğraflar,
evrensel fotoğrafçılık dünyasında özgün olmaya başlamıştır.
Evrensel
türde konuları işleyen fotoğrafların dili ortaktır. Fakat
fotoğrafa, fotoğrafçılığın bilincinde olup araştırmalarını
ve denemelerini fotoğraflarındaki anlatıma herşeyden önce
fotoğraf makinası dilini kullanmalı ve fotoğraf kişiliğini
korumaldır. Diğer bir anlatımla, fotoğrafa uluslararası
dil derken ulusların da bir kimliğinin olması gerekir. Bunu
kanıtlayabilmesi için de fotoğraf sanatında kültüründe uluslararası
bir arayışı sürdürmelidir. Fotoğraf, birçok gerçeklerin
anlaşılabilmesine, kanıtlanabilmesine yazıdan ve sözden
daha etkili olarak yardımcı olabilmektedir. Diğer bir anlatımla
fotoğraf zamanına ve yerine göre sayfalarca yazıdan daha
etkilidir.
- A.g.e.,
s.31.
- A.g.e.,
s.32.
Güler Ertan
Ana
Sayfa
|