"AFSAD 6. FOTOĞRAF SEMPOZYUMU
HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ"
“Sempozyum hakkında bir yazı yazar mısın?” denildiğinde,
itiraf ediyorum, önce “Ekim ayında yapılan bir etkinlikten yaklaşık
üç ay sonra bir yazı yazmak nasıl olur?” diye düşünmedim değil;
sonra, düşünmeye devam edince, “Dört yılda bir yapılan etkinliğe
haksızlık yapıyorum” dedim. Hemen hepimizin kabul edeceği gibi;
sempozyumların sadece yapıldığı zaman söylenenler ile kalmayıp,
sempozyum sonrasında da artıları, eksileri ve de katkıları ile
yani, ortaya konulanlarla beraber tekrar tekrar analiz edilmesi
ana hedeflerden biri olmalıdır. Benim şahsi görüşüm; dört yılda
bir düzenlenen sempozyumların belki de iki veya üç yılda bir düzenlenmesi,
içerikte yenilikler yapılarak geliştirilmesidir. Sanırım bu fikre
pek itiraz eden olmayacaktır.
Sözü almışken, sempozyum sırasında fark ettiğim
yanlış tanımlamadan bahsederek başlamak isterim. Öncelikle bir
tespit yapmak lazım; bu sempozyum dediğimiz şey nedir ve ne için
yapılmaktadır? Panel, kongre, performans, açık oturum, sempozyum,
seminer, kurs gibi daha birçok tanımlamalar kullanıyoruz. Çoğunlukla
da doğru kullanmıyoruz. Sempozyumun sözlükteki tanımı: “Aynı oturumda,
bir konunun türlü yönleri üzerinde, değişik kişilerin yaptığı
seri konuşmaların tümü.” olarak geçmektedir. Tanım böyle olunca
bizim düzenlediğimiz sempozyumların biraz daha büyük organizasyonlar
olan kongre yapısına uyduğu açıkça bellidir. Bu durumda kongrenin
tanımını da yapmak yerinde olur sanırım. Çeşitli bölgelerden yöneticilerin,
bilgi sahibi olduğu düşünülen kişilerin ve uzmanların katılımı
ile yapılan; ortak meseleleri, yenilikleri, araştırma ve incelemeleri
görüşmek üzere gerçekleştirilen toplantılara kongre deniliyor.
O halde “AFSAD Sempozyumları”na “AFSAD Kongreleri” demek en azından
bundan sonra daha doğru olacaktır.
Peki tanım tamam ama amacımız nedir? Aslında amaç
oldukça tatmin edici şekilde belirlenmiş; “Fotoğrafın sanat, meslek
ve teknik olarak, enine boyuna incelenmesini sağlarken, bir yandan
da fotoğraf dünyasına sağladığı kuramsal katkı ile fotoğraf üretenleri,
düşünenleri ve izleyenleri bir araya getirerek aracısız bir iletişim
sağlamak ve bu iletişimi kalıcı eserlere dönüştürmek” diye özetlenebilir.
Burada altı çizilmesi gereken birkaç nokta var ki birincisi, Türkiye’de
fotoğraf alanında yapılan birçok etkinlik içinde, belki de kuramsal
açıdan en kapsamlı etkinlik olduğunu unutmamak; ikincisi de kalıcı
eserlere dönüştürme hedefi ve bu hedefin gerçekleştirilmiş olmasıdır.
Zira, “Türk fotoğraf tarihi, belge açısından oldukça fakir kaynaklara
sahiptir!” demekle haksizlik yapmış olmam diye düşünüyorum. Tarihi
süreç içinde, insanların o dönem içindeki düşüncelerinin, sözlerinin
ve yapılan islerin kayıtları simdi için faydalı olduğu kadar,
ilerisi için de bir başvuru kitabi niteliği kazanabilir. Gündemde
olan veya olmasına uğraşılan konuların yer aldığı bir sempozyum
veya kongre kitabı, en azından geçmiş sempozyum kitapları, fotoğrafın
ülkemizde yol aldığı gelişmeyi kaydedebilen ilgi çekici bir kaynak
kitap niteliğini kazanmıştır.
Şimdi asıl konumuz olan altıncı sempozyumdan bahsedebiliriz;
neler iyi oldu, neler daha iyi olabilirdi ve eksiklikler nelerdi...?
Altıncı sempozyum da, diğer sempozyumlar gibi,
fotoğraf dünyasının her köşesinden katılımcı ve izleyicileri ağırladı.
Yani dernekler, orta ve yüksekokul eğitimi veren kurumlar, profesyonel
meslek fotoğrafçıları, fotoğraf hakkında yazanlar, üretenler,
izleyenlerden birçok kişi bir araya geldi. Sempozyum için hazırlanan
program, sağlık problemleri nedeniyle katılamayanların dışında
eksiksiz olarak gerçekleştirildi. Kitap hazırlıkları tamamlandı
ve umarım bir ya da iki ay içinde herkese ulaşmış olacak. Yani
teorik olarak planlananlar gerçekleştiği için biraz da içeriğe
bakabiliriz.
Sempozyumda; altı oturum, on sekiz bildiri, dört
panel, üç poster bildirisi yer aldı. Üç günlük sempozyum süresinde
“Devlet Fotoğraf Sergisi” de dahil üç sergi ve dört gösteri izlendi.
Fuayede, sanal ortamda fotoğraf dergisi yayımcılığı yapan kuruluşların
sürekli gösterimleri yapıldı. Soru sorma ve yanıt alma olanağıyla
sempozyum, interaktif özellikteydi. Fotoğraf yayınlarının satışı
ve görülmesi için hazırlanan platform da izleyicilere sunuldu.
Sempozyum için hazırlanan konular, sempozyum düzenleme
ekibi tarafından verilen uzun uğraşlar sonucunda, gündemi de takip
ederek titizlikle seçildi. Sempozyumda gerçekleşen konuşmalar,
tartışmalar ve bildiriler hakkında uzun uzadıya konuşmak istemiyorum.
Zira, meraklısı zaten katılmıştır. Çeşitli nedenlerle katılamayanlar
ise kitabı okuyacaktır diye düşünerek, tek tek sempozyumda olanları
yazmak yerine, naçizane, kendi görüşlerime ve altını çizmek istediğim
konulara kısa kısa değinmek isterim.
Benim düşünceme göre ve sempozyumun amaçlarından
birisi olarak; tüm tarafların bir arada olduğu, bağımsız ve ortak
bir platform oluşturabilmek çabasıyla, söz söyleyebilme birikim
ve deneyimine sahip olduğu düşünülen kişiler sempozyuma davet
edildi. Panellere katılım davetliler ile sınırlı olmasına rağmen,
bildiri ile katılım herkese açıktı. Doğal olarak davetliler dışındaki
katılımlar bir ön değerlendirmeden geçirildi. Bildiriler için
belli başlıklar altında konular belirlenmesine rağmen, isteyenlerin
kendi seçecekleri konularla da katılabilecekleri daha özgür bir
ortam sağlanmaya çalışıldı. Bu sayede, fikirleri ve taşıdıkları
misyonları kişilerin kendi ağızlarından kendi sözleri ile duyduk.
Katılanları hep beraber dinledik. Zaman zaman ortak fikirler çıktı
veya uzlaşıldı; zaman zaman da fikirler, bakış açıları çatıştı.
İzleyenler ise pek tabiidir ki kendi kararlarını verdiler. Bence
bu anlamda sempozyum düzenleme ekibi, yani AFSAD, tarafsızlığını
koruyabilmiştir.
Birinci oturumda; federasyonlaşma aşamasındaki
derneklerin durumu tartışıldı ve görüldü ki, federasyonlaşmaya
bu kadar yaklaşmış bir örgütlenmede bile hala tartışılması gereken
çok ciddi sorunlar bulunmaktadır.
İkinci oturumda; fotoğraf eğitimi veren kuruluşlar,
kendi eğitim anlayışlarını dile getirdiler ve uyguladıkları programları
kısaca anlattılar. Bu oturumda da bu kurumların, yine çok tabiidir
ki eğitim programlarının ve misyonlarının birbirinden oldukça
farklı olduğunu gördük. Asıl önemli olan ise, bu kurumların birbirlerini
fazla tanımamaları ve dolayısıyla ortaklaşa herhangi bir program
yapmamaları idi. Milli Eğitim Bakanlığının ortaokul düzeyinde
eğitim veren teknik liselerde fotoğraf eğitimi için yapmaya çalıştığı
projelerden ise neredeyse hiçbirimizin haberi yoktu.
Diğer panellerin konuları ise sırayla; Simber Atay,
Gültekin Çizgen, Güler Ertan, Önder Şenyapılı, Handan Tunç’un
katılımı ile “Görsel Sanatlar İçinde Fotoğrafın Konumu’ ve Merih
Akoğul, Orhan Alptürk, Mehmet Bayhan, Cem Çetin, Sadık Demiroz’un
katılımı ile “Fotoğraf Sanatında Teknoloji Bağlamında Estetik
Değerler’ idi. Katılamayanların bu panelleri, renkli ve çeşit
çeşit bildirilerle basılacak kitaptan okumalarını tavsiye ederim.
Zira hakkını verebilmek ve eksik bırakmamak için çok uzun bir
yazı yazmam gerekirdi ki zaten sempozyum kitabı da bu ihtiyacı
tam anlamıyla karşılayacaktır.
Naçizane, bir sonraki sempozyum için önerilerimi
de sözü almışken sıralayarak yazmak isterim;
· Sponsor bulma
faaliyetlerine daha erken başlayıp, fuaye bölümünü küçük bir fuara
dönüştürerek, kullanıcı ile fotoğraf piyasasını aracısız olarak
bir araya getirebilmek
· Duyuruları
daha önceden yaparak, özellikle şehir dışından katılımı arttırmak
· Panel ve sözlü
bildirilere ek olarak, workshop ve akademik çalışmalara daha fazla
yer vermek
· Katılımın zengin
olacağından emin olunursa; birkaç oturumun aynı anda yapılanmasını
sağlayacak teknik donanımı ve olanağı oluşturmak ve böylece en
azından bireysel gösteri ve workshop çalışmalarının miktarını
arttırıp aynı zaman diliminde birden çok sunumun gerçekleşmesini
sağlamak
· Zaten yapılmaya
çalışılmasına rağmen, bildirilerin önceden gönderilmesini sağlamak
için daha fazla caba göstermek
· Konuşan ve
görüşlerini beyan eden kişilerin hep aynı olması eleştirisine
bir yanıt olarak; konuşan insanların sürekli değişmesinin fazla
sağlıklı olduğunu düşünmememe rağmen gene de çeşitlilik sağlamak
için yeni yüzler, görüşler, tartışmalar yaratabilmek için uğraş
vermek.
· Anketler düzenleyerek,
konuşulması istenilen konuların seçiminde geniş tabana yayılmak.
· Poster bildirilerin
arttırılmasını sağlamak
· Kitap satış
ve gösteri bölümünün zenginleşmesini sağlamak
· Yandaş branşlardan;
sanat tarihi, resim, felsefe, göstergebilim gibi dallardan uzmanlar
tarafından hazırlanacak eğitim amaçlı bölümleri, özellikle sabah
saatlerine eklemek
· Sponsor bulunarak
kongre organizasyonunun teknik kısmının profesyonel şirketlerle
yapılmasını sağlamak.
· Basın duyurusuna
çok önem vererek, görsel ve yazılı basın aracılığı ile, ilgili
herkese ulaşabilmek
· Gösteri bölümlerini
çok abartmayıp, kuramsal yapıya ağırlık vermek seklindeki ana
amaçtan sapmayarak, yurt dışından da katılımcılarla beraber ulusal
bir etkinlikten, yavaş yavaş uluslararası bir etkinliğe geçiş
çalışmalarına başlamak.
Daha birçok madde ekleyebilirim; herkes ekleyebilir
ama sempozyum düzenleme ekibine ve AFSAD’a da haksızlık yapmamak
gerekir. Çünkü sempozyum düzenleme ekibinden birisi ve bir AFSAD’lı
olarak, bu maddelerin çoğunun gerçekleşmesi için çaba harcandığını
biliyorum. “Bazı şeyleri bilmek ile gerçekleştirmeyi başarmanın
aynı şey olmadığı gibi, iyi işlerden anlamakla iyi işler yapabilmek
arasında da çok büyük farklar olduğu gerçektir.” demekle bir miktar
ukalalık yapmış olabilirim ama varsın olsun. Zira bu sempozyumda
dahil olmak üzere, diğer sempozyumlarda emeği geçen, katkısı olan
herkese de hem teşekkür etmek lazım hem de haklarını vermek gerekir.
Son sözüm ise çıkacak sempozyum kitabını muhakkak
okuyun ve diğer sempozyum kitapları ile birlikte kütüphanenizde
saklayın. İyi bir belgesel ve eğitici kaynak olduğunu muhakkak
fark edeceksiniz.
Gülser Günaydın
|