HARİTADA
BİR NOKTA
Seyit Ali AK
Sait Faik Haritada
Bir Nokta adlı öyküsünde yazmama kararı alır. Kendi kendine
söz verir; yazmayacağı üzerine. Kısa zaman sonra aniden yazma
krizi tutar. Tütüncü dükkanına girerek sarı defter ve kurşun kalem
alır kendine. Kalemi çakısıyla büyük bir keyifle yontar ve soluk
soluğa yazmaya başlar. Bu olayı gençliğimde okumuştum. Belki,
tam böyle olmamıştır. O sahneyi kafamda böyle kurmuşum.
Fotoğrafın Gölgesinde adlı anı/deneme kitabına yazdığım son
bölüme 8 Eylül 1997 tarihini atmıştım. Demek aradan bir yıl geçmiş.
“ Tekrar yazmaya başlamam Sait Faik’te olduğu gibi oldu ”
demeye getirme çabası içinde değilim. Bugünlerde yol ayrımında
olduğumu duyumsamam nedeniyle olabilir. Ne kurşun kalemim basit
bir kurşun kalem ne de defterim ilkel sarı kağıttan. Alışverişimizi
yapan şoför yazılarımı geçtiğim parlak kırmızı plastik kapaklı,
üzerinde Mc Donald’s logosu bulunan gösterişli defteri üç “ big mac ” menüsü
hamburger satın aldığında ödül olarak almış.
Sabah 9’da telefon
ziliyle uyandım. İşe geç kalmıştım. Nursen’e “ Neden uyandırmadın
” dedim. “ Gece uyuyamadığını biliyorum, kıyamadım ”
diye yanıtladı. Toparlanıp yola koyuldum. Çok yoğun bir yağmur
vardı. Bir ara TEM’de şeritte hızla ilerlerken asfalt üzerinde
oluşan su filmi üzerinde arabanın kaydığını duyumsadım. Geçen
hafta yağmurlu bir havada aynı yerde yine kayarken sağa çekilmiş
arabaların kaza yapmış olduğu görmüştüm. İnsan, her olaydan kendine
ders çıkaramıyor. Bu kez kaza yapmaktan zor kurtuldum. “ TEM’de
yolculuk nereye? ” diye sorabilirsiniz: Gebze’ye.
Bir Eylül’de Gebze’de
yeni kurulan fabrikamızda işe başladım. Şimdi, iş ve sağlık konusunda
dönüm noktasındayım. Fabrikanın yarısı 1 Kasım’da yabancı ortaklara
devredilecek. Üretimi en yüksek noktasına çıkarmaya, hurda yüzdesini
aşağıya çekmeye, işe yeni başlayan kadroyu verimli ve kusursuz
olmaya zorluyorum.
Beyin ameliyatı
olalı neredeyse 3 yıl olacak. Sağlımı rayına oturtamadım. Enerji
yoksunluğu, hareketsizlik ve kilo birbirine çekerek çok tatsız
bir noktaya gelmemi sağladı. Gizleyemediğim kilolarım dışında
iyiymişim görüntüsü vermeye çalışırken işle boğuşuyorum. Bir İtalyan
ismine benzeyeni beyindeki sinir sapları üzerinde oluşmuş olan
Kraniofaringioma adı verilen kütleye karşı verdiğim savaş daha
bitmiş sayılmaz. Ve de yüksek şeker. Çok sevimli bir kız olan
fabrika doktorumuz 200’ün üzerinde şekerim çıktığını söylediğimde
soğuk ve delici ifadeyle “ çok basit bir hastalığa yeniliyorsunuz
” demişti. Bulunduğum noktada her iki savaşı da kazanmak zorundayım.
Yoksa yaşam dengelerimin bozulması an sorunu olacak. Bu bir yaşam
miladı. Yenmeliyim. Yoksa ya sürüneceğim ya da bitecek.
Ne rastlantı bugün
aynı zamanda mali milad. Halk sahip olduğu taşınır değerlerini
bir günlüğüne bankalarda bloke ederek geçmişe dönük “nereden
buldun” soruşturmasından kurtulacak.
İnsanın yeni doğmuş
bir çocuk gibi geçmişini sıfırlayarak yeniden yaşama başlaması
mümkün değil. Acılar, günahlar, sevaplar, korkular, ölümler, ezik
duygular, anılar, güzel ya da çirkin düşünceler, tüm birikimlerin
gölgesinde kendimizle hesaplaşmamız bittiği gün her şey biter
gibi geliyor bana.
30 Eylül 1998
|