SANAT 
              VE FELSEFE 
              Bir Sanat Yapıtında Estetik Kaygı Zorlamaları  
              Bir sanat yapıtının bellekte oluşum sürecinde 
                en önemli etken, bireyin yaşamla barışıklığıdır. Yaşamla barışık 
                olan bireylerin tüm çalışma ve üretimlerine içsel değerlerinin 
                doğrudan yansıması kaçınılmazdır. İçsel zenginliği oluşturan etik, 
                estetik ve düşünsel tüm değerler güzellikleriyle, çirkinlikleriyle, 
                kaygılarıyla, kuşkularıyla, tasalarıyla, endişeleriyle sanatçının 
                iç dünyasını etkilediği oranda yapıtlarında da kendini gösterir. 
                Bir değerin negatif açılım yüküyle etkileme gücünün olması ve 
                bunun tasarı aşamasında da olsa yapıta yansıyabilirliği, o sanat 
                yapıtının yapısına, içeriğine negatif değer yükler. Ancak sanatçı 
                bunun bilincinde olmaz: bilinçaltının üretime olumsuz etkisidir 
                bu! Sanatçının, özgün içsel değerlerindeki negatif altyapının 
                bilincinde olup, bunları sorgulama ve bilinçaltını bu negatif 
                değerlerin etkisinden kurtarabilmesi gerekir. Negatif özelliklerinden 
                arındıralamayan bilinçaltının sanatçıyı ve yapıtlarını negatif 
                yönde etkilemesi kaçınılmazdır. Bu nedenle de sanatçı, üretim 
                aşamasında herşeyden önce kendi iç dinamiklerini ve etkilenebilirliği 
                söz konusu olabilecek özelliklerini irdelemeli ve bu negatif özelliklerinden 
                yapıtlarının hiçbir şekilde etkilenmemesine gayret göstermelidir; 
                kaygılar, kuşkular,tasalar, endişeler.. ve bunların içinde en 
                çok da sözü edilegelen “estetik kaygı” dan! 
              Bir sanat yapıtı üretilirken, sanatçının 
                her türlü kaygıdan uzak durması gerekir ki, kendi gerçek iç dünyasını 
                objektif ve doğal olarak çalışmalarına yansıtabilsin! “Beğenilme” 
                kaygısı ve “beğendirme” çabası yapıtın tüm doğallığını yitirecektir.Eğer 
                gerçek bir sanat yapıtı, var olan doğal gerçekliğin, sanatçının 
                düşünsel zenginliğinin de katkısıyla ortaya koyduğu bir değer 
                ise; bu değerin bir kaygıyla üretilmiş olması, o yapıta değer 
                değil, negatif bir özellik kazandırmış olur ki bu özellik, estetik 
                düşünce temelli olsa dahi olumsuz kimliğini değiştirmiş olmaz. 
                Zaten estetizmin bireysel beğeni hedefli olduğu da düşünülürse, 
                burada dikkate alınması gereken beğeni, izleyicinin değil, yapıtın 
                yaratıcısının beğenisidir. Yapıtın üretim aşamasında sanatçının 
                estetik değerleri birincil rol oynarken; sanatçının, izleyicilerinin 
                estetik değerlerini önceden düşünme ve buna göre bir yapıt üretmesi, 
                sanat adına acı ve hatta komik olacaktır. Böyle bir durumda üretilen 
                yapıt, sanatçının düşünce ve estetik değerlerini değil, izleyicilerin 
                varsayılan beğenilerini hedef aldığından, bir değer olarak kabul 
                edilmesi olanaksızdır. Sanatçı, yapıtlarına hiçbir dışsal kaygı 
                yansıtmamalı, pozitif değer yüklü içsel kaygıları ise yapıtın 
                bir “değer” olmasına yardımcı etkenler gücünde olacağından, bu 
                türden katkıları olumlu yardımcı unsurlar olarak kabul etmelidir. 
              Düşünsel hedefler estetik olmalı, estetizm 
                içermeli ama estetik de olsa hiçbir değer kaygı unsuru olmamalıdır. 
                Kaygısal düşüncelerin içerdiği negatif özellikler, bilinçaltının 
                yönlendirmesiyle yapıtlara da belirli bir oranda yansır. Kaygının 
                pozitif yöndeki değeri, yalnızca sanatçının içsel pozitif dinamikleri 
                ölçüsündedir. Düşünsel boyutuyla estetizm, sanatçının üretim aşamasında 
                kendi iç zenginliklerini yapıtına yansıtabilme kaygısı taşıdığında 
                bu, yapıtın bir değer olabilmesi için yapıtın içeriğine, niteliğine 
                yansıyan pozitif bir değer olur. Düşünsel hedefin estetik bir 
                değer üretimi olması, ya da hedefte, düşünsel zenginliklerin katkısıyla 
                bireylerin –izleyicinin- içsel dünyalarına estetik değerler kazandırılması 
                düşüncesi, bu kaygı da olabilir, yapıta negatif değil pozitif 
                bir katkı sağlar. Ancak estetizmi gerçekleştirebilme çabasının 
                yapıta yansıması, sanatçının içsel değerleri çerçevesinde kaygı 
                içermesi negatif olmamakta ve hatta artı değer olabilmekteyken; 
                dışsal değer ya da etkenlerin sanatçının yaratıcılığını etkilemesi, 
                yapıtı doğallıktan uzaklaştıracağı ve sanatçının içsel değerlerinin 
                yapıta yansıması olmayacağı için, tümüyle negatif değerlidir. 
              Zorlama, olumsuz içeriğinden dolayı, doğal 
                ve insancıl hiçbir değer üretiminde hoşgörülmez. Her ne adına 
                kullanılırsa kullanılsın, olumsuz içeriğin, olumlu sonuçlar vermesi 
                beklenmez. Bir değer hedefli düşünsel zorlama çabaları, sonuçta 
                birşeyler ortaya koymayı sağlayabilir ama üretilen, yaratılan 
                nesnel varlıkların değersel analizlerinin bilinçli, gerçekçi ve 
                objektif yapılabilmeleri durumunda, ortaya konan şeyin, salt zorlama 
                nedeniyle bir değer olup olamayacakları kolaylıkla anlaşılabilecektir. 
                Herhangi bir içsel ya da dışsal zorlamayla üretilen bir sanat 
                yapıtı bir değer olarak algılanmaz. Çünkü yapıtın estetik bileşenlerinin 
                objektif analizinde yerine tam oturtulamamış parçalar dikkat çekecektir. 
                Doğaldır ki, bu tür analizlerin gerçekçi ve objektif olabilmesi 
                için bireysellikten tümüyle kurtarılması gerekir ki bu da analizi 
                yapacak izleyici ya da yorumcunun bilinçaltının negatif değerlerden 
                arınmış olmasını gerektirir. Kendisiyle ve temel pozitif evrensel değerlerle 
                tümüyle barışık olabilmek gerekir objektif analizleri yapabilmek 
                için! Objektif analizler sonucunda yapıtın herhangi bir zorlamayla 
                üretilmiş olduğunun anlaşılması durumunda yapıt bir değer olabilmekten 
                uzaklaşacaktır. Zorlama, yalnızca sanatçının kendi iç dünyasındaki 
                içsel değer ve zenginliklerinin yapıta yansıması aşamasında hoşgörülür 
                ve hatta saygıyla karşılanır, bunun dışında tümüyle dışsal kaygı 
                kaynaklı zorlamalar yapıta değer değil, aksine basitlik kazandıracaktır. 
              Kaygı, negativizm içerdiğinden değil sanatın, 
                yaşamın dahi hiçbir alanında hoşgörülmez ama pozitif temelli hedeflere 
                varılma sürecinde bireylerin sonuçtan tam emin olamamaları durumunda, 
                daha büyük ve daha yoğun bir çaba içinde olmaları için yaşadıkları 
                kaygısallık artı değer olur. Ancak bireyin iç dünyasının değerler 
                üretmesinde, bireyin kendi içsel zenginliklerinin pozitifliğini 
                objektif sorgulayabilmeleri her zaman olanaklı olmaz. Çünkü birey, 
                çevresine gösterebildiği titiz irdeleme ve analiz merak ve ilgisini 
                aynı oranda kendisine gösteremez. Bu nedenle, mümkün olabildiğince 
                bireyler kaygıdan uzak durabilme çabası içinde olmalıdır. Bu birey; 
                eğer, değerler ve yapıtlar üretme çabası içinde olan bir sanatçı 
                ise, kaygısallık çok daha fazla önem taşıyacaktır. Sanatçının 
                iç dünyasında kaygısallığın bulunması ve bunun yapıtlarına yansıması, 
                sanatçı ve yapıtları adına negatif bir değer olur. 
               
                Yaşamın mutlu 
                bir kimliğe yönelmesi, her tür acı verebilecek içsel-dışsal tüm 
                değer ve etkenlerden uzak kalabilmeye bağlı olduğuna göre, kaygı 
                da insanı yıpratabilecek negatif özellik taşıdığından, tüm yaşamda 
                kaygıdan mümkün olabildiğince uzak durulmaya çalışılmalıdır. 
              Mahmut Özturan  
              Ağustos, 2002
              İzmir
               
               
               
                 
                 
               
               
               |